'Kimsenin daha önce görmediği bir savaş göreceğiz'

-
Aa
+
a
a
a

Bush yönetimi neden bu savaşta ısrar ediyor? Asıl amaç bölgenin düzenlemesi mi, yoksa enerji kaynakları mı? Amerika ne yapmak istiyor?

Şimdi, 20’nci yüzyılın başında kimsenin aklına gelir miydi Avrupa’nın birleşeceği? Liret’in, Mark’ın, Frank’ın ortadan kalkacağını düşünmek mümkün müydü? Ve bugün Euro birdenbire doları geçiyor. Şimdi diktatörler dönemi kaldı mı? Hitler, Mussolini kaldı mı? Bu değişimler nasıl oldu? Bu değişimler diyelim ki, siyasetçiler başka amaç beslerler; petrol diye tuttururlar. Halbuki petrol tahtından inmek üzeredir. Bana göre, sorun sadece petrol meselesi değildir. Bu sadece Bush’un ya da çevresindeki şahinlerin keyfiyle de izah edilecek bir durum değil. Bir de Amerika’nın kendi içinde de çatışma var. Devletlerin alacağı mallarla halkın alacağı mallar arasında bir çatışmadan bahsetmemiz gerekir. Silahı, tankı halk alamaz ki, bunları devletler alır. Tabii bir de Bill Gates var. Amerika'nın yeni teknoloji üreticileri, yoksul ülkelerin silah alımından vazgeçmelerini, halkın yaşam düzeyini artıracak yatırımlara girişmelerini istiyorlar. Üretimi hızla artan modern teknoloji kendine yeni pazarlar arıyor. Bunun için de yoksul kitlelerin zenginleşmesi gerekiyor. O zaman demek ki, Amerika'nın içinde de silahçılarla, diğer sektörlerin bir çatışması olacaktır.

Biz hep devlet diye düşünüyoruz. Yanlış düşünüyoruz. Bunlar 50 yıl öncesinin klişeleridir. Yani bu 21’nci yüzyılda ulus-devlet modeli aşılıyor. Fransız İhtilali’nden sonra ortaya çıkan bu model, sadece silaha sarıldı. Oysa baştaki adamların hepsi aynı kalitede yaşıyorlar. Ama halklar aynı kalitede yaşamıyor. Biz bugün yaşanan gelişmelere 50 sene sonra ortaya çıkacak tablo içinde bakmak zorundayız. 50 sene sonrasının hesabını şimdiden yapmayan kişilerin çocukları kötü yetişir sonra.

Amerika’nın imparatorluğundan, işte ABD’nin her yere egemen olmasından bahsediliyor. Siz nasıl düşünüyorsunuz?

Tanımlamaların yerli yerinde yapılması gerekir. 1848’de Marks emperyalizmi dört yerde kullandı. En çok Lenin kullandı. Şimdi bu kavramları yanlış kullanmaya başlayınca zaten söylenenlerde yanlış oluyor. Zaten emperyalizmde sömürü değil, engellemektir. Yani senin gelişmeni engellerken, kendi malını satar. 19’ncu yüzyılın ortalarında bu eski kapitalizmin taktiği olarak değerlendirilirdi. Halk yığınları fakir kalınca kime satılacak bu teknolojinin ürünleri? Halkın fakir olması, işte ulus devlet modern teknolojinin önünü kapatıyor. Sadece devlete mi satacaksınız, hayır satamazsınız. Devlet dediğiniz kaç kişilik bir siyasi kadrodur? Silah alımlarının azalması, yani devletin küçülmesi gerekiyor. Bu 200 senelik ulus-devlet modeli çok pahalıya maloldu insanlara.

Peki kime yaradı bu ulus-devlet modeli? Kim ulus-devlette ısrar ediyor?

Yılda 900 milyar dolarlık silah üretimi ve ticareti yapılıyor. Sadece Amerika'nınki 400 milyar doları buluyor. Eğer bu yatırım geri kalmış ülkelere yapılabilmiş olsaydı, yeryüzünde yoksul ülke kalmazdı. Ulus, bayrak, vatan bunların hepsi silah tüccarların ve petrolcülerin işine yaradı. Ama halkın işine yaramadı. İkincisi de bugün modern teknolojinin işine yaramıyor. Bana göre Clinton bunları daha iyi anlayan biriydi. Bir de tabi Gorbaçov çok önceden görmüştü bu gelişimi. Gorbaçov iktidardayken, vazgeçti. Şimdi 20’nci yüzyılın iki büyük hatası oldu. Birincisi leninizmi komünizm zanettmek... Halbuki, komünizm kainatı, yani evrenin düzenini, insan olmasa da kuşlar, ağaçlar, çiçekler o düzenin parçasıdırlar. İkincisi, zannedildi ki, ekonomi partilere göre değişik olarak uygulanabilir. Şimdi ekonomi, sana göre, bana göre uygulanacak bir mekanizma değil ki. Bir tek ekonomi olabiliyor; o da evrensel ve saydam olmak koşuluyla. Ulus devlet modeli aşıldığında hangi ekonomi uygulanacak. Demek ki bu içi boş kelimelerin dönemi aşılıyor.

Şimdi çıkacak bir savaşın asıl nedeni ne?

Bush ne kadar kalacak iktidarda? 2004 yılında Amerika’da seçimler var. Hadi diyelim, o seçimlerde de Bush iktidara geldi. Ama daha sonraki seçimlerde gider. Şimdi Irak’a saldırır, fakat bunun sonucu çok başka tablolar çıkacak ortaya. Bir de olaya sadece Amerika açısından bakarsak yanlış olur. Öbür tarafta Saddam var. Şimdi Saddam’ın 71 sarayı var. Ama orada insanlar sürüm sürünüyor. Kimse savaştan yana değildir, yeryüzünde. Kimse savaşı istemiyor. Ama Saddam da oradaki insanları aç bırakmaya devam ediyor. Şimdi soğuk savaş döneminde kimse Amerika’ya pek karşı çıkmıyordu. Peki niye şimdi Amerika’ya karşı çıkılıyor?

Almanya, Fransa karşı çıkıyor, ama...

Tamam da, ama Amerika ölçüsünde karşı çıkıyor. O zaman neden Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, Vietnam savaşı engellenemedi ki? Soğuk savaş her iki tarafın, siyasetçilerin çok işine yaradı. Bir taraf birine komünist, diğeri emperyalist dedi. Bu hikayeyi Gorbaçov’a kadar devam etti. Şimdi bu evrensel ekonomiye uyum sağlamış olsaydı Saddam’ın başı belaya girmezdi. Saddam’ın kendisinin getirmiş olduğu birtakım eksiler var. Amerika’nın kendi muhalefetinin söylediği sözler önemlidir. Çok güncel olarak bakıldığı zaman hadiseyi 20 senenin boyutları içinde göremeyiz

O zaman sorun çağdaş düzenle bütünleşmek mi?

Ortadoğu yönetim biçimlerinin değişmesi gerekiyor. Değişmediği sürece de belalar bitmez. Şimdi en büyük trajedi Japonya’da yaşandı, 250 bin insan öldü. Bugün Amerika’nın Japonya ile bir sorunu yok. Demek ki, Japonya’da, Almanya’da eski düzen olsaydı yine sorunlar, belalar çıkacaktı. Bakınız şunu anlatmak istiyorum: Çağdaş düzenle bütünleşme sorunu önümüzde duruyor. Çağdaş düzenle bütünleşemeyenler, o olmadık nedenlerden bela yaratıyorlar. Altı milyarlık yeryüzünde tüketimi en düşük olan İslam dünyası. Bir milyar nüfusu aşan bu dünyada değişim olmuyor. Değişim, üretimle olur. Üretmeyince, yatırım yapmayınca değişim olmaz. İslam toplumları burjuvazisi olmayan toplumlardır. Burjuvazi ise gelişmenin kriterini oluşturur. Kendi geçim alanlarını kendi tespit eder, endüstrinin patronu haline gelir. O zaman da köylüler işçi olur. Burjuvazi işçilerin hakkını tam ödemediği için, işçiler bilinçlenir. Şimdi saydamlık önemli, insan hakları önemli. Birazda akılcı bir kuşku ile bakmak gerekiyor. Bush bunları hesap ederek yapmıyor, kendi çıkarı için yapıyor.

Şimdi Bush yönetimi ya da bu savaş kendisiyle birlikte ne gibi gelişmeleri ortaya çıkarabilir?

Bir bilardo topunu düşünün, topun bir tanesine vurduğunuz zaman başka toplara da vurmuş olursunuz. Hitler bir anda savaş ilan etmedi mi? Bundan sonra olmadık işler çıktı. İşte Birleşmiş Milletler ortaya çıktı, 1946’da San Fransisko’da İnsan Hakları Beyannamesi imzalandı. Yani evrensel hukukun sözkonusu olmaya başladığı dönemler oldu. Şimdi BM Güvenlik Konseyi gündeme geliyor, eskiden gelir miydi böyle bir şey? Biraz daha ayrıntılı baktığın zaman tablo başka türlü ortaya çıkıyor. Ama bunun bedeli Amerika’ya çok karlı olacağını sanmıyorum. Amerika sadece Bush’tan ibaret değil. Amerikan iktidarı farkına varmadan bindiği dalı kesiyor. Her şeyin bir etkisi tepkisi var. Adam kâr edeceğim diye çıkar, bir de bakarsın iflas etmiş.

Ama Ortadoğu’nun ve İslam ülkelerinin bu düzeyde kalmasının en büyük nedeni Amerika ya da Batı değil mi?

Olmaz olur mu. Elbette ki bunlardır. Ama 20 yıl önce cep telefonu, internet var mıydı? Modern teknoloji bugünkü gibi miydi? Saniyede 1 trilyon iletişim kuruluyor internette. Şimdi bunun etkileri olmaz mı? Demek ki, enerji kaynakları ve teknoloji aşama yaptıkça, düzenlerde de salantı başlıyor. Dikkat ederseniz, Avrupa Birliği’nde silaha ayrılan para azalıyor. Daha önceki dönemlerde silaha yapılan yatırımlar kârlı gözüküyordu birçok kişiye. Şimdi silaha yapılan yatırımlar artık eskisi gibi kârlı değil. Şöyle bir durum da var, teknoloji alacak halkların başındaki adamlar silah aldığı için yoksul kalıyorlar, yatırım yapılmıyor. Ayrıca çok yoksul insanın olması büyük bir tehlike. Bunlar gizli göçlerle Avrupa’ya, Amerika’ya gidiyor. Demek ki, yoksulları yerinde zengin etmek gerekiyor. Oradaki insanlar kendi yerelinde zengin edildiği vakit göçleri önlemiş oluyorsun. Şimdi mesele şu; Bush, farkına varmadan silahçılara kâr sağlayayım derken, olmadık başka bir şeyi tetikliyor.

Neyi tetikliyor Bush?

Yeni bir değişim meselesini tetikliyor. Değişimin tetiğine basıldı. Ulus devlet aşılıyor. Bunun en büyük örneği de Avrupa. Ha bunun bir ötesi dünya vatandaşlığı. Bir de ulaşım hızlanıyor, Sydney ile Londra iki saate iniyor. Peki 1 saate, yarım saate inerse ne olacak? İki saate İstanbul’dan Stockholm’e gidiyorsun, şimdi bunun neresi İstanbul, bunun neresi Stockholm? Ama insanlık çok koşullanmış durumda. İşte, insanlık bu değişimi kendiliğinden yapamadığı için tıpkı iki dünya savaşında olduğu gibi büyük bedeller ödüyor. Bush sadece 4 senesini düşünüyor.

Şimdi, 200 sene önce en pahalı, en lüks müzik idi. Elektrik yoktu. Ya kendin çalacaktın, ya bir saraya bir senfoni orkestrası davet edecek düzeyde olacaktın. Bugün yeryüzünün en fakir bölgelerinden biri Hindistan. Yoksulluktan ötürü Hindistan’da müzik dinlemeyen var mı? Yok. Bütün bunlar işte teknolojinin aşamalarıyla oldu. Demek ki ekonomik açıdan, teknolojik aşama açısından baktığın zaman, Irak geride kalmış olmanın bedelini halk yığınlarına ödetiyor. Sen ne kadar çağa uyum sağlamaz isen o kadar bedel ödersin. Ama çağa uyum sağladığın zaman da baştaki adamların avantası bozuluyor.

Türkiye niye çağa uyum sağlamıyor? Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Şimdi Türkiye’de 370 bin resmi lojman, 150 bin de araba var. İnsan Hakları Mahkemesinde 3 tane mahkumiyet var. Türkiye’de yaşayan insanların bir mesleği olamadı. Türkiye'de kaç kişi meslek sahibi, 100 bin kişi. Ama 70 milyon nüfuslu bir ülke... Türkiye tabii bu gidişle ancak 20 sene içerisinde Avrupa Birliği üyesi olur. Ama o zaman Türkiye bunda bir sentez mi yapar, yoksa bir füzyon mu? Türkiye eriyerek mi bütünleşir küreselleşmeyle, yoksa kendi varoluşunun profilini ekleyerek mi bütünleşir? Kabuk devlet diyorum bu oligarşik devletlere. Bu devletlerde düzenlemeler, bürokratik kadroların yaşam şatafatına göre yapılıyor. Biz hep “önce devlet” diyoruz. Önce devlet dememize rağmen devlette işler yolunda gitmiyor. Alman Cumhurbaşkanı'na “devletini sever misin” dediler. Adam, “Ben karımı severim. Dokunamadığım şeyi sevmem” dedi. Şimdi mesele bu kadar basit. Devlet kavramı değişti, artık yeni kimlikler var. Yeni bir süreç başlıyor.

Şu günlerde basında Türkiye’nin Amerika ile yoğun pazarlıklar yaptığı söyleniyor. Başbakan ‘Biz savaşa karşıyız’ diyor. Türkiye’de halkın yüzde 90’nı savaşa karşı çıkmasına rağmen, neden savaşa giriyor?

Irak meselesinin barışla çözülmesi çok zor. Savaş olacak. Savaşı da ilk defa görecek yeryüzü. Çünkü yeni silahlar kullanılacak. Tabii Türkiye’de seçimler niye birdenbire öne geldi? Elbette ki bu gelişmelerle bağlantısı var. Kimse keyfinden seçimleri öne almadı.

Şimdi Türkiye’de Türkler arasında kaç tane Amerikan üssünü olduğunu kim biliyor? Kaç tane füze başlığı taşınıyor Amerika’nın buradaki üslerinde? Geçenlerde bir Amerikan askeri dergisinin yazdığına göre, 16 Amerikan üssü var. Şimdi saydam olunmadığı için bunlar bilinmiyor. Eğer yöneticiler halka açıkladıklarından daha fazlasını gizlerlerse, orada halkın çıkarı tartışmalı duruma girer. Oysa 50 senedir durumlar böyle. Bir de Türkiye’nin ekonomik durumu çok kötü. 400 senedir Türkiye’nin ekonomik durumu diye bir şey yok. Hep dışarıdan aldığı yardımlarla idare etmeye çalışıyor. Türkiye Amerika’ya hayır diyemez. Türkiye’nin ABD ile stratejik ittifakı, yarım yüzyıl gerilere dayanır. Düşünün F-16 uçakları 8 inişte lastiklerini değiştirmek gerekiyor. O lastiklerin stokunu Türkiye’ye vermez Amerika. Yani Türk ordusunun yüzde 90 Amerika’ya bağlıdır. Bir de 120 milyar dolar borcu var. Bunun faizleri de var. IMF ikide bir geliyor, Türkiye buna ne kadar hayır diyebilir. Sultan Abdülmecit döneminde, Dolmabahçe Sarayı’nın yapımıyla başladı dış borçlanma bugüne kadar devam ediyor. Bütün bunların son 50 yılda, faizleriyle birlikte toplam kaç milyar dolar ettiğini de bir bilen var mı? Bir de Türkiye’yi niye NATO’ya aldılar bakmak lazım.

Neden alındı NATO’ya?

O zaman insan deposu olarak görülüyordu Türkiye. Bir Türk askeri 23 cente maloluyordu. Türkiye askerine ‘en ucuz asker’ demişti Amerikan Dışişleri bakanı. Ama bugün artık o ölçüde orduların piyadeye ihtiyacı yok ki. Sadece piyadelere değil, orduların kendisine bile o kadar ihtiyaç kalmadı. Köylü taburlarının kayabalıklığından ötürü 'Dünyanın en büyük ordusuyum' diyorsun içeriye, ama silahının yüzde 80'ini boyuna dışarıdan alıyorsun. Tabii Türkiye’deki kimi politikacılar da küçük Bush gibi direniyorlar. Bunlar aşılacak. Bu yüzyıl içinde büyük değişimler olacak. Teknolojideki, internetteki hızı ulus-devlet engelleyemedi. Ulaşımdaki hızı da engelleyemediği vakit ulus-devletin lafı olmaz artık.