'Sivil bir başlangıç oldu...'

-
Aa
+
a
a
a

Ömer Madra: New York’tan telefonla (26 Mart akşamı) yapılmış bir mülakatı yansıtacağız. Peace Initiative Turkey (Barış Girişimi Türkiye) kuruluşu ABD’de ve özellikle New York ve New Jersey’de yaşayan Türklerin oluşturduğu ama bütün dünyada görülen ABD’nin en belirgin özelliklerinden biri haline gelen bu barış girişimi hareketlerinin yükselmesinin odak noktalarında bulunan, daha doğrusu Türkiye açısından çok büyük önem taşıyan, oradaki Türkiyelilerden duymaya alışık olmadığımız bir barış sadasını dalgalandıran önemli bir grup. Gerek Amerika’daki bu savaş ve yıkıma karşı tavır genel olarak gerek barış girişimlerinin nasıl hareket ettiği gerekse özel olarak yaşayan Türkiyelilerin ne şekilde bu hareketlerin içinde yer aldığı ve hareketin büyüyüp büyümediği, ne yönlere geçmekte olduğu ve değişen taktiklerin ne olduğu konusunda Murat Paker’le yaptığımız bir mülakat...

 

Murat Paker: Barış eylemleri konusunda durum nasıl diye bakacak olursak; Perşembe gününden itibaren sanki yeni bir aşamaya geçiliyor. Son iki aydır artan yoğunlukta sürekli yürüyüşler, toplantılar, üniversitelerde ufak toplantılar, hocaların gelip konuşması, öğrencilerin konuşması şeklinde teach-in denilen eylemler yapılıyordu ama çok büyük mitingler yapıldı New York’ta, Washington’da, özellikle de San Francisco’da.

 

ÖM: 15-16 Şubat dışında da büyük mitingler yapıldı, değil mi?

 

MP: Tabii, NY’daki en büyük miting mesela geçen Cumartesi günü yapıldı, 300 bini aşkın insan katıldı, 40-50 blok kadar insan yürüdü.

 

ÖM: Merkez medyada, büyük gazetelerde ve televizyon kanallarında verilme şekli nasıl oldu? Eskisi gibi görmezden mi geldiler yoksa biraz daha yankı getiriyor mu?

 

Medyadan kamuoyuna destek yok

 

MP: O çok ilginç tabii, büyük medya bunu genellikle gözardı ediyor, sanki böyle şeyler olmuyormuş gibi ya da oluyorsa bile çok cılız oluyormuş gibi gösteriyor. Diyelim ki 300 bin kişi yürüyor, kenarda yürüyenlerin güzergahının kenarında da 10-20 tane savaşı destekleyen insan da Amerikan bayrağı sallıyor, bir şeyler yapıyor, bunu akşam haberlerde izlediğinizde öyle veriliyor ki 300 bin kişi ile 20 kişi sanki eşdeğerdeymiş gibi, onlardan birkaç kişi konuşuyor, öbürlerinden birkaç kişi konuşuyor. Dolayısı ile bu büyük yürüyüşlerin medya üzerinden çok büyük bir etkisi olmuyor ama, izleyenler ve katılanlar açısından çok güzel eylemler olduğunu söyleyebilirim. Bu yürüyüşleri düzenleyenler de sonunda gördüler ki yürümekle bir yere kadar gidilebiliyor ve birçok şey değiştirilemiyor. Bundan sonra daha doğrudan eylemlere yönelmek gerektiği sonucuna vardılar, açıklamalardan onu anlıyoruz. Bir kaç gün önce yaptıkları açıklamalarda “yürüyüşler iyi güzel, bunlar bir şekilde devam edecek ama daha doğrudan sivil itaatsizlik tarzı eylemlere geçmemiz gerekir” diye duyurdular. İlk duyuruya göre de bu sabahtan itibaren sabah 7-7.30’dan başlayarak, özellikle insanların işe gittiği, trafiğin çok yoğun olduğu saatlerde şehrin değişik noktalarında, özellikle şehrin en merkezi noktasından başlamak üzere değişik grupların trafiği kesmesi, ya insani zincirler oluşturarak trafiği kesmesi ya da büyük çöp bidonlarını, vs. devirerek trafiği kesmesi gibi eylemler oluyor. Bunların devam etmesini planlıyorlar okuduğum kadarı ile. Bunun dışında üniversitelerde boykotlar oluyor, gün boyu sürecek grev çağrıları yapılıyor. Burada kritik nokta tabii bu savaş karşıtı eylemlere şimdiye kadar katılan, destek veren büyük sendikaların işin bu kısmına katılıp katılmayacağı. Bunu henüz bilmiyoruz, onların katılımı sağlanabilirse durumun rengi değişebilir, o zaman daha güçlü eylemler haline gelebilir bunlar. Ama o çok güçlü bir olasılık olarak gözükmüyor şimdilik bana.

 

ÖM: Peki bu değişen taktik uyarınca, özellikle perşembe sabahından itibaren daha yoğunluklu olacak gibi görünüyor. Daha önce elimize geçen bir iki bilgi ile de kıyaslarsak, mesela en büyük silah, savaş müteahhitleri diye Carlyle Grup binasını hedef almaları... Başkan Bush’un babası Bush’un da ortaklarından olduğu kuruluşa olduğu gibi, bu tarz eylemlerin çoğalması bekleniyor, öyle mi?

 

MP: Bu bekleniyor tabii. Bütün bunlar aynı zamanda savaşın, Amerika’nın Irak’a saldırısının gidişatı ile de çok yakından ilgili; bu eylemler artarak ve güçlenerek sürebilir, eğer oradaki askeri müdahale uzun sürerse ve Amerika’nın kayıpları artarsa, orada bu kayıpların Amerika içine yansıması giderek daha artan bir şekilde homurdanmalar yaratırsa bu eylemlerin buradaki etkisi artacaktır. Ama savaş birkaç gün sonra orada biterse o zaman bu eylemler de biraz havada kalacaktır; daha doğrusu oradaki eylemlerin tarzı gene değişecektir. Bu sefer kınama tarzı, vs. doğrudan eylem tarzı ve popülerliği bir miktar azalabilir. Savaşın kısa sürede bitmesi durumuyla ilgiliymiş gibi geliyor.

 

Büyük kentlerde sivil itaatsizlik

 

ÖM: Bu taktik değişmesinin sonuçlarını yarından itibaren daha net görebileceğiz ama mesela elimize ulaşan bilgilere bakılacak olursa, NY’de şehir meclisi yetkilileri, bu trafik durdurma eylemlerinin çok pahalıya mal olmakta olduğunu, mesela günde 900 bin dolara kadar ulaştığını, zaten binlerce savaş karşıtı  

görüşlerini benimseyen insanın da işlerini aksattığı şeklinde bir argümanları olduğu göze çarpıyor. İçinde olan birisi olarak sizce ne kadar etkili olabilir?

MP: NY meclisi zaten savaşa karşı tavra yakın bir konumda, hatta mecliste böyle bir karar da aldılar.

 NY meclisinin böyle demesi ile Amerikan yönetimi ne kadar etkileneceği biraz kuşkulu, ama böyle açıklamalar yapmış olmaları savaş karşıtı eylemler açısından mütevazı bir katkı olarak görülebilir. Bu eylemler yaygın bir şekilde yürütülebilir ve başarılı da olursa NY gibi hızın, zamanında işe gitmenin, koşuşturmanın çok merkezi önemde olan bir şehirde hakikaten işyerlerine, üretime büyük zarar verebilir, ama yaygın bir şekilde ve sürekli yapılması lazım. Bir de tabii başka şehirlere de sıçraması lazım. Bu ne kadar olacak, nasıl olacak onu, duymadık pek.

 

ÖM: Ama San Francisco da var.

 

MP: Evet orada bir kaç gün böyle, şehrin merkezini kesme şeklinde eylemler oldu. İki gün sürmüştü, sonra çok haber gelmedi ama orada da yeniden başlayacak herhalde. San Francisco ile NY arasında ciddi bir fark var, San Francisco’daki barış eylemlerini götüren koalisyon biraz daha radikal konumda, NY’deki biraz daha mütedil diyelim, daha ılımlı bir koalisyon. NY’deki bu tür sivil itaatsizlikler, polisle karşı karşıya gelme tarzı eylemlerden şimdiye kadar olabildiğince kaçındı. San Francisco’da ve aslında başkent Washington’da yetkili olan barış koalisyonu ise daha çatışmaya açık, kulisi göğüslemeye açık bir şekilde davranıyor öteden beri. Dolayısı ile San Francisco ve Washington’da da bu tür sivil itaatsizlik eylemlerin bugünden itibaren başlamasını bekleyebiliriz, çünkü onlar zaten böyle bir şeye yatkındı. NY bile yapıyorsa oraların haydi haydi yapabilmesi beklenebilir.

 

ÖM: Sizin işin adamakıllı içinde olan kişilerden biri olarak, genel olarak, bu savaşın, istilanın uzaması ihtimali durumunda gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?

 

MP: On gün öncesine kadar Bush’un bu savaş dolayısı ile desteği, kamuoyu yoklamalarına göre % 50-55 idi, savaş ciddiye binip başlayınca bu destek bir hafta içinde % 75’e çıktı.

 

ÖM: Bu beklenen bir şeydi zaten.

 

MP: Evet, zaten Amerikan kamuoyu belki bütün kamuoyları gibi ama onlardan belki daha fazla manipülasyona, büyük basının yansıtmalarına, yorumlarına açık ve bundan etkileniyor. Bir de “çocuklarımız oraya gitti, savaşıyorlar, askerlerimiz orada, destek vermemiz lazım” gibi bir ruh hali belirmeye başladı. Mesela 3-5 gün öncesinde yer yer savaşı destekleyen eylemler de görülmeye başladı, diğerleri kadar kitlesel değil ama, bayrak asanlar görülmeye başladı; bir haleti ruhiye değişimi var o anlamda. Şu anda Amerikan toplumunun çoğunluğu Bush’un arkasında, kerhen de olsa “savaştayken karşı laf edilmez” gibi bir ruh ile arkasında. Bu savaş bitse çoğunluk bir daha oy verir mi? Bilmiyorum, o daha kuşkulu bir durum. Savaş uzarsa, o zaman ne kadar uzayacağına bağlı ama, uzarsa bu ülkede Vietnam savaşı kolektif hafızada hâlâ önemli bir yer tutuyor. Vietnam savaşının uzaması, orada 55 binden fazla Amerikan askerinin ölmüş olması ve sonrasında bir sürü insana bunun büyük acılar yaşatmış olması, hâlâ o savaşın etkilerini psikolojik olarak yaşayan bir sürü insanın Amerika’da olması, bunun sürekli işlenen bir konu oluyor olması insanları bu tür uzayan, kayıpları fazla olan savaşlara karşı tetikte, alarmda tutuyor. Bu savaşı Bush’un Amerika’ya görece kolay satabilmesinin, kabul ettirebilmesinin nedenlerinden biri de, bu savaşın çok kolay, bir kaç günde halledilebilecek, Amerika’nın kısa zamanda kayıpsız bir şekilde Irak’ı mahvedecek güce sahip olduğuna inandırması sonucu oldu. Bir miktar hafif kayıplar, esirler hakkında haberler, görüntüleri çıkmaya başladıktan sonra “Acaba?” gibi ilk sorular geliyor. Bu henüz eser düzeyde bir görüş değiştirmeye yol açmış değil ama, ilk “Acaba?” sorularının geldiğini şimdilik söyleyebiliriz. Hatta büyük basından bile bu gözüküyor, “beklediğimiz gibi kolay olmayacakmış” havası başladı.

 

ABD’deki Türkiyeliler

 

ÖM: Bu esirlerin bir süre gösterilmemesi durumu vardı, görüntüleri zaman içinde yaygınlaşmaya başladı mı? Değilse Amerikan kamuoyu nasıl haberdar oluyor bunlardan?

 

MP: Ben açıkcası çok televizyon seyretmiyorum, seyretmemeye çalışıyorum. Günde 15-30 dakika ile sınırlamaya çalışıyorum, daha çok gazeteden izliyorum, çünkü insan çok katlanamıyor.

 

ÖM: Aynen, biz de o durumdayız.

 

MP: İlk gün sonradan duyduğuma göre bir kanal, galiba CBS göstermiş. Ondan sonra Pentagon’dan bütün kanallara haber gitmiş. “Lütfen, bu doğru olmaz, en azından aileleri ile biz konuşana kadar siz görüntü vermeyin” şeklinde yansıtıyor kanallar. Artık bu rica mı, emir mi yoksa başka bir şekilde mi, onu bilemiyorum tabii. Bunun üzerine kanallar açıklama yaptılar “Biz aileler için bu ricayı dikkate alıyoruz, orduya zaman tanıyoruz ki kendi prosedürünü işletsin.” Dün akşam televizyonda böyle bir şey izlemedim, bilemiyorum gösteriyorlar mı? Gazetelerde ise yazıyor, yazmaya başladı, ama tabii olabildiğince yumuşatılarak, olabildiğince az yer vererek yazıyorlar. Bunun hafif de olsa gene de bir etkisi var. Çünkü Amerika oraya çok büyük bir tür megalomani ile gitti, hâlâ o megalomani sürüyor. “Biz çok kayıp vermeyeceğiz, nasıl veririz ki?” havasındaydı, şimdi helikopterler düştü, bir sürü asker öldü, esir bile alındı ki bu çok aşağılayıcı bir olay olarak görülüyor, “Nasıl oluyor da o kadar müktedir, o kadar müthiş Amerikan askerleri çapulcu Iraklılar tarafından esir alınabilir, o duruma düşürülebilir, üstelik televizyona çekilip gösterilebilir” diye. Çok sinirlenmiş durumdalar, Cenevre sözleşmesinden bahsetmeye başlamış durumdalar, bu sayede akıllarına geldi.

 

ÖM: Bu istila durumunun uzamasıyla interaktif olarak, birbirlerini etkileyecek şekilde bu gösteriler de, kamuoyunun savaşa karşı tepkisi de belirlenecek gibi görünüyor. Bilebildiğiniz kadarı ile, oradaki Türk cemaatinin oldukça yüksek sayıda olduğunu biliyoruz ve önemli bir yer tuttuğunu da biliyoruz. İyi eğitim görmüş, seçkin Türklerin de aralarında bulunduğu ABD’de, bunların savaşa karşı genel tavrının ne olduğunu ve sizin içinde bulunduğunuz Türklerin de kendilerine özgü kurmuş olduğu kuruluşun gelişmeleri hakkında da biraz bilgi rica edebilir miyim?

 

MP: Burada tam olarak kaç Türkiyeli insan var bilemiyorum ama, NY ve New Jersey çevresinde 100 bin civarında Türkiyeli olduğu söyleniyor, ne kadar doğru bilemiyorum. Genel olarak bu topluluk savaş konusunda ne düşünüyor, onun nabzını tutmak kolay değil, çünkü diğer göçmen grupların aksine Türkiyeliler burada çok örgütlü değiller, cemaat örgütleri pek yok. Olanlar bir kaç tane, onların da resmi görüşünün dışında bir şeyler söylediklerine şimdiye kadar şahit olmadım; hep büyükelçilik, konsolosluk güdümlü teşkilatlar olarak varlıklarını sürdürüp, yılda bir iki kere resmi törenler, Türk yürüyüşü gibi şeyler yapmaktan başka bir şey yapmıyorlar.

 

ÖM: Evet, resmi odaklı, devlet odaklı çalıştıkları söylenebilir. Acaba bunca yıllık bu geleneksel tavırda bir değişiklik oldu mu? Özellikle merak ettiğim konulardan biri bu. 

 

 MP: Bu tabii çok yaygın bir şey değil ama güzel bir başlangıç oldu. Amerika’nın Irak’a saldırısı ciddiye binmeye başlayınca biz burada NY’de bir grup Türkiyeli insan, zaten büyük ölçüde birbirini tanıyan 30-40 kişi bir araya gelip ne yapılabileceğimiz konusunda konuşmaya, toplantılar yapmaya başladık. Özellikle Türkiye’deki % 90’ların üzerinde savaş karşıtlığının Amerikan medyasında yansıtılma, daha doğrusu yansıtılmama biçimi motivasyonlarımızdan biriydi. Burada, sanki Türkiye tamamen savaşa hazır, hiçbir muhalefet yokmuş gibi bir hava izliyordunuz, NY Times’ı okuduğunuzda böyle yazıyordu, yani düpedüz yalan yazıyorlardı. Biz de, “hem bu savaşa karşıyız, hem Türkiye’deki hava böyle, bunun bir şekilde buraya yansıması lazım, Türkiye’nin bir de
gayriresmi yüzü var, bunun yansıması lazım, bir de buradaki barış eylemlerine katılmak lazım” diyerek Peace Initiative Turkey (Barış Girişimi Türkiye) isimli bir girişim başlattık. Şimdiye kadar 60-70 tane gayet  aktif gönüllüsü oldu, NY dışından da insanlar katıldılar ve bütün bu yasal eylemlere grup olarak kendi pankartımızla katılıyoruz. 1100 kişilik bir duyuru listemiz var bütün Amerika çapında, kendi faaliyetlerimizle ilgili, diğer barış eylemleri ile ilgili duyurular ya da makaleler vs. gönderiyoruz. Bir web sitemiz var, toplantılarımız sürüyor, bir bilgilendirme ve doğrudan eylemlere katılma sürecindeyiz. Sanıyorum Amerika’da ilk defa böyle devlet güdümünün dışında, gerçekten sivil bir başlangıç oldu. Bu savaş bitse bile bunun daha kalıcı, daha genel, barışçıl, demokratik, Türkiye ile rabıtalı, bağlantılı bir şekilde böyle bir girişimin sürmesini umuyorum. Sürer mi, henüz bilmiyoruz, bugün katılan insanların ne kadar emek, zaman koyacaklarına bağlı ama böyle bir ihtiyaç var. “Turkish Forum” gibi hamasi milliyetçilikten başka hiçbir şey yapmayan, etrafa saldırmak ve resmi Türk dış politikasının cengaverliğini yapmaktan başka hiçbir işlevi olmayan çeşitli ve kendilerine ‘sivil’ diyen örgütlenmeler var, yayınlar var, web siteleri var; bunlardan başka, bunlara alternatif bir şeylere ihtiyaç var. O yönde evrilir mi evrilmez mi bilmiyorum ama, evrilirse iyi olur.

 

Korku politikası prim yapıyor

 

ÖM: Daha önceden, 11 Eylül’ün çok öncesinden başlayarak dünya hegemonyası planlarının Başkan Bush ve çevresindeki dar bir grup tarafından yapılmakta ve bir emperyal yayılmanın da açıkça dile getirilmeye başladığı bir şey de, bunun içerdiği önemli bir uzantı da tabii bu savaşın Irak’takinin sadece bir sonuç olmayacağı ve bunun devamının da geleceği şeklinde açık açık yazılıyor. Özellikle bu Project for New American Century gibi kuruluşlar web sitelerinde bile yazıyorlar. Dolayısıyla bu sizin de içinde bulunduğunuz Peace Initiative Turkey’in işlevinin daha yeni başlamakta olduğu bir açıdan söylenebilir mi? Yükseliş kaydediyor mu, seviyesi nedir?

 

MP: Bu işin burada bitmeyeceğini düşünüyorum kişisel olarak, bu iş çok daha yaygınlaşarak, belki hemen yeni birçok kanlı çatışma gündeme gelmeyebilir ama bu, yeni bir dünya düzenine gidiş... yani Amerika kendi hegemonyasını yeni bir düzeye sıçratma, pekiştirme peşinde. Bunu da maalesef geri dönüşü zor olan bir noktaya getirdi, dolayısıyla buna devam etmek zorunda hissedecektir kendini. Zaman içinde Amerika içindeki muhalefetin artma potansiyeli var. Son birkaç yılda gelişmeye, yaygınlaşmaya ve derinleşmeye başlayan, kapitalist globalleşmeye karşı hareketin bu savaş-barış meselelerine kendini çok daha entegre etmesi, kendine mal etmesi potansiyeli var; bu başladı.

 

ÖM: İki hareket birleşti.

 

MP: Evet, bunun artarak gitmesi beklenebilir ve gerek Türkiye’de, gerek burada, gerekse başka yerlerde önümüzdeki dönemde herhalde barış hareketinin artık yalnızca “savaş olmasın, barış olsun” gibi haklı ama yetersiz sloganlardan, duruşlardan öteye geçip “Neden böyle bir savaş ihtiyacı duyuyor Amerika? Neden ve nasıl böyle bir siyasi, ekonomik egemenlik düzeni var? Bu savaşın kaynakları nerelerden çıkıyor?” gibi daha derinlikli sorular sorup, daha düzeni sorgulayıcı bir noktaya gelmesi beklenebilir. Bu bir  umut aslında, bilmiyorum böyle bir şey olabilir mi. Kalıcılığı olan, ses getiren, etkisi olacak bir barış hareketi bu biraz daha netameli sorulara dokunmadan çok ilerleyemezmiş gibi geliyor. En basit örnek, hepimizin daha yakından bildiği Türkiye’nin konumu.

Türkiye’de insanların % 90-95’i karşı deniyordu, kamuoyu yoklamaları böyle gösteriyordu ama Türkiye savaşa karşı net bir konum alamadı resmi düzeyde, çok kararsız kaldı vs. Neden alamadı? İki ana neden gözüküyor: Bir ekonomik problemler, IMF’ye bağımlılık, ABD’ye ekonomik açıdan bağımlılık, bir yandan da   
Kürt meselesini çözememiş olmanın getirdiği bir tür hezeyani bir durum. “Orada herhangi bir Kürt oluşumuna izin veremeyiz, alarmda olmamız lazım” gibi bir durum. Hükümetten, ordudan vs. resmi tavandan başlayarak bütün toplumu çok kolaylıkla rehin alabilecek meseleler bunlar ve bunları sorgulamadıkça, yani “Biz neden bu kadar bağımlıyız? Neden IMF ile iç içeyiz? Neden bizim böyle bir Kürt hezeyanımız var?” diye sorgulamadıkça, bunu demokrasi meselesine bağlamadıkça kalıcılığı olan, derinliği olan bir barış muhalefeti sergilemek çok kolay gözükmüyor çünkü o zaman birileri çıkıp “Bakın, Kürtler orada bir şeyler yapıyorlar, sonra bizi mahvederler”  diye ‘görece’ kolaylıkla toplumu korkutabilir. Korku politikası da her zaman prim yapmıştır, buna set çekebilmek gerekiyor.

 

ÖM: Tıpkı Amerika’da olduğu gibi.

 

MP: Amerika’da daha da zor belki.

 

ÖM: Can alıcı halkanın da her zaman Amerikan halkındaki, kamuoyundaki bu değişim olduğu kanaatindeyiz, onun için de çok önemle takip etmeye çalışıyoruz hem sizi hem de sizin çevrenizdeki hareketleri. Çok teşekkür ederiz.

 

(27 Mart 2003 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.)