Kazıların yakında başlayacağı açıklamasının ardından Kanal İstanbul Haber Bülteni programımızı genel bir değerlendirmeyle sonlandırdık.
(22 Ekim 2021 tarihinde Açık Radyo’da Kanal İstanbul Haber Bülteni programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Çiğdem merhaba!
Çiğdem Toker: Günaydın Ömer bey, merhabalar!
Özdeş Özbay: Günaydın!
ÇT: Selamlar Özdeş bey, herkese merhaba!
ÖM: Evet Kanal İstanbul programlarımızın bu dönem sonuncusunu yapıyoruz.
ÇT: Evet, yayın dönemi itibariyle. Dedik ki bu program başından bu yana neleri kapsadı, nelere değindi, neleri kavradı, onu bir hatırlamakta fayda var; çünkü bu proje herhangi bir sebeple, siyasi iradeyle iptal edilmediği müddetçe her birini tekrar tekrar konuşacağız. 12 program yaptık bugüne dek. İlkine katılamamıştım ailevi özel bir nedenden dolayı. Sonrasında bugün 13.’sü yanılmıyorsam. Baktığımızda, bu geride bıraktığımız iki hafta boyunca, son programdan bu tarafa güncel bir şey olmuş mu diye baktığımızda çok önemli bir şey yok ama sayın bakanın “kazı çalışmalarına başlayacağız” diye bir beyanı var. Bunun ötesinde bir detay görmedim. Tabii bu ifadenin kendisi başlı başına çok önemli. Ayrıntı içermemekle birlikte kazı dediğimiz hafriyat, yani aslında Kanal İstanbul projesinin temel omurgasını oluşturan iş, mesele, yıllar boyu sürecek olan, Kanal’ı ortaya çıkaracak olan hafriyat çalışması. Yine büyük bir gizlilik içinde çalışmayı sürdürüyorlar. “Yakında başlayacağız” denildiğine göre bir plan, program dahilinde demek ki iş sürüyor ama şimdi Dolar 10 TL’ye dayanmışken özellikle dünkü faiz indiriminin ardından değer kaybı çok hızlandı. Bu kadar büyük ölçekli bir projeye nasıl başlanılacak, nasıl devam edilecek, finansmanı, başlanması, bitirilmesi… Soru işareti büyüdü; onu söyleyelim bir parantez olarak değil mi? Yani sizin gözünüze çarpan başka bir şey var mıydı haber açısından?
ÖM: Yok. Evet, yani son konuştuğumuz -konuşma fırsatı bulamadık- cumartesi günü, 9 Ekim’de, “Kanal İstanbul’da kazı çalışmaları başlıyor” diye emlakkulisi.com’dan görünen bir haber vardı, Yeni Şafak’ta bir haber; ama yani Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan “hiç şüphesiz deniz taşımacılığındaki en büyük projemiz Kanal İstanbul’dur” demiş.
"Kanal İstanbul, Plan Bütçe Komisyonu’ndaki tartışmaya damgasını vuracak temel başlıklardan biri olacak"
ÇT: Aslında biz bu konudaki gerçek bir gelişmeyi yakın bir zamanda öğrenebiliriz; 2022 yılındaki bütçede meclise sunuldu, başlangıcı da yapıldı Başbakan Yardımcısı Fuat Oktay tarafından; bir hafta bir ara veriliyor, sonra da tek tek bakanlıkların bütçeleri Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülüyor, Ulaştırma Bakanlığı da sırada. Yani bu ay sonu ve kasım ayı içinde günler, takvimler bazen değişiyor. Ulaştırma Bakanlığı’nın bütçesi ve Alt Yapı Bakanlığı’nın bütçesi büyük bir ilgiyle izlenecektir. Kanal İstanbul da o bütçe gününe, Plan Bütçe Komisyonu’ndaki o güne damgasını vuracak temel başlıklardan biri olacaktır. Belki o gün, belki değil bence mutlaka yeni bilgiler öğreneceğiz.
ÖM: Evet, bu programa son verdik ama zaman zaman, bu Kanal İstanbul projesi sadece İstanbul için, sadece Türkiye için bile değil, bütün dünya için büyük önem arz eden, olumsuz sonuçları açısından gerçek bir felaketi belgeleyecek bir şey olabilir.
ÇT: Tabii.
ÖM: O yüzden de zaman zaman tekrar haberler bazında senin de bilgilerinden ve yorumlarından istifade ederiz diye ümit ediyorum.
ÇT: Elbette, bunu ben de isterim. Zaten dediğiniz gibi gelişeceği için mesele, bu konuda belki şimdiki gibi çok düzenli bir programla olmasa bile, bağlanarak bildiklerimizi, duyduklarımızı, gördüklerimizi ve gelişmeleri paylaşmak çok yararlı olacaktır. Memnuniyetle diyeyim, seve seve diyeyim. O gün gerçekten Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı’nın bütçe gününde, en azından 2022 bütçesinde nasıl bir kaynak ayrıldı, ayrılacak mı, bunlar tartışılacaktır. Mesela 2021 bütçesinde ayrılan bütçe topu topu 1000 lira. Şimdi şöyle, onun da şöyle bir anlamı var hemen söyleyeyim; çok gerekli değil belki ama “izbedel” diye bir kavram var bütçede. Yani gerçekçi olmayışı da şuradan, “kamu olarak biz bunu göreceğiz, biz bu projeyi yapacağız” anlamına geliyor. Meclis ve yürütme organı açısından bu konudaki kararlılığı yansıtan, yatırım programına alındığı…
ÖM: Sembolik.
ÇT: Evet evet sembolik. Daha doğrusu bu kadar lafa gerek yoktu belki, sembolik… O nedenle, mesela kazıya başlayacaklarsa 2022’de bunun için bayağı bir bütçe konulması lazım, mantık bunu söylüyor. Biz neler yaptık 12 program boyunca? Dilerseniz ona değinmeye başlayalım.
ÖM: Lütfen.
ÇT: Bir kere öncelikle güncel gelişmelere baktık, habere baktık. Yani bütün olarak ne oluyor ne bitiyor onlara baktık. O zaviyeden, o mercekten baktığımızda da işte ihaleleri gördük önce, yani değişik dolaylı ihaleleri. Örneğin son olarak bu Dursunbey ve Odabaşı köprüleri, tarihi iki köprünün sökülüp başka bir yere taşınması için Karayolları Genel Müdürlüğü bir ihale yapmıştı. O ihale geçen sene pandemiyi takip eden günlerde, pandemi çok sıcakken yapılmıştı ve o nedenle maskeli yapıldığı için eleştiri konusu olmuştu. O ihale 1,5 sene sonra sonuçlandı. İşte bu Karmas Mimarlık firması 500 bin lira teklifle bunu kazandı. Bunların hepsinde çok ayrıntıya girersek program süremiz yetmez ama bu konu niye önemli? İki tane tarihi köprü Kanal İstanbul hattında kalıyor, bakalım nasıl taşınacak? Yani bunların yerinden sökülüp -hani yıpranmış ve çok yaşlı köprüler- nasıl taşınacak? Nasıl bir… Rekonstrüksiyon da deniyor çünkü, o açıdan önemli. İhalelerden biri bu. Diğeri, örneğin işte bu programın başlarında, daha doğrusu ortalarında değindiğimiz Halkalı-Ispartakule demiryolu hattı vardı; o proje niye önemliydi? Çünkü bir yerde İmar ve Kalkınma Bankası bu projenin bütününü finanse edeceği halde - Halkalı-Kapıkule büyük bir demiryolu hattı, Halkalı-Ispartakule bunun bir bölümü- bu Halkalı-Ispartakule’nin finansmanına katılamayacağını belirtmişti, onu ortaya çıkartmıştık, yazmıştık ve burada konuşmuştuk. Açıkça bir ilişki kurulmamıştı ama biz bunun çok yüksek ihtimalle Kanal İstanbul’la ilgili olduğu için, oradan geçtiği için bir yıkım projesi olarak, bir ekolojik yıkım projesi olması sebebiyle bu finansmanın bu hattan, bu bölümden çekildiğini düşündük ve bu konuda aydınlattık, bildiklerimizi paylaştık. Ulaştırma Bakanlığı bu hatla ilgili davet yöntemiyle, davet usulüyle bir ihale yaptı. Buna biraz, birkaç program boyunca buna değindik.
ÖM: Evet.
Kanal İstanbul'a dair bütün her şey belirsizlik içinde
ÇT: Yapı ve Yapı, Gülermak, Taş Yapı, üç firmanın katılımıyla oluşan bir ortaklık kazandı ve sözleşmesi geçenlerde imzalandı bu Kanal İstanbul’dan geçen proje. Onun yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu çok disiplinli, Kanal İstanbul’u konu alan -çok kıymetli olduğunu tekrar vurgulayalım- kitabından bazı makalelere yer verdik ve onun güncelle bağlantısını kurduk. Yani orantısız Kanal İstanbul projesinin yol açacağı orantısız nüfus artışı ve sonuçlarına Prof. Dr. Cemal Saydam’ın makalesiyle değindik; o da deniz bilimleri açısındandı. İşte bu nüfus artışıyla bağlantılı olarak Toplu Konut İdaresi’nin yaptığı ve sonucu henüz belli olmayan, iki toplu konut projesini kapsayan ihaleyi arka arkaya iki gün bu ayın ilk haftasında Arnavutköy’de yaptı. Onda da kendileri 500 bin diyor ama Uydukent’in 500 binde kalmayacağı, nüfusun iki milyona dayanacağı… Bu da tartışılıyor doğal olarak tabii her şeyiyle birlikte, bu nüfusun gerek iklim üzerindeki etkisi gerekse atıklar meselesi, bunların nasıl yönetileceği meselesi, yani Yenişehir toplu konut projesi olarak… Onun bir de tabii şu boyutu vardı; su havzasındaydı ve bu arazilerin bir kısmı tarımsal alan, meraydı. O tarımsal alanlar… Tarımsal alan demişken hemen buna ekleyelim, bir de Nakkaş-Başakşehir otoyolu vardı, onu tekrar hatırlatacağım.
ÖM: Evet.
ÇT: O da işte Kanal İstanbul ihalesi diye sunulmuştu kamuoyu yanıltılarak. Halbuki o Kuzey Marmara Otoyolunun bir parçasıydı. Oraya yakın, o hatta yakındı ama öyle duyuruldu. Bu otoyolla ilgili bir de acele kamulaştırma yapıldı sonrasında. İşte o tarımsal alana tekabül ediyordu. Yani yola gittiği için önemliydi. Kanal İstanbul’un birçok şeyi dışında yol açtığı ve açacağı olumsuz sonuçlar ve yıkımların yanında tarımsal alanlar, çok kıymetli olması gereken tarımsal alanlar ve meraların gitmesi de oradan çalması, alması da çok önemli. Bir başka konu Kanal İstanbul’un kentin iklimini ve hava kalitesini nasıl olumsuz etkileyeceğiyle ilgili yine bahsettiğimiz yayından bir makale Sibel Menteş, Yurdanur Ünal ve Mikdat Kadıoğlu’nun makalesiydi. İklim üzerindeki etkilerini irdelemişlerdi, ona değindik. Sonra bir başka yayınımızda Ağustos’ta “İbre Çin’e mi kaydı?” sorusuna yanıt aradık, çünkü İBB’nin bir meclis üyesinin o yönde sosyal medya mesajları vardı, haber değeri taşıyordu. Bir kulis bilgisi gibiydi ama haber değeri taşıyordu. Çünkü Çin, bu projeyi yapacak ülke, buna talip olan güçlü şeyleriyle, demir-çelik firmalarıyla… Hakikaten kulislerde konuşulmuştu. Nadir Ataman’ın iddiası, biraz ileri bir iddiası, Kalyon ile Çin firması China Communication Construction’ın bunu yapacaklarına yönelikti. Yani bu planlandı, tasarlandı demişti. Şimdi onu göreceğiz. Deminkine bağlayalım, Adil bey, Ulaştırma Bakanı, kazı çalışmalarının başlayacağını söyledi. Hakikaten başlayacaksa bakalım bu ortaklık mı yapacak, bir Çin firması olacak mı, olacaksa hakikaten ihale açıldı mı açılacak mı, yoksa planlandı da üzerine bir göstermelik ihale mi açılacak? Bunu söylemek zorundayım, göstermelik olacağı gibi bir kanaat veriyorlar insana bu süreci yönetme biçimleri açısından.
ÖM: Bütün her şey bir muğlaklık, belirsizlik içinde. Hiçbir şey net olarak dedikodu seviyesini aşamıyor; yapılacak ihale, kim katılacak Türkiye’den ya da başka yabancı bir ülkeden, Çin mi olacak? O belli değil. İşte yapılacak otoyol Kanal’la ilgili mi değil mi? Belli değil. Kaç yeni kent kurulacak? Bunun nüfusu ne kadar olacak? Hiçbir şey belli değil. Yani bir çeşit korku filmi gibi ‘science fiction’ gibi de gelişiyor.
ÖÖ: İstanbul’da bir hayalet dolaşıyor yani, Kanal İstanbul Hayaleti!
ÖM: Evet.
ÇT: Gerçekten öyle. Yani bu konularda ayrıntılı bir açıklama yapmaya değer görmüyorlar herhalde halkı, kamuyu. Biraz da tenezzül meselesi. Biraz da içinde yaşadığımız ortamın, atmosferin, siyasetin ya da yönetim biçiminin olağan bi sonucu demek lazım belki de.
ÖM: Evet büyük bir muğlaklık var, opaklık var. Hiçbir şey… Yani müsilaj gibi son derece ciddi bir sorunun bile hareketlilik getirilip çözüleceğini söyleyen bakan oldu.
ÇT: Ve bunu iki kez söyledi Ömer bey. Yani iki defa “müsilajı çözecek Kanal İstanbul” dedi. Herkes şaşırdığıyla kaldı, açmadı da bunu. Kaldı ki işte o müsilajla ilgili çok değerli şeyler var.
ÖM: Bilimsel bir sürü araştırma var.
"Kanal İstanbul’da kesilecek ağaç sayısı 400 bine yakın olacak"
ÇT: Bilimsel birçok araştırma, çalışma varken, yani o araştırmalar tersini söylerken Marmara Denizi’yle Karadeniz’in sularının birbirine karışması sonucu neler olacağına ilişkin bir şeyler söylerken sayın bakan bunun tersini iddia etti. Bu karışmanın müsilaja iyi geleceğini, mealen öyle söyledi yani. Bir başka önemli mesele de Sayın Doğanay Tolunay’ın bu “Kanal İstanbul’un ekolojik açıdan değerlendirilmesi” makalesiydi. O neden önemliydi; çünkü ÇED raporunda kesilecek ağaç sayılarının eksik hesaplandığı gibi çok güçlü ve önemli bir tezle çıkan bir makale o. Gerçekleri bilimsel temelleriyle de anlatıyor o makalede. Çünkü ÇED raporunda galiba olmayan -bir gençleştirme çalışmasından bahsediliyordu makalede- teknik bir tabir de vardı A harfiyle başlayan, şimdi unuttum... Milyonlar toprağa gömüldü o gençleştirme çalışmasıyla ormanlar, ağaçlar... ÇED raporunda 200,878 ağacın kesileceği belirtilmesine karşın bu ÇED raporunda dikkate alınmayan gençleştirme çalışması katılırsa -onun sonuçları 8-9 yıl önce yapılmış- bu fidanlarla birlikte kesilecek ağaç sayısı neredeyse iki katına çıkıyor, yani 394 bin gibi bir sayı verilmişti o makalede. Kanal İstanbul’da kesilecek ağaç sayısı 400 bine yakın olacak. Bu önemliydi; yani bilim ve hakikat ilişkisini göstermesi açısından da çok önemliydi. Hani bize siyaseten söylenen, söylenmeye değer görülen ya da hiç değer görülmeyen şeylerle hakikat arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarması bakımından önemliydi. Hâlâ önemli tabii, di’li geçmiş zaman değil yani. Başka, yine bu ağaçlarla, aslında bu ağaç ve ormanlık alanlarla bağlantılı bir konuyla ilgili -hep her şey birbiriyle ilişkili zaten- bir başka programımızda da ele aldığımız, bu yeşil alan konusundaki beyanların yanıltıcılığıyla ilgili mesela şunu da vurgulamak gerekiyor; bir dernek vardı bu ormanla ilgili, “taş ocağı ve çimentoya ihtiyaç duyulacak” diyor Kanal İstanbul yapılırken. Bu da yeni izinlerin alınmasını gerektiriyor bu ormanlık alanı yok etmek için. Bir de böyle bir konu vardı.
Bir başka çok önemli konumuz deplase meselesiydi. O alt yapı hatlarının değişmesi kastediliyor deplase kelimesiyle. Bu enerji, su, kanalizasyon, telekomünikasyon, iletişim, yani nedir, bir çok kamu sermaye şirketinin, İGDAŞ’ı, İSKİ’yi, BOTAŞ’ı ilgilendiren, onların hatlarının yerlerinin değişmesi söz konusu. Bu, milyonlarca İstanbullu’nun, o kentte yaşayan yurttaşın hayatının altüst olması anlamına geliyor. Yani düşünün, bir doğalgaz hattının yeri değişiyor, bir kanalizasyon hattının yeri değişiyor, su hattının yeri değişiyor; bunların hepsi projelendirilmiş raporlarda. İşin bir bu boyutu var, günlük hayatı etkileme boyutu var, pek de kısa sayılmayacak sürelerde. Bir de maliyet boyutu var. Bunlar için, bir defa yerlerini kaydırmak için ihaleler yapılacak. Oraya alt alta toplandığında 340 milyon Dolar gibi büyük bir miktar konulmuştu fizibilite raporunda sanıyorum. Yani ÇED raporunda yoktu, fizibilite raporunda vardı. Çünkü kamuoyuna açıklanan kısmı… Onu bir daha vurgulayalım ÇED raporu “çevresel etki değerlendirme raporu” açıklandı ama Kanal İstanbul’la ilgili fizibilite raporu kamuoyuna açıklanmadı. Bu önemli çünkü esasen biraz hesap-kitap işleri, ne bileyim işte bu modelin tartışılması, --kamu-özel iş birliği modeliyle mi yapılacak, bunun alt bileşenleriyle karma modeller mi ortaya çıkarılacak- orada duruyor. Bu deplase ihaleleri gereği de fizibilite raporunda vardı. Bir kere o kapsamlı, o hacimli rapor kamuoyuna açıklanmalı. Yapılması gereken en önemli iş bence o fizibilite raporunu kamuoyuna açıklamak, çünkü şeyler de orada -onu da yazmıştık ve burada da konuşmuştuk- geçiş ücretleri. Kanal İstanbul’a ihtiyaç duyulma sebebinin seyr-ü sefer güvenliği olduğu söyleniyor ya resmi bir söylem olarak…
ÖM: Evet.
"Fizibilite raporunu kamuoyuna açıklayın!"
ÇT: O fasıldan, oradan bir de gelir boyutu var, gelir bağlantısı var. Yani seyr-ü sefer güvenliği sağlanacak. Evet, işte “İstanbul Boğazı kazalara açık” -bunların tersi de bilimsel olarak tartışıldığı ve tartışılmakta- dolayısıyla emniyetli, güvenli bir su yolu lazım. İşte Kanal İstanbul da bu derde deva olacak deniyor. O tabii aynı zamanda bir gelir paketi ülkenin; yani finansman ve gelir paketi. İşte orada hangi tür gemiden ne tür bir gelir beklendiğine dair kapsamlı hesaplamalar, şemalar, tablolar filan var fizibilite raporunda. Bu vesileyle onu tekrar tekrar vurgulayalım: Fizibilite raporunu kamuoyuna açıklayın!
ÖM: Evet, çok önemli bu. Bir de ben de şunu ilave edeyim izninizle, yani Mehmet Emin Birpınar, Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı, aynı zamanda baş müzakereci, Türkiye İklim Değişikliği baş müzakerecisi…
ÇT: Doğru.
ÖM: ‘Yeşil Kalkınma Devrimi’nden bahsetti ve çok, yani Türkiye’nin de taşın altına elini koyup Paris İklim Anlaşması’na taraf olduğunu söyledi ki bu altı yıllık bir gecikmeyle elini taşın altına koymasını nasıl izah ettiğini bilemiyorum ama… Yani sonuç olarak çevreyi koruyarak kalkınma modeli, yani bir devrim gerçekleştirmek gerektiğini söylüyor. 80 milyar Euro’ya ihtiyaç olduğunu da belirtiyor. Yani bütün bu açıklamaların ışığında herhalde Kanal İstanbul 1984 diye yeni bir program başlatmamız gerekecek.
ÇT: 1984 mü?
ÖM: Evet, Orwell’in romanından!
ÇT: Pardon anlayamadım! Ona nazire yaptınız, evet.
ÖÖ: Programın adını da ona göre, sadece 1984 değil, 1984’e, müsilaja son! Öyle bir şey.
ÇT: Yani evet. Gülmek kaçınılmaz oluyor ama
ÖM: Evet.
ÇT: Oysa gülecek hiçbir şey yok ortada, bir yandan baktığınızda da.
ÖM: “Taşın altına elimizi koyduk” diyor altı yıllık bir gecikmeden sonra! Neyse.
ÇT: Neyse, evet. Başka ne kaldı? Kanal İstanbul’la ilgili bir de köprülerden bahsetmiştik. O köprüler de karayolu geçiş köprüleri, birden fazla; D100’den başlıyor, E80 diye devam eden, yine demin bahsettiğim fizibilite raporunda yer alan köprüler yapılacak. Bunlar da bir yatırım ve bunlar da bütçeye bir maliyet. Dolayısıyla bilmiyorum toparlayabildik mi?
"Gizler ve sırlarla dolu, olması gerekenin tersine bir proje"
ÖM: Evet, gerçekten kapsamlı, acayip bir şeyden bahsediyoruz. Bu altı ay boyunca elden geldiği ölçüde bu konunun “çılgın proje” diye adlandırılan şeyin gerçekten çılgın olduğundan ama olumlu anlamda olduğundan çok, şüphelerin olduğundan bahsediyoruz. Bir sürü gizlenen, bilinmeyen, anlaşılamayan, açıklanmayan şey var değil mi?
ÇT: Evet gizler ve sırlarla dolu, olması gerekenin tersine bir proje. Bu kadar çok insanı, insanın hayatını ilgilendirirken bu kadar çok saklanan bir proje. Dediğim gibi, yeniden anımsatayım, 2022 bütçe görüşmeleri sırasında Kanal İstanbul mutlaka gündeme gelecektir Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bütçesi dolayısıyla. Muhalefet partilerine mensup milletvekilleri bu konuda pek çok soru soracaklardır. Biz de onları yansıtmaya çalışacağız, onlara gelecek cevapları. Bakalım cevap gelecek mi? Çünkü bu komisyonda -iktidar temsilcilerinin huyudur- anında cevap vermekten pek hoşlanmazlar kendilerini sıkıştıran sorulara; “sorularınıza yazılı cevap verelim” derler. O da böyle bazen haftalar sürer, bazen aylar sürer, konunun o anki sıcaklığı geçmiş olur. O yüzden o anda yanıt alınabilmesi de çok önemli. Ne kadar bir pay ayrılacak 2022 bütçesinden? Bu ihale nasıl yapılacak? Modeli ne olacak? Hangi yatırımcılar ilgileniyor? Taksimetreye bağlanmış gibi TL’nin saniyeler içinde değer kaybettiği bir ekonomik kriz ortamında bu ısrarın sebebi hakikaten nedir? Bu gibi sorulara mutlaka cevap alınması gerekiyor.
ÖM: Evet, son programımızı da bitiriyoruz. Çok teşekkür ederiz ama bu konularda her zaman senin bilgine başvuracağız diye bitirelim.
ÇT: Tabii ki, ben de çok teşekkür ederim Açık Radyo’ya da açık dinleyicilerine de destekçilerine de Ömer bey size, Özdeş bey size, şu anda adını anamadığım bütün -klasik ama bazı klişeler gerçekten hakikidir, başka bir şey diyemezsiniz- yayında ve yapımda emeği geçen herkese çok teşekkür ederim. Bu süreç benim için de bayağı öğretici oldu; hem bilgilerimi tazeledim hem yayın dolayısıyla ek araştırmalar yaptım, radyo tecrübesiyle onları paylaştım, güzel bir şey oldu. Çok teşekkür ederim.
ÖÖ: Biz teşekkür ederiz.
ÖM: Çok teşekkür ederiz, sevgiler.
ÇT: İyi günler.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
ÇT: Görüşmek üzere.