Bu yürüyüş CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasıyla harekete geçti ama şimdi Türkiye’de keyfi yönetimin istibdatının mağduru olan herkesin adalet talebini dile getiriyor. Bu aşamada en büyük tehlike, bu barışçı, etkili ve medeni yürüyüşün, dış provokasyon veya başka ne gerekçeyle olursa olsun, bir şiddet sarmalına kapılması ve kendini kendini baltalamasıdır.
Kaynak: Cumhuriyet (4 Temmuz 2017)
Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşü iktidar cenahında giderek artan bir rahatsızlık, huzursuzluk ve saldırganlıkla karşılanıyor. Adalet Yürüyüşü sürekli artan bir katılımla İstanbul’a yaklaştıkça, yürüyüşün yeni bir “Gezi kalkışması”, “darbe hazırlığı” olduğu iddiaları bir yandan artarken, diğer yandan yürüyüşe karşı tehditler daha açık biçimde dile getiriliyor. Bu tehditlerin “halkı sokağa dökmeye çağırarak, meşru iktidarı yıpratmaya çalışmak” ve “halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek” suçlamalarıyla ifade edilmeye başlaması anlamlı.
İktidar güçleri de biliyorlar ki, Adalet Yürüyüşü’nün esas başarısı, referandumda evet oyu verenlerin en azından bir kısmını etkilemesi, düşünmeye sevk etmesi, vicdanlarına dokunması olacak. Bu nedenle, muktedir ve çevresi, AKP seçmenlerinin sadece iktidarın bilinmesini istediğini ve onun istediği biçimde bilmeleri için oluşturdukları büyük medya gözetimini giderek daha sıkılaştırıyorlar. İçinde Türkiye yönetiminin Suriye iç savaşında savaş suçu işlediği iddiasının yer aldığı bir yazı olduğu gerekçesiyle, Wikipedia’ya ulaşım hâlâ kapalı. Yakında Twitter’a ulaşımın yeniden kapanması belki gündemde olacak. Geçen günlerde bir mahkemenin aldığı, Amerikalı yorumcu Michael Rubin’in hesabının kapatılması kararı, Twitter yönetimine iletilmiş. Twitter yönetimi bu karara uymazsa, ki uymama ihtimali son derece yüksek, Türkiye başka bir mahkeme kararıyla yeniden bu sosyal medya ağına ulaşımı engelleyebilir. Belki de Adalet Yürüyüşü’nün Maltepe’ye yaklaşması sırasında böyle bir karar bu bahaneyle yürürlüğe konabilir. AKP liderinin kendi seçmen topluluğunu bilgilenme tecriti altında tutma politikasında, televizyondan sonra en çok önem verdiği alan sosyal medya.
Bütün bu tecrit önlemlerine rağmen, Adalet Yürüyüşü’nün vicdanının sesini dinlemeye devam eden muhafazakâr çevrelerde belli bir etki yarattığı görülüyor. Bu nedenle iktidarın bazı kalemşörleri Maltepe mitingi öncesinde, yürüyüşe veya mitinge katılımın ileride ceza soruşturması konusu olabileceği kanaatini yaymaya çalışıp, bu kesimden olası katılımı caydırmaya çalışıyorlar. Bunun ilk adımı, yürüyüşe katıldıktan sonra iktidar partisi aleyhine yaptığı ağır eleştiriler içeren kısa konuşmasının video kaydı sosyal medyada çok dolaşınca, Şenay Günaydın’ın, “halkı kin ve düşmanlığa teşvik” ettiği gerekçesiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından gözaltına alınması oldu. Yandaş basın, Adalet Yürüyüşü haberleri yerine bu haberi vermeyi tercih ediyor. Durumdan vazife çıkaran başkaları yola gübre döküyor.
AKP iktidarı belli ki bir ikilem içinde. Çünkü böyle bir tehdidin, medeniyet yoksunu bu pespaye eylemlerin ve tehditlerin, amaçladığının tersi etki yaratması, adalet ve demokrasi talep eden herkesin Adalet Yürüyüşü’nü çeşitli biçimler altında daha fazla desteklemesine, bu barışçı çığlığa daha fazla katılmasına yol açması da mümkün. Gerçekten de baskı ve zulmün “yeter artık” tepkisini tetiklediği kritik bir noktadayız. Bu yürüyüş CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasıyla harekete geçti ama şimdi Türkiye’de keyfi yönetimin istibdatının mağduru olan herkesin adalet talebini dile getiriyor. Bu aşamada en büyük tehlike, bu barışçı, etkili ve medeni yürüyüşün, dış provokasyon veya başka ne gerekçeyle olursa olsun, bir şiddet sarmalına kapılması ve kendini kendini baltalamasıdır. Adalet Yürüyüşü’nün Maltepe’ye kadar devam edebilmesi kadar, Maltepe’den sonra da gündemde kalmasının ilk koşulu bu değil midir?