Merhaba kâinat!
Bilimadamları mühim bir keşifte bulundukları zaman bulgularını önce akademik bir yayın organında yayımlarlar, malum. Ama bu sefer öyle olmamış. Stockholm Üniversitesi’nin İsveç Ulusal Gıda İdaresi ile yaptığı ortak çalışmanın sonuçları, bir an vakit kaybedilmemesi gerektiği düşünüldüğünden hemen basına açıklanmış: Ekmek, patates ve tahıl ürünlerinde bulunan nişasta, ısıtıldığı zaman ‘akrilamid’e dönüşüyormuş. Akrilamid, maalesef, kansere neden olan maddeler arasında orta derecede tehlikeli olarak yer alıyor. Gıda Güvenliği Danışmanı Leif Busk, “Otuz senedir bu işlerle uğraşıyorum, hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştım,” demiş. Biz ekmeği ve patatesi afiyetle yemeği sürdüreceğiz elbette. Ne de olsa dünyanın kimi hallerinin arzettiği tehlike, bir somun ekmeğinkiyle kıyas kabul etmez.
Dünyanın kimi hallerine gelince, Başbakan Yardımcıları Hüsamettin Özkan ile Mesut Yılmaz’ın müşterek çabalarıyla bir an evvel Meclis’e getirilmek istenen RTÜK yasa tasarısı hakkında bir duyuru yapıldı. ‘Susma hakkı’ndan yana tavır almadığı anlaşılan Basın Konseyi’nin imzasını taşıyan duyuru şöyle:
1. TBMM’nce 7 Haziran 2001 tarihinde kabul edilen yasanın Sayın Cumhurbaşkanı tarafından tekrar görüşülmek üzere Meclis’e gönderilmesi dolayısıyla ifade ettiği, gerek Anayasa, gerek
genel hukuk ilkeleri, gerek demokratik sistemin temel felsefesine aykırı unsurların düzeltilmesi yolundaki görüşlerini tekrar etmekten kaçınarak söyleyelim ki aynen benimsiyoruz.
Bunlardan ayrı olarak:
a) “Radyo ve televizyonlarda Türkçe`den başka dille yayın yapılamayacağı” hükmünün kaldırılmasını,
b) Yasada geçen “izlenme oranı” ve aynı amaçla mı kullanıldığı bilinmeyen “izlenme payı” kavramlarının ne anlama geldiği açıkça belirtilmezse “tekelleşmeye” hizmet edeceği anlaşıldığından, bunların tanımlanmalarını,
c) Türkiye’yi dış dünyaya kapatan “yeniden iletişim yasağını” kaldırıyormuş gibi görünen ama aslında “süreklilik arz eden” yayınların (örneğin BBC’nin ve CNN’in) aktarılmasına yasak koyan hükmün değiştirilmesini,
d) İnternet aracılığıyla Sultan Hâmit sansürü uygulamayı amaçlayan hükümlerin yasadan tamamen çıkarılmasını ve bu konunun demokratik hukuk devleti ilkelerine göre ayrıca düzenlenmesini,
e) “Ekran karartma” yerine “ocak söndürme” cezası getiren, dayanılmaz ağırlıktaki para cezalarıyla dolu hükümlerin demokratik hukuk devleti ilkelerine uygun hale getirilmesini,
f) 5680 sayılı Basın Yasası`nda değişiklik yapmayı amaçlayan hükümlerin, bu konuyu bütünüyle ele alan değişikliklere bırakılmasını,
g) Yıllardır hizmet veren ve bu hizmeti vermek için altyapılarını kuran özel radyo ve televizyonların, bu yatırımlarını çöpe atıp TRT`nin işleteceği verici tesislerini kullanma zorunda bırakılmalarını öngören hükmün kaldırılmasını,
2. Radyo ve televizyonların gerçek sahiplerini ortaya çıkaracak düzenlemenin mutlaka yapılmasını, ancak “sahiplik” gibi “ihale yasağı” gibi konuların haksız rekabeti önlemeyi amaçlayan yasalar içinde ve demokratik hukuk devleti ilkelerine göre yasalaştırılmalarını şart görmekteyiz.
Basın Konseyi, tekrar etmekten kaçınarak söyleyelim ki Cumhurbaşkanı Sezer’in veto gerekçelerini aynen benimsiyormuş.
Basınla ilgili bir duyuru da Uluslararası Basın Ajansı’ndan (IPI) geldi. İsrail ordusunun, İsrail askerlerinin basın mensuplarına yönelik saldırılarını gizlediğini ve askerlerin intifadanın başladığı 2000 yılı Eylül’ünden beri 165 kez basın özgürlüğünü ihlal ettiğini belirten IPI, “Basın özgürlüğü ihlallerinin en az yüzde 81’i İsrailliler tarafından yapıldı ve hedef alınan gazetecilerin önemli bir bölümü Filistinli,” ifadesine yer verdi. Raporda, İsrail ordusunun bu saldırıları gizlediği ve İsrail askerlerine bu suçlar için dokunulmazlık sağladığı savunuluyor. Bir de, gene rapora göre, İsrail ordusu, askerlerin suçlandığı çok sayıda şiddet olayıyla ilgili olarak soruşturma açmış, ancak soruşturmalar sonucunda sadece bir askerin gazetecilere karşı şiddet uyguladığı belirlenmişse de söz konusu asker cezalandırılmamış.
Gazetecilere uygulanan şiddet yüzünden yaşananları ya çok geç öğrendiğimizi ya da çok eksik öğrendiğimizi defalarca söyledik. Independent gazetesinden Justin Huggler ile Phil Reeves “Bir Zamanlar Cenin’de” başlıklı makalelerinde, Cenin’de yaptıkları röportajlardan bölümler aktarıyorlar. Ölümden kurtulanlarla yapılan konuşmalar, ölenler arasındaki sivillerin sayısının İsrail’in belirttiğinden daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. İsim listesinin de kendisinde saklı olduğunu belirtiyor gazete. Amira Hass ise Ha’aretz gazetesinde dün (24 Nisan) yayımlanan yazısında, İsrail askerlerinin Batı Şeria’da bulundukları sırada ele geçirdikleri Filistin’e ait yüzlerce büroda yaptıklarını anlatıyor. Paramparça edilen bilgisayarlar, yazıcılar, tarayıcılar, disketler... Talan edilen arşiv malzemeleri... Hass, “Verileri Yok Etme Operasyonu” adını vermiş yapılanlara. Bir arşivin, bir belleğin yok edilmesi için sistematik bir çaba gösterildiğini belirtiyor.
Bunlar olup biterken ABD’de bir kamuoyu yoklaması yapılmış ve bağımsız bir Filistin devleti için desteğin arttığı ortaya çıkmış. ABC News-Washington Post ortak araştırmasında, katılanların üçte ikisi (yaklaşık yüzde 66) destek vermiş bağımsız Filistin devletine. Geçen Ekim ayında da benzer bir destek varmış, ama o günlerde yüzde 50 oranındaymış. ABD’de böyle bir destek belirirken ABD yönetiminde şöyle bir eğilim beliriyor: İsrail’e her sene fazladan 200 milyon dolar askeri yardım yapılacakmış. Böylelikle, 2007 yılında ulaşılması gereken tavan miktar 2.4 milyar doların da üstüne çıkılacakmış. Üstüne çıkılan miktarların yanında altında kalınan miktarlar da var. Bunlardan biri, AIDS ile mücadele için kurulan uluslararası bir kuruluş (AIDS, Tüberküloz ve Sıtmayla Mücadele Küresel Fonu) için oluşturulması gereken bütçe. Kamu sağlığı grupları ile AIDS girişimcileri, söz konusu bütçede para birikmediği için Afrika hükumetlerinin AIDS mücadelesini gerçekleştiremeyeceğini belirtiyorlarmış.
Devamı yarın...