Vazgeçirmek istiyorsan; vazgeçme!

-
Aa
+
a
a
a

8 Kasım Cumartesi günü Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi, bir seminer düzenledi. Seminer konuğu Uluslararası Af Örgütü temsilcisi Sauro Scarpelli idi. Scarpelli Dünya silah ticaretinin nasıl işlediğini, ne gibi çözümler bulunabileceğini, ve bu amaçla başlattıkları kampanyayı anlattı. Aşağıdaki metin, Scarpelli ile yapmış olduğumuz ve Açık Radyo’da yayınladığımız röportaj,  Scarpelli’nin seminerde verdiği bilgiler ve Uluslararası Af Örgütü’nün broşür, bülten ve web sitesinde yayınladığı bilgilerden derlenmiştir.

Geçtiğimiz yaz, 8 Temmuz’da tatil için Foça’ya gelen Grimason ailesinin oğlu Ali Staire, silahlı bir çatışmada vuruldu. Ali bu çatışmaya dahil olduğunda henüz iki buçuk yaşındaydı. Anne ve babasıyla beraber gittikleri kafede çıkan kavga sırasında, bebek arabasında uyurken göğsünden yaralandı ve hayatını kaybetti.

 

Rio de Janeiro’lu 16 yaşındaki jimnastikçi Camila Magahales ise, okuldan eve dönerken sokakta çıkan silahlı bir çatışmada bacaklarından vuruldu ve tekerlekli sandalyeye mahkum oldu.

 

Her yıl dünya üzerinde 500.000’den fazla insan silahlarla öldürülüyor. Günde ortalama 1300 kişi. Bu da demektir ki her dakika bir insan ölüyor. Siz bu yazıyı okuyup bitirene kadar muhtemelen 3-4 kişi vurularak ölmüş olacak. Savaş ve çatışmalarda ölen insanların yüzde 67’den fazlası sivil, askerlerin 300.000 kadarı ise çocuk. Bu çatışmalarda kadın ve kız çocuklarına silah zoruyla tecavüz ediliyor. Örneğin Ruanda’da 15.700, Hırvatistan ve Bosna’da 25.000 kadın ve kız.

 

Dünya üzerinde her 15 kişiye bir silah, kişi başına da 2 kurşun düşüyor. Üstelik tüm bu silahların yüzde 60’ı sivillerin elinde. Kuzey Uganda’da çiftçiler artık mızrak yerine AK47 kullanıyor; Somali’de insanlar çocuklarına Uzi ya da AK gibi silah isimleri veriyorlar.

 

 Uluslararası Af Örgütü temsilcisi Sauro Scarpelli.

Peki bu silahları kimler, kimlere satıyor? Bu soruya Uluslararası Af Örgütü temsilcisi Sauro Scarpelli’nin cevabı şöyle:  “Öncelikle bu silahları üreten şirketler var. Bu şirketler silah almak isteyen ülkelerle bağlantıya geçiyorlar. Daha sonra bu silahların satış ve transferini gerçekleştirmek için kendi ülkelerinden onay almak zorundalar. Ardından bu silahların transferinde uçak şirketleri, finans şirketleri devreye giriyor. Son derece karmaşık, zor bir dolaşım süreci bu. Arkasında sadece bir iki büyük isim yok. Genellikle dokuz on kişi ve şirket işin içinde olabiliyor. Bu da işin asıl sorumlusunu bulmayı zorlaştırıyor.”

 

Zaman zaman ülkelerde insan haklarının ihlaline yolaçaçak, savaş suçlarının gerçekleşmesine müsait gerginlikler olduğunda, o bölgelere silah ihraç edilmesini engelleyen ambargolar koyuluyor. Ambargonun gereğince uygulanması meselesi silah satan ve alan ülke hükümetlerine kalıyor. Fakat bu yasaların denetimi ve uygulanması konusunda bir netlik yok. Kim kime neyi, nereye kadar yasaklıyor, kimler ne kadar silah üretip kimlere satıyorlar, bunları bilemiyoruz. Bu işler büyük şirketlerin kapalı kapıları ardında gerçekleşiyor. Yasak ve ambargoların da bu ticaretin hızını kestiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil.

 

Şirketler yasaların engellediği durumlarda, bu yasaların bağlayıcı olmadığı ülkeler üzerinden ticaretlerini gerçekleştiriyorlar. Kanada’nın, yasaları izin vermediği için Kolombiya’ya satamadığı helikopterleri önce Amerika’ya satması, ve Kolombiya’ya direk satışı Amerika’nın gerçekleştirmesi gibi. Bir diğer örnek ise Kongo. Kongo’daki çatışmalar sırasında ülkeye silah satılmasını engelleyen bir ambargo sözkonusuydu. Rus silah tüccarı Victor Bout bu dönemde silahları Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden ve Uganda’nın da yardımıyla Kongo’ya ihraç etti. Bunun sonucunda Kongo’da her gün, 11 Eylül’de Amerika’daki saldırıdaki kadar insan öldü. Her gün...  Victor Bout bu suçundan dolayı yargı önüne çıkmadı. Çünkü uçağı kullanan pilot ya da silahı transfer eden kendisi değil, şirketiydi. O sırada Victor Bout muhtemelen, kimsenin kendisine ulaşamadığı güzel bir yerde, etrafında güzel kadınlarla, havuz kenarında keyif çatıyordu. Her gün...

 

Türkiye’de silah fabrikası

 

Türkiye’nin bütün bu olayların dışında olduğunu düşünmek ise büyük bir yanılgı olur. Bugünlerde bir Alman şirketi Türkiye’de bir silah fabrikası kurmaya hazırlanıyor. Çatışma silahları için mühimmat üretecek fabrikanın anlaşma değeri 40-45 milyon Euro arasında. Belçika, Fransa ve İtalya da bu işte ortak konumunda. Eğer bu plan beklendiği gibi gerçekleşirse, Türk hükümeti, sürekli olarak insan haklarını ihlal eden birtakım ülkelere yüklü miktarda silah ihraç edecek. Türkiye’de uluslararası hukuka dair silah ticaretiyle ilgili bir yasa olmaması bu durumu mümkün kılıyor. Önceki yıllarda da Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu, İngiliz ve Alman firmaları BAE Systems-Royal Ordnance ve Heckler’in lisansıyla Heckler ve Koch MP5 marka makineli tüfek imal ediyordu. Bu silahlar 1999 yılının Ağustos-Eylül aylarında Endonezya’ya ihraç edildi. Bu dönemde Doğu Timor’da büyük çapta insan hakları ihlalleri gerçekleşiyordu. 16 Ağustos 1999’da Avrupa Birliği Endonezya’ya silah ihraç edilmesini engelleyen bir ambargo koydu. Bu durumda ne BAE Systems-Royal Ordnance ne de Heckler bölgeye silah satamayacaktı. Fakat Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nda üretilen silahlar yasalardaki boşluktan faydalanılarak Endonezya, ve onun yanı sıra Cezayir, Burundi ve Pakistan gibi vahşetin dizboyu olduğu ülkelere ihraç edildi.

 

Son yıllarda gündeme gelen “Teröre Karşı Savaş” olgusu terörle mücadele fikrinin de ötesine geçti ve dünya siyah piyasasında ölümcül bir canlanmaya yolaçtı. Terör meselesi silah üretim ve ticaretini arttırmak için bahane olarak kullanıldı. Uygulanması zaten şaibeli olan yasalar hepten bir kenara atılmaya başlandı. Gerekli raporlar, olaylar küllendikten 2-3 sene sonra yerine belki ulaştı, belki ulaşmadı. Yani teröre karşı savaş; demokrasi ve hukukun ikinci plana atılması gibi temel, belki de kalıcı bir süreci de beraberinde getirdi. İngiltere daha 1984 yılında Irak’a sinir ve hardal gazlarını oluşturan temel maddeleri ihraç ediyordu. Körfez savaşının öncesinde Irak’a kimyasal silahlanma için gerekli teknolojiyi sağlayan ülkelerin bir kısmı (Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, Suriye ve bazı doğu Avrupa ülkeleri) Irak’a silah sağlamaya devam ettiler. Daha sonra bu silahları savaş gerekçesi olarak gösterirken  kendileri satmış oldukları gerçeğini nedense gözardı ettiler. Teröre Karşı Savaş ile dünyanın her tarafında silahlanma çığrından çıktı. Amerika; Filipinler, İsrail, Kolombiya gibi terör korkusu içinde olan ülkelere gönderdiği silah miktarını daha da arttırdı. Amerika’nın sadece geçtiğimiz aylarda Filipinler’e sattığı silahların değeri 100 milyon dolardan fazla.

 

İşin korkunç tarafı, dünya silah ticaretinin yüzde 88’i gerçekleştiren beş ülkenin, yani Amerika, Britanya, Fransa, Rusya ve Çin’in, aynı zamanda, insanlık yararına barışı sağlamak ve korumakla görevli olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olmaları. Bazı kesimler, örneğin Avrupa Topluluğu, silah ticaretinde bölgesel kontrolü sağlamaya çalışsa da silah akışını henüz engelleyemiyor. Bu ülkeler silah ticareti yaparken çoğunlukla “Biz satmasak nasılsa başkaları satacak” diye işin içinden çıkıyorlar. Britanya Başbakanı Tony Blair 2002 Temmuz’unda İsrail’e silah satmalarını şöyle açıklıyordu: “Silah parçalarını satmayı reddetsek ne olacaktı ki? Silahların satılamaması sözkonusu olmayacak, sadece dünya güvenlik endüstrisinin geri kalanı bizden kalan boşluğu doldurmak için aynı yere üşüşecekti.” Üstelik bu ülkeler son dört yılda Afrika, Asya, Ortadoğu ve Latin Amerika’ya yaptıkları yardımlardan çok daha fazlasını onlara sattıkları silahlardan kazandılar. Bu büyük çelişki insanı dünyanın vaziyeti karşısında çaresiz ve yılgın bırakıyor. Bu ülkeleri yöneten insanları, sürekli olarak temel insan haklarının ihlaline sebep olan denetimsiz silahlanmadan nasıl vazgeçirebiliriz ki?

 

Cevabı çok basit. Vazgeçmeyerek.  Bu ipini koparmışlık durumu halklar kadar olmasa da hükümetlerin de çıkarlarını tehdit edecek boyutlara varmaya başladı. Silahlar işkence, baskı, tecavüz, “kaybolma” olayları, savaş ve insanlık suçlarını gerçekleştirmede kullanılıyor. Silah üretimi ve ticareti çoğunlukla teröristlerin elinde son buluyor. Örneğin 80’lerde Amerika Afganistan’daki mücahitlere silah satıyordu. 11 Eylül sonrasında Afganistan’da savaşırken karşılarında, 80’lerde sattıkları silahları taşıyan insanlar buldular. Irak’ta olduğu gibi. Benzer şekilde Amerika’nın İsrail’e sattığı silahları İsrailli askerler Filistinliler’e sattı. Filistinliler aynı silahlarla bu defa İsrailli’leri öldürdüler. Dolayısıyla silah ticaretinin kontrolden çıkması hükümetleri de tehdit ediyor.

Londra Trafalgar Meydanı'nda Silah Denetimi kampanyasının tanıtımı için temsili mezarlık kullanıldı.

Terörün yükseldiği bu dönemde, şiddeti daha da tetikleyecek sözde çözümleri ve önyargıları bir kenara bırakıp silahlanmaya dur demek gerekiyor. Bunu dile getirecek olan da dünya halkları. Uluslararası Af Örgütü ve benzeri kurumların görevi silah ticaretini açığa kavuşturmak, şeffaflaştırmak ve halka duyurmak. Böylece halk da kapalı kapıların ardında neler olduğundan haberdar olabilir ve harekete geçebilir. Hatta büyük hareket başladı bile!

 

Silah Denetimi kampanyasına katılın!

 

Aralarında Dalai Lama, Oscar Arias, Desmond Tutu gibi isimlerin de bulunduğu 19 Nobel Barış Ödülü sahibi, Uluslararası Af Örgütü, Oxfam ve Uluslararası Hafif Silahlara Karşı Eylem Ağı ile birleşerek büyük bir kampanya başlattı. Silah Denetimi kampanyası, çözüm olarak Uluslararası Silah Ticareti Anlaşmasını ortaya koyuyor. Bu uluslararası bağlayıcı anlaşma silah ticaretine dair uyulması zorunlu bir takım prensipleri ve standartları onaylamayı gerektiriyor. Prensipler Uluslararası İnsan Hakları Hukukuna bağlı olarak belirleniyor. Bu kurallar ülkelerin insan haklarının ihlal edilmesi ve savaş suçlarının gerçekleşmesi muhtemel bölgelere silah satışını yasaklıyor ve yasal gerekliliklerin yerine getirildiğini kontrol edebilmeyi sağlayan raporlarla silah ticaretini şeffaflaştırmayı hedefliyor. Kanada ve Kolombiya başta olmak üzere halihazırda kampanyayı destekleyen ülkeler mevcut. İngiltere’de gemi işçileri artık silah taşımayı reddediyorlar. Gitgide hızlanan hareket, silahlanmaya karşı koyan insanların mesajını “Bir Milyon Yüz” dilekçesi ile hükümetlere ulaştırmayı hedefliyor. Kampanya bünyesinde toplanan resimlerin bir milyonu da kat kat aşacağı tahmin ediliyor.

 

Bu dilekçeye katılmak ve Silah Denetimi kampanyasını desteklemek için www.controlarms.org adresine girerek detaylı bilgi almak ve dilerseniz fotoğrafınızı, dilerseniz kendi çizdiğiniz bir resminizi yollamak mümkün. Eğer vaktiniz yoksa, sitede bulunan insan silueti resimlerinden de kendinize uygun bir tane seçebilirsiniz. İsim ve ülke araması yaparak, hem eş dost arasından hem de meşhurlardan kampanyaya katılanları görebilirsiniz. Harekete destek vermeniz için gereken sadece size ait 1.5 dakika.

 

Savaş suçluları sadece soğuk kanlı katiller değil. Birşeyler yapabileceğimiz halde yapmadığımız, göz yumduğumuz, sustuğumuz sürece hepimiz birer savaş suçlusuyuz. Vazgeçirmek istiyorsanız, siz de vazgeçmeyin.

 

 

 

KAMPANYALAR İŞE YARIYOR

2002 yılında İtalya’da toplanan yüz bin imza ile hükümet konvansiyonel silahlar ve uluslararası silah ticareti yasasını sıkılaştıracağını açıkladı.
2001 yılında Fransa ve İngiltere Uluslararası Af Örgütü ve bazı diğer sivil toplum kuruluşlarının kampanyası sonucunda uluslararası silah ticareti yasasının kapsamını genişletmeye karar verdi.
2002’de Slovakya hükümeti Uluslararası Af Örgütü kampanyası üzerine silah ticaret lisanslarını belirleyen yasayı değiştirdi ve dışişleri bakanlığına veto hakkını getirdi.
Ekim 2002’de Belçika hükümeti benzeri kampanyalardan sonra çocuk asker kullanan ülkelere silah satışını yasaklayan ve Avrupa Topluluğu Silah Ticareti kriterlerini benimseyen yasalar çıkardı. 
Kampanyalar sonucunda İspanya hükümeti önceki yıllara nazaran çok daha kapsamlı bir silah ticareti raporunu parlamentoya getirdi fakat rapor kimlere ne satıldığını tam olarak açıklamak konusunda yine yetersiz kaldı.
Portekiz’deki kampanyalarda toplanan 95.000 imza silah ticaretinin şeffaflaştırılmasını talep ediyordu.  Parlamento yasamanın gerçekleştirilmesi için çalışma başlattı. 

 

 

YASAKLANMASI GEREKENLER

Kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlar, İnsan Hakları Hukuku’na aykırı olmaları nedeniyle yasaklanmış silahlar kapsamında bulunuyor. Fakat bu kapsama girmeyen bazı silahlar insanlığı ve özellikle de sivil halkı tehdit etmeye devam ediyor. Uluslararası Af Örgütü bu silahların yasaklanması için de çalışmalarını sürdürüyor. 

·         Seyreltilmiş Uranyum: Tank gibi zırhlı araçları delmesi için kurşunları ve diğer mühimmatı daha sert ve delici kılmaya yarayan seyreltilmiş uranyum kullanımının, uzun vadede sivil halkı ve çevreyi tehdit ettiği, kullanıldığı mekanlarda ortalığa yayılan tüketilmiş uranyum tozunun her türlü temasta ciddi ve kalıcı sağlık sorunlarına yolaçacağı açıklandı. Seyreltilmiş Uranyum’un NATO tarafından Yugoslavya’da ve Amerika tarafından Afganistan’da kullanıldığı biliniyor.

·         Mayınlar:  Mayınlar sivil halka en çok zarar veren silahların başında geliyor. Savaş bittikten yıllar sonra dahi masum insanları canlarını almaya devam ediyor. Örneğin Hindistan ve Pakistan arasındaki gerginlik sırasında sınırlara döşenen mayınlar sellerle tarlalara taşındı ve birçok çiftçi ailesinde büyük kayıplara yolaçtı.

·         Misket Bombaları:  Misket bombaları bir hazne içinde yüzlerce küçük bomba taşıyor. Bu küçük bombaların en az yüzde beşi patlamadan yere iniyor ve mayına dönüşüyor. Böylece diğer mayınlar gibi sivil halkı tehdit ediyorlar. Misket bombaları Kosova Savaşı, Afganistan ve son dönemde Irak üzerinde kullanıldı.

 

Uluslararası Af Örgütü ve benzeri organizasyonlar bir araya gelerek hazırladıkları Misket Bombası Mühimmat Birliği adlı büyük bir kampanyayı bu hafta Amsterdam’da başlatıyorlar. Kampanya bu silahların kullanımında resmi bir geciktirme ya da yasaklama kararı çıkartmayı hedefliyor.