"Bardağın boş tarafında muazzam bir adalet karadeliği var"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’nun bu haftaki bölümünde Cengiz Aktar’ın gündeminde 19 Ocak 2007 tarihinde memleketin yakın döneminin dönüm noktalarından biri olan Hrant Dink’in katledilişinin 15. yıldönümü ve Türkiye Ermenistan ilişkileri ile Libya’daki son gelişmeler yer aldı.

Sebat Apartmanı önünde toplanmış kalabalık

Aktar Hrant Dink’in katledilmesi ile alakalı, “Dönüp baktığımızda 2007’den sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminden miras kalan sorunlarla ilgili; reform, ezber bozma, tabu kırma ve bütün bu hafıza çalışmalarla ilgili çok şey yaşandı. Bardağın boş tarafına bakarsak 2007 sonrasında bu sorunlarla ilgili ve memleketin ahvali ile ilgili atılan adımların akamete uğradığını görüyoruz. 2007 yılında yazılan ve 1982 anayasasından farklı olarak bir şeyler söylemeye çalışan Ergun Özbudun Anayasası çıkmadı. 2009 yılında Kürt siyasetiyle ilgili olarak Oslo Görüşmeleri akamete uğradı. Ermenistan Protokolleri yürümedi. 2013’te başlayan Kürt Çözüm Süreci yürümedi ve tamamen tersine döndü. 2007’den sonra Türkiye reform yapamadı. Ezberlerini bozamadı. Hrant’ın katli sonrasında bardağın boş tarafında muazzam bir adalet karadeliği var. Bardağın kısmen dolu tarafı, Hrant’ın katlinden önce başlamış olan hafıza çalışmaları sürüyor ve cin şişeden bir daha girmeyecek şekilde çıktı. Ermeni meselesi ve diğer kurucu ezberler iflah olmayacak şekilde devlet tarafından olmasa da toplum tarafından bozuldu. Ermenistan’a 15 Aralık 2008’de başlayan bir özür kampanyası var. Devlet orada, onaylamamasına rağmen, kampanyanın önünde duramadı. Toplum seviyesinde bir şeyler yürümeye devam ediyor. Genç araştırmacılar bu konuları rafa kaldırmadılar.” yorumunda bulundu. 

Aktar, aynı bağlamda, Karabağ Savaşı sonrasında Ermenistan ve Türkiye arasında 1993’ten bu yana yürümeyen ilişkiler ve Türkiye’ nin tek taraflı olarak sınırı kapatmasıyla ilgili birtakım girişimlere değindi.  Ankara’nın  ABD’ye yaranmak amacıyla bir normalleşme süreci başlattığını ve ilk toplantının ayın 14’ünde Moskova'da yapıldığı bilgisini veren Aktar, “Bu nereye gider? Bir yere gider mi? Bilinmez. Türkiye’nin neredeyse 2013’ ten bu yana içeride ve dışarıda attığı hiçbir adım olumlu bir noktaya varmadı. Konuyla ilgili üç faktör var. İlk faktör, Azerbaycan faktörü. Azerbaycan tarafından Ermeni Koridoru talep ediliyor çünkü Türkiye sınırındaki Azeri toprağı olan Nahçıvan ile bir engel teşkil ediyor ve toprak sürekliliği için Zangezur bölgesinde bir koridor söz konusu ve Azeriler, aynı zamanda Çin’in inşa ve yol girişimi (İpek Yolu) olan,  bunu garantilemek istiyor. Ankara’nın da muradı bu koridoru garanti etmek iken Azeri faktörü ne kadar etkili olacak? Bununla ilgili olarak 14’ündeki toplantı sonrasında, Ermenistan Güvenlik Konseyi Sekreteri Armen Grigoryan’ın, Özgür Avrupa Radyosu’na verdiği röportaja göre: Ermenistan’ın koridor mantığı içinde hiçbir konuyu görüşmediği, koridor meselesinin Ermeniler için kırmızı çizgi olduğu ve genel olarak ön koşullar mantığında konuşma girişimi hiçbir yere varmayan bir yaklaşım olduğu belirtildi. İkinci faktör, Türkiye’deki siyasi durum. MHP, CHP ve İYİP Ermenistan ile normalleşmeye razı olup olmayacağı bir soru işareti. Üçüncü faktör,  Türkiye’deki diplomatik kapasitenin içerisinde bulunduğu zaaf. Türkiye’de Dışişleri Bakanlığı kalmadı; bütün kararlar sarayda alınıyor. 1948’den bu yana var olan hariciye artık yok ve dolayısıyla Ermeni dosyasında uzmanlaşmış diplomatlar da artık orada değiller. Vakti zamanında imzalanmış olan 2009 protokollerinde de sorun teşkil etmiş olan Kars Antlaşması ile ilgili birtakım gelişmeler var: Sadece Türkiye tarafının zaafı olarak cereyan etmiyor. Ermenistan tarafından atanan temsilcinin deneyimsiz bir politikacı olduğu söyleniyor. İşler zannedildiği gibi kolay olmayacak. Tüm bunlara ek olarak bir de Rusya faktörü var.  Rusya ne kadar razı olacak? 14 Ocak toplantısının diplomatik dil ile olumlu ve yapıcı bir atmosferde cereyan ettiği bildiriliyor ama ardından; “Taraflar tam normalleşmeyi hedefleyen ön koşulsuz müzakerelere devam etme konusunda anlaştılar; ikinci toplantının tarihi ve yeri kararlaştırılacak.’’ denildi.  Böyle bi şey olamaz. Olmayacak bir dua olarak gözüküyor.” yorumunda bulundu. 

Aktar, Libya ile ilgili, 17 Ocak tarihinde Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin aktardığı bilgiden hareketle,  Ankara’nın cihatçı askerler tarafından çok sayıda eve dönüş talebine rağmen tatili ve izinleri yasaklamaya devam ettiğini bildirdi. Paralı askerlerin talepleri ve bu taleplerin reddinin, Türkiye paralı askerleri Libya’da daha uzun süre tutabilmek adına üzerinde anlaştığı maaşları ödemeyerek baskı yarattığı şeklinde tahlil edildiğini söyleyen Aktar, “Paralı askerlerin çoğu dönmek için çağrıda bulunuyorlar. 10 Ocak’ta  paralı askerlerin maaşlarının ikinci yarısı 7 aylık bir gecikme sonrası 300 dolar olarak ödenmiş.” bilgisini verdi. 

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Seyhan Karasu’ya teşekkür ederiz.)