Son 120 bin yılın en sıcak ayı

-
Aa
+
a
a
a

Atlas Sarrafoğlu, İklim Kuşağı Konuşuyor'da son 120 bin yılın en sıcak günlerini geçirdiğimiz bugünlerde iklim krizine bir kez daha dikkat çekiyor.

Son 120 bin yılın en sıcak ayı
 

Son 120 bin yılın en sıcak ayı

podcast servisi: iTunes / RSS

Sıcaklıkların Marmara, Ege ve Akdeniz’de mevsim normallerinin 5-10 derece, diğer bölgelerde 2-6 derece üzerine çıkmasıyla kronik rahatsızlıkları olanlar sıcak çarpması için yüksek risk grubunda bulunuyor. Bu gruptakilerin sıcaklığın arttığı saatlerde dışarıya çıkmaması yönünde uyarılar yapılıyor.

Dante'nin İlahi Komedya eserinin Cehennem kitabından esinlenerek 'Cerberus' adı verilen sıcak dalgası, İtalya başta olmak üzere Avrupa'da da yaşamı güçleştiriyor. Uzmanlar, Temmuz 2023'ün son 120 bin yılın en sıcak ayı olabileceğini kaydediyor.

epa/ansa
Roma'da bir turist çeşme başında serinliyor

İtalya’da Floransa ve Roma’nın da aralarında olduğu 10 şehir için kırmızı alarm verildi. Ülkede sıcaklığın 48,8°C’ye ulaşabileceği tahmini yapılıyor.

Türkiye’de de meteoroloji kurumu, 12-18 Temmuz haftası için “Güney ve Batı kesimlerde mevsim normallerinin 5 ile 10°C, diğer bölgelerde ise 2 ile 6 °C üzerinde seyredeceği tahmin ediliyor,” uyarısını yaptı.

Leipzig Üniversitesi’nden Karsten Haustein’e göre bu ay, tarihin ‘en sıcak ayı’ olarak kayıtlara geçebilir.

Tarihin en sıcak ayından kastımız, son 120 bin yılın en sıcak ayı. Önümüzdeki birkaç günde Güney Yarımküre’de sıcaklıklar biraz düşecek fakat Temmuz ve Ağustos'ta El Niño’nun gücünü artırmasıyla birlikte daha sıcak günler görmemiz yüksek ihtimal.

Fosil yakıt kullanımı gibi insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim krizi, sıcak dalgası adı verilen hava olaylarının meydana gelme ihtimalinin yanı sıra, sıklığı ve şiddeti de artırıcı bir rol oynuyor. Dünyanın birçok yerinde meydana gelen sıcak dalgaları her yıl binlerce insanın ölümüne yol açıyor. Yüksek sıcaklıklara katlanmak, insanların doğrudan ölümüne sebep olabildiği gibi, günlük hayatı ve çalışmayı çok daha zorlaştıran bir etkiye de sahip. Aynı zamanda tarım ve çiftçiliğin gelişimi açısından yıkıcı olabilirken, orman yangını riskini artıran zincirleme etkilerde de bulunuyor.

Hazırlıklı olmak hayat kurtarır

Yine de iyi haberlerden söz etmek mümkün. Hazırlıklı olmak ölüm sayısını kayda değer ölçüde azaltıyor. Bu hazırlıklar, kentsel ortamlarda mekanların soğutulması, vardiyaların değiştirilmesi veya çalışma saatlerinin azaltılmasını kapsayabiliyor.

Pavel V.Khon/SHutterstock

Bilim insanlarına göre, gelişmekte olan ülkeler kapsamlı ısı planları uygulama olasılığı en düşük olan ülkeler. Küresel ısınmayı kontrol altına alma çabaları devam ederken, yaşanacak olan aşırı hava olaylarının zararlarını sınırlamak için hâlâ atılabilecek adımların olması umut verici.

Bristol Üniversitesi’nden Atmosfer Bilimci Dann Mitchell, “Hazırlıklı olmak hayat kurtarır,” diyor ve ekliyor, “Dünyadaki en beklenmedik sıcak dalgalarından bazılarının on binlerce insanda ısıya bağlı ölümlere yol açtığına şahit olduk. Bu çalışmada, bu tür rekor kıran olayların her yerde meydana gelebileceğini gösteriyoruz. Dünyanın dört bir yanındaki hükümetlerin hazırlıklı olması gerekiyor.”

Yeşil Gazete’nin “Aşırı sıcaklar iklim kriziyle mi ilgili?” adlı makalesinden aldığım bölüm şöyle diyor;

Avrupa, Temmuz ayının ikinci haftasından bu yana aşırı sıcak dalgasının etkisinde.

Özellikle İspanya, Portekiz, Fransa gibi Akdeniz ülkelerinde 40; hatta 45 dereceyi geçen sıcaklıklara neden olan bu sıcak dalgası, şimdiden yüzlerce ölüme ve büyük orman yangınlarına sebep oldu. İnsan faaliyetleri sonucu yaşanan küresel ısınma, doğanın döngülerini pek çok yönden etkiliyor. İklim bilimi ve meteoroloji uzmanları, her yıl iklim krizinin aşırı hava olaylarının sıklığını ve şiddetini artıracağı konusunda uyarılarda bulunuyor.

İngiltere Ulusal Hava Dairesi Met Office, ‘Şu an Avrupa’da görülen aşırı sıcaklar iklim değişikliği kaynaklı mı?’ sorusuna şu yanıtı veriyor, “Küresel hava düzenlerindeki değişiklikler nedeniyle doğal iklim değişikliği içinde aşırı ısı olayları meydana gelir. Bununla birlikte, bu olayların son yıllardaki sıklığı, süresi ve yoğunluğundaki artış, gezegenin gözlemlenen ısınmasıyla açık bir şekilde bağlantılıdır ve insan faaliyetlerine atfedilebilir.”

İngiltere‘de mevcut iklimde 40°C sıcaklıkta bir gün görme ihtimali, insan etkisinden etkilenmeyen doğal bir iklime göre 10 kat daha fazla. Belirli bir yılda Birleşik Krallık’ta herhangi bir yerde sıcaklığın 40°C’yi aşma olasılığı da hızla artıyor.

Gezegende 1°C’lik bir arka plan sıcaklık artışı önemli görünmese de aşırı ısı olaylarının ciddiyetinde ortaya çıkan artış, gözlemlenen kayıtta zaten belirgindir. Bunun yaygın ve önemli etkileri vardır. Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), belirli bir günün, haftanın, ayın veya yılın ortalamadan daha sıcak mı yoksa daha yağışlı mı olduğunu değerlendirmek için, ‘İklimsel Standart Normaller’ olarak bilinen 30 yıllık bir temel kullanır. Bunlar, 1 Ocak 1981–31 Aralık 2010, 1 Ocak 1991–31 Aralık 2020 ve benzeri 30 yıllık bir süre boyunca klimatolojik verilerin ortalamalarıdır.

Ancak sera gazlarının artan atmosferik konsantrasyonları, dünyanın iklimini eskisinden çok daha hızlı değiştiriyor ve bu nedenle WMO, değişen iklimi ve günümüze etkisini daha iyi yansıtmak için standart 30 yıllık referans döneminin artık her on yılda bir güncellenmesi gerektiğine karar verdi. Bu, su yönetimi, enerji, tarım ve bağcılık gibi iklime duyarlı sektörlerde ve endüstrilerde operasyonel karar verme için hayati önem taşıyor.

“Şu anda İstanbul’dayım ve yanıyoruz”

En son 120bbin yıl önce yaşanan sıcağı yaşıyoruz. Ortalama sıcaklığın 17°C üzerinde olduğu art arda 12. gündeyiz. Aynı zamanda boş vaatlerin, ulaşılmayan hedeflerin ve gerçekleşmeyen ‘eylem planlarının’ ortasındayız.

Bu yüzyıl içinde 3 ila 4°C'lik bir ısınmaya doğru ilerlediğimiz, bilimsel bir gerçek ve bu biz insanlar dahil tüm türler için mutlak bir iklim felaketi. Ve şimdiye kadar iklim hareketi retorik, iyimserlik ve yeşil yıkamadan öteye gitmiyor. Gerçek iklim hareketini ülkemizde göremiyoruz.

Kanada’da yangınlar giderek arterken, ülkemizde Ege’de orman yangınları başladı

6 Temmuz’da İspanya Zaragoza’da; 9 Temmuz’da Hindistan Punjab’da, Himaşal Pradeş’te ve Amerika New York’ta; 10 Temmuz’da Japonya Kyushu’da; 11 Temmuz’da Amerika Vermont’ta ve 12 Temmuz’da Meksika San Jose’de yaşanan seller yüzlerce can alırken, Türkiye’nin de birçok bölgesinde etkili olan sağanak sonucu Düzce, Ordu, Bingöl ve Ağrı’da sel felaketleri yaşandı.

vitrinhaber
Yağışın ardından Düzce

"Artık bunun sadece bir iklim krizi değil, gezegensel bir kriz olduğunu kabul etmeliyiz"

Bizler şu anda klimalı evlerimizde, ofislerimizde ve araçlarımızda emisyonlarımızı arttırırken, sıcaktan biraz da olsa korunabilme lüksüne sahipken, kaynakları ellerinden alınarak savunmasız bırakılmış ülkelerde iklim krizinden dolayı hayatlarını kaybedenlerin olduğunu görmezden gelemeyiz.

‘Avantajlı olanlar’ olarak şimdilik yaz dönemlerinde daha serin bir yere gidebiliriz, klimayı açabiliriz. Ancak bitkiler, canlılar ve ekosistemler bu sıcaklardan kaçamayacak. Gıdamızı nereden bulacağız Asya, Amerika, Afrika ve Güney Yarımküredeki diğer ülkeler de aynı sonuçları yaşayacak. Kıtlık başladığında ve kitlesel göçler büyüdüğünde sorumlulukları kime atacağız?

Fosil yakıt endüstrisi, insanlığa karşı on yıldır süren uzun bir savaş yürütüyor. Bizlere en başta sunulan ‘inkar’dı. Exxon Mobil gibi şirketler, iklim bilimini gözden düşürmek için kampanyalarına milyarlarca dolar harcadı. Daha sonra, kriz yerine iklim değişikliği gibi gecikmeyi teşvik eden terimler kullanarak, 2000'lerin başlarında büyük tütün endüstrisinden esinlenerek ‘konuyu saptırmayı’ seçenler, sorumluluğu şirketlerden alarak bireylerin üzerine yıktılar. Karbon ayak izi hesaplayıcısını yaratan BP'ydi, ne kadar süre duş yaptığınız, hangi ampulleri kullandığınız, kişisel sorumluluk ve suçluluk söylemini körükleyen, fosil yakıt endüstrisinin üzerinden sorumluluğu alıp bize çeviren BP idi.

TIME
Bir kadın, bir eylem sırasında BP benzin istasyonunun dışındaki tabelaya "Yeni Petrol Yok" yazan bir mesaj püskürtüyor

Beni asıl korkutan, politika yapıcıların, iş liderlerinin ve medya patronlarının gizli anlaşmaları. Seçimlerde bizden iklim değişikliğini reddeden bir parti ile tecrübeli bir ‘erteleyici’ arasında seçim yapmamız isteniyor. Glasgow'da yapılan COP26, 1,5 derecelik devrilme noktasından kaçınmak için önümüzdeki on yıl içinde küresel emisyonları %50 oranında azaltmamız gerektiğine karar verdi. Şimdi mevcut taahhütlere göre, -eylemlere değil, taahhütlere göre- %1'lik bir düşüş için doğru yoldayız. Gerçeklerle aramızda bulunan %49 için sadece çabalamak yetmeyecek, hırslı aksiyonlar gerekli.

Geçen yıl Deloitte tarafından yapılan bir araştırma, iş dünyası liderleri arasında ‘sürdürülebilirlik’ konusunda harekete geçmenin bir numaralı faydasının aslında iklim krizini çözmek değil, kamuoyu algısını çözmek olduğunu ortaya koydu.

Şirketler, doğruyu yapmaktan çok, doğru şeyi yapıyormuş gibi görünmekle ilgileniyorlar. Medya, insanlar evlerini ısıtamazken petrol ve gaz şirketlerinin rekor karlar elde ettiğini bildirmiyor. Bunun yerine, çevre aktivistlerini terörist olarak adlandırıyor ve eko-endişeli gençleri sadece ‘kar tanesi nesli’ olarak görüyorlar.

Unutulmamalıdır ki, devletin ilk görevi vatandaşlarını korumaktır, bilimi dinleyen ve hükümetlerinin eylemsizliğinden korkanları cezalandırmak değil.

Tarihin en sıcak haftasını geride bıraktık

Beni korkutan şey, iktidardakiler bu krizi gerçekten çözmek isteselerdi, gerçekten isteselerdi, bunu çoktan çözerlerdi. Çözümler parmaklarımızın ucunda, bilim ne yapmamız gerektiğini söylüyor. Gerçek değişim, çoğunluğu sömürerek birkaç kişiye ayrıcalık tanıyan sistemi dönüştürmek anlamına geliyor. Karşı karşıya olduğumuz en sinsi tehdit, fosil yakıt endüstrisinin saldırısı değil, iktidardakilerin onları durduracağı yanılsaması. Tarih bize bunun tersinin doğru olduğunu gösteriyor. 1969'da Stonewall ayaklanması sırasında polis şiddetine direnen queer topluluğu; 1955'te otobüste yerini beyaz bir adama vermeyi reddeden Rosa Parks; 1918'de kadınların oy kullanma hakkını kazanan süfrajetler...

Tarih boyunca acımasızların zulmune uğrayanları özgürleştirdikleri görülmemiş, bunu başaranlar aktivistler, radikal olarak bilinen halk olmuş. Bulunduğumuz an da hiç farklı değil.

Fosil yakıt endüstrisi ve yandaşları inkar, erteleme ve konu saptırma yöntemlerine sahipler. En son seçtikleri silah ise ‘çaresizlik’. Sizi iklim çöküşünün kaçınılmazlığına ikna etmek, vazgeçip hayal kırıklığına uğramanızı istiyorlar, böylece onu durdurmak için kendinizi güçsüz hissedeceksiniz. Biz aktivistler buna izin vermeyeceğiz. Bizler korkunç bir geleceğe bakmak için değil, bizden önce mücadele eden herkes gibi bu şansa sahip olabilmemiz için mücadele ettiği için buradayız ve bizden sonraki nesil de bugün bizim yaptıklarımıza, mücadelemize bakacak. Aynı şansa sahip olabilmeleri için mücadele ettiğimizi bilecekler. Onları başarısızlığa uğratma lüksümüz yok.

İklim aktivistleri ve gezegenin geleceğinden endişe duyanlar arasında, artık ilham verici hikayelere ve umut verici çözümlere duyulan ihtiyaç hakkında çok konuşuluyor. Kabul ediyorum. Biz mahkum değiliz. Aslında, iklim krizinin, her şeyden önce, doğayla olan ilişkimiz hakkındaki düşüncelerimizi değiştirmek ve daha mutlu, daha sağlıklı, daha adil bir dünya inşa etmek için bir fırsat olduğunu düşünüyorum.

Ancak İstanbul’da şu anda ısı kubbesi altında yaşamak, karşı karşıya olduğumuz şeyin kapsamı ve ölçeği konusunda ortak bir görüşümüz olması gerektiği konusundaki bakış açımı güçlendiriyor Bu yaz dünyanın pek çok yerini kavuran aşırı sıcaklar korkunç bir olay değil, yanan geleceğimize atılan yeni bir adım. Kanada'daki orman yangınları, New York’ta yaşanan “Blade Runner” filminden çıkmış gibi turuncu gökyüzü, ısınan okyanus, Grönland, Antarktika ve Himalayalar'daki hızla eriyen buzullar, yüksek gıda fiyatları, vektör kaynaklı hastalıkların beklenmedik yerlerde yayılması - hepsi birbirine bağlı ve hepsi yükselen ısı tarafından yönlendiriliyor.

GARY HERSHORN / GETTY IMAGES

Sıcak günleri sahile gitmek veya havuzda takılmak gibi bir eğlenceden daha fazlası olarak görmeye başlamalıyız. Aşırı ısı, gezegen kaosunun motorudur. Tehlikeye rağmen görmezden geliyoruz. Çünkü aşırı sıcakların riskleri hakkında anlamamız gereken bir şey varsa o da şudur; insanlardan sinek kuşlarına kadar tüm canlılar, tek bir kaderi paylaşıyoruz ve alıştığımız sıcaklık çok fazla artar ve çok hızlı yükselirse ölürüz.

Peki tüm bunlar iklim acil durumu ilan ederek bilimin söylediklerine göre hareket etmemizi gerektirmiyorsa daha fazla ne olması gerekiyor, bilmiyorum.