İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, iklim ve çevre haberlerini derlediği programında iklim krizi felaketlerini, alarm veren raporları ve iklim için mücadele verenlerin davalarını anlatıyor.
Merhaba Apaçık Radyo dinleyicileri, İklim Kuşağı Konuşuyor programına hoş geldiniz, ben Atlas Sarrafoğlu. Her zaman olduğu gibi bugün de sizlere haftanın iklim krizi ile ilgili haberlerini sunmaya devam ediyorum.
Uluslararası Adalet Divanı, ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele etme konusundaki yasal yükümlülükleri ve sera gazı emisyonlarına en fazla katkıda bulunan büyük devletlerin küçük ada ülkelerine verilen zararlardan sorumlu olup olmayacağı hakkındaki duruşmaları geçtiğimiz hafta Cuma günü tamamladı.
Mahkeme, bu sorular hakkında muhtemelen 2025 yılında dünya çapında iklim değişikliği kaynaklı davalarda kullanılabilecek bir görüş yayınlayacak.
İki hafta süren oturumlarda, küresel kuzeydeki zengin ülkeler, Paris Anlaşması gibi büyük ölçüde bağlayıcı olmayan mevcut iklim anlaşmalarının, ülkelerin sorumluluklarına karar vermede temel oluşturması gerektiğini genel olarak savundu.
İklim değişikliğinin yükünü taşıyan gelişmekte olan ülkeler ve küçük ada devletleri ise emisyonları azaltmak için sağlam önlemler arıyor ve çevreyi kirleten zengin ülkelerden gelen mali desteği düzenlemek istiyorlar.
Küçük ada devletlerini temsil eden avukat Payam Akhavan, sıcaklıkların hedeflenen 1.5 derece yerine 2100 yılına kadar 3 derece artacağı öngörüsüne atıfta bulunarak, “Paris Anlaşması’nın çözüm olduğunu çok duyduk ancak iklime karşı hassas olan devletlerin mahkemeye başvurmasının nedeni Paris Anlaşması’nın başarısız olmasıdır,” dedi. Uluslararası Adalet Divanı’ndaki duruşmalara yaklaşık 100 devlet ve kuruluş katıldı.
Uluslararası Adalet Divanı’nın görüşleri bağlayıcı değil ancak hukuki ve siyasi ağırlık taşır. Uzmanlar, mahkemenin iklim değişikliğine ilişkin görüşünün, Avrupa’dan Latin Amerika’ya ve ötesine uzanan mahkemelerde iklim değişikliği kaynaklı davalarda emsal teşkil edebileceğini söylüyor.
Duruşmalar, Aralık ayı başında Pasifik adası ülkesi Vanuatu ile başladı ve yargıçları iklim değişikliğinin neden olduğu hasarı fark etmeye ve onarmaya çağırdı.
Dünyanın en büyük emisyon salıcıları olan ABD, Çin ve Suudi Arabistan gibi ülkeler ve bazı Avrupa Birliği üyeleriyle birlikte, Birleşmiş Milletler destekli iklim değişikliği müzakereleri tarafından üretilen ve büyük ölçüde bağlayıcı olmayan mevcut anlaşmaların, devletlerin yükümlülüklerini belirlemede referans noktası olması gerektiğini savundu.
Çin Dışişleri Bakanlığı’nda hukuk danışmanı Mao Ning’in mahkemeye, “Çin, mahkemenin Birleşmiş Milletler iklim değişikliği müzakere mekanizmasını küresel iklim yönetiminin ana kanalı olarak destekleyeceğini umuyor,” dedi.
Paris Anlaşması uyarınca ülkeler, Ulusal Katkı Beyanı olarak bilinen ulusal iklim planlarını birkaç yılda bir güncellemeli. Bir sonraki güncelleme turu kapsamında ülkeler yeni Ulusal Katkı Beyanlarını Şubat 2025’e kadar Birleşmiş Miletler’e sunması gerekiyor.
Suudi Enerji Bakanlığı’ndan bir temsilci, fosil yakıt kullanımını sınırlamak için bağlayıcı kurallar savunanları endişelendiren yorumlarında mahkemeye, “Ulusal Katkı Beyanları sonuçlarla değil, en iyi çabaların gösterilmesi zorunluluğu ile ilgilidir,” dedi.
Kapanış konuşmaları sırasında Tuvalu’dan Lili Tiafa, kıyı erozyonunun mezarları ortaya çıkarmasına dair ürkütücü bir deneyimi şöyle anlattı, "Dokuz yıl önce, Nui Adası’nda yaşanan Pam Kasırgası sırasında, 16 yaşındaki kuzenimin annesinin kemiklerine sarıldığını gördüm. Bir annenin, oğlunun cesedini ararken Moana’ya yani yerli dilinde okyanusa haykırışını gördüm," diyor ve ekliyor, "Bir zamanlar besleyici bir ana olan okyanus, artık koruduğu toprakları yutan intikamcı bir dev haline geldi. Artık hayat vermiyor, hayat alıyor. Eskiden geçim kaynağı olan yerleri, şimdi parça parça yok ediyor. Yükselen dalgaları, soğuk ve acımasız bir güçle evleri, kültürleri ve geleceğimizi derinliklerine çekiyor."
Umarım mahkeme bu konu üzerinde düşünürken, bu sesleri aklında tutacaktır. Bu tanıklıklar büyük bir üzüntüyü, kaybı ve acıyı hatırlatıyor ancak bunlar, acıma ya da iyilik isteme çağrısı olarak alınmamalı. O mahkemeye gelip yaşadıklarını anlatanlar birlik olmuş bir adalet ve hakkaniyet çağrısı.
Ayrıca ABD’den bir diğer önemli iklim davasından da güzel bir sonuç var. Montana Yüksek Mahkemesi, eyaletin temiz bir çevre hakkını ihlal ettiğini savunan 16 genç aktivistin lehine karar veren alt mahkemenin kararını onadı.
Dava, enerji politikası seçerken iklim etkilerini dikkate almayı yasaklayan bir eyalet yasasının anayasaya aykırı olduğunu savunan öğrenciler tarafından açıldı. Altıya bir oyla alınan kararda, beş ila 22 yaş arasındaki davacıların ‘temiz ve sağlıklı bir çevreye sahip olma konusunda temel bir anayasal hakkı’ olduğu belirtildi.
Çarşamba günü verilen bu karar, geçen yıl bir bölge mahkemesinin kararına eyalet tarafından yapılan itirazın ardından geldi. ABD genelinde benzer iklim davaları devam etmekte ancak bu tür bir karar bir eyaletin yüksek mahkemesinden ilk kez çıkmış oldu.
Dava, çevresel incelemelerin yeni projeler - örneğin, yeni enerji santralleri inşa etmek - kararlarında iklim etkilerini dikkate almasını yasa dışı kılan 2011 tarihli bir eyalet yasasını hedef aldı.
Davada, 50 yıllık bir anayasa maddesi temel alındı; bu madde, ‘eyalet ve her bireyin Montana'da şimdiki ve gelecek nesiller için temiz ve sağlıklı bir çevreyi koruması ve geliştirmesi gerektiğini’ garanti ediyordu.
Çarşamba günkü kararda, ‘davacıların iklim değişikliğinin Montana'nın çevresel yaşam destek sistemine şu anda ve öngörülebilir gelecekte artan bir şiddetle zarar verdiğini - tartışmasız bir şekilde - mahkemede kanıtladıkları’ belirtildi.
Davada baş davacı olan Rikki Held yaptığı açıklamada, "Bu karar yalnızca bizim için değil, geleceği iklim değişikliği tarafından tehdit edilen her genç için bir zaferdir," dedi.
Montana eyalet yetkilileri, mahkemenin kararından duydukları hayal kırıklığını ifade etti.
Vali Greg Gianforte, kararın etkisini hâlâ değerlendirdiklerini ancak bunun ‘vergi mükelleflerinin parasını boşa harcayacak ve çalışan Montanalılar için enerji faturalarını artıracak sürekli davalara yol açacağını’ öngördüğünü söyledi.
Genç davacıları temsil eden Western Environmental Law Center, kararın ‘Montana'nın enerji politikası için bir dönüm noktası’ olduğunu belirtti.
Merkez, davacıların ve hukuk ekibinin ‘kararın tam olarak uygulanmasını sağlama konusunda kararlı olduklarını’ ifade etti.
Dünya, bu sene 2023’teki rekor seviyeden sonra kaydedilen en sıcak ikinci Kasım ayını yaşadı ve Avrupa iklim servisi Copernicus’un geçtiğimiz Pazartesi günü yayınladığı rapora göre, 2024’ün tarihte ölçülen en sıcak yıl olarak sona ermesi neredeyse kesin.
Geçen yıl, insan kaynaklı iklim değişikliği ve El Niño etkilerinin birleşmesi nedeniyle en sıcak yıl olmuştu. Ancak bu yaz, kayıtlara geçen en sıcak yaz olarak tarihe geçti. Bilim insanları, 2024’ün de yeni bir yıllık sıcaklık rekoru kıracağını öngörmüştü.
Woodwell İklim Araştırma Merkezi’nden iklim bilimci Jennifer Francis, Kasım ayıyla ilgili en büyük haberin, ‘tıpkı 2023 gibi, önceki Kasım aylarını açık ara geride bırakması’ olduğunu söyledi.
Raporda, bu yılın, ortalama sıcaklığın sanayi öncesi döneme kıyasla 1.5 derecenin üzerine çıktığı ilk takvim yılı olacağı da belirtildi. Üzerinden neredeyse 10 yıl geçen 2015 Paris Anlaşması, insan kaynaklı ısınmanın 2 derecenin altında, ideal olarak 1.5 derecenin altında sınırlandırılması gerektiğini belirtmişti. Sonraki yıllarda, dünyanın önde gelen bilim insanları, 1.5 derece sınırının aşılmamasının, artan yıkıcı ve sık görülen aşırı hava olayları gibi iklim değişikliğinin en kötü etkilerini önlemek için hayati olduğunu vurgulamıştı. Bilim insanları, iklim değişikliğinin ana nedeninin kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yakılması olduğunu söylüyor.
Copernicus Başkan Yardımcısı Samantha Burgess, “Bu durum, Paris Antlaşmasının ihlal edildiği anlamına gelmiyor; ancak iddialı iklim eyleminin her zamankinden daha acil olduğu anlamına geliyor,” dedi Jennifer Francis ise yeni rekorların ‘insanlar ve ekosistemler için korkunç haber’ olduğunu dile getirdi ve ekledi, “Isınma hızı o kadar yüksek ki bitkiler ve hayvanlar, dünyanın iklimine önceki değişimlerde olduğu gibi adapte olamıyor. Daha fazla tür yok olacak ve bu, onların bir parçası olduğu doğal besin zincirlerini bozacak. Tozlaşma sağlayan canlılar azalırken, zararlılar çoğalacağı için tarım zarar görecek.” Francis, kıyı topluluklarının deniz seviyesinin yükselmesine karşı savunmasız kalacağını da belirtti.
Uzmanlar, okyanuslar üzerindeki sıcak hava dalgalarının ve yansıtıcı deniz buzu ve kar örtüsünün kaybının bu yılki sıcaklık artışına muhtemelen katkıda bulunduğunu belirtti. Copernicus, Kasım ayında Antarktika’daki deniz buzu seviyesinin ortalamanın %10 altında olduğunu ve bu durumun bir rekor olduğunu bildirdi.
Okyanuslar, sera gazları tarafından hapsedilen ısının %90’ını emer ve daha sonra bu ısıyı ve su buharını atmosfere geri salar.
Geçen yılki rekor sıcaklık, kısmen, merkezi Pasifik’in bazı bölgelerindeki geçici doğal bir ısınma olan El Niño’dan kaynaklanmıştı ancak bu yılın başlarında sona eren El Niño’nun ardından genellikle görülen soğuma etkisi, La Niña, bu kez ortaya çıkmadı.
Michigan Üniversitesi’nden iklim bilimci Jonathan Overpeck, bilim dünyasının sıcaklıkların neden bu kadar yüksek kalmaya devam ettiği konusunda ‘biraz şaşkın’ olduğunu belirtti. Overpeck, El Niño’nun daha sıcak okyanus suları nedeniyle atmosfere daha fazla ısı saldığını ancak bu süreçten sonra sıcaklığı düşüren soğuma etkisinin bu kez görülmediğini ifade etti, “Bu, küresel ısınmanın hızlanmasına katkıda bulunuyor gibi görünüyor.” Overpeck, ancak bu yıl için ‘bir başka büyük sıçramayı takip eden böylesine büyük bir sıçrama görmek ürkütücü’ yorumunu yaptı.
İklim krizi tüm etkisiyle dünyanın büyük bölümünde etkisini gösterirken, devletler arasında konu hakkında müzakere üzerine müzakerelerine devam ediyor. Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nın 16. toplantısı geçtiğimiz Cumartesi günü erken saatlerde sona erdi ve kuraklığa ilişkin usul kararı da dahil olmak üzere 39 karar kabul edildi.
2 - 13 Aralık tarihleri arasında ‘Bizim Toprağımız, Bizim Geleceğimiz’ temasıyla gerçekleştirilen COP16’ın son gününe birçok erteleme damgasını vurdu. Yeni bir kuraklık çerçevesi üzerinde fikir birliğine varılamazken taraflar, 2026’da Moğolistan’da düzenlenecek COP17’de bir karar almak amacıyla COP16’da kaydedilen ilerlemeye dayalı olarak tartışmalara devam etmeyi kabul eden bir prosedür kararı onayladı.
Dünyanın en savunmasız 80 ülkesinde kuraklığa karşı dayanıklılık oluşturma konusunda destek olmak üzere 12,15 milyar dolar çeken Riyad Küresel Kuraklığa Direnç Ortaklığı gibi büyük ölçekli arazi restorasyonu ve kuraklığa hazırlık için yeni taahhütler açıklandı.
Kapanış genel kurulunda konuşan UNCCD Genel Sekreteri İbrahim Thiaw şunları söyledi, “Tarafların kritik kuraklık sorununu ele almanın en iyi yolu üzerinde anlaşmaya varmak için daha fazla zamana ihtiyacı olsa da gezegenimizin en acil sorunlarından birine çözüm bulmak için dönüm noktası niteliğinde bir girişim olan Riyad Küresel Kuraklığa Direnç Ortaklığı projesinin başlatılması çok olumlu bir adım,” dedi. Thiaw, “COP16 aracılığıyla, toprak ve kuraklık gündemini sektöre özel tartışmaların ötesine taşıyarak iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı, gıda güvensizliği, göç ve küresel güvenlik gibi birbiriyle bağlantılı zorlukları ele almaya yönelik küresel çabaların temel taşı olarak belirledik,” diye de belirtti ve “COP’ta kabul edilen 39 kararın ‘yalnızca dünyadaki tüm hükümetlere değil; aynı zamanda özel sektöre, yerli halklara ve yerel topluluklara da rehberlik edeceğini’ de sözlerine ekledi.
COP16 Başkanı Abdulrahman Abdulmohsen Al Fadley, Suudi Arabistan’ın arazi restorasyonunda tüm taraflarla çalışmaya olan bağlılığını yeniden belirtti ve şunları söyledi, “Bu oturumun sonuçlarının araziyi koruma, bozulmayı azaltma, kuraklıkla mücadele için kapasite geliştirme ve dünya çapındaki toplulukların refahına katkıda bulunma çabalarını güçlendiren önemli bir değişime yol açacağını umuyoruz.”
İklim krizine sebep olan en büyük etkenlerden biri olan petrolün çıkarılması kadar taşınmasının da çevre felaketlerine sebep olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz hafta Karadeniz’de iki Rus petrol tankerinin ağır hasar almasıyla petrol sızıntısı yaşandığı açıklandı. Greenpeace ise iki tankerden denize yaklaşık 8 bin ton petrolün sızması durumunda, bunun Karadeniz’deki en büyük insan kaynaklı felaketlerden biri olacağını belirtti.
Olay, Karadeniz ile Azak Denizi’ni birleştiren Kerç Boğazı’nda gerçekleşti. Rusya’nın Deniz ve İç Su Taşımacılığı Bakanlığı (Rosmorrechflot) tarafından 15 Aralık’ta yapılan yazılı açıklamada, “Bugün Karadeniz’deki bir fırtına sonucu Volgoneft 212 ve Volgoneft 239 adlı iki tanker battı,” denildi. Açıklamada, gemilerdeki mürettebat sayısının toplam 29 olduğu ve ‘kaza sonucunda’ petrolün denize döküldüğü de belirtildi.
Rusya Güney Ulaştırma Savcılığı tarafından yayımlanan görüntülerde, tankerlerden birinin şiddetli fırtına nedeniyle ikiye bölünerek battığı ve suda petrol izlerinin olduğu görülüyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, olayın takibi için Başbakan Yardımcısı Vitaliy Savelyev liderliğinde bir çalışma grubu kurulması talimatını verdiği ve olayla ilgili soruşturma başlatıldığı açıklandı.
Petrol sızıntısının boyutu tam olarak bilinmiyor. Reuters haber ajansına göre, petrol tankerlerinin her birinin kapasitesi yaklaşık 4 bin 200 ton.
BBC’ye konuşan Lloyd’s List adlı nankliye endüstrisi dergisinde analist Michelle Bockmann, iki geminin de Volgatanker şirketine ait olduğunu ve her birinin azami kapasitesinin yaklaşık 3 bin 500 ton olduğunu belirtti. Bockmann, tankerlerin görece küçük olduğunu; Rusya ham petrolünü uluslararası sularda taşıyanların kapasitesinin genellikle 120 bin ton dolaylarında olduğunu belirtirken, söz konusu tankerlerin Rusya’nın nehirleri veya kıyı suları üzerinden petrol taşımak için kullanılmasının muhtemel olduğunu da dile getirdi.
Uluslararası çevre örgütü Greenpeace’in Araştırma Laboratuvarları Direktörü Paul Johnson, sızıntının rügar ve akıntılar nedeniyle mevcut hava koşullarında kontrol altına alınmasının çok zor olacağını öngördüğünü söyledi.
Greenpeace, Rus yetkilileri olayın çevre üzerindeki etkisini azaltmak için mümkün olan tüm önlemleri almaya çağırdı. Kerç Boğazı, Rus tahılının ihracatı için önemli bir rota. Bunun yanında ham petrol, yakıt ve sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatı için de kullanılıyor.
2007 yılında, bir diğer petrol tankeri Volgoneft 139, Kerç Boğazı açıklarında demirliyken fırtına sonrasında ikiye bölünmüş ve bin tondan fazla petrol Karadeniz’e sızmıştı. Greenpeace, kazanın boğazın her iki yakasında onlarca kilometrelik kıyı şeridini kirlettiğini hatırlattı.
Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’yı topyekun işgale başlamasından bir süre sonra Batılı ülkeler petrol ithalatına karşı yaptırım uyguladı. Rusya, bu yaptırımları atlatmak için genellikle bakımsız ve uygun sigortası olmayan ‘hayalet tanker filosu’ kullanmakla suçlanıyor. Analist Michelle Bockmann, Pazar günü batan tankerlerin bu filonun bir parçası olmadığını düşündüğünü de açıkladı.
Ve işte iklim krizi felaketleri, alarm veren raporlar ve iklim için mücadele verenlerin davalarından bahsettiğim bir programın daha sonuna geldik. Bu hafta sizin için seçtiğim iki şarkı da Duman’ın yeni albümü Kufi’den. Albümle aynı adı taşıyan “Kufi” ve sonra da “Gazze’den” isimli şarkıları dinliyoruz. Haftaya tekrar görüşene dek kendinize, sevdiklerinize ve gezegenimize lütfen iyi bakın.