Bazı gazetecilere Rum malı verildi

-
Aa
+
a
a
a

22 Aralık 2003 Radikal Gazetesi

NEDEN? Metin Münir Kıbrıs seçimlerinde halkın yarısından fazlası, Türkiye'nin politikalarına ve o politikaların adadaki temsilcisi olan Denktaş'a karşı olduğunu ortaya koydu. Ama bu seçim sonuçlarından daha önemli olan, seçimler sırasında adayla ilgili olarak ortaya çıkan gerçeklerdi. KKTC'nin belki de varlık nedeni ve aynı zamanda da en büyük sorunu olan Rum malları konusu, Türkiye'de ilk kez bu seçimle halkın gündemine geldi. Kıbrıs'taki seçimlerin bir diğer çarpıcı yanı da, Annan Planı'na göre Rum tarafına geçecek olan bölgelerin Annan Planı'nı destekleyen muhalefet partilerine oy vermesiydi. Bu sonuç, Kıbrıs gerçeğinin Türkiye'den göründüğünden çok daha farklı olduğunu gösteren bir başka iyi bir örnekti. Kıbrıs'ta elinde silahla bizzat çatışmalara katılmış eski bir mücahit olan gazeteci-yazar Metin Münir ile Kıbrıs'taki mal-mülk sorununu, seçim sonuçlarını, adada ve Türkiye'de olayların nasıl gelişeceğini konuştuk. Kıbrıslı gazeteci olarak adayı yakından izleyen, Metin Münir ilginç açıklamalar yaparken, KKTC'nin Rum malı üzerine kurulu bir devlet olduğunu, Türkiye'nin Loizidu kararıyla KKTC diye bir devletin olmadığını kabul ettiğini söyledi.

Kıbrıs seçimleriniherkes başka türlü yorumluyor.Siz, bu seçimleri nasıl yorumluyorsunuz?

Her şeyden önce, adadaki siyasi taban değişti. Türklerin Rumlarla beraber yaşayabileceğini iddia edenler, oyların çoğunluğunu kazandı. Kıbrıs sorununa çözüm isteyen muhalefet ilk kez sağcı partileri eledi. Solcu Cumhuriyetçi Türk Partisi 'CTP' oyunu üç misli artırırken, sağcı Ulusal Birlik Partisi 'UBP' yüzde 20'den fazla oy kaybetti. Halbuki Kıbrıslı Türkler hep Türkiye'den en fazla parayı getirebilecek olan sağcı partilere ve Denktaş'a oy veriyordu. Artık Türkiye'den gelen para ikinci plana düştü.

Birinci plana ne çıktı?

Kıbrıslıların, geleceklerini Avrupa Birliği'nde arama eğilimi birinci plana çıktı. Artık insanların bir kısmı hayatını AB'ye bağlamak istiyor. Kıbrıs'ın, Türkiye'siz ve sağ koalisyonsuz yaşayabileceğini düşünüyor. Halbuki eskiden beğense de beğenmese de, ne mal olduğunu bilse de, Türkiye'den kolay para getirdiği ve Ankara ile ilişkileri iyi götürdüğü için, insanlar oylarını sağ partilere veriyordu. Çünkü diğer partilerin Türkiye ile ilişkileri bozacağını, paranın gelmeyeceğini ve adada sorun çıkacağını biliyorlardı. Ama artık Türkiye'den gelen para eskisi kadar güçlü bir unsur olmaktan çıktı.

Kıbrıs'taki seçimlerin en ilgi çekici yanlarından biri Güzelyurt oldu. Güzelyurt, Annan Planı'na göre Rumlara verilecek. Ama burada Annan Planı'nı destekleyen partilere daha çok oy çıktı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Bu ilginç sonuç sadece Güzelyurt'ta alınmadı. Muhalefetin en çok oy aldığı bölgeler hudutta Rumlara geçecek olan bölgeler oldu. Sebebi de şu. Mesela Güzelyurt bölgesine yerleştirilenler, daha önce adanın güneyinde hayatını üzümcülükten kazanan insanlardı. Bunları aldılar, narenciye bölgesine verdiler. Rumlara eskiden büyük para kazandıran narenciye, Türklerin elinde kuruyan bahçelere ve sefalete dönüştü. Çünkü narenciye ihracatı için organize edilen şirket alaturka iş yapıp, herkesin parasını cebe attı ve battı. Bahçeler kurudu. Kontrolsüz su kullanımından ötürü toprak da tuzlandı. Bu insanlar, 'Al bu toprağı, beni başka bir yere koy. Bu toprak bir gün Rum'da, bir gün Türk'te kalıyor. Belirsizlik artık bitsin. Ne olacaksa olsun' diyorlar. Zaten Loizidu kararı da bu yerlerin kendisine ait olmadığını gösterdi. Çünkü Türkiye KKTC'nin verdiği tapuların geçersiz olduğunu kabul etti. Çözüm olmazsa Rumlar zaten mallarını geri alacaklar. Elinde Rum malı olan herkes şimdi adada diken üstünde oturuyor.

Seçim sonuçları, Denktaş'ın politik geleceğini nasıl etkileyecek?

Denktaş, Kıbrıs'ta bugüne kadar meclisten ve hükümetten aldığı tam desteği kaybetti. Denktaş artık sokağa çıktığında biliyor ki, yolda gördüğü iki adamdan biri kendisini ve temsil ettiği politikaları istemiyor. Ama Denktaş sadece Kıbrıs'taki gücünü yitirmedi., Türk hükümeti nezdindeki gücünü de kaybetti. Denktaş'ın son zamanlarda hırçınlaşmasının sebebi de zaten hem Kıbrıs'taki meclisin, hem de Türkiye'deki sivil hükümetin desteğini kaybetmiş olmasıdır. Denktaş eskiden, Türkiye'deki sivil hükümet, ordu, Kıbrıs'taki hükümet ve meclisin tam desteğine sahipti. Bugün ise Türkiye'de muhalefet partisi CHP ve ordu nezdinde destek arıyor. Bir de Anadolu'daki şehirleri dolaşarak milliyetçi halktan destek bulmaya çalışıyor.

Denktaş, Kıbrıs'ta bulamadığı desteği Türkiye'de buluyor mu?

Buluyor. Denktaş Kıbrıs'ta bir üniversitede veya başka bir yerde toplumun önünde yıllardır konuşma yapmadı. Yapamaz. Hem kimse çağırmaz onu, hem de giderse bilir ki yuhalanacak. Ama Türkiye'de büyük saygıyla karşılanıyor, konuşmalar yapıyor. Ayrıca Türkiye, İngiltere, Fransa ya da ABD gibi tek bir iktidarın bulunduğu bir ülke değil ki. Türkiye'de iki tane iktidar var. Biri sivil, diğeri askeri iktidar. Bu ikili iktidar yapısı açıkça ortada. Bugüne kadar Kıbrıs'la ilgili işler, sivil ve askeri iktidar arasında bir konsensüsle yürüdü.

Bu konsensüs hâlâ sürüyor mu?

Hayır. Şimdi bu konsensüs bozuldu. Eskiden, 'Ankara'daki hükümet, asker, Denktaş ve Kıbrıs'taki hükümet' dörtlüsü, Kıbrıs konusunda yüzde 100 uyum içindeydi. Bu uyum parçalandı. Kıbrıs'taki oyun, denklem değişti. Şimdi bu yeni oyuna uygun yeni bir denge arayışı var. Şu anda Denktaş desteğini sadece ordudan ve CHP'den alıyor. CHP tamamen emrinde. Yeni şartlarda, ordu Denktaş'ı desteklemeye devam edecek mi? Temel soru bu.

Adaya dönersek... Seçimlerden önce Kıbrıs'la ilgili pek dile getirilmeyen hayati bir nokta gündeme geldi. Bazı Kıbrıslı Türklerin el koyduğu Rum malları meselesi. Kıbrıs'ta Rum evlerinin tapusuna sahip ne kadar insan var?

Kıbrıslı Türklerin minimum üçte birine Rum malı verildi. Büyük bir rakam bu. On binlerce tapudan bahsediyoruz. Bunların içinde kümes gibi bir Rum evini alan da var, on binlerce dönüm toprak alan da var.

Kıbrıs Rum kesimi, kendi bölgesinde kalan Türk evlerinin tapularını bir vakıfta toplamış. Bu evleri Rumlara kiralamış ama tapusunu vermemiş. Türk tarafı ise Rum mallarının tapularını Türkler dağıtmış. Neden bu iki uygulama bu kadar farklı?

Ada ikiye bölündükten sonra kuzeyde Türklere Rum mallarını kullanma hakkı verildi. Güneyde aynı şey yapıldı. Hatta Türk tarafında bu hakka başlangıçta 'tasarruf belgesi' deniyordu. Bana bir ev ve tarla veriliyor, ben bunu kendi malım gibi kullanıyorum ve çocuklarıma kullanma hakkını miras olarak bırakıyorum. Bu, bir mülkiyet hakkı değildi. Ama bizimkiler 1985'te siyasi nedenlerle bu hakkı tapu haline getirip, Türklere Rum mallarını dağıtmaya başladılar. Siyasiler hem bu toprakların tapularını kendi ceplerine atmak istedi, hem de tapu karşılığı oy satın aldı.

Kim bu siyasiler?

Denktaş ve UBP... Rumlar adanın üçte birini kaybetmelerine ve büyük bir göçmen nüfusa sahip olmalarına rağmen, uluslararası hukuk içinde kalmayı becerdi ama biz beceremedik.

Eğer çözüm olursa, yani Annan Planı kabul edilirse, Türklerin el koyduğu Rum malları ne olacak?

Bu konu çok karmaşık. Rum malı tekrar Rum malı olmaya başlayacak ama Rumların hepsi gelip kendi malında oturmayacak. Çünkü Annan Planı toprak meselesini global bir biçimde çözmeyi amaçlıyor.

Seçimlerde, Rum mallarının tapularını almış olanlar nasıl oy kullandı sizce?

Bence bunların büyük çoğunluğu statükodan yana oy kullandı. Ama bazıları da kullanmadı. Çünkü güneyden kuzeye göç edip de Rum malı alanların, bugün bazıları hayatından memnun değil. Çünkü adamın güneyde çok para getiren bir bağı vardı. Onun yerine çok az para getiren ya da hiç getirmeyen bir portakal bahçesi aldı. Güzelyurttakiler bu kategoriye giriyor işte. Ama bir başka grup var ki, kuzeyde çok iyi mallar ve hayat edindi. Mal dağıtımı adil olmadı ki. Rum malları partizanca dağıtıldı. Torpilli olanlar daha iyi mallar aldı. Yeni kurulan düzende güçlü olanlar en iyi malları kendilerine aldı ve yandaşlarına verdi. Bu, Kıbrıs sorunun çözümünü zorlaştırıyor. Aradan 35 sene geçti, bu mal mülk meselesi bir yara gibi hâlâ kanıyor. 'Bunun güneyde bir çöpü yoktu' diye bazılarının geçmişleri anlatılıyor.

Kıbrıs'ın başbakanı olan Derviş Eroğlu bile bir Rum evinde oturuyor. KKTC'nin yöneticileri arasında Rum mallarına el koymuş kaç kişi var?

KKTC'nin yönetici kadroları içinde yer alanlar Rum mallarından bol bol almışlardır.

Rauf Denktaş'ın ya da yakınlarının sahip olduğu, tapusunu üstüne geçirdiği Rum malı var mı?

Rauf Denktaş'ın yazlık evi bir Rum malı. Dünürünün binlerce dönüm arazisi olduğu söyleniyor. Kendisi de bunu yalanlamadı.

Türkiye'deki siyasetçiler ve kamuoyunda tanınmış kişiler arasında Kıbrıs'ta Rum malına sahip olan var mı?

Olduğu söyleniyor ama ben isim vermek istemiyorum. Çünkü gazeteci olarak gidip araştırmadım. Ama birtakım isimleri her zaman duyuyoruz.

Kıbrıs sorununda adları geçen insanlar mı bunlar?

Evet. Kıbrıs'taki hükümetin, Türkiye'de kendine yakın olan, sevdiği insanlara, Rum malı ve Rum evi verdiğini biliyoruz.

Denktaş'ın ya da hükümetin Türkiye'deki bazı insanlara Rum malı verdiğini mi söylüyorsunuz?

Evet. Hatta yakını olan bazı gazetecilere, politikacılara, diplomatlara ve profesörlere bile Rum malı verildiğini duyduk. Rum malının yönetim taraftarı olan Türk tabiyetindeki kişilere böyle ulufe, hediye gibi dağıtılması çok çirkin. Çünkü hak sahibi değiller. Sadece benim tarafımı tutuyor, benim lehime yazıyor, bana danışmandır, bilmem nedir diye kalkıp hak sahibi olmayan bir kişiye Rum toprağı vermek eski çağlardaki bir uygulamadır. Paşaya toprak, mülk vermek gibi bir şeydir. Kıbrıs'ta bunu yaptılar.

KKTC'nin kendi sınırları içinde kalan Rum mallarına el koyması uluslararası hukuka uygun mu?

Hem malları dağıtması, hem de Türkiye'den göçmenleri adaya yerleştirmesi uluslararası hukuka uymuyor.

Loizidu isimli bir Rum hanım, KKTC'nin topraklarında kalan evine el konulması üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde açtığı davayı kazandı. Türkiye bu hanıma 1.1 milyon euro ödedi. Sırada buna benzer binlerce dava var. Loizidu davası, Türkiye'nin diğer davaları da kaybedeceğini gösteriyor. Toplam ne kadar para ödemek zorunda kalacağız bütün o davaları kaybedersek?

Euro olarak yüz milyarları bulur bu. Böyle bir çözüm olamaz. Bu parayı ödemeyi düşünemeyiz biz. Loizidu davasının şudur: Türkiye, mahkemeye verildiğinde, 'Muhatabınız ben değilim. Orada KKTC diye bir devlet var. Muhatabınız KKTC' dedi. Onlar da 'Hayır. Orada senin egemenliğinin devamı var. Mahkemeler ve polis senin adına faaliyet gösteriyor' dediler. Bu argüman üzerine kurulan davayı sonunda Loizidu kazandı ve Türkiye tazminatı ödedi. Böylece Türkiye adadaki Rumları zorla mallarından ettiğini, mallarına geri dönmelerini önlediğini, KKTC'nin verdiği tapuların geçersiz olduğunu, dağıtılan malların Rumlara ait olduğunu uluslararası mahkeme önünde kabul etti. KKTC ise Rumlardan alınan gayrimenkul üzerine kurulan bir devlettir. Türkiye Loizudi kararıyla, KKTC diye bir devletin olmadığını kabul etti. Mahkeme Türkiye'ye, 'Malları sahiplerine iade et' diyor. Ama ettiğin zaman KKTC diye bir şey kalmıyor ki...

Annan Planı kabul edilirse, KKTC'deki evleri için dava açan Rumların ve o evlerin durumu ne olacak?

O zaman mülkiyet konusu Annan Planı çerçevesinde ilk ve son defa ele alınıp bitecek. Davalar da düşecek.

KKTC yöneticilerinin bu tapuları dağıtırken bir dah asla çözüm olmayacağını düşündükleri anlaşılıyor. Bunu bu kadar kesin düşünmelerinin nedeni ne?

Sorunun tam üstüne bastınız. Demirel ve Ecevit'in 30 yıldır tezleri 'Kıbrıs sorunu çözülmüştür' oldu. Ama Rumlar, AB'ye giden yolun hukuk yolu olduğunu biliyordu.

Mayısta Kıbrıs Rum Kesimi, Kıbrıs'ın tek temsilcisi olarak Avrupa Birliği'ne katılacak? Ondan sonra ne olacak peki?

Mayısı geçirsek bile, eğer Türkiye Kıbrıs'ı çözmekte kararlı olduğunu ve makul öneriler getirdiğini dünyaya gösterirse, Rumlar AB'ye girsin, girmesin, güneye baskı yapıp onlara bu işi çözdürecekler. Çünkü AB başına bela almak istemiyor. Ayrıca AB bir barış projesidir. Kurulma nedeni, 'Hepimiz bir evde oturalım ve o evde kavga çıkmasın' düşüncesidir. AB, Kıbrıs gibi bir kavgayı başından atmak için ne mümkünse yapacak. Mayıstan sonra da yapacak. Ayrıca Kıbrıs sorunu çözülmedikçe, Türkiye, AB'yle üyelik müzakeresine başlayamayacak. Kıbrıs sorunun çözümü yüzde 100 Türkiye'ye bağlı. Türkiye ne isterse o olur. Üsküdar ilçesinin kaymakamı başbakan ne derse yapmak zorunda mıdır değil midir? Üsküdar ilçesinin kaymakamı bağımsızlık ilan edebilir mi? Edemez. Üsküdar ilçesinin askeri var mı? Yok. Polisi var mı? Yok. Hiçbir şeydir o. KKTC de Üsküdar ilçesi gibidir.

Kıbrıs, Avrupa'dan çıkmayı ya da milyonlarca hatta milyarlarca dolar tazminat ödemeyi göze almamızı gerektirecek kadar hayati bir önem taşıyor mu gerçekten Türkiye için?

Hayır taşımıyor.

Türkiyenin kendi stratejik çıkarları için Kıbrısı bırakmayacağını söylemesi Kıbrıslı Türkleri nasıl etkiliyor?

Kıbrıslı Türklerin, çözüme gitmeyen bir politikayı suskunlukla karşılayacağını sanmıyorum. Denktaş, Annan Planı'nı müzakere etmeyeceğim derse, meydanlarda çok insan toplanır.

Şu anda çözümdem yana olanlarla çözüme karşı olanlar aynı sayıda milletvekiline sahip. Bu da yeni bir politik karmaşa yaratıyor. Bu karmaşa nasıl çözülecek?

Bütün olay Türkiye'de düğümleniyor. Ankara, askeri ve sivil hükümetle ortak bir plan üzerinde anlaşırsa ve bu plan dünyanın makul diyeceği bir plan olursa Kıbrıslı Türkler imza saatinde hizaya girer. Zaten UBP de 'Biz Türkiye'ye karşı gelmeyiz' diyor. AKP hükümeti Kıbrıs sorunun çözümü konusunda, Denktaş'tan önce, Türkiye'de askeri ikna etmek zorunda.