The Independent5 Haziran
Tamamen klişeler hakkındaydı. Artık bir “barış süreci”nden değil, sürekli rayına oturtulması gereken itaatsiz bir lokomotif gibi bir “yol haritası”ndan söz ediliyor…
Yahudiler ve sadece Yahudiler için Arap toprakları üzerinde kurulan yerleşimler şimdi ikiye ayrılıyor: Şaron’un vazgeçmeye niyetli olmadığı yasadışı “oturmuş yerleşimler” (ya da yerleşik yerleşimler) ve aynı derecede yasadışı “yetkisiz ileri karakollar” (uçbeylikleri!)… İsrailli aşırı grupların kurmuş olduğu, bir iyi niyet gösterisi olarak televizyon kameralarının önünde sökülebilen “Kervansaray”lar…
Filistin tarafındaysa Abu Mazen vardı; başarısız sömürge valisi Yaser Arafat’ın Amerika tarafından seçilmiş halefi, intifada’yı sona erdirmek için “mümkün olan her aracı kullanacağına” söz veren Abu Mazen. “Her araç” neredeyse Birleşmiş Milletlerce dilinden bir terim; Hamas ve İslami Cihad örgütlerinin silahlarını bırakmaya zorlanmaları anlamına geliyordu, bunun gerçek dünyadaki karşılığı ise bir Filistin iç savaşı olabilir. Bir de “yeniden yapılandırılmış” Filistin “güvenlik servisi” mevzuu vardı. “Yeniden yapılandırılmış”, “tasfiye edilmiş” anlamına geliyor, öncelikle Mr. Arafat’ın anlayabileceği bir şey.
Bir tane de eski tanıdık vardı: “Kendi ayakları üzerinde durabilen (sic) bir Filistin devleti.” ABD, AB, BM ve Rusya kuartetinin İsrail’e de cömertçe devrettiği bir klişe. Mr. Sharon kuartetin hayal ettiği egemen ve bağımsız bir devlet fikrini pek iyi karşılamadı. Ama uluslararası planda desteklenen bir plan olduğu için, “şehirdeki tek oyun”du bu; Sırpları ve Bosnalıları birkaç saat içinde boğaz boğaza getiren David Owen’ın o karanlık ve ümitsiz planı için rezerve edilmiş olan bir klişe.Ama Başkan George Bush bile bu klişe diyarından dışarıya çıkamadı pek.
Akabe zirvesinde İsrail’in yerleşimlerin “icabına bakması” (sic) gerektiğini söylemişti. Tabii ki bu kolonilerin Arap topraklarında bütün uluslararası yasalara aykırı olarak inşa edildiğinden bahis yoktu… Mr. Bush Filistin’de “bitişik alanlar”dan (hemhudut bölgelerden) söz etti, arazinin hangi kısımlarının “bitişik” olmak zorunda olduğuna hiç değinmeden. Komşuluğu mu kastetmişti? Yan yanalığı mı? Bir de çok fazla “terör” lafı vardı – Filistin terörü elbette, onun İsrail versiyonu değil.
Ama klişeler hâlâ Ortadoğu’nun üzerine düşüp duruyor. İsrail İşçi partisinden eski başbakan Ehud Barak, sürmekte olan görüşmeler için “tango için iki kişi gerekir” demişti. Akabe anlaşması için de “pudingin kanıtı, onun yenmesidir” dedi ve şunu: “Bir maçayı maça olarak adlandırmanın zamanıdır.”
Herhalde, yerleşimlerden çok “izinsiz/ruhsatsız ileri karakollar”dan konuşuyor olmadığımız sürece. Mr. Bush, kendi payına, İngiliz mandasından bu yana her Batılı liderin yer aldığı saflara şu anonsuyla katıldı: “Kutsal topraklar İsrail ile Filistin arasında bölüşülmelidir.”
Bir defasında Britanya sömürge bakanı Malcolm MacDonald ile bir tartışma yapmıştım. Avrupalı Yahudilerin Filistin’e göçlerinin sınırlandırılmasını öngören 1936 tarihli ve kötü şöhretli ‘White Paper’ın da sahibidir kendisi. Bu göç hakkı konusu açıldığında yorgunlukla gözlerini kapadıydı.
Bir soru soralım öyleyse. Gazetecilerin bu kadar dini bir saygıyla kullandığı, savaş sürecini hızlandırmaktan başka bir işe yaramayan şu “barış süreci” deyimini kim icat etti? “Yol haritası”nı kim icat etti peki? Birkaç yıl önce Colin Powell, birbirlerini nükleer bombalarla yok etmeye hazırlanan Hindistan ile Pakistan arasında son dakika girişimlerinde bulunurken ortaya çıkmıştı ilkin. Savunma Bakanlığı icadıydı elbette. Ve dün öğleden sonra, BBC hazırlanan belgeyi “sözde yol haritası” ya da “yol haritası diye adlandırılan belge” diye tanımladı, ama bu klişeyi ilkin kimin yarattığını sormaya cüret edemedi.
Sonuçta, Akabe anlaşması (şimdiye kadar “barış süreci” diye adlandırılan) Oslo Anlaşmasıyla aynı türden kanserlere sahip. Bağımsızlık, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğu kadar Arap başkenti de olduğu, 1948 Filistinlilerinin “geri dönüş hakkı” gibi temel meseleleri ele almıyor. Onlar daha sonra.
Oslo gibi, burada da İsrailli ve Filistinlilerin birbirlerine âşık olmadan evlenmeleri bekleniyor. Özet olarak, sağ kanat yeni muhafazakârlar (neo-con’lar) tarafından çepeçevre kuşatılmış bir Amerikan başkanı, barış sağlayabileceğini sanıyor; hem de kimlerle; illegal yerleşimleri destekleyen bir İsrail başbakanı ve intifada’yı durduramayan bir Filistin başbakanıyla… Dün öğleden sonra, “zavallı Filistinliler” diye düşünmemek elde değildi. Ve “zavallı İsrailliler” diye…