İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, 'iklim gölgesi' kavramını detaylı bir şekilde inceliyor.
Merhaba Açık Radyo dinleyicileri, İklim Kuşağı Konuşuyor programına hoş geldiniz. Şu anda dinlediğiniz programın tekrarını Açık Radyo web sitesinden veya Açık Radyo podcast platformlarındanİklim Kuşağı Konuşuyor başlığı altında dinleyebilirsiniz.
Bugün size yeni duyduğum ve önemli olduğunu düşündüğüm bir iklim kavramından bahsedeceğim. Ama öncesinde her geçen gün bir yenisi eklenen iklim davalarından yeni birine bakalım istiyorum. Yaşları sekiz ila 17 arasında değişen 18 Kaliforniyalı çocuktan oluşan bir grup, onlarca yıldır çocukların sağlığına ve refahına zarar verdiği iddiasıyla ABD Çevre Koruma Ajansı yani kısa adı ile EPA'ya karşı Federal Mahkeme’de yeni bir anayasal iklim davası açtı.
‘Genesis B. - ABD Çevre Koruma Ajansı’ davasında, EPA'nın gezegenin ısınmasının taşıtlar, ağır iş kamyonları, enerji santralleri, petrol ve gaz kuyuları gibi düzenlemelerinden sorumlu olduğu kaynakların sebep olmasına ‘kasıtlı olarak izin verdiği’ iddia ediliyor. Bu, genç davacıların bu yılın başlarında Montana'da başarıyla yargıladığı ABD'deki ilk anayasal iklim davasının ardından geldi.
Davada ayrıca kurumun ‘çocukların sağlığına ve refahına verdiği zararı bilmesine rağmen’ bu kirliliğe izin verdiği iddia ediliyor. Dava, geçtiğimiz Pazartesi günü Kaliforniya Merkez Bölgesi’ndeki ABD Bölge Mahkemesi’nde açıldı.
Our Children's Trust'ın Baş Hukuk Müşaviri Julia Olson, yaptığı açıklamada, “Her çocuğun sağlığını ve bir ulusun refahını korumak için havayı temiz tutmak ve kirliliği kontrol etmekle açıkça görevlendirilmiş EPA diye bir federal kurum var. Ajans, iklim kirliliği söz konusu olduğunda tam tersini yaptı ve artık EPA'nın ABD Anayasası’nı ihlal etmekten ve Kongre tarafından devredilen yetkiyi kötüye kullanmaktan mahkemelerimiz tarafından sorumlu tutulmasının zamanı geldi," dedi.
Davadaki sanıklar arasında mevcut EPA Yöneticisi Michael Regan da yer alıyor. Regan, EPA'nın taşıtlardan, enerji santrallerinden, petrol ve gaz endüstrisinden kaynaklanan, gezegeni ısıtan kirliliği agresif bir şekilde dizginlemeye çalıştığı bir döneme başkanlık ediyor. EPA sözcüsü Timothy Carroll, yaptığı açıklamada, davanın devam etmesi nedeniyle kurumun dava hakkında yorum yapamayacağını söyledi. Ancak ajansın ‘iklim krizinin gerektirdiği aciliyetle’ düzenlemeler hazırlama konusundaki kararlılığını da yineledi. Carroll, ajansın süper kirletici metanı durdurmaya yönelik son düzenlemelerine atıfta bulunarak yaptığı açıklamada, “EPA, toplulukları korumak ve iklim değişikliğine neden olan kirliliği azaltmak için yetkililerinin tüm kapasitelerini kullanmaya kararlıdır," dedi. Ayrıca Carroll, yakın zamanda kurulan ve çevreye odaklanan bir EPA Gençlik Danışma Konseyi’ne de yeşil ışık yaktı.
Bu gençlik iklimi davasının temeli, Biden yönetiminin çok ötesine uzanıyor. Davacılar, EPA'nın 50 yıl önce kurulduğundan bu yana bu kirliliğin çocuklara zarar vereceğini bilmesine rağmen ABD'nin gezegeni ısıtan kirliliğin en büyük yayıcılarından biri haline gelmesine izin verdiğini iddia ediyor. Genç davacılar, ifadelerinde iklim kaynaklı orman yangınlarının, aşırı sıcaklığın ve sellerin hayatlarını nasıl doğrudan etkilediğini anlattı.
15 yaşındaki davacı Noah, yaptığı açıklamada, "Kontrol edilemeyen yangınlardan kaçıyoruz, sel nedeniyle evlerimizi kaybediyoruz, yeni bir sıcak hava dalgası sırasında sıcak sınıflarda paniğe kapılıyoruz. Gelecek konusunda sürekli bir endişe duyuyoruz ve etrafımızda hiç kimse yeterince hızlı hareket etmiyor. Anayasa, her Amerikalının yaşam, özgürlük ve mutluluk arayışı haklarını, özellikle de çocukları garanti altına alır,” dedi.
Evet,bu davayı sizinle paylaşmak istedim çünkü dünya üzerinde iklim ile ilgili açılan davaların hepsinin geleceğimiz açısından çok değerli olduğuna inanıyorum. Gelelim iklim dünyasında yeni tanıştığım ve bugün üzerinde durmak istediğim bu kavrama; ‘iklim gölgesi.’
Anlamına bakınca; bireysel çevresel etkinizi düşünmek için bir yöntem; seçimlerinizin tamamı ve bunların gezegen üzerindeki etkisi. İklim gölgesi kavramı, eleştirmenlerin en iyi ihtimalle zaman alıcı ve en kötü ihtimalle anlamsız olduğunu söylediği karbon ayak izinin yerini almak üzere ortaya çıkıyor. İklim gölgesi, ne yediğinizi veya işe nasıl gittiğinizi ölçmek yerine, tüm yaşam tercihlerinizi kapsar; gölge ne kadar büyük olursa, bireyin gezegen üzerindeki olumlu etkisi de o kadar büyük olur. Yani ‘karbon ayak izinizi unutun; asıl önemli olan iklim gölgeniz’ diyecek kadar ileri gidebileceğimiz bir kavram bu.
Küresel iklim krizinin çapı o kadar büyük ki bireysel eylemler anlamsız görünebilir; evinize LED aydınlatma takmak veya arabanızın lastiklerinin şişirilmiş olması gerçekten kutup ayılarını kurtarmaya yardımcı olabilir mi? Bireylerin iklim değişikliğine katkılarını değerlendirmelerine yardımcı olan en popüler araçlardan biri karbon ayak izi hesaplayıcısıdır. İşe giderken hangi ulaşım aracını kullandığınız, ne sıklıkta kırmızı et yediğiniz ve kıyafetlerinizi soğuk suyla yıkayıp yıkamadığınız gibi ayrıntıları girmenize olanak tanıyan bu tür yüzlerce hesaplayıcı çevrim içi olarak mevcut. Ancak benim gibi bu hesaplayıcıları eleştirenler, karbon ayak izinize odaklanmanın en iyi ihtimalle zaman alıcı, en kötü ihtimalle ise anlamsız olduğunu savunuyoruz. Bunun yerine ‘iklim gölgesi’ daha bütünsel bir alternatif olarak ortaya çıkıyor.
İlk olarak Portland, Oregon'da yaşayan yazar Emma Pattee tarafından ortaya atılmış iklim gölgesi. Kavram, kişinin tercihlerinin ve bunların gezegen üzerindeki etkisinin tam bir resmini çizmeyi amaçlıyor. Pattee, 2021'de yazdığı bir makalede, bireyin etkisini ölçmeye yönelik konseptini şöyle detaylandırmış, “İklim gölgeniz, arkanızda uzanan karanlık bir şekildir, gittiğiniz her yere gider. Yalnızca klima kullanımınızı ve iklim değişikliğini hesaplamaz, arabanızın yakıt tüketimi, aynı zamanda nasıl oy verdiğiniz, kaç çocuk sahibi olmayı seçtiğiniz, nerede çalıştığınız, paranızı nasıl yatırdığınız, iklim değişikliği hakkında ne kadar konuştuğunuz ve sözlerinizin aciliyeti, ilgisizliği veya inkarı artırıp artırmadığına da bakar.”
Gölge ne kadar büyükse, bireyin gezegene iyilik yapma üzerindeki etkisi de o kadar büyük olur.
Şu iki kişiyi düşünün: Biri her hafta iş için uçuyor; diğeri stüdyo dairede yaşıyor ve her gün ofise yürüyerek gidiyor. Görünüşte kimin daha büyük karbon ayak izine sahip olduğu açık. Uçmak, emisyon açısından herkesin bildiği gibi berbat bir şeydir ve haftalık bir uçuşu küçük bir evin enerji kullanımıyla ve günlük işe gidip gelmenin emisyonlarıyla karşılaştırdığınızda, sonuç açıktır. Ancak burada bir sorun var; haftada bir uçan kişi, dünyayı dolaşarak iklim değişikliğinin tehlikeleri hakkında eğitim veren bir iklim bilimci. İkinci kişi ise bir pazarlama ajansında çalışıyor ve bir petrol şirketinin reklamlarını hazırlıyor. Peki, bu durumda iklim acil durumuna kim daha fazla katkıda bulunuyor?
Neredeyse 20 yıl önce, BP'nin dikkatleri kişisel çabalara odaklamaya çalışan akıllı bir kampanyası bize, iklim değişikliğine kişisel olarak ne kadar katkıda bulunduğunuzu hesaplamanıza yardımcı olacak, artık her yerde bulunan bir araç olan ‘karbon ayak izi’ kavramını getirdi. Hangi hesap makinesini kullandığınıza bağlı olarak ‘ayak iziniz’, elektrik kullanımınızı, kaç kilometre sürdüğünüzü ve arabanızın yakıt tüketimini, su kullanımınızı, yeme alışkanlıklarınızı, ne kadar uçtuğunuzu ve ne kadar çöp attığınızı hesaba katabiliyor.
Doğası gereği karbon ayak izi hesaplayıcıları bireysel eylemleri öne çıkarırken, büyük endüstrilerin etkisini veya hükümetlerin bunları sınırlamada oynadığı rolü göz ardı ediyor. Karbon ayak izi hesaplayıcılarını eleştirenler, örneğin, suçu ve dikkati kendilerinden alıp sıradan tüketicilere kaydırmak için petrol şirketleri tarafından bu araçların kullanıldığını iddia ediyor.
BP, karbon ayak izi kavramını benimsediğinde ve bunu duş sürenizi kısaltmak veya kıyafetlerinizi kurumaya asmak gibi küçük, ‘iyi hissettiren’ faaliyetlere bağladığında, hikayeyi önemli ölçüde kurumsal sorumluluktan kişisel sorumluluğa kaydırdı. Daha da trajik bir sonuç ise, fosil yakıt endüstrisinin karbon ayak izine ilgili vatandaşların odaklanacağı en önemli şey olarak öne çıkararak, enerjimizi gerçekten önemli olan şeye yani kolektif eyleme ve aktivizme harcamamamızı sağlamasıdır.
The Nature Conservancy'nin baş bilim insanı ve Texas Tech Üniversitesi'nde profesör olan Katharine Hayhoe, “Karbon ayak izi, doğruluğun niceliksel bir ölçüsüdür,” diye açıklıyor. Karbon ayak iziyle ilgili sorun, iklim bilimcilerin ve petrol endüstrisi pazarlamacılarının gösterdiği gibi, ayak izlerimizin iklim krizi üzerindeki gerçek bireysel etkimizin doğru bir resmini çizmemesi gibi görünüyor. Çevre bilincine sahip insanları iklim değişikliğiyle mücadelede karbon ayak izlerini bir ‘rehber’ olarak kullanmaya teşvik ederek, tüm enerjilerini geri dönüşüm veya ışıkları kapatmak gibi ölçülmesi kolay, düşük etkili bireysel eylemlere harcama riskini alıyoruz. Greta Thunberg'in Fridays For Future hareketini yaratmak yerine, dikkatini daha az su kullanmaya veya süt ürünlerini bırakmaya adadığını hayal edin. Fark tam da burada yatıyor bence. Örneğin, çatınıza güneş panelleri yerleştirirseniz karbon ayak iziniz küçülebilirken, iklim gölgeniz, komşularınızla seçimleriniz hakkında konuşurken tam tersine büyüyecektir. Sadece güneş panellerini sergilemenin sosyal etkisi bile gölgenizin boyutunu etkileyebilir. Araştırmalar, güneş paneli olan komşuların yakındaki sakinlere kendi panellerini kurma konusunda baskı oluşturabildiğini gösteriyor. Başka bir deyişle, tamamen bireysel eylemleri teşvik etmek yerine, bu eylemler bilerek veya bilmeyerek başkalarına ilham verdiğinde iklim gölgeniz büyür.
Ayak izinin nasıl hesaplandığıyla ilgili özellikle sorunlu bir diğer yönü de, birçok insanın çok az seçeneği olduğu için daha büyük karbon ayak izine sahip olabilmesidir. Mesela kimileri toplu taşımanın az olduğu bir bölgede yaşadıkları için çok araba kullanmak zorunda kalabilirler.
Bu dengesizlik Emma Pattee'yi rahatsız ediyor. “Karbon ayak izimizin büyük bir kısmının kontrolümüz dışındaki güçler tarafından oluşturulduğu benim için netleşti," diye açıklamada bulunan Pattee, “Şehirlerimizin nasıl tasarlandığını gerçekten hesaba katmıyoruz, toplu taşımaları hesaba katmıyoruz, hangi ülkede doğduğumuzu bile hesaba katmıyoruz,” diyor.
Birleşmiş Milletler'in (BM) yakın tarihli bir raporuna göre, eğer ‘dünyayı felaketle sonuçlanacak bir yola’ sokan iklim değişikliğini yavaşlatma şansımız var ise daha kapsamlı bir ölçüme şiddetle ihtiyacımız var. Emma Pattee, ne kadar geri dönüşüm yaptığımız veya biyolojik olarak parçalanamayan kahve kapsülleri kullanıp kullanmadığımız gibi bireysel eylemlerin çok ötesine geçerek, iklim gölgesinin daha geniş etkimizi daha doğru yansıttığını savunuyor.
İklim acil durumumuz bizden tıpkı Fitbit veya akıllı termostatımızın ölçümlerini aldıktan sonra yapabileceğimiz gibi, alışkanlıklarımızı değiştirmekten daha fazlasını gerektiriyor. Kâr amacı gütmeyen bilim destek grubu Climate Communications'ın yöneticisi Susan Joy Hassol, “İnsanlar, sayılar ve derecelendirmelerin güç olduğunu düşünüyor," diyor ve şöyle devam ediyor, "Fakat bence daha önemli olan, birisinin elinden gelen her şeyi yaptığını bilmesi. Elimizden geldiğince hızlıca elimizden geleni yapmalıyız."
Bireysel ile kolektifin, somut ile soyutun birleşimi iklim gölgesinin ilk savunucusu olan Profesör Hayhoe'nun ilgisini çekiyor. Hayhoe, "İnsanlar her zaman iklim değişikliğini düzeltmek için bireysel değişiklikler mi yoksa sistem çapında değişiklikler mi gerektiği konusunda tartışıyor ve kavga ediyor. Ne zaman biri bana bunu sorsa cevabım 'evet' oluyor. Bireysel eyleme ihtiyacımız var ama bireysel eylem yeterli değil," diyor.
İklim gölgesi kavramı belirsiz görünüyorsa da bu tamamen tesadüf değildir. Amaç bir iklim gölge puan kartı oluşturmak değil; daha ziyade Emma Pattee bunu, ‘kendi manevi ve ahlaki hesabını paylaşmak’ olarak tanımlıyor. Bunun bir iklim krizinin ortasında hayatlarımızı nasıl yaşadığımızı ve hayatlarımızı kendimizin ve başkalarının iyiliği için nasıl yaşamayı seçtiğimizi düşünmenin bir yolu olduğunu savunuyor.
Emma Patte, “İklim gölgesinin üç parçadan oluştuğunu hayal ediyorum; tüketimim, seçimlerim ve dikkatim,” diyor ve devam ediyor, “Tüketimim, klimayı tüm yaz boyunca çalıştırmak veya çevrim içi alışveriş yaptığımda iki günlük teslimat isteği gibi yaşam tarzı beklentilerimin yanı sıra tüketim kültürüne katılımımı da içerecektir. Seçimlerim, paramı nasıl bağışlayacağımı ve yatırım yapacağımı, sahip olduğum çocuk ve evcil hayvan sayısını, ne tür bir şirkette çalıştığımı ve onlar için ne tür işler yaptığımı içerecektir. Dikkatim ise muhtemelen en belirsiz ama belki de en önemlisi; dikkatimin ne kadarı iklim krizine odaklanmış durumda veya iklim eylemine kaç saatimi ayırıyorum?"
Şirketlere karşı derin öfke duyan insanlarla, ampullerini değiştiren insanların birbirleriyle kavga etmesine aslında hiç gerek yok. Hepsi daha büyük bir hesaplaşmanın farklı aşamalarındaki insanlar sadece. Kutuplaşmaya gerek yok çünkü tüm yaptıklarımızla gerçek bir değişimin parçası olabiliriz, umutları ileriye taşıyabiliriz.
İklim Kuşağı Konuşuyor programı için ayrılan süre dolarken, sizin için seçtiğim şarkıyı çalma zamanı geldi. Depeche Mode’dan son albümlerinden “Ghosts Again” isimli şarkıyı seçtim. Şarkıyı grubun üyesi Andy Fletcher’ın ölümünden sonra BBC Concert Orchestra ile birlikte BBC’nin Maida Vale Stüdyoları’nda gerçekleştirdiler.
Haftaya Cuma günü saat 14:00’de İklim Kuşağı Konuşuyor programında tekrar görüşene dek kendinize, sevdiklerinize ve gezegenimize lütfen iyi bakın.