Merhaba kâinat!
Birkaç haftadır sıkı sıkı düğümlenen olaylar bu Cuma gününde çözülmeye, bütün sorunlar çözüm bulmaya yüz tutmuş gibi görünüyor.
Cumhurbaşkanı’nın geri gönderme metninde ayrıntılı ve sistemli olarak belirtildiği gibi, Anayasa’ya, Anayasa’da yeni yapılan değişikliklere, hukukun genel ilkelerine, ceza hukukunun ana ilkesine, rekabet hukukuna, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere, AB'nin Kopenhag Kriterleri’ne, yargı bağımsızlığına, yargıcın takdir hakkına, haber alma hakkına, temel hak ve özgürlüklere, çoğulcu demokrasinin işleyişine aykırı pek çok hüküm barındıran RTÜK yasası, 2 gündür görüşülüyor. Hafta başında yeni bir yasamız olacak. İtirazlara rağmen, ciddi bir muhalefete rağmen...
TBMM Genel Kurulu’nda. Demokratik Sol Parti Ankara Milletvekili Uluç Gürkan, Meclis’in yasayı görüşmekle tehlikeli bir iş yaptığını vurgulayarak, “Ateşle oynuyoruz,” demiş. “Siyaseti köleleştiriyoruz. Demokrasiyi dinamitliyoruz. TBMM için ötanazi hakkını kullanıyoruz.” Adalet ve Kalkınma Partisi Kayseri Milletvekili Abdullah Gül de yasanın “tekelleşme ve kartelleşmenin önünü açağını” söylemiş. Gül ayrıca, hükumetin “kanun yapmayı hafife aldığını” ve Başbakan Ecevit’in “olup bitenlerden habersiz olduğunu” öne sürmüş. Saadet Partisi Rize Milletvekili Mehmet Bekâroğlu da, “Bu yasa aslında bir diyet yasasıdır,” demiş. “Milletten çalınan paralarla desteklenen kalemşörler olmasa bu Hükumet ayakta duramaz. Bu yasa bunlara ödenen diyettir. Bu yasa bir tür siyasi ötanazidir. Korunan da tekelci medya patronlarıdır.”
Evet, böyle eleştiriler var. Hatta bunların dışında, internet aleminde ve bağımsız medyada da ciddi bir karşı çıkış var yasaya, ama günlerdir söylediğimiz gibi, yeni haftaya yeni bir yasayla gireceğiz galiba... Bu yasa görüşülürken Meclis’te itiş kakış, hatta bazen arbede ve kısmen söz düelloları yaşanmışsa da kanun yapılırken olur böyle şeyler deyip geçiyoruz.
Bu arada, TBMM Uzlaşma Komisyonu, cumhurbaşkanının görev ve yetkileriyle ilgili 6 maddede uzlaşmış. Düzenlemeye göre, cumhurbaşkanının imzaladığı kararlara yargı yolu açılabilecekmiş. Yüce Divan’a sevk edilen cumhurbaşkanlarının görevi kendiliğinden sona erecekmiş. Cumhurbaşkanının yargı organlarına atama yetkisi kalkıyormuş. Komisyonda ayrıca cumhurbaşkanının 5 yıl süreyle görev yapması ve ikinci kez seçilmesi konusunda da uzlaşma sağlanmış. Uzlaşma Komisyonu’ndan uzlaşmalar gelmesi iyi elbette.
Ortadoğu da sulh bulmuş gibi... Arafat, aylardan sonra Ramallah’taki ablukadan kurtuldu ve 6 Filistinli militanın ABD ile Britanyalı yetkililer gözetiminde hapse konulmasından sonra özgürlüğüne kavuştu. Zafer işaretiyle çıktı kaldığı yerden Arafat. Rahatlamış gibiydi, ama neşeli olduğu söylenemezdi pek. Bir barış insanı olduğunu tekrarlayarak İsrail namlularının ucunda yaşamını sürdürmesini de hâlâ Filistin halkının lideri olmasına bağlamış.
Gayet iyi bildiğiniz gibi, Arafat’ın artık ‘özgür’ olması Ortadoğu sorununun çözülmüş olduğu anlamına geliyor. O arada, İsrail tankları Nablus’a girip çıkarken 1 Filistinli’nin öldürülmesinin önemi yok. Zaten, “terörün altyapısı” ortadan kaldırılana kadar sürecek bu ani ve kısa ziyaretler. Başkan Bush da, özgürlüğüne kavuşur kavuşmaz Arafat’a sorumluluklarını hatırlatmış ve barış için daha çok çaba sarfetmesini istemiş. Bir diğer iyi haber de, Ortadoğu için yakında bir barış konferansının toplanmasına karar verilmiş olması. ABD, AB, Rusya ve BM’den oluşan ‘Kuartet’ grubunun toplantısının ardından bir açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, konferansın vadesini birkaç ay olarak belirtmiş. Bu da bu yaz bölgeye barış geliyor demektir ki muarızlara, ama bilhassa Filistinliler’e düşen biraz daha dişlerini sıkmaktır. Kolay gelsin.
Önümüzdeki Pazar günü Fransa’da başkanlık seçimlerinin ikinci turu gerçekleştirilecek. Jacques Chirac’ın seçimleri kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Fransız anti-sağı hemen bütün kesimleriyle Le Pen’e karşı Chirac’ı destekleyecek. Üzerinde yolsuzlukların gölgesi bulunan Chirac’ı. Ama şimdilik yolsuzluk ile faşizm arasında ehven-i şer olarak birincisi kabul ediliyor. Solculardan bir kesim, Chirac’a oy verirken eldiven ve burun tıkacı kullanarak hoşnutsuzluklarını belli edeceklerini söylemişler. Le Pen ise 1 Mayıs günü sokaklara dökülen yaklaşık 1.5 milyon aleyhtarının hallerini “yersiz bir pandomima” olarak nitelemiş ve “takmadığını” söylemiş. Önemli olanın sokağın sesi değil, sandığın sesi olduğunu söylemiş. Demek ki sokağın sesi ile sandığın sesi arasında bir fark var ki sürpriz olmasa gerek; bilhassa Fransa’daki temsiliyet krizi dikkate alınırsa...
Huzurlu bir hafta sonu olacak deyip dilimizi ısırıyoruz.
Devamı haftaya...