“Kültürel Miras ve Koruma: Kim için? Ne için? programımızın 18 Ekim tarihli kaydında Assos’ta yaşayan kent hakları aktivisti Cem Tüzün ile “kaya ıslahı” adı altında yapılan uygulamanın detaylarını konuştuk.
(18 Kasım 2021 tarihinde Açık Radyo’da “Kültürel Miras ve Koruma: Kim için? Ne için?" programında yayınlanmıştır.)
İl Afet ve Acil Durum (AFAD) Müdürlüğünce kayaların düşmesi ile ilgili bir rapor hazırlatılması ile başlayan süreç nasıl ilerledi, yerel esnaf ve halk ile görüşmeler yapıldı mı, proje anlatıldı mı? Proje ne yapılmasını öneriyordu ve yapılan uygulama bu önerileri takip ediyor mu? Koruma Bölge Kurulu uygulamalarını gördüğümüz bir projeyi mi onayladı? Yoksa uygulamanın denetlenmesinde mi sorun var, bu soruları Cem Tüzün’e yöneltiyoruz.
Bugünlerde sosyal medyada Çanakkale’ye bağlı Ayvacık ilçesinde yer alan Assos Antik Kentinin liman yerleşiminde “kaya ıslahı çalışmaları ”adı altında yapılan uygulamanın fotoğrafları paylaşılıyor. Liman yapılarının hemen sırtında yer alan kayalık tepe tıraşlanmış vaziyette; iş makinalarının geçeceği yeni yollar açılmış, büyük sarp alanlar eğim verilerek düzleştirilmiş. Denizden bakıldığında Assos antik liman yerleşiminin parçası olan yamacın ne kadar değiştirildiği anlaşılıyor.
Hareket halinde olan ve tarihinde hep heyelan yaşanmış olan bu özgün peyzaj bugün iş makinalarının müdahalesi ile bambaşka bir hal almış, doğal topografik dokusunu, görüntüsünü, peyzajını kaybetmiş durumda. Gerekçe olarak liman bölgesindeki yapıların ve insanların yamaçlardan düşen kayalar nedeniyle tehlike altında olduğu gösteriliyor. Oysa bu tehlikenin varlığı hep bilinirmiş ve buna rağmen liman alanında, turizmi geliştirmek için, yapılaşmanın ve artan kalabalığın önü açılmış. Turizmi heyelan riskine göre yönlendirmek yerine kısa vadeli düşünülmüş, sorun yok sayılmış, ta ki yeni vakalar yaşanana kadar.
Çözüm olarak koruma literatürüne Türkiye’den bir “katkı” olarak girecek olan “kaya ıslahı” yaklaşımı uygun görülmüş. İnsan faaliyetlerini doğal risklere göre düzenlemek yerine doğayı ıslah ederek insan faaliyetlerine aynen devam yaklaşımı. Üstelik Assos Antik Kenti ve liman yerleşimi UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde yer alan, 1. derece arkeolojik ve doğal sit alanı; yani, hem arkeolojik hem de doğal özellikleri itibarıyla koruma altında bir yer. Arkeolojik eserlerin korunması için gösterilen titizliğin doğal peyzajı ve topoğrafyası için de aynen gösterilmesi gereken çok değerli bir kültürel peyzaj alanı.
Kayalıkların insan hayatı ve limandaki tarihi yapılar için risk oluşturduğu gerçeği bağlamında buradaki doğal peyzaja nasıl yaklaşılmalıydı? “Kaya ıslahı” olarak adlandırılan ve sonuçları apaçık ortada olan bu düzleştirici müdahale yaklaşımı yerine tabiat varlığını yerinde korumaya odaklı, hassas ve mikro ölçekli risk önleme yöntemleri söz konusu olamaz mıydı? Bundan sonra daha fazla ıslah edilmeden peyzajın kendi kendini onarmasına bırakılacak mı? Bu sorular ICOMOS Türkiye’nin yayınladığı duyuruda ele alınmakta.
Vurgulamak gerekirse, meseleyi “Assos’u doğaya karşı korumak derken doğayı “ıslah” ederek mi” yoksa, “doğanın yarattığı riskleri önden görüp ona göre insan faaliyetlerini mi ıslah etmek”, şeklinde formüle edebiliriz. Bu soruya vereceğimiz cevaplar, iklim krizinin yarattığı doğal riskler ile karşı karşıya olan kültür mirası varlıklarının nasıl korunacağı meselesine de yaklaşımımızı belirleyecek.
Assos’taki bu gelişmeler aynı zamanda alanda olan biteni sorgulayan ve tahribatı engellemek üzere harekete geçen bir inisiyatifin de oluşumuna sebep oldu. assosumadokunma inisiyatifi 19 Ekim Salı günü saat 11:00’de TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı yaptı ve bir deklarasyon yayınlayarak imzaya açtı.
Mücadeleyi başlatan assosdostları olarak bu uygulamadan ne zaman haberdar oldunuz? Durum bu kadar vahim hale gelmeden sizin bir müdahaleniz olabildi mi? Valilik, belediye, muhtarlık ve orada yaşayanlarla nasıl bir temas içindesiniz? Neler öğrenebiliyorsunuz? Son durumu bize anlatır mısın?
CT: Geçen yılın sonuna doğru bu yıl için Assos antik limanına erişimin ve oradaki tüm sivil faaliyetlerin 500 gün boyunca durdurulacağı, can ve mal güvenliğini sağlamaya yönelik çalışmaların bu sürede tamamlanacağı söylenmişti. Bu öncelikle oradaki turistik işletmeler açısından ciddi bir sorundu. Çünkü zaten pandemi nedeniyle işler kötü giderken 500 gün daha işlerini yapamayacak, ailelerinin geçimini sağlayamayacak bir durumla karşı karşıya kaldılar. Orada 19 tane işletme var. Çalışanları ve aileleriyle beraber herhalde yüzlerce insanın mağdur olması söz konusuydu. Biz bu süreci izliyorduk. Alandaki arkadaşlarımız ve turistik işletmeler de bu durumu yakından takip ediyordur diye düşünüyorduk. Ayrıca bu işle ilgili ihalenin Ayvacık Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından yapılacağını öğrenince kayaların düşmesini engelleyecek gevşek kayaların yerinden sökülmesi ve belki yukarıdan aşağıya çelik ağlar serilmesi şeklinde basit bir müdahale yapılacağını düşündük. Nitekim çalışmalar başladığında da bu şekilde yapıldığı söylendi. Fakat öte yandan kaymakamlığın memur üyeleriyle birlikte bu birliğin yönetiminde köy muhtarları var. Yani bu çalışma için hiçbir teknik bilgi birikimi ve ekonomik kaynağı olmayan bir yapı. Bunu yadırgamış olsam da buraya maddi kaynak aktarılacağı, koruma adına teknik denetime de müze müdürlüğü ve kazı başkanlığı tarafından destek verileceği yönünde duyumlar almıştık.
Bu noktada liman bölgesi de dahil olmak üzere bütün bölgenin 1. dereceden arkeolojik sit alanı ve doğal sit alanı olduğunu hatırlatalım. Mimari miras, arkeolojik miras ve doğal mirasın bir arada olduğu bir alan.
CT: Hiç unutmuyorum; çalışmalar başladıktan aylar sonra 19 Eylül günü bir balıkçı arkadaşım “abi sen bu konularla ilgileniyorsun” diyerek bana cep telefonundan bir fotoğraf gösterdi. Ben de acaba açı itibariyle doğru anlamıyor muyum diye çok şaşırdım. Sonra yine başka bir balıkçı arkadaşımızdan rica ederek 3-4 kişi teknesine bindik ve 21 Eylül tarihinde denizden o gördüğünüz görüntüleri çekip sosyal medyada paylaştık. Paylaştığımız görüntüler yüreğimizi parçaladı ama kimseyi itham etmeden burada yapılan çalışmanın ne olduğunu anlamaya yönelik sorular sorduk. Yanıt ise kamu yöneticilerinden değil, Assos’ta iki otelin sahibi ve aynı zamanda Otelciler Derneği’nin yönetim kurulu başkanı olan tanıdığımız bir komşumuzdan, Habertürk gazetesine verdiği demeç ile geldi. Yapılan açıklamada çalışmanın can ve mal güvenliğini sağlamaya yönelik olduğu ve bu arada 12 bin metrekarelik bir otopark alanı da elde edileceği paylaşıldı.
Tabi çok şaşırdık. Yamaçta, denizden baktığımızda dört beş dönüm olduğunu tahmin ettiğimiz bir düzlük oluşmuştu. Acaba “aşağıdan yanlış mı gördük” ya da “bu düzlük daha da mı büyüyecek” gibi sorular sormaya başladık. Bu esnada kamuoyunda da “Assos’ta katliam var”, “Assos’ta katliamı durdurun” hashtagleriyle çeşitli paylaşımlar yapılmaya başlandı. Biz de bu tuhaf durumu işin erbabı olan kurumlara ve uzmanlara duyurmaya çalıştık.
Bu konuda bize referans olacak dokümanlardan önemli bir tanesi de Burçin’in yöneticisi olduğu Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) Türkiye Milli Komitesi’nden geldi. Komitenin kamuoyu açıklamasında yapılan iş için hassasiyet gösterilmediği ifade ediliyor; çalışmada farklı disiplinlerin, özellikle konuya farklı açılımlar getirecek uzman ve kurumların katılımlarının gerekli olduğundan söz ediyordu. Bu bildiride çok önemli bir vurgu daha vardı. Bu da Türkiye’de özellikle son dönemde kültür ve tabiat varlıklarının ayrı devlet kurumlarınca takip ediliyor oluşunun koordinasyon problemlerine yol açtığıydı.
Şu anda Assos’taki çalışmaları denetlemekten sorumlu olan kazı başkanı veya Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri sık sık kazılan alanda ve hafriyat yapılan alanda arkeolojik bulgular yoktur diyor. Alanın doğası sanki bu tür bir hoyratlığı kaldırabilirmiş gibi açıklamalar yapılıyor. “Bizim ilgi alanımız arkeolojik bulgular” demeye getiriyorlar. Fakat bu yaklaşımda da çelişkili ifadeler var. Assos kazı başkanı olan akademisyen arkadaşımız bir demecinde diyor ki “orada arkeolojik buluntular yoktur”. Bir başka demecinde “orada bulunan arkeolojik bulgular nedeniyle proje değişti”, daha sonra “orada bulunan arkeolojik bulgular güvenli bir yere taşınmıştır” gibi çelişkili ifadeler kullanıyor. Ortadaki sıkıntılı durumun nasıl bertaraf edileceği konusunda bir kıvranma görüyoruz.
Prosedüre göre uygulama için projenin önce koruma kuruluna gitmesi, kazı başkanlığı ve müze tarafından onaylanması, ardında ihaleye çıkması gerekiyor. Ortada böyle onaylanmış bir proje var mı?
CT: Biz şu ana kadar görmedik, duymadık, bilmiyoruz. Sanırım bunu hiç kimse bilmiyor. Sadece, yeri Trabzon’da olan Dynamica Mühendislik firmasının AFAD için hazırladığı, alanda neden ve ne şekilde müdahale yapılması gerektiğinden bahsedilen bir rapor var. Fakat bu rapor bir uygulama projesi değil. İhale şartnamesi olarak da bu rapor kullanılmış, koruma kurulunun onayından da geçmiş. Biz koruma kurulundan, Köylere Hizmet Götürme Birliği’nden veya bu çalışmanın yapılması için resmi ruhsat vermesi gereken il özel idaresinden uygulama projesine dair bir ipucuna ulaşamadık. Resmi makamların yaptığı açıklamalardan görüyoruz ki AFAD için hazırlanan rapor dışında bir proje söz konusu değil.
AFAD için hazırlanan raporu gördünüz mü?
CT: Tabi, parça parça aldık raporu. Bu rapor valiliğe iletiliyor. İl genel meclisindeki seçilmiş siyasetçiler bu raporu edinmişlerdi ve bizimle de paylaştılar. Tekrar altını çiziyorum. Bunlar uygulama projesi değil. Uygulama projesi var mıdır? Emin değilim.
Bu raporda bugünkü uygulamanın önünü açacak herhangi bir ifade veya tavsiye var mı?
CT: Yok. Bildiğiniz üzere, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nden emekli bir jeolog olan Prof. Dr. Doğan Perinçek, jeoarkeoloji, yani arkeolojik alanların jeoloojisi konusunda epeyce çalışmaları olan bir uzman. Perinçek, Assos’taki çalışmalar sırasında bölgeyi ziyaret etti. AFAD’ın raporunu okudu ve raporla yapılan iş arasındaki çelişkilere işaret eden bir karşı rapor hazırladı. Yani bölgeyi çok iyi bilen bir uzman jeolog olarak Perinçek’in hazırladığı rapor ve fotoğraflar var. Buna göre bu doğal peyzajın korunması gerekiyor. Maalesef doğal peyzajın korunmasını bırakın, peyzajı korunacak doğa kalmadı, topografya değişti. Türkiye haritası değişti orada.
Otopark gibi spekülatif bir başlık da ortada dolaşıyor; burada uygulamanın niteliğine ve yapılanlara ilişkin bir soru işareti var. Buradaki en önemli sorun ise şu: Bölge, afet bölgesi ilan ediliyor. Yetki başka bir kuruma geçiyor. Arkeolojik alan, doğal sit alanı ayrımı üzerinden yetkiler parçalanıyor. Bir de ortada bir proje lafı var ama paydaşlar göremiyor. Bütün bunların şeffaf yapılmıyor olması bir sorun. Tam olarak ne yapılmış, uygulama projesi var mı? Teknik şartnameler hazırlanmış mı? Bilemiyoruz.
Cem’in söylediği gibi AFAD için hazırlanan teknik raporda alanda hassasiyetle çalışılması gerektiği söyleniyor fakat uygulamayla arada büyük bir fark var. Dolayısıyla uygulamanın denetlenmesi konusunda bir sorun var. Biliyoruz ki sahada nasıl tarif edilirse bir iş, oradaki işçiler de öyle çalışır. “Bütün gevşek kayalar alınmalı” demek bir şey, “iyice tanımlanıp sadece şunlar alınacak, bunlar kalacak demek” başka bir şey. Denetiminde gereken hassasiyet gösterilememiş demek ki.
CT: Bir başka şeyi daha vurgulamak istiyorum. Bunu söylemezsem büyük eksiklik olur. Burçin beni tanıtırken turizmle ilgimi de söyledi. Cebelitarık’tan tutun Lübnan’a, Filistin topraklarına varıncaya kadar bütün Akdeniz çanağındaki, özellikle de denize yakın yerlerdeki arkeolojik sit alanlarının pek çoğunu gördüm. Yani Assos’a benzer topografyadaki çeşitli yerleri gördüm. Burada falez, uçurum ve tepede kurulmuş antik şehirler ve onların denizle bağlantısı üzerinden kurulmuş binlerce yılık bir doğa ve kültür ilişkisi var. Assos’u en değerli kılan şey bu. Neden Assos akropolü diyoruz da ovası demiyoruz? Dik bir yamacın üzerine kurulduğu için adı akropol. İnsanlar burada, sırtlarını rahatlıkla denize dönebilmişler. Şehrin diğer üç tarafına, yani doğu, kuzey ve batısına güçlü kaleler inşa etmişler ama deniz tarafına o kadar büyük kale duvarları yapmamışlar ve uygarlığı o yöne doğru geliştirmişler. Antik tiyatrolarını da oraya, agoralarını da tapınağın altına, denize doğru yapmışlar. Şehir oraya doğru gelişmiş. Çünkü demişler ki bu yalıyardan insanlar çıkamaz, aralardaki ince patika yollardan da ihtiyaçlarımıza develer ve eşeklerle yürüyerek ulaşırız.
Assos için “koruma müdahalesinin neredeyse ilk başladığı yer” denir. Ama turizm faaliyetleri sebebiyle bugün Assos’ta denize girilebilecek bir karış deniz kıyısı kalmadı. Bir tane boş yer yok. Binalar binalar... Bunlar hep yasal sınırlar ihlal edilerek yapıldı. Bir kısmı zaman içinde türlü aflara uğradı. Bir kısmı hala daha yasadışı olduğu halde hoş görülüyor. Bütün bu Assos akropolü, Assos antik limanı ve ikisini birbirine bağlayarak alınan doğal ve arkeolojik koruma kararları ne içindi? İnsanların burayı hoyratça tahrip etmesini engellemek içindi.
Limandaki turizm gelişiminin sınırlandırılması gerektiğini söylüyorsun yani.
CT: Çanakkale valisi yapılan işi savunmak için “biz oradaki binaların güvenliğini sağlamak ve Assos’un marka değerini arttırmak üzere bu çalışmayı yapıyoruz” diyor. Halbuki buradaki koruma kararı niye alındı? Koruma mevzuatı kararlarını insanların hoyratça para kazanma emellerine ve rant elde etmek için gelişigüzel tahrip etmelerine karşılık alıyor. Oysa biz şimdi ne yapıyoruz? Assos’taki binaları doğaya karşı korumak üzere taşları yok ediyoruz. “Kaya ıslahı” lafını mühendislerimiz, jeologlarımız nasıl ifade ediyor anlamıyorum. Bu lafı Türkçe dışında herhangi bir dilde de görmedim. “Kayaların düşmesinin engellenmesi” diyebiliriz, “kayaların kaymasının engellenmesi” diyebiliriz. Ya da “heyelan önleme çalışmaları” diyebiliriz. “Kaya ıslahı” lafı çok enteresan.
Başka bir disiplinin sözü bu. Kültürel peyzaj alanında bunun yeri olmamalı.
CT: Hiçbir disiplinde yok bu laf. Kayayı nasıl islah edeceksin? İnsanları edeceksiniz! Bazı yerlerde dere ıslahı da yapılıyor. Dereleri ıslah etmeye gerek var mı? Nerede dereler taşıyorsa o bölgelerde insanların gelişigüzel yapılaşmasını ıslah etsek keşke. Dere, yerçekimiyle aşağıya akan bir su birikintisi. Derenin nesini ıslah edeceksin? Burada bir yalıyarı var, falez var. Milyonlarca yılda oluşmuş bir falez. 2600 yıldır da çeşitli uygarlıklar jeolojik zamanlardan beri oluşan doğal dokuyla barış içerisinde yaşamayı öğrenmişler. Bugün Assos’u değerli kılan şey de bu. İnsanların buraya doğayla uygarlıklar arasındaki tarih boyunca gelişmiş bu ilişkiyi yerinde görmek üzere geliyor. Biz ne yapıyoruz? Gelen insana bir şey satalım, otel odası satalım, hizmetler satalım, bundan para kazanalım diyoruz. Fakat böyle para kazanmak için bu doğayı da tarihi dokuyu da olduğu gibi korumamız gerekiyor. Oysa vali, yapılan çalışmaları binaların güvenliğini sağlamak ve Assos’un turizm marka değerini arttırmayla ilişkilendiriyor. Hayır, Çanakkale valisi görevini yanlış biliyor. Valinin birinci görevi oranın arkeolojik ve doğal değerlerini korumaktır. Tabi ki can güvenliği önemli. Gerekiyorsa 500 gün değil 5000 gün bunun için çalışılabilir. Gerekirse alan insansız hale de getirilebilir. Ama bunlara gerek olmadığını biliyoruz. Çok sayıda jeolog, akademisyen, inşaat mühendisleri burada yapılacak çalışmaların nasıl olması gerektiği konusunda fikirlerini açıkladı. Doğan Hoca daha bu çalışmalar hiç başlamadan önce “ücretsiz, gönüllü olarak ben projelendireyim” diyerek devreye girdi. Ama bütün bunlar dinlenmedi. Ortada bir rapor, o raporda da söylenmeyen bir imalat var. Her gün 50 damper, 100 damperlik kamyon dolusu hafriyat alandan alınarak Behramkale çöplüğüne taşınıyor. Süheyla Doğan arkadaşımız bir gün kamyonlardan birini çöplüğe kadar takip etti. Taşınan hafriyatın içerisinde seramik parçalar buldu. Nitelikleri nedir, bilmiyorum ben.
Bundan sonrası için ne planlıyorsunuz?
CT: ICOMOS’un bildirisi çok yararlı ve yol gösterici oldu bizim için. Bunun üzerine farklı uzmanlıkların dahil olduğu çok disiplinli bir perspektiften yeni bir bildiri hazırladık. Buna ICOMOS’tan katkı veren çok değerli hocalarımız var. Türkiye’deki çeşitli kurumlar, akademiler ve meslek kurumlarından arkadaşlarımızın da imza attığı bildiriyi, 19 Ekim Salı günü TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde kamuoyuna açıklayacağız. Ayrıca dava süreçleri başlatacağız. Avukatımız Pervin Çelik, davayla ilgili gelişmeleri salı günü yapacağımız basın açıklamasında paylaşacak. Yetkilileri şu anda sürmekte olan yanlış işi durdurmaya ve bu konuda bağımsız yaklaşımlar sergileyebilecek uzmanlarla birlikte çalışmaya çağırıyoruz. Projeyi masaya yatırıp güncellemeye veya en azından ortada bir proje varsa onu inceleyip nasıl iyileştirebiliriz üzerine konuşmamız gerekiyor. Zeynep Ahunbay hocamızın söylediği çok doğru bir şey var. Oraya fidanlar dikmek değil doğal bitki örtüsünün yeniden oluşmasını kolaylaştıracak müdahalelere ihtiyaç var.
Evet, kendi kendini onarmasına bırakmak gerekiyor.
(Bu söyleşiyi metin haline getiren Fulya Baran’a teşekkür ederiz.)