Ömer Madra: Amerika'nın en büyük konut finansman şirketleri olan Fannie Mae ve Freddie Mac'a, -ikisi de çocuk oyuncağı adını da andırıyor ama hiç çocuk oyuncağı gibi değil anladığım kadarıyla- destek olmak için hazırlanan bir yasa var. Mortgage şirketleri bunlar. Çok sayıda yazı görüyoruz bu iki şirket hakkında, bizi biraz bilgilendirir misin Amerikan ekonomisine etkileri nedir?
Hasan Ersel: Şirketlerden başlayayım, bunlardan ilki Fannie Mae (Federal National Mortgage Association) Bu FNMA diye kısaltılıyor, sonunda bu insanların ağzında Fannie Mae olmuş. Franklin D. Roosevelt döneminde, 1938'de kurulmuş. ABD'de ipotekli konut kredisi sunumundaki sorunlar nedeniyle, milyonlarca insanın ev sahibi olamaması ya da evlerini kaybetmesi tehlikesi ile karşı karşıya olmalarına çare bulabilmek için kurulmuş. Kurulduğunda bu bir devlet kuruluşuymuş, şirket filan değil. Faaliyetleri esasında ikinci piyasaya likidite sağlamak, yani esas itibariyle açılan konut kredileri karşılığında menkul kıymet çıkarıyorlar. Dolayısıyla bir banka kredi veriyor konut edinmek isteyen kişiye, o krediyi bu şirkete veriyor, bu şirket de o kredileri karşılık göstererek tahvil çıkarıyor. O tahvilleri de piyasaya satıyor. Bu kuruluşun özel statüye geçişi 1968 yılında olmuş. 1968'e kadar tamamen bir devlet kuruluşu olarak bu garantileri vermiş. 1968'den sonra bu şekilde kendini piyasadan finanse etmeye başlamış, hisse senetleri de çıkarılarak halka satılmış. Ancak, bu şirket öyle sıradan bir şirket değil. Bu iş yasal olarak yapılmış ve "Devlet Tarafından Desteklenen Kuruluş" (Government Sponsored Entreprise) sıfatıyla tanınıyor. 1968'de bu iş yapılırken denmiş ki: "Biz bunu özelleştirdik, rekabet olmazsa, burada tekelci bir yapı oluşur, onun da zararları da var, bir de buna rakip oluşturalım". Bu çalışma sonunda da 1970 yılında Federal Konut Kredi İpoteği Şirketi (Federal Home Loan Mortgage Corporation - Freddie Mac) kurulmuş. Her ikisi de aynı şeyi yapıyor, doğrudan konut kredisi vermiyorlar; verilen konut kredilerini alıyorlar, bunların karşılığında piyasadan borçlanıyorlar. Bunlar büyük şirketler ve arkalarında da, açık olmasa da, bir türlü devletin desteği var; dolayısıyla ucuz borçlanıyorlar. Bu imkânları da kredi veren bankalara yansıtıyorlar. Dolayısıyla sonuçta böyle itibarlı şirketler olmaları nedeniyle konut kredisi için ucuz finansman sağlamış oluyorlar. Amerika'daki ipotekli konut kredileri piyasasının yarısına yakın bir kısmı bu şirketlerin garantisi altında, bunun da miktarı 5 trilyon dolar.
ÖM: Telaffuz etmesi bile kolay olmayan bir miktar.
HE: Bu şirketlerin şimdiki durumuna bakalım. Tekrar anımsatayım, bunlar piyasada dolaşan hisse senetleri ve yönetimi ortakların elinde olan şirketler. Bir noktanın altını ısrarla çizmek lazım; konut kredilerine verilen garanti bu şirketlerin garantisi, devletin garantisi değil! Bu şirketlerin şu anda piyasaya 1,5 trilyon dolar civarında borçları var. Bunun 800 milyar doları Fannie Mae'nin, 740 milyar doları da Freddie Mac'in. Bu olaylar olduğunda bu şirketlerin etkileneceği apaçıktı, tartışacak bir şey yok ve bu etki kendisini göstermeye başladı; hisse senetleri hızla piyasada değer kaybetmeye başladı. Yanılmıyorsam %60 civarında düştü hisse senetlerinin değeri. Böyle olunca artık bu şirketlerin bu faaliyeti götürebilmeleri zor, bir de ipotekli konut kredilerinde tökezleme oldukça bunların mali durumları bozulacak, daha da bozulacak. Bu durum ABD Hazine Bakanlığı'nı harekete geçirdi. Özetle bu olay sürpriz filan değil. Olay başladığında, Amerikalı yetkililer buraya varacağını herhalde biliyorlardı. Buna şüphe yok, ama "ne yapılabilir, ne edilebilir?" diye herhalde bir hazırlık yaptılar ve bu hareket somutlaşıp piyasada da artık iyice kendini gösterince harekete geçtiler.
13 Temmuz 2008 günü Bush yönetimi Kongre'ye bir 'kurtarma paketi' sundu, onlar bu deyimi pek beğenmiyorlar, ama ben yine de öyle diyeyim. Bu paketin 3 ayağı var, bir kere 18 aylık bir süre için, hazinenin bu kuruluşlara kredi açma yetkisini sınırsız hale getiriyor. Zaten böyle bir yetkisi var, fakat bu sınırsız hale getiriliyor. Bunun da temel nedeni ne kadar kaynağa ihtiyacı olacağını baştan bilinmemesi. Yine bu 18 aylık süre içinde bu iki kuruluşa sermaye iştirakinde bulunma yetkisi veriliyor hazineye. Yani o hisse senetlerini alacak, ortak olacak sermaye koyacak. Üçüncüsü ise, bütün bu şirketlerin, yani devlet tarafından desteklenen kuruluşların düzenlenmesi konusundaki mevzuat baştan aşağı gözden geçirilecek. Bu 3 noktaya dayandığımız zaman bir çerçeve çıktığı açık. Bu çerçevenin biraz da ekonomi politiğine baktığımız zaman iki şey görüyoruz: Bir tanesi Hazine Bakanı Paulson diyor ki: "İlk iki madde, yani kredi vermek ve ortak olmak için bir acil planımız yok. İleride olursa diye tedbir alıyoruz". "Şu anda ihtiyaç yok" demeye getiriyor. Bu ne kadar piyasayı teselli etmek için, ne kadar değil onu kestiremeyeceğim ama bunu söylüyor.
ÖM: Kayıpların yaklaşık %80 civarında olduğunu söyleyen bir kaç habere rastladım.
HE: Olabilir. Ancak neyin %80'i, ona bakmak lazım. 5 trilyonun %80'i ise geçmiş olsun; çok büyük bir rakam, öyle olduğunu sanmıyorum. Çünkü belki koşullar yeniden tartışılırsa, bazı borcunu ödeyemeyenler ödemeye başlayacak. O zaman zarar azalacak. Bunu da uzaktan kestirmek tabii çok güç.
ÖM: Bir de Financial Times'taki bir habere göre, hükümetin Fannie Mae ve Freddi Mac'ı doğrudan doğruya devralması halinde ulusal borcu da 5 trilyondan daha fazla arttırırmış.
HE: Bu söz konusu şirketlerin tüm borcunu üstlenmesi anlamına gelir. Ama o taahhütlerin bir kısmı geri ödenir, sizin onu ödemeniz gerekmez vs. Bu nereye varır onu bilemiyorum ama söylenen şey doğru.
Benim üzerinde durmak istediğim nokta, hazinenin gönderdiği bu teklifin zaten bu anlama geliyor olması. Niçin? Siz kendinizin olmayan bir şirkete sınırsız kredi verir misiniz? İnsan sınırsız krediyi ancak kendi şirketine verir; devlet de öyle. İkinci madde de zaten "ortak olur" diyor, bu iki maddeyi birarada okursanız "kardeşim ben buna gerektiğinde bütün hisse senetlerini alırım, benim olur, ondan sonra ben buna sonsuz kredi veririm" demiş oldu Amerikan devleti. Yani yasa önerisi, biraz elini arkadan dolaştırarak, sağ eliyle sol kulağını gösteriyor, ama sonuçta "el koyarım" diyor; "koyacağım" demiyor. Benim anladığım bu.
ÖM: Radikal bir durum bu değil mi?
HE: Çok radikal. İkinci bir ekonomi politik sonucu çıkarayım; Bütün bunlar başladığında demiştim ki, böyle bir mali krizin çok büyük iktisadi krize yol açabileceği fikri üzerinde uğraşmış üç büyük adam vardır: John Maynard Keynes, Hyman Minsky ve Ben Bernanke. Şansımız, Bernanke'nin FED'in başında olmasında. Minsky –toprağı bol olsun- bir süre önce vefat etti. Onun ile Bernanke'nin görüşleri arasında bir dünya görüşü farkı var. O fark da şu: Bernanke sorunu daha çok piyasa ile çözmeye yatkın bir yaklaşıma sahip, dünyaya öyle bakan bir insan! Minsky ise özellikle bu durumlarda devletin çok büyük rol oynayacağı kanaatinde. Minsky, yazılarında der ki; "Bu tür krizler olduğunda tek kurtuluş yolu devletin müdahale etmesidir. O yüzden de devlet büyük ve güçlü olmalıdır." Yavaş yavaş Minsky'nin çözümüne doğru yaklaşıyoruz, bunun altını çizmek istiyorum. Yalnız Minsky, "devlet bütün mali kurumların sahibi olsun, üzerine geçip otursun, devlet yönetsin" demiyor. Söylediği şu: "Bu tür durumlarda ekonominin batmaması için devletin müdahalesi gerekiyor. İşler yoluna sokulduktan sonra tabii ki finans sektörü yine özel sektöre devredilir. Devlet bunu yapmaya hazır olmalıdır. Çünkü mali sistem kendi iç mantığı nedeniyle istikrarsızdır ve bu istikrarsızlığı ekonomiyi çok tehlikeli noktalara götürecek noktaya bile getirebilir. O yüzden devletin bu gücü olmalıdır" diyor. Bence siyasi yelpazede Minsky'nin tamamen ters tarafına düşseler bile, Amerikan yöneticileri, "biz devletin gücünü göstereceğiz" demiş oldular.
ÖM: Bu durumda da tabii, 2000'li yılların ilk 10 yılını tamamlarken, 1980'lerin başından beri alışık olduğumuz deregülasyon, yani devletin hiçbir şartta müdahale etmemesi, herşeyi tamamen piyasaya bırakma eğiliminin değişmekte olduğunu gösteren bazı işaretler de var galiba?
HE: Bu görüş sahipleri şu anda çok kızmış durumdalar, benim okuduğum haberlerin bir tanesinde ciddi bir yazar, "Bernanke'nin eliyle sosyalizme geçiyoruz. Üstelik iyi bir sosyalizm de değil, konu komşu, tanıdık finansçıları kurtarmakla sosyalizme geçiyoruz" diyor. Bu tür görüşlerin sahipleri için hakikaten bu olaylar çok rahatsız edici. Ama şunu da söylemek lazım, hiç bir yerde, bu görüşün en hakim olduğu dönemde dahi, devletler bu müdahale yeteneklerini kaybetmeyi gözönüne almadılar. Fakat dediğine katılıyorum, bir değişiklik oluyor.
Bu olayların başından beri, özellikle Ben Bernanke'nin konuşmalarında altını çizdiği, Hazine Bakanlığı'nın da desteklediği anlaşılan, "mali sistemin neresine, nasıl yeni düzenlemeler getirmeli?" arayışı ön plana çıktı. Örneğin FED'e bu tür kuruluşlara ilişkin bilgilere doğrudan ulaşabilme hakkını getiriyorlar. FED'i fazla karıştırmıyorlar işin içine, herşeye de burnunu sokmasına gerek de yok, fakat diyorlar ki; "bu tür kuruluşlar madem bu kadar büyük, madem verdikleri garantiler yoluyla mali sistem üzerinde bu kadar etki yaratabiliyorlar, o zaman FED bunlara ilişkin bilgilere doğrudan ulaşabilmeli ve bunların düzenlenmesiyle ilgili olarak yeni kurulacak otoriteye danışman olmalıdır". Bu önemli bir şey, FED'in yetkilerini ve gücünü epeyce arttıran bir şey. Herhalde bunu FED'e tanıyan düşünce tarzı, hazine Bakanlığı'nın da yetkilerini arttıracaktır.
ÖM: Burada Amerikan ekonomisiyle ilgili daha epey konuşulacak ve tartışılacak şeyler var, bu program için söylemiyorum, ama enflasyon tehdidinin büyüdüğü bir yandan da belirtiliyor.
HE: Enflasyon tehdidi konusunda benim anladığım FED'de de bir tavır değişikliği var. Belki biraz yanıltıcı olacak, ama bana, enflasyon FED'in beklediğinden daha çabuk hareketlendi gibi geliyor. Sanıyorum onlar "biraz daha vakit var" diye düşünüyorlardı. FED'in son açık piyasa komitesi toplantısından -bu toplantıya katılanların hepsinin öngörüleri alınıyor ve bunları yayınlıyor FED, çok enteresan bir istatistik bu- şu gözüküyor, 2008'de büyüme hızı Nisan ayı bekleyişlerine oranla daha kötü, enflasyonun daha yüksek olacağını tahmin ediyorlar, fakat 2009 ve 2010'da Amerikan ekonomisinin toparlanacağı konusundaki güvenleri devam ediyor. Tek sorunları, -Nisan'da da öyle, Haziran'da da aynı şeyi söylüyorlar-, Amerika'da işsizliği bu 2 yılda %5'ten daha aşağı düşürmeyi öngörmüyorlar. Amerika'nın durumu kabaca böyle, "bir çöküntüye gitmez –FED'e göre söylüyorum tabii- fakat toparlanma yavaş olacaktır ve 2009'da başlayacaktır" şeklinde tahmin ediliyor.
ÖM: En büyük bankalarından birinin de daha iflası söz konusuydu, çok zorlu bir dönemden geçiyor, ama "beklentiler de 2009 ve 2010'da o kadar kötü değil" diyorsun?
HE: Ama bu FED'in düşüncesi. Gerçi bu görüşleri verenler çok değişik bölgelerden, farklı eğilimlerden ve seçkin insanlardır, ama yine de ne olsa bilgili bir grup insan. Tabii bir başka ciddi kuruluş, daha başka bir öngörüyle ortaya çıkabilir. Onlara da bakmak gerekiyor. Sanıyorum bunlar Amerika'da önümüzdeki günlerde tartışılacaktır.
(17 Temmuz 2008 tarihinde Açık Radyo'da yayınlanmıştır.)