Irak, Kitle İmha Silahları ve Petrol

-
Aa
+
a
a
a

ABD'nin ve ona katılan İngiltere'nin Irak'ın kitle imha silahlarının (KİS) dünya ölçüsünde tehlike yarattığı savı, hemen hemen hiç kimse için inandırıcı olmadı.

Türkiye'de, Irak'ın komşusu olan bir ülkede yaşayan bir kişi olarak ben niçin Irak'ın var olduğu söylenen 20 Scud türevi El-Hüseyin füzesinden dehşete kapılıp da, Suriye'nin 200 dolaylarındaki Scud [B & C] ve daha kısa menzilli ama daha modern SS-21 füzelerinden korkmamam gerektiğini anlamış değilim. Ayrıca Irak'ın kimyasal silahlarından paniğe kapılmam gerekirken, Arap dünyasında en büyük kimyasal silah stoku bulunduran Suriye [Al (2000, s. 57)] karşısında nasıl olup da gönül rahatlığı ile günümü gün edebileceğimi de çıkarabilmiş değilim…

Suriye, Türkiye'ye saldırmayı planlıyor demiyorum. Ama daha yakınlarda bu iki ülke arasındaki ilişkilerin epeyce gergin dönemlerden geçtiğini de anımsıyorum. Öte yandan, Irak'ın da melekler tarafından yönetilmediğinin farkındayım. Ama Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerin Suriye ile olana oranla çok daha fazla gergin olduğu da söylenemez…

Bu durumda neden Irak Türkiye için çok ciddi bir tehlike de Suriye değil? Akla gelebilecek bir yanıt, Irak rejiminin Türkiye'ye saldırmakla aklını bozduğu olabilir. Bu da bana pek inandırıcı gelmiyor. Saddam Hüseyin'in diktatörlüğü aleyhine çok şey söylenebilir, söylenmelidir de; ama "deli" olduğu söylenemez…

Gerçi Saddam Hüseyin yönetiminin Irak'ın başını iki defa ciddi savaş belasına sokmuş olmasının "akıllıkla" ne ölçüde bağdaştığının da sorgulanması gerekir. Savım şu: Yüzbinlerce insanı öldürmek “caniyane” olmakla birlikte pekala belli gerekçeler üzerine kurulmuş tutarlı bir mantıklamaya dayalı eylemlerin sonucu da olabilir. Akıllı ve cani olmak olanaklıdır… Nazi'ler akılsız mıydı?

Çocukken evde babamın kitaplarını karıştırırdım. Bunlardan birisinin adı da Petrol İçin Gizli Harp idi… Onun etkisiyle midir nedir, ülkeler arasındaki ilişkiler anlaşılmaz biçim alınca hep aklıma petrole bakmak gelir.

Saddam Hüseyin'in Irak'ı sürüklediği iki savaş (İran ve Kuveyt) büyük ölçüde petrol sorunu ile ilgiliydi. Irak, İran'a karşı harekâta geçtiğinde temel amacı Cezair Anlaşması ile denetimini büyük ölçüde İran'a kaptırdığı Şattül Arap su yolunu tekrar hakimiyeti altına almaktı. Irak'ın Kuzistan'a saldırması da İran'ın petrol kaynaklarının % 75'den fazlasının bulunduğu bu bölgede, hiç olmazsa, etkisini attırmayı amaçlıyordu. Kuveyt saldırısı ise Irak'ın dünya petrol fiyatlarını ciddi bir biçimde etkileyebilecek güce ulaşmasının bir yoluydu. O tarihte de Irak'ın petrol fiyatlarını yükseltmeye gereksinimi çoktu. Irak bu iki harekâtta amacına ulaşabilseydi, saptanabilen dünya petrol rezervelerinin % 40'ını ya da körfez bölgesi reservlerinin % 75'ini denetim altına almış olacaktı. [Chapman & Khanna (2000, s.1)].

Bu noktada Orta Doğu karmaşasının önemli bir maddesinin petrol olduğunu anımsamak gerekiyor. Böyle olunca da Orta Doğu ile ilgili diğer devletlerin tutumlarını değerlendirirken de petrol ve ona bağlı çıkarlar üzerinde biraz daha durmakta yarar var.

I. DÜNYADA PETROL

Petrol rezervlerini ölçmede sorunlar var, [Jean Laherrere(2001), (2002)]. Özellikle, pek çok ülkenin açıklamadığı bilgiler var. Bu nedenle aşağıdaki bilgilerde bu tür sorunlardan kaynaklanan hatalar söz konusu. Ancak kullandığım bilgiler yine de dünyada en çok başvurulan kaynaklardan derlenmiş durumda.

Bu hata içeren bilgiler dünyada varlığı kanıtlanmış petrol rezervlerinin üçte ikisinin Orta Doğu'da olduğunu gösteriyor. Dünyanın en büyük petrol üreticisi Suudi Arabistan. Dünyanın varlığı kanıtlanmış petrol rezervlerinin % 25'ine sahip olan bu ülke üretimini, petrol istemindeki (sunumundaki) ani artışlar (azalışlar) karşısındaki dengeyi kurabilecek kadar, oynatabilecek durumda. Örneğin Körfez Savaşı sonrasında Suudi Arabistan, hem Irak ve Kuveyt'in üretimindeki düşüşü karşılamış hem de diğer iki büyük üretici olan ABD ve Rusya'daki üretim azalışını telâfi edebilmişti. Bu bölgedeki diğer büyük petrol rezervine sahip olan ülkeler sırasıyla Irak (% 10.6) ve Birleşik Arap Emirlikleri (% 9.5) ve İran (% 9).

Petrol üretimine gelince, dünyadaki en büyük petrol üreticisi Suudi Arabistan. Günde 7.8 milyon varil petrol üreten bu ülkenin 2002 yılında petrolden elde ettiği hasılatın 51 milyar Dolar olacağı tahmin ediliyor. Bu ülkeyi ABD ve Rusya izliyor.

Dünya petrol üretimine ilişkin önemli bir soru rezervlerdeki azalma nedeniyle bu üretimin ne zaman düşmeye başlayacağı. Bu konuda farklı görüşler var. Görüş farklılıklarına yol açan ise dünya rezervlerine ilişkin farklı tahminler olması. Ancak bu tahminler, dünya petrol üretiminin 2004-2025 yılları arasında yayılmakla birlikte, XXI. yüzyılın ilk çeyreğinde doruk noktasına ulaşacağı, sonra da azalacağı yönünde birleşiyor.

Dünyanın petrol istemine gelince ABD-Kanada'da adam başına günlük petrol tüketimi 3 galon. OECD'nin geri kalan ülkelerinde bu 1.4 galona iniyor. Ama OECD dışındaki ülkelere çıktığımızda bu rakam sadece günde adam başına 0.2 galon. Görüldüğü üzere dünyada petrol tüketiminde önemli bir eşitsizlik var. Gelişmiş ülkeler adam başına çok daha fazla petrol tüketiyorlar. Bunlar arasında da ABD ön plana çıkıyor.

Öte yandan petrol tüketimindeki artışa bakıldığında bunun en hızlı arttığı bölge Uzak Doğu. OECD ülkelerinde 1991-1997 arasında petrol istemi sadece % 11 artarken, eski-Sovyetler Birliği dışındaki ülkelerde % 35 artmış.

Bu sonuçlardan da anlaşılacağı üzere dünyada petrolü dışarıdan alan bölgeler Kuzey Amerika (ABD + Kanada), Avrupa ve Uzak Doğu. ABD dünya petrol alımının yaklaşık % 25'ini yapmasına rağmen dışarıdan alınan petrole bağımlılık oranı % 50 dolaylarında. Buna karşılık bu oran Almanya ve Japonya için % 90-100 arasına çıkıyor.

ABD zaman içinde Orta Doğu Petrolüne olan bağımlılığını azaltmış durumda. Buna karşılık Uzak Doğu ülkeleri petrol dışalımlarının %90'ını, dolayısıyla petrol tüketimlerinin % 50sini, bu bölgeden sağlıyorlar.

II. ABD’nin PETROL ÜRETİMİ ve TÜKETİMİ

ABD dünyanın en büyük petrol tüketicisi ve ikinci büyük petrol üreticisi konumunda. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere son 30 yıl içinde ABD’nin dünya petrol tüketimi ve üretimi içindeki payı azalıyor. Buna karşılık gerek ABD’nin petrol dışalımının dünya üretimine oranında ise ciddi bir artış var:

 

1970

2000

ABD Petrol Tüketiminin Dünya Petrol Tüketimi İçindeki Payı (%)

31.4

26.0

ABD Petrol Üretiminin Dünya Petrol Üretimi İçindeki Payı (%)

23.9

11.8

ABD Petrol Dışalımının Dünya Petrol Üretimi İçindeki Payı (%)

6.5

13.8

Kaynak: Perry (2001)

Ancak ABD petrol dışalım kaynaklarını çeşitlendirmiş durumda. 2001 yılında ABD 60 ülkeden petrol satın alıyordu. Bunlar arasında hiç birisinin ABD’nin toplam petrol dışalımı içindeki payı % 16’yı geçmiyordu.

Ancak ilginç bir bulgu daha var. ABD Alaska Senatörü Frank Murkovsky’nin web sitesindeki bilgilere göre ABD 1997 yılında Irak’dan hemen hemen hiç petrol almazken, 1999 yılı sonlarında üçaylık ortalamalar olarak hesaplandığında günde 750.000 varil petrol alır duruma gelmiş. Senatör, ABD’nin dışalım yaptığı içinde Irak’tan olan dışalımın artış hızının en fazla olduğunu vurguluyor. Bu saptamayı yapmada Senator Murkovsky yalnız değil. ABD Senatosu dış ilişkiler komitesinin ABD Devlet Başkanına 15 Mart 2000 tarihinde gönderdiği ve Senatör Jesse Helms ile Senatör Paul Coverdell tarafından imzalanmış bir mektupta da aynı nokta vurgulanıyor ve bundan duyulan kaygı dile getiriliyor. 23 Temmuz 2001 tarihli ABC News da “ABD Rafinerileri Irak’ın Petrol Dışsatımının Çoğunu Alıyor” başlıklı heberinde bunu konuyu işliyor. Habere göre, söz konusu tarihlerde, ABD, Irak’ın dışsatımının % 90ını satın almakta. Haberde bu bilginin kaynağının ise olayı bilebilecek konumda olan, dolayısıyla güvevenilir bir Irak’lı yetkili olduğu belirtiliyor.

ABD’nin 2001 yılının ilk sekiz ayındaki petrol dışalımında en önemli yer tutan ilk on ülke arasında dağılımı ise şöyle:

 

Bin Varil/Günde

Kanada

1784

Suudi Arabistan

1758

Venezuella

1617

Meksika

1355

Nijerya

894

Irak

619

Norveç

362

Angola

341

Birleşik Krallık

308

Kolombiya

288

Kaynak: U.S. Department of Energy, Energy Information Administration, Monthly Energy Review, October 2001, Table 3.3

ABD’nin Irak petrolü ile olan ilişkisinin sonuçlarını değerlendirmeden önce bir tarihsel bilgiyi daha vermekte yarar var.

8 Nisan 2002’de Saddam Hüseyin İsrail’in Filistin topraklarındaki askeri eylemlerini protesto etmek için 30 gün süreyle petrol dışsatımını durdurdu….

III. Petrol Krizi ve İktisadi Etkileri

Bir ülkenin petrol gibi bir önemli maddede dışalımında 6. sırada yer alan satıcı, dışsatımını durdurduğunu ilan ederse ne olur? Herhalde söz konusu ülkenin bazı önlemler alması kadar doğal birşey olamaz.

O halde ABD'nin Saddam Hüseyin'in bu kararından sonra bazı önlemler almaya çalışmasını yadırgamamak gerekiyor…

Ama önce bir konuyu açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Irak’ın üretim kapasitesi günde 2 milyon varil. Oysa dünyada petrolde 7 milyon varil kadar fazla kapasite var, [Krugman(2002)]. Dolayısıyla Irak tek başına hareket ederek petrol dışalımcısı ülkeler açısından bir darlık yaratabilecek güçte değil. Ancak, Irak’ın 8 Nisan’daki girişimini İran ve Libya da desteklemişti. Bunlar eklenince söz konusu fazla ortadan kalkıyor. O zaman petrol kıtlığı gündemin ciddi bir maddesi olabiliyor. O halde Irak, kendi başına değil, etkiliyebilme gücüyle birlikte bir tehdit oluşturuyor…

ABD’nin bu durumda başvurabileceği stratejik petrol rezervleri var. Bu 570 milyon varil dolaylarında. Diğer ülkelerin de toplam 700 milyon varil dolaylarında stratejik petrol rezervi olduğu tahmin ediliyor, [Perry (2002, s.7)] Dolayısıyla, normal koşullarda, bu ülkelerin ABD ve diğer gelişmiş ülkeleri zorlayabilmeleri için bu ambargoyu oldukça uzun süre devam ettirmeleri gerekiyor. Bu da, söz konusu ülkelerin petrol gelirine bağımlılığı söz konusu olduğunda, olabilirliği oldukça kuşkulu. Bu kararı alanlar bağnazca kararlarına sadık kalmadıkları sürece…

Akla gelebilecek bir başka yol dünyanın başka yerlerinde petrol üretimini artırmak. Orta Asya petrollerine olan ilgi bu bağlamda düşünülebilir. Ancak bu yol pahalı. Kuzey Amerika’da ve Kuzey Denizinde petrol çıkarmanın maliyeti halen çok yüksek. Chapman & Khanna (200, s. 7), üretim maliyetinin Körfez bölgesinde varil başına 2.5 Dolar olmasına karşılık Kuzey Denizinde 15 Dolar olduğunu vurguluyor. Orta Asya petrolünün ise kullanıcıya güvenli bir biçimde ulaşabilmesi için, bu bölge ülkeleriyle anlaşma yapılabilse bile, Afganistan ve Pakistan’ın istikrara kavuşması gerekiyor. Gelişmelerden, bunun kolay olmayacağı ve büyük bir olasılıkla uzun sürebilecek ve pahalı askeri operasyonların devamını gerektireceği anlaşılıyor.

Şimdi böyle bir petrol kıtlığının ABD üzerindeki etkisine bakalım. ABD’nin dışalım yapabileceği kaynakların çeşitlenmiş olması, stratejik petrol rezervlerinin varlığı gibi unsurlar gözönüne alındığında ülke ekonomisinin işleyişini bozacak bir miktar kısıtlamasıyla karşı karşıya kalması olasılığı çok düşük. Ama dünya petrol fiyatlarındaki artıştan etkilenmemesi olanaksız. Brookings Institution’un araştırmacılarından George L, Perry bu konu üzerine eğilmiş ve bazı varsayımlar altında bir petrol şokunun ABD ekonomisi üzerindeki etkilerine bakmış, [Perry(2001, Table C ]. İki temel varsayımı var. Başlangıç değeri olarak petrol fiyatını varil başına 25 Dolar olduğunu ve ABD’nin kendi rezervlerinden günde 2.5 milyon varil petrolü kullanacağını kabul etmiş. Bulguları şöyle özetlenebilir:

1) Eğer, dünya petrol üretimi günde 3.5 milyon varil düşerse petrol fiyatları 32 Dolara çıkıyor. Bu ABD ekonomisinde kriz anlamına gelecek bir etki yapmıyor.

2) Eğer dünya petrol üretimi günde 7 milyon varil düşerse, petrol fiyatı varil başına 75 Dolara çıkıyor. Bu durumda ABD enflasyonu 5 puan kadar yükseliyor. Ekonomi % -2.7 oranında daralıyor.

3) En kötü senaryo olarak dünya petrol üretimi günde 10 milyon varil düştüğü durum ele alındığında ise, petrol fiyatı varil başına 161 Dolara çıkıyor. Bu durumda ABD enflasyonu 15 puan kadar yükseliyor. Ekonomi % -4.5 oranında daralıyor.

Görüldüğü gibi 2 ve 3üncü senaryolarda kitlesel imha yoksa bile kitlesel işsizlik olasılığı var.

Özetle, Saddam Hüseyin’in kitlesel imha silahları (KİS) olduğu ve bunun bütün dünya için çok büyük tehlike yarattığı savı inandırıcı değil. Buna karşılık Saddam Hüseyin’in kitlesel işsizlik sorunu (KİS) yaratabilecek gücü olduğu savı daha savunulabilir görünüyor… Kısaltmalar (KIS) tutuyor yani…

Ama bu gücün etkinliği de iki varsayıma bağlı:

1. Gücü kullanan sonuçlarının kendisine vereceği zarara dayanacak kadar bağnaz, başında olduğu toplumu bu kararına uymaya mecbur kılacak kadar otoriter olmalıdır.

2. Bu kararı başka petrol üreticisi ülkelere yayılmasını sağlayıp onların da aynı yolu izlemesini sağlayabilmelidir.

Saddam Hüseyin’in otoriterliği ve acımasızlığı konusunda kuşku yok. Ancak bağnazlığı konusu o kadar açık değil. Dünyaya bakışı bencil ama pragmatik birisi gibi görünüyor. Körfez savaşında hava kuvvetlerini, sekiz yıl savaştığı İran'a kaçırabiliyor, Kuveyt'e gidip anlaşam tekif edebiliyor. O yüzden Saddam Hüzseyin'in betimlediği otoriter ve acımasızlığın Taliban ya da El Kaide gibi örgütlerin bağnazlığı ile birleşmesi gerekli…

İkinci koşulun gerçekleşme şansı ise, pek çok ABD’li araştırmacıya göre, ancak Irak’ın OPEC üyesi Müslüman ülkeleri safına çekmesiyle olanaklı. Bu ise Irak’ın bu ülkeler üzerinde iyi ilişkiler, tehdit ya da şantaj gibi yöntemlerden birisi ya da birkaçını birden kurarak etkili olmasıyla olanaklı. Bu noktada Saddam Hüseyin rejiminin elinde kitlesel imha silahlarının var olmasının, abartılı bir biçimde, vurgulanması anlam kazanıyor. Dikkat edilirse bu durumda Irak'ın petrol üreten Müslüman komşuları ile arasının iyi olması kötü olmasından daha da tehlikeli olabilir…

O halde bu engellenmesi gereken bir durum…

KAYNAKLAR

Al, Güray (2001): Turkey’s Response to Threats of Weapons of Mass Destruction, Master Tezi, Naval Postgraduate School, Monterey, California, ABD, Aralık.

Chapman, Duanne & Neha Chapman (2000): An Economic Analysis of Petroleum and Military Security in Persian Gulf, 11-16 Ocak 2000 tarihleri arasında Sydney’de (Avusturalya) yapılan Western Economic Association International konferansına sunulan tebliğin 12 Nisan 2000 tarihinde gözden geçirilmiş biçimi).

Krugman, Paul (2002): The Third Oil Crisis?, The New York Times, 4 Eylül 2002.

Jean Laherrere (2001): Forecasting Future Production from Past Discovery, Viyana’da (Avusturya) 28-29 Eylül 2001’de yapılan OPEC and the Global Energy Balance: Towards a Sustainable Energy Future adlı konferansa sunulan tebliğ.

Jean Laherrere (2002): Modelling Future Oil Production, Uppsala’da (İsveç) 23-25 Mayıs 2002’de yapılan International Workshop on Oil Deplation‘a sunulan tebliğ.

George L. Perry (2001): The War on Terrorism, The World Oil Market and the US Economy, The Brookings Institution, 28 Kasım 2001, http://www.brook.edu/views/papers/perry/20011024.htm