İngiliz televizyon tarihinde böyle bir şey daha önce yaşanmamıştı. Yeni Yıl akşamı diğerlerine nazaran daha izlenebilir olan The Vicar of Dibley (Dibley Papazı) adlı sit-com, her zamanki canlılığıyla ekranı doldurmuşken, aniden başka bir dünyayı yüzümüze çarptı. İki Afrikalı çocuk, AIDS'ten ölen annelerinin ardından, ağlayarak birbirlerini teselli etmeye çalışıyordu. Bu görüntüden sonra şovun bizi güldürmeyi nasıl becereceğini merak ettim. Zaten böyle bir şeye kalkışmadı. Dar kafalılığı ve kabalığıyla ünlü karakterler, kollarında Yoksulluğu Tarihe Gömün (Make Poverty History) kampanyasını desteklediklerini gösteren bantlar olduğu halde, birer birer kameranın önüne geçtiler. Ağlamamak için taştan olmak gerekiyordu..
Son birkaç aydır, halkın Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde yaşananlara neden tamamen ilgisiz kaldığını, Irak'ta yaşanmakta olan vahşete karşı batının neden etkin protestolar örgütleyemediğini düşünerek, kendimizi başkalarının yerine koyma becerimizi kaybettiğimize ikna olmaya başlamıştım. Ama tsunamiye verilen tepki, ne kadar bastırmaya çalışsak da empati yeteneğimizi yok edemeyeceğimizi gösteriyor.
Ama bariz bir soru bir kez daha akla geliyor. Bu inanılmaz zengin dünyada, acı çekenlerin rahat etmesi için neden yurttaşların istekliliği ve pop starların, komedyenlerin çağrısı gerekli? Kamu finanslarının ufak bir yeniden düzenlenmesiyle yoksulluk tarihe gömülebilecekken, yoksulların dünyası neden zenginlerin dünyasındaki evsizlerin ceplerini boşaltmasını beklemek zorunda?
Bariz sorunun bariz cevabı: Hükümetlerin başka öncelikleri var. Ve bu önceliklerden ilk akla geleni de savaş. Tsunami kurbanlarına vaat ettikleri paranın ihtiyaç duyulandan az olmasının bir sebebi, kriz dönemlerinde kullanılmak üzere ayrılmış yedek akçenin Irak'ta insanları bombalarla havaya uçurmak için harcanıyor olması.
Şimdiye kadar tsunami kurbanlarına ABD hükümeti 350 milyon dolar, Birleşik Krallık (BK) hükümetiyse 50 milyon Sterlin vereceğini taahhüt etti. Irak savaşı için ABD 148 milyar dolar, BK ise 6 milyar Sterlin (11,5 milyon dolar) harcadı. Savaş 656 gündür sürüyor. Bunun anlamı, ABD hükümetinin tsunami kurbanlarına vermeyi vaat ettiği para, Irak'ta bir buçuk günde harcanana eşit. BK'nın verdiği ise savaş için beş buçuk günde harcadığımız para.
Savaşın maliyetini toplam dış yardım bütçesiyle karşılaştırdığımızda durum daha da kötü. BK, yaptığı yıllık dış yardımın neredeyse iki katını Irak'ta halka zulmetmek için harcıyor. ABD ise 16 milyar doların biraz üstünde dış yardım veriyor; bu miktar Irak'ta şimdiye kadar harcadığının dokuzda birinden daha az.
Savaş ve yardım harcamalarının karşılaştırılması anlamlı; çünkü Irak'ın işgaliyle ilgili diğer tüm mazeretleri geçersizleştiğinde, her iki hükümet de bunu Iraklıların iyiliği için yaptıklarını açıkladı. Bir an için bu iddiayı kayda değer bulalım. Irak saldırısı ve işgalinin güç, iç politika ve petrolle ilgisi olmadığını; devasa bir yardım programının parçası olduğunu varsayalım. Ve müthiş bir alicenaplık göstererek, Irak'ta bu yardım programından zarara uğrayan insandan daha fazlası kazandı diyelim.
Güvenilirliği son derece şüpheli olan bu varsayımlar altında bile, George W. Bush ve Tony Blair'in harcadıkları paranın insanları eziyetten kurtarmak açısından makul bir maliyeti olduğunu kanıtlamaları gerekirdi. Bu paranın, mutlak yoksulluk sınırları içinde yaşayan 2 milyar 800 milyon kişinin hepsinin hayatlarında ölçülebilir bir gelişme sağlamaya yarayacağı ve Irak'ta sadece 25 milyon kişinin yaşadığı düşünüldüğünde, bunun karşılanabilir bir maliyeti olması imkansızdır. Hatta diğer tüm meseleleri göz ardı etseniz bile –kitlesel öldürmeler gibi önemsiz bir meseleyi mesela– Irak savaşının ikame maliyeti savaşı insani felaket kategorisine sokmaya yeter. Aslında bu tür hesaplamalar, sadece maliyet kalemleri açısından bile, insani savaş kavramının kendisiyle çelişen bir beyan olduğunu gösteriyor.
Ama anlaşılan liderlerimiz, insanlara yardım etmekle onları öldürmek arasındaki farkı ayırt etme becerisini yitirmiş. Blair'in Yeni Yıl mesajının tonu, Irak halkının kendi iyilikleri için bombalanmaları gerektiğine bizi ikna etmek için yaptığı göz yaşartıcı konuşmanın tonuyla neredeyse aynıydı. Kurtarma operasyonuna yardım etmek için Sri Lanka'ya gönderilen Amerikalı denizciler birkaç hafta önce sivilleri öldürüyor (unutmayın, bu nedenle bu savaş yasadışı), evleri yerle bir ediyor ve tüm Felluce halkını tahliye ediyordu.
Resmi yardım bütçelerinde bile iki amaç birbirine karışmış durumda: ABD'nin yardım parasının 8.9 milyar doları askeri yardım, uyuşturucuyla mücadele operasyonları, terörle mücadele ve yeniden yapılanmaya (Halliburton yardım fonu olarak da bilinir) için harcanıyor. Bush ve Blair için tsunami yardım operasyonu ve Irak savaşı, aynı kurtarma masalının iki farklı episodu. Uygar dünya, yabancıları içinde yaşadıkları karanlıktan kurtarmak için kendini paralıyor.
Liderlerimiz, acıları dindirmeleri için onlara verdiğimiz paraları yoksulları boğazlamak için kullanırlarken, dünya felaketler için, yardım bekleyenler için, ceplerini boşaltan evsizlere güvenmek zorunda kalıyor. Liderlerimiz, insanlara yardım etmek konusunda öldürmek kadar cömert olsaydı, hiç kimse asla aç kalmazdı.
Çeviren: Özlem Dalkıran
Küresel yoksullukla mücadele kampanyasına katılmak için: www.makepovertyhistory.org