Beka tehdidi artık yalama oldu ve Libya’da “terörist Kürt”ler de yok tepelenecek. Ülkemizin bölünme tehdidiyle, saldırılarla karşı karşıya olduğu propagandası Libya müdahalesinde işe yaramaz.
(Bu yazının orijinal versiyonu T24 internet gazetesinin web sitesinde yayınlanmıştır.)
Tek Adam, Suriye’den sonra şimdi de Libya seferine hazırlanıyor. Aslında o topraklara da çoktan el atmış; silah, techizat, eğitim desteği kisvesi altında askeri personel göndermiş durumda. Şimdi, kendi meşrebine daha yakın olan İhvancı Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne destek olmak üzere, kimin elinin kimin cebinde olduğu, dengelerin ve tarafların her an değiştiği karmakarışık Libya cehennemine asker gönderecek.
Bu, sadece kara değil, deniz ve hava kuvvetlerini de içerecek bir müdahale, daha doğrusu iç savaşın taraflarından biri lehine doğrudan savaşa dahil olma hamlesi. Libya’ya asker gönderilmesini, her derde deva 'millî çıkarlar' söylemiyle destekleyen asker-sivil uzmanlar dahi, bu harekâtın herhangi bir ittifak çerçevesinde değil Türkiye’nin tek başına atacağı bir denizaşırı müdahale adımı olarak bir ilk olduğunu vurguluyor, risklerine dikkat çekiyorlar.
Suriye’den sonra Libya: Reis’in neo-Osmanlı nostaljisi
Davutoğlu’nun yanılgılarla dolu anakronik stratejik aklı, Bahçeli’nin Türkçü-yayılmacı devlet saplantısı, ittihatçı 'ulusolcu'ların Türk şoven milliyetçiliğiyle buluşması, bunların tümünü birleştiren Sevr paranoyası, Tayyip Erdoğan’ın Osmanlı nostaljisiyle bezeli mutlak iktidar arayışının kuvveden fiile çıkmasına olanak tanıdı.
Türkiye; kandırmacadan, yalandan, algı çarpıtmasından ibaret beka ve millî çıkarlar bahanesiyle Suriye topraklarına kilometrelerce girip, girmekle kalmayıp demografik yapıyı değiştirerek bölgeye yerleşirken, savaşın başından beri AKP iktidarının Suriye politikasına karşı olduğunu söyleyen muhalefet, -başta CHP ve Avrasyacı ulusalcılar/ulusolcular- Suriye topraklarına girilmesini aslında iktidarın çıkarından başka bir şey olmayan sözde 'millî çıkarlar' adına savundular, desteklediler. Erdoğan’ın gitgide gemlenemez hale gelen fütuhatçı, yayılmacı Osmanlı nostaljisine dayalı dış politikasına kan verdiler.
Afrin harekâtından sonra, Suriye sınırından içeri 30-35 kilometre girip yerleşmeyi hedefleyen sınır ötesi askeri harekât tezkeresine ana muhalefet partisinin verdiği onay aymazlığın ve suça iştirakın son örneğidir. CHP parti meclisi ve milletvekillerinin ezici çoğunluğunun karşı olduğu bu tezkereye yürekleri yana yana, bağırlarına taş basarak evet oyu verdiklerini söyleyen Sayın Kılıçdaroğlu’nu, yanlış olduğunu bildiği bir karar almaya zorlayan neydi? Kim/kimler, hangi 'millî çıkarlar' uğruna ikna etmişti kendisini? Üstelik de o millî çıkarların ve beka yutturmacasının Erdoğan-Devlet (Bahçeli) iktidarının ve ideolojisinin beka’sı anlamına geldiğini bildiği halde…
Korkum o ki, muhalefet yine ikna edilecek
Bu defa Kılıçdaroğlu ve şimdilik İyi Parti, Erdoğan’ın Libya seferine karşı olduklarını ve Libya teskeresine hayır oyu vereceklerini beyan ediyorlar. Ne iyi! Ancak son anda, -iyi saatte olsunlar- bazı güçlerce ikna edileceklerinden korkmakta haklı değil miyiz? Tayyip Erdoğan, neo-Osmanlı yayılmacılığının ürünü Libya seferini Kemalistlere Atatürk’ün de Libya’ya gittiği gerekçesiyle pazarlamaya çalışırken, Oda TV’nin bir yazarı da "Mustafa Kemal olsa, herhalde tıpkı 1911’de yaptığı gibi, Trablus’a emperyalist güçlere karşı savaşmaya giderdi" diyerek kendisiyle buluşuyor. Bahçeli ise, Libya teskeresini 49 milletvekiliyle destekleyeceklerini peşinen duyuruyor, karşı çıkanları yine vatan hainliğiyle suçluyor.
Muhalefet Meclis’te tek bir fire vermeden hazır bulunmalı
Libya’ya asker gönderilmesine gerçekten karşı çıkıyorlarsa, bütün muhalefet partileri Libya teskeresinin tartışılacağı oturumda bütün milletvekillerini tek bir fire vermeden Meclis’te bulundurmalıdırlar. CHP ve HDP dahil bütün muhalefet partilerinin bu konuda sabıkalı olduklarını, çok önemli konuların oylamasında muhalefet milletvekillerinin salonda bulunmadıklarını yakın zamandaki birkaç oylamadan hatırlıyoruz.
Nasıl olsa çoğunlukları var, diyerek kulağınızın üstüne yatar, Meclis’te bulunmazsanız hiçbir güvenilirliğiniz, inanılırlığınız kalmaz. Zevahiri kurtarmak için verilen demeçler havada kalır.
En son duruma göre, CHP, HDP, İyi Parti, Saadet ve TİP’in toplam milletvekili sayısı 244; AKP, MHP, BBP, DP’in ise 341 milletvekili var. Evet, tezkere bunların çoğunluk oylarıyla kabul edilecek, Ama üç-beş kişi değil Meclis’teki muhalefetin ortak bir noktada buluşarak ülkemizi savaşlara sürükleyen bu neo-Osmanlı yayılmacılığına hayır demesi toplumsal muhalefet ve demokratik birlik açısından, bugün sanıldığından kat be kat önemli sonuçlara yol açabilecek. Mesela, -artık telafisi yok ama- Fırat’ın doğusu tezkeresine başta CHP, tüm muhalefet hayır diyebilseydi, barış ve demokrasi güçlerinin yakınlaşmasını sağlayacak böyle bir 'hayır' tek adam iktidarında önemli bir gedik açabilir, AKP içinde bu gidişata karşı olup da şu veya bu nedenle suskun kalanların silkinip kendilerine dönmelerini sağlayabilirdi. Mesela, barış güçlerinin eli kuvvetlenir, kitlelere ulaşmaları kolaylaşırdı.
Oy hesabı mı, iktidar-devlet koalisyonunun tuzağına düşmek mi?
Ana muhalefet partisinin, iktidarın Suriye politikasına karşı olup da Suriye’ye sınırötesi operasyonları desteklemesi, milliyetçi/ulusalcı seçmenlerin oylarını kaçırma endişesiyle açıklanıyor çoğunlukla. Ben bu açıklamanın yetersiz kaldığını, asıl korkunun devletin kırmızı çizgilerini ihlal etme olduğunu düşünüyorum. Çünkü Kuzey Suriye’ye girip oradaki Kürt nüfusu topraklarından sürerek yerlerine Sünnî Arapları yerleştirme projesini benden çok daha iyi bildiklerinden eminim. Öte yandan son dört yıldır ülkede hüküm süren iktidar terörünün ve savaşçılığın dayanağı haline getirilen beka meselesinin de yutturmacanın dik âlâsı olduğunu bunca yılın siyasetçileri bilmiyorlarsa vay halimize. Pek güzel biliyorlar.
Peki o zaman 'millî birlik' diyerek iktidarın ülkeyi adım adım felakete sürüklemekte olan savaşçı, yayılmacı politikasının yanında, neo-Osmanlıcı Reis’in safında yer almanın anlamı nedir? Sorunun cevabını muhalefetin kendi kendisine vermesi gerekiyor.
Beka korkutmacası Libya’da işlemez
Halkın çok büyük çoğunluğunun kendi beka’sının, çoluk çocuğunu doyurmanın, yaşatmanın, ısıtmanın, okutmanın, işinin aşının derdine düştüğü şu güç günlerde iktidar sınırötesi yeni maceralar için kitle desteği bulmakta zorlanacaktır. Beka tehdidi artık yalama oldu ve Libya’da 'terörist Kürt'ler de yok tepelenecek. Ülkemizin bölünme tehdidiyle, saldırılarla karşı karşıya olduğu propagandası Libya müdahalesinde işe yaramaz. Halk, "Savaşlara çok para harcıyoruz, vatan millet için biraz aç kalın" utanmazlığına karşı, "Ben mi topunla tüfeğinle elâlemin topraklarına gir dedim sana" cevabını şimdilik içten içe dillendirirken yarın Libya’ya asker gönderme dendiğinde yüksek sesle dile getirecek.
İktidar cephesinin dış politikası bütünüyle yere çakılmış, iflas etmiş durumda. Büyük yanılgıların yarattığı büyük çıkmazların acı sonuçları önümüzdeki günlerde yaşandıkça kitlelerin tepkisi daha da yükselecek. Beka ve millî çıkarlar yutturmacasını açığa çıkarıp, savaşların maliyetini kitlelere anlatmayan muhalefet, iktidarın artık suça dönüşmüş yanılgılarının ortağı sayılacak.
İşte bu yüzde, Libya’ya asker gönderme teskeresine ve benzer bütün girişimlere karşı, Meclis’te tek bir fire vermeden bulunmak, Meclis dışında da tek bir fire vermeden muhalefet güçlerinin demokratik cephesini kurmaya çalışmak herkesin, hepimizin görevi.
Ve tek kurtuluş umudumuz.