Atlas Sarrafoğlu’nun gündeminde maden çalışmaları için yıkılacak Lützerath Köyü ve 14 Ocak’ta Lützerath’ta düzenlenecek büyük gösteri vardı.
The Guardian’dan aldığım haberde “mucizevi” buğday geni keşfi sayesinde aşırı ısınmış dünyamızı besleyebileceğimizi söylüyor. 4,5 milyar insanı besleyen ve hayati bir unsur olan gıdalar, küresel ısıtma nedeniyle yok oluş ile karşı karşıya. Yeni yapılan bir araştırma, nihayet ısıya dayanıklı bir çeşitlilik yaratmanın bir anahtarını buldu. Buğday insanlık tarihini ve kültürünü değiştiren bir bitkidir. Buğday ekimi sayesinde giderek artan sayıda homo sapiens, kendi kendini besleyebildi ve dünyada hayatta kalmaya çalışan avcı-toplayıcı grupları gezegenin “yöneticileri”ne dönüştürdü.
Bir zamanlar Orta Doğu'nun küçük bir bölümüyle sınırlı olan bir yabani ot türü olan buğday, şimdi Dünya'nın en geniş alanlarını kaplıyor. Tarihçi Yuval Noah Harari'nin gözlemlediği gibi: "10.000 yıl önce tek bir buğday sapının yetişmediği Kuzey Amerika'nın geniş ovalarında, bugün başka hiçbir bitkiye rastlamadan yüzlerce kilometre yürüyebilirsiniz." Buğday artık insanların her gün tükettiği kalorinin yüzde 20'sini sağlıyor, ancak üretimi tehdit altında. İnsan kaynaklı küresel ısıtma sebebiyle gezegenimiz, gelecekte mahsulleri mahvedebilecek ve ardından yaygın kıtlığı tetikleyebilecek, giderek artan şiddetli ısı dalgaları, kuraklıklar ve orman yangınları ile karşı karşıya.
Ancak şu anda Norwich, John Innes Center'da araştırmacılar tarafından yürütülen araştırmalar sayesinde kriz önlenebilir. Araştırmacılar buğdayı sıcağa ve kuraklığa karşı daha dayanıklı hale getirmek için bir proje üzerinde çalışıyorlar. Bu tür çabaların son derece aldatıcı olduğu kanıtlandı. Kısmen gen düzenleme teknolojisiyle oluşturulan buğday çeşitlerinin, İspanya'daki saha denemelerinde ekileceği bir projenin parçası olarak birkaç hafta içinde yeni bir dizi deneme yapılacak.
John Innes Center ekibi, bu çeşitlerin İberya'nın sıcağına dayanma yeteneğinin mahsul bilimcilerin gelecekteki ekilebilir çiftlikleri iklim değişikliğinin en kötü değişimlerinden ne kadar iyi koruyabileceklerini belirleyeceğini ve böylece milyarlarca insan için gıda üretiminde bir çığır açacaklarını söylüyor. Birkaç on yıl sürmesine rağmen John Innes Center'daki bilim insanları şimdi anahtar geni tanımladılar, bu geni Zip4.5B olarak etiketlediler ve bunun mutant bir versiyonunu yarattılar.
Bu çalışmadaki önemli araç, buğday DNA'sında kesin değişiklikler yapmamızı sağlayan gen düzenlemesiydi. O olmasaydı, hâlâ bununla mücadele ediyor olurduk. Tüm farkı bu gen yarattı. Buğday, insanlık tarihinde dikkate değer bir rol oynamıştır. Umarız bu çalışma, gelecekte gıda maddesi olarak önemini korumasına vesile olacaktır.
Son 1 haftadır özellikle FFF Almanya’nın gündeminde olan ancak tüm iklim aktivistlerinin de yakından takip ettiği ve barışçıl direnişlerini desteklediği Lützerath var. Almanya’nın “ideal” senaryoda 2030’a kadar kömürü bırakma ve 2045’e dek iklim nötr duruma ulaşma hedefleri nedeniyle Lützerath’ın kaderi hararetle tartışılıyor.
Enerji krizi kisvesi altında, Alman hükümeti kömür madenciliğini genişletmek için bütün bir köyü yıkmak istiyor. Bu Almanya’nın daha fazla kömür yakmayı, emisyonlarda şaşırtıcı bir artış ve daha fazlasını planladığına işaret ediyor. Lützerath, iki İtalyan bankası, Unicredit ve Intesa tarafından finanse edilen RWE Enerji şirketinin Garzweiler madenini genişletmek için yıkılacak. Enerji krizi hükümeti, kömürlü termik santralleri yeniden çalışır duruma getirmeye ve diğer santrallerin ömrünü uzatmaya itse de, birçok rapor arz güvenliğini garanti altına almak için iklim aktivistleri tarafından işgal edilen terk edilmiş köyün yıkılmasının gerekliliğini sorguluyor. Polisin Ocak ayı ortasına kadar birkaç yüz kişilik aktivist grubunu köyden tahliye etmeyi planlanlamasıyla, bu günlerde Lützerath’taki gerilim tırmanıyor.
Ve bir de dün gece gelen bir son dakika haberi ulaştı. Polis, iklim aktivistlerinin kömür karşıtı direnişine ev sahipliği yapan Lützerath Köyü’nden aktivistleri zorla tahliye etmeye başladı.
Deutsche Welle‘den Christian Wolf‘un aktardığına göre, protestocular yakınlardaki bir kömür madeninin genişletilmesi için yıkılması istenen köyü polise karşı barikatlar kurarak savunuyor.
Polis, maden ocağı açılacağı gerekçesiyle tahliyesine karar verilen Lützerath’ı işgal eden çevreci aktivistlere karşı harekete geçti. Bölgeden sorumlu Aachen Emniyet Teşkilatı yaptığı açıklamada, polis memurlarının küçük beldeyi kuşattığını, ardından çit çekerek abluka altına aldığını belirtti. Aachen Emniyeti, polisin bu önlemlerin alınmasının ardından zorla tahliyelere başladığını ve direniş gösteren aktivistlerin güvenlik güçlerine molotof kokteylleri, havai fişekler ve taşlarla saldırdığını duyurdu. Protestocuları sakin kalmaya ve abluka altına alınan bölgeden gönüllü olarak uzaklaşmaya çağıran polis, aksi halde göstericilerin zorla çıkarılacaklarını dile getirdi.
Bazı aktivistler işgal ettikleri bölgeyi terk ederken, çoğu direnme kararını sürdürdü. Yaklaşık 25 noktada ağaç evler inşa eden aktivistlerin kurduğu “Lützerath yaşıyor” isimli girişimin sözcüsü, “İnsanlar kalmaya, dayanmaya ve ağaçlarla yapıları korumaya son derece kararlı” açıklamasında bulundu.
Aslında Türkiye’de de hepimizin aşina olduğu bir hikâye bu. Oldukça küçük bir köy olan Lützerath, ülkenin üç linyit madenciliği bölgesinden biri olan batı Almanya Ren bölgesinde yer alıyor. Garzweiler adlı açık ocak linyit madeni ile sınır komşusu olan köyün, kömür çıkarımına yol sağlamak için yıkılması planlanıyor. Uzun yıllardır devam eden, madencilik kapasitesinin genişletilmesi için en iyi yolu belirleme tartışmalarında, eyalet hükümeti Lützerath’ın yıkılmasını da içeren planları kabul etmişti. 2021’de gözden geçirilen kararda, hâlâ madene yer açması planlananlar arasında yaklaşık bir düzine evden oluşan mezra da bulunuyordu. Federal Hükümet, Kuzey Ren Vestfalya Hükümeti ve enerji şirketi RWE arasında geçen yıl sonbaharda imzalanan bir anlaşma, bölgedeki madencilik faaliyetlerini sonlandırma tarihinin 2038’den 2030’a çekileceğine işaret ediyor. Bu, birkaç köyün kurtarılacağı anlamına gelse de, Lützerath hâlâ yıkılması planlananlar arasında yer alıyor.
Kamu yayın kuruluşu ARD‘nin aktardığına göre, polis, 11 Ocak 2023’ten itibaren Lützerath’ı tahliye etmeyi planladıklarını ve tahliye operasyonunun dört hafta kadar sürebileceğini ifade etti. ARD, aktivistlerin tahliyeyi engellemeyi amaçladığını, polise göre ise bazı protestocuların şiddetli çatışmalar için hazırlık yaptığını belirtti. Polis, yaklaşık 300 aktivistin doğrudan Lützerath’a ve diğer 250 aktivistin komşu bir köye yerleştiğini söyledi. ARD’nin bildirdiğine göre, operasyonlardan sorumlu polis memuru Wilhelm Sauer, polisin barışçıl gösterilerin yanı sıra şiddetli protestolara karşı da hazır. Sauer, polis güçlerinin Almanya’nın her yerinden konuşlandırılacağını sözlerine eklerken, iklim aktivistleri 14 Ocak’ta Lützerath’ta “birkaç bin” protestocunun katılması beklenen büyük bir gösteri olacağını duyurdu. Fridays For Future Almanya’dan Luisa Neubauer, Patsy Islam Parsons, Luise Motaal ve İsveç’ten Greta Thunberg gibi iklim aktivistleri bugün yola çıkıyorlar ve direnişe destek vermekten vazgeçmeyeceklerini, yarın da büyük eyleme katılacaklarını duyurdular.
Deutsche Welle’deki bir haberde ise, iklim aktivistlerinin “şüpheli rakamlara” dayanarak politikacıları enerji şirketi RWE ile “kirli bir anlaşma” yapmakla suçladıklarını bildirdi.
Pek çok iklim aktivisti ve hükümetin bir kısmı için bunu kabul etmek güç olsa da, ekonomi bakanlığı kömürün 2022-2024’teki enerji kıtlığını hafifletmeye yardımcı olabileceğini ve toplam emisyonları Avrupa çapındaki emisyon üst sınırını aşmayacağını veya Almanya’nın iklim hedeflerini tehlikeye atmayacağını savunuyor.
Lützerath’taki olayların bir benzeri de uzun süredir İkizköy Akbelen’de yaşanıyor
Akbelen Ormanı’ın 740 dönümlük bölümündeki ağaçlar, Limak Holding ve İÇTAŞ ortaklığıyla kurulan YK Enerji tarafından işletilen Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine linyit sağlayacak maden ocağı açmak için kesilmek isteniyor. Şirketin bunun için gerekli izinleri de almış ve ocak ÇED Yönetmeliği’nden muaf tutulmuştu ancak İkizköylüler, çevre aktivistleri ve hukukçular karara itiraz etti.
Kesimleri önlemek için 22 Nisan’da başlatılan nöbet sürüyor. Geçen yaz, Türkiye‘nin Ege ve Akdeniz sahilleri başta olmak üzere pek çok bölgesinde çıkan yangınlardan etkilenen Muğla‘da, bölge halkı yangınlara müdahale ederken, şirket tarafından yangın bahanesiyle 105 ağaç kesilmiş, İkizköy halkının direnmesi üzerine jandarma sert müdahalede bulunmuştu. Maden ocağına karşı, KARDOK Derneği‘nin açtığı davalarda Muğla 3’üncü İdare Mahkemesi ve Muğla 1’inci İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. Muğla Valiliği de kömür taşıma bandının yapımını durdurdu.
Muğla İkizköy’de yer alan ve termik santrale yakıt sağlayan linyit madeni sahasının genişletilmesi için Akbelen Ormanı’nın kesim izninin iptali için açılan davada mahkeme tarafından atanan bilirkişi heyeti 7 Eylül 2021’de bölgede keşif gerçekleştirmişti. İlk keşif sırasında Murat Yüksel isimli hakimin davacı avukatlara “ruh hastası” diyerek hakaret etmesi, hem bölgedeki hukukçular hem de aktivistler tarafından tepkiyle karşılanmıştı.
Bölgede yapılan ilk keşifte hakimin avukatlara hakaret etmesi nedeniyle avukatlar Arif Ali Cangı, İsmail Hakkı Atal ve Şiar Rişvanoğlu reddi hakim başvurusunda bulunmuştu.
İkinci inceleme öncesi Resmî Gazete‘de yayımlanan maden yönetmeliğindeki değişiklikle birlikte tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlarında madencilik faaliyetlerinin önü açılmıştı. Sosyal medyada yankı uyandıran değişiklik hakkında, #ZeytinİçinAdalet ve #AkbelenİçinAdalet etiketleriyle birçok paylaşım yapılmıştı. Bilirkişilerden dördü kömürün bölgeye geri dönülmez zararlar vereceği görüşünü verirken, ikisi ekolojik yıkım olacağı ancak enerji ihtiyacı nedeniyle madene açılması gerektiği yönünde görüş bildirmişti.
Akbelen’de üçüncü bilirkişi raporu da 24 Kasım 2022’de çıktı. Akbelen Ormanı’nda üçüncü kez yapılan bilirkişi keşfinden madencilik şirketinin lehine, Akbelen Ormanı için nöbetine devam eden İkizköylüler’in aleyhine bir karar çıktı. Raporda bir önceki keşiflerin aksine “Madencilik yapılabilir” sonucu çıktı. İkizköylüler bilirkişi heyeti hakkında suç duyurusunda bulundu. Rapor ormanın kömür madenciliğine açılabileceği konusunda kanaat bildirdi. İkizköy Çevre Komitesi, bilirkişi raporuna “gerçeği yansıtmayan bilgiler içerdiğini” belirterek itiraz etti.
Ayrıca geçtiğimiz Çarşamba gecesi Muğla, İkizköy‘e bağlı Akbelen‘de ağaçları, kültür miraslarını ve canlı yaşamını tehdit eden maden faaliyetlerinin işletmecisinin hissedarlarından LİMAK‘ın sponsoru olduğu ve hayvanlara bağış için gerçekleştirilen bir konserin Zorlu PSM‘de sahne aldığını duyan İkizköylüler soluğu sanat merkezinin kapısında aldı. LİMAK nedeniyle İkizköy’de yaşamın tehdit edildiğini ancak yaşamı tehdit etmezmişçesine konserle hayvanlara bağış yapılacağının söylenmesini “yeşil badana” olarak değerlendiren İkizköylüler, protesto sırasında gözaltına alındı. Gece saatlerinde, yaklaşık beş saat süren gözaltının ardından vatandaşlar serbest bırakıldı. Bu haberlere dünyada greenwashingin dorukta olduğu bir dönem yaşıyoruz. Ama karşı eylemler de bu sayede yükselişe geçiyor.
Bir grup Fransız aktivist, yoğurt ve şişelenmiş su firması Danone'ye plastik kullanımı nedeniyle dava açtı. STK'lar Evian markasını çevresel ayak izi açısından “başarısız” olmakla suçlayarak kurumsal sorumluluk davası açtı. Gruplar, Evian ve Volvic maden suyunun arkasındaki şirketin Fransız yasasına uygun hareket etmediğini söyledi. 2017 tarihli "ihtiyat planı" yasası, büyük Fransız şirketlerinde ve bunların tedarik zincirlerinde insan hakları ve çevresel kaygıların izlenmesini zorunlu kılıyor. Bu yasa artan iklim davası eğiliminin bir parçası olarak, sivil toplum kuruluşları tarafından çok uluslu şirketlere karşı giderek daha fazla kullanılıyor.
Aralık ayında yapılan bir marka denetimine göre Danone de, Coca-Cola, PepsiCo ve Nestlé ile birlikte dünyanın en büyük 10 plastik kirleticisinden biri olarak gösterildi. Eyleme geçen gruplardan biri olan ClientEarth'ün avukatı Rosa Pritchard şunları söyledi:
İklim ve sağlık uzmanlarının ve tüketicilerin açık endişelerine ve yüzleşmek için yasal bir yükümlülüğe rağmen, Danone plastikle başa çıkmak için ciddi bir planı olmadan ilerliyor.
Danone yaptığı açıklamada suçlamayı reddetti:
Şiddetle çürüttüğümüz bu suçlama bizi çok şaşırttı. Danone, çevresel risk yönetiminde uzun süredir öncü olarak tanınmaktadır ve sorumlu bir şekilde hareket etme konusundaki kararlılığımızı ve kararlılığımızı sürdürüyoruz. Plastik kullanımını azaltmayı, yeniden kullanımı geliştirmeyi, toplama ve geri dönüşüm planlarını güçlendirmeyi ve alternatif malzemeler geliştirmeyi amaçlayan kapsamlı bir eylem çerçevesi uyguluyoruz. Özellikle plastik azaltmada, örneğin 2018 ile 2021 arasında küresel düzeyde 60.000 ton düşüşle, önemli ilerlemeler kaydettik.
Plastik kirleticileri hedef alan son yasal davalardan biri olan dava, bu hafta Paris mahkemesinde yargıya açıldı. Çevreci gruplar Surfrider, ClientEarth ve Zero Waste France, şirketin plastik kullanımıyla ilgili hesap verebilirliği kabul etmesini istediklerini söyledi.
Okyanus koruma kampanyacıları Surfrider Foundation Europe'un sözcüsü Antidia Citores, Reuters'e verdiği demeçte, "Danone'nin zorunlu bakım yükümlülüğü raporunu yeniden yayınlamasını ve plastik kullanımını azaltmak için somut bir strateji de dahil olmak üzere özellikle hesaba katmasını istiyoruz" dedi. Eylül ayında gruplar, Danone'ye resmî olarak ihbarda bulunarak şirkete "ihtiyat planını" düzeltme fırsatı verdi. Şirket resmî tebligat mektubuna yanıt verdi ancak STK'lar yanıtın yetersiz olduğunu ve taleplerinin yeterince karşılanmadığını savundu.
Fransız yasası, 2013 yılında Bangladeş'te meydana gelen ve batılı moda markaları tarafından kullanılan bir giyim fabrikasının çökmesi sonucu 1.100 kişinin hayatını kaybettiği Rana Plaza felaketinden sonra getirildi. Markaların hesap verme sorumluluğunun olmaması, insan hakları gruplarının ve diğerlerinin daha fazla kurumsal sorumluluk için kampanya yapma baskısına yol açtı.
Danone, Batı'nın plastik atıklarının çoğunu alan Endonezya ve Türkiye dahil 120 ülkede faaliyet gösteriyor. Danone, son üç yıldır Endonezya'da çevreyi kirleten plastik marka denetim sıralamasında birinci olmuş.
Petrol şirketi CEO'su Sultan Ahmed Al Jaber, COP28 başkanı oldu
Bir petrol şirketinin CEO'su olan Sultan Ahmed Al Jaber, 2023'te Birleşik Arap Emirlikleri'nde gerçekleştirilecek olan COP28 Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi'nin yeni başkanı oldu. Evet, yanlış duymadınız. Dünyanın en büyük iklim zirvesinde, iklim krizinin önüne geçilmesi için yapılacak müzakerelerde liderliği bir fosil yakıt şirketinin yöneticisinin yapmasını uygun gördüler. Al Jaber'in başkanlığı “Kenara çekilmesini ya da istifa etmesini talep ediyoruz” sözleriyle karşılandı.
Uluslararası İklim Eylem Ağı‘nın (Climate Action Network) İcra Direktörü Tasneem Essop Al Jaber’in başkanlığına ilişkin şunları söylüyor:
COP28’e ev sahipliği yapan BAE’nin Ekselansları Sultan Ahmed Al Jaber’i COP28 Başkanı olarak atadığını duyurmasıyla birlikte, Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi’nin CEO’luğu görevinden istifa edeceği konusunda tüm dünyaya güvence verilmesi zorunludur. İklim krizini ele almakla görevli bir sürece böylesi bir çıkar çatışmasıyla başkanlık edemez, krizden bizzat sorumlu olan bir sektörün başındadır. CEO’luk görevinden istifa etmezse, bu durum BM iklim görüşmelerinin bir petrol şirketi ve ona bağlı fosil yakıt lobicileri tarafından tamamen ele geçirilmesiyle eşdeğer olacak. Glasgow‘daki COP26’ya 500 fosil yakıt lobicisi katılmıştı, Mısır’daki COP’ta bu sayı yüzde 25 artmıştı, COP28 ise iklim müzakerelerini iklim eylemi konusunda kaydedilen ilerlemeyi baltalamak için kullanacaklarına şüphe olmayan çıkar çevreleri için açık sezon gibi görünüyor. Sivil toplum olarak Al Jaber’den doğru olanı yapmasını veya kenara çekilmesini ya da istifa etmesini talep ediyoruz.
2010-2016 BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Genel Sekreteri Christiana Figueres, petrol, gaz ve kömürün kullanımının aşırılığına dikkat çekerek COP28’in bu gerçekliğe uyum sağlaması gerektiğini şu ifadelerle dile getiriyor:
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), atmosferde yeni petrol, gaz ya da kömür için yer kalmadığı konusunda son derece nettir. Bu politika netliği, bilimin bulgularını ve kamuoyunun artan taleplerini yansıtmaktadır. COP28 sadece bu gerçekliğe uyum sağlamakla kalmamalı, aynı zamanda küresel karbonsuzlaştırmayı hızlandırmalıdır. İleriye giden başka bir yol yoktur.
We Mean Business Koalisyonu CEO’su Maria Mendiluce de Al Jaber’in başkanlığının kritik bir önem taşıdığını şu sözlerle dile getiriyor:
BAE’nin yeni COP28 Başkanı Sultan Al Jaber’in güçlü hırsı ve liderliği, getireceği yeni istihdam, sağlık ve ekonomik faydalarla birlikte temiz bir enerji sistemi sağlamak için küresel çapta ihtiyaç duyulan önemli yatırımların hızlandırılması açısından kritik önem taşımaktadır. Bilim bize 1.5 derece sınırının ötesine geçmenin tehlikelerini anlatıyor: “Uluslararası Enerji Ajansı’na göre yeni fosil yakıt projeleri olamaz.
Mendiluce, COP27’de küresel iş dünyasının, küresel sıcaklık artışının 1,5 derece ile sınırlandırılması çağrısını güçlü bir şekilde desteklediğine ve 80’den fazla ülke fosil yakıtların aşamalı olarak azaltılması çağrısını desteklediğine dikkat çekerek şu değerlendirmelerde bulunuyor:
Basitçe ifade etmek gerekirse: Fosil yakıtların yerini kaçınılmaz olarak temiz enerji alacaktır. İş dünyası, fosil yakıtlara yeni yatırımları durdururken temiz enerji yatırımlarını önemli ölçüde arttırmak için iddialı hükümet politikalarını ve finansmanı harekete geçirmek üzere COP28 başkanlığına ihtiyaç duymaktadır. Bu, şirketlerin emisyonları hızla azaltmasını ve daha güvenli, daha istikrarlı ve gelişen bir küresel ekonomi inşa etmesini sağlayacaktır.