Elea Okulu
Elea, güney İtalya'da bol filozof yetiştirmesi ile ünlü bir İyonya kenti. Ancak ilk filozofunu kendi yetiştirmeyip ithal ediyor.Onu tanıyorsunuz, Ksenophanes hazretleri. Pythagoras'ın bu kente gelip gelmediği hakkında bir kanıt yok ama fikirlerinin geldiği kesin. En azından talebeleri sayesinde bu şehrin bir filozof şehri olmasını sağlayan Pamenides'i etkilediği ortada.Bu ekolu üç evreye ayırmak mümkün.1. Ksenophanes'in okulun temelini teolojik (dini) yönden oluşturacak şekilde kurması.2. Parmenides'in bu temeli ''Varlıkbilim'' olarak geliştirip dizgeyi tamamlaması.3. Zenon ve Melissos'un öğretinin karşıtlarının saçmalıklarını ortaya dökerek ve kuramları geliştirerek Elea düşüncesine olumlu katkılarda bulunmaları.Ksenophanes'i zaten inceledik. Sıra ucundan kıyısından Parmenides'e dokunmakta. Şimdi ben bismillah deyip bu adamı incelemeye başlamıştım bir tarihlerde. Şöyle bir evre yaşadım;1. Anlamadım2. Anlayamadığımı anladım3. Anlayabileceklerim olduğunu anladım4. Kısmen anladım5. Anladıklarımı anlamadığımı anladım6. Anlamaya başladım7. Anlamsızlığın anlamsız olamayabileceğini farkettim8. Anladım9. Anladıklarımın anlaşılır olmadığını anladım10. Anlamadığımı anladım.Bu böyle sürüp gitti. Zaman zaman hoşlandım, zaman zaman "deli bu" dedim, sonra deli olmadığını farkettim.Sonunda felsefeye giriş yaptığımız ortaya çıktı.Şimdi bakın sevgili Rene Descartes İ.S. 1600 küsur yıllarında ne diyor:cogito, ergo sum - düşünüyorum, öyleyse varım. Gelin bakın Parmenides İ.Ö. 470-80 yıllarında yani 2000 yıldan fazla öncesinde ne diyor:Varlık vardır, yokluk yoktur. Varlık ve düşünce birdir. Düşünülemeyen olamaz ya da varlık olmayan düşünülemez. Herakleitos her şeyin değiştiğini, şeylerin varolduğunu ancak değişerek daha sonra yok olduklarını iddia etmişti. Parmenides buna şiddetle karşı çıkar.Birşeyin nitelikleri nasıl değişebilir? Birşey nasıl hem var hem yok olabilir? İnsan böyle bir çelişkiyi nasıl düşünebilir? Bunu düşünmek birşeyin hiçbirşeyden gelebileceğini, hem olduğunu hem olmadığını ve nihayet birşeyin hiçbirşey olabileceğini iddia etmek değil midir?Başka türlü akıl yürütürsek negatifliği bırakıp;eğer varlık olmuşsa bu ya bir varlık olmayandan ya da başka bir varlıktan oluşmuştur. Varlık olmayandan gelmişse yokluktan gelmiş demektir. Akıl bunu reddeder. Yokluk bir varlık yaratabiliyorsa yokluk değildir zaten. Varlıktan gelmiş ise, e zaten bu normal, o varlık kendisiyle ya özdeştir ya da hep var olduğunu söylemeye denktir.Burası başlangıcı. Bunlar anlaşılır şeyler. Bir de devamı var ki Allah göstermeye.
Parmenides’i severim.
Niye severim?Çünkü felsefeye anlaşılmazlığı sapına kadar sokan ilk filozoftur. Ona kadar tüm filozoflar duyum ve algılarını bilinçlerinin süzgecinden de geçirmek kaydıyla veri toplama ve bilgi oluşturma yolunda tek yöntem olarak ortaya koymuşlardı. Yani güneşin doğuşuna batışına bakıyorlar, yörüngesini inceliyorlar, yıllık değişimini hesaba katıyorlar sonunda da bu verilerden oluşan bilgiler ile yeni teoriler oluşturuyorlardı.Bu kaide Parmenides ile değişti. Hiç kimseye sormadan, hiçbir öncelik sonralık hesabına girmeden iki tane kaide koydu hazret. Sanki vahiy yolu ile gelmiş postulatlarmış gibi, yani Allahın emri imiş gibi de herşeyi bu varsayımların üzerine bina etti.1. Varlık vardır, yokluk yoktur.2. Var olma ile düşünme aynı şeydir.
Şimdi kendi lafları ile kendini anlatalım.
Biri varolmanın olduğuÖteki varolmamanın zorunlu olduğudur;Ne tanıyabilirdin varolmayanı çünkü yapılamaz buNe de bildirebilirsin, aynı şeydir çünkü düşünmekle var olmak.
Daha da öteye gider ve kızıp engeller zıt düşüncedekini.
Bırakmayacağım varolmayandan söz etmeye seni;Söylenemez düşünülemez çünkü varolmadığı.Nasıl bir gereklilik zorlamış onuAynı şeydir düşünmekle varolma düşüncesi.Akıl ''yok''luğun varlığını ve gerçekliğini çelişkiye düşmeden kabul edemez. Yokluk 'hiç'liktir. Varolma kavramının mantıksal olarak içermediği herşeyi yadsır ve onları yoklar kategorisine sokar Parmenides. İşte burada dünya bir tarafa gider, Parmenides öbür tarafa.Parmenides gerçekliğin ve nesnel (yani cisimsel, yani elle tutulan gözle görülen) maddi varlığın tüm yasa ve ilkelerinin yerine düşünmenin yani mantığın ana ilkesi olan ''çelişmezlik ilkesini'' koyuyor. Bu ilkeye uygun ne ki vardır o gerçektir ve onun bilgisi doğrudur, gerçektir, yadsıdığı neki vardır o hiçliktir, onun bilgisi yanlıştır, yanılgıdır, sanıdır.
Şimdi önerme bu olunca ve de maddi dünya ile çelişince bakın neler oluyor.
İlk önce hareket edemiyorsunuz. Varolma kavramının içeriğinde yok çünkü bu. Yani şimdi burdasınız sonra hareket edip başka yerde oluyorsunuz. Eh o zaman biraz önceki burda bulunan varlığınız yok olmuş oluyor. Bir başka yerde de olmayan varlığınız birdenbire varoluyor. Bu olanaksızdır. O halde hareket diye birşey yoktur. Yanılgıdır, sanıdır.
Buyrun bakalım.
Değişimi de reddediyor bu felsefe. Değişim demek birşeyin nitel ve nicel özelliklerinden en azından bir tanesinin farklılaşması demektir ki bu bir şeyin başka bir şey olması demek. Bu da mantıksal çelişki taşır ve Parmenides değişimi de reddeder.Nasıl çıkar peki bu gözle görülen elle tutulan şeylerin altındaki gerçeklikten filozofumuz?Kolay. Evrenin varlığını reddeder Parmenides. Var mı ötesi?Yani dokunduğunuz, gördüğünüz, kokladığınız, hissettiğiniz herşey bir yanılgıdır der.Der demesine de arkasından da tutar yapıtının (ilginçliğe bakın yapıtının ismi ''Peri Physesos - Doğa Üzerine'') ismine yadsıdığı şeyi koyar ve daha da ileri gider, ikinci bölümünde de bazı bilgiler verir.Kaldıysa artık Parmenidesçi dünyada, hâlâ şu sorunun cevabını araştırıyorlardır sanırım:Olmayan şeyin bilgisi mi olur? Her ne kadar her tarafı tutarsızlıkla dolu olsa bile Parmenides'e felsefeye mantığa dayanarak ilk rasyonalist metafizik ilkelerini getiren filozof olarak değer vermek gerekiyor. Felsefenin anlaşılmazlığına önemli katkı ve hizmetleri vardır hazretin.Zeus rahmetini esirgemesin.