İklim aktivistleri Anuna Dewever, Vee Kativhu ve Vanessa Nakate'nin güçlü seslerine kulak verirken, aynı zamanda dünyadaki iklim haberlerine de göz atıyoruz.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)
Geçtiğimiz hafta, Belçika’da Avrupa Parlamento’sunda Beyond Growth konferansının genel kurulu kapanışında küçülme ve sömürgecilikten kurtulma çağrısı yapan iklim aktivisti arkadaşım Anuna Dewever’in, karar vericiler ve bilim insanlarıyla dolu salona yaptığı konuşmayı sizinle paylaşmak istiyorum. Anuna Dewever, Belçika’da İklim İçin Gençlik hareketinin kurucusu. Bakın ne diyor;
“Sınırlı kaynaklar üzerinde sınırsız büyüme yalnızca bir efsane değil, aynı zamanda hafriyatçı ve acımasızca baskıcı bir tasarımdır. Yani büyürken ve büyümeyi savunurken kendimize ilk olarak sormamız gereken çok önemli bir soru var, bu ekonomiyi kimin için büyütüyoruz ve hangi hikayeleri kullanıyoruz? Bunu haklı çıkarmak için mi? Büyümenin altında yatanın ‘beyaz ırkın üstünlüğü, sömürgecilik ve emperyalizm’ olduğunu kabul etmeliyiz. Beyaz üstünlüğü, Avrupa ekonomisinin, kurumlarının, kurumsal değer zincirlerinin, ticaret anlaşmalarının, yatırım anlaşmalarının ve servet birikiminin jeopolitik yapılarının temelini oluşturan küresel bir hafriyat sistemini ve sömürgeciliği haklı çıkarıyor. Bu sohbetleri, bu odaların dışına taşımalı ve büyüme talep eden yüzlerce fosil yakıt lobicisine karşılık, küçülme talep eden bizden 1000 kişi olduğundan emin olmalıyız. Serveti yeniden dağıtmalı, iklim borcunu iptal etmeli, evrensel bir temel gelir uygulamasına geçmeli, kayıp ve hasar fonlarına büyük ölçüde yatırım yapmalı, yüksek gelirli ülkelerde ekonomiyi küçültmeli, evrensel kamu hizmetlerini artırmalı, çalışma süresini kısaltmalı,” diyen Anuna, “İnsanca bir hayatı yaşamanın manevi değerini önceleklendirin,” diye de ekliyor.
Anuna’ya katılıyorum. Kar amacıyla sonsuza kadar büyümeyi hedefleyen şirketlerin, diğer taraftan duyurularını yaptıkları ve hatta bizim gibi iklim aktivistlerini davet ettikleri sürdürülebilirlik toplantılarını hiç gerçekçi bulmadığımı söylemek istiyorum. Bunun bir sebebi, bizi kendi yeşil aklamalarına alet ettikleri gibi, ilerleyen süreçlerde bize söz vermemeleri. Bu konuya değinmişken aslında bir başka iklim aktivisti ve kızların eğitimi için çalışan bir aktivist olan Vee Kativhu’nun Birleşmiş Milettler’deki konuşmasının bir bölümüne de yer vermek istiyorum. Vee, Zimbabwe’den İngiltere’ye göç eden bir ailenin kızı.
“‘Anlamlı görüşmeler.’ Bu terim her fırsatta ortalığa atılıyor. Oysa biz gerçekten ciddiye alınmak istiyoruz. Sadece konuşmaya davet edilmek istemiyoruz, sadece koltukları doldurmaya, fotoğraf çekilmeye davet edilip sonra eve gitmek istemiyoruz. Tavsiyelerimizi dinlemenizi istiyoruz ama aynı zamanda uygulama sürecinde de birlikte olalım istiyoruz. Sadece danışmanızı istemiyoruz, bu projelerin tamamlandığını da görmeyi istiyoruz. Gençler olarak yetenekli olduğumuzu kabul edin, bize şans verin ve sihrin gerçekleşmesini izleyin.
Bugün Birleşmiş Milletler'deyiz (BM). Bunu daha geniş bir dünya örneği olarak kullanıyorum; BM, 1980'de kuruldu ve ancak 2023'te ilk tam kapsamlı gençlik ofisimizi kurmak üzereyiz. Bu gençler için kesinlikle yeterli değil. Şu anda dünyada iki milyara yakın genç insan var. Tarihin gördüğü en yüksek seviye bu. Gençleri sadece izlemeye ve dinlemeye davet etmek yerine bu masalara oturtmaya başlamalıyız. Bu bir yarışta olmaya benziyor. Gelip sizi neşelendirmemize izin veriyorsunuz, gelip tanık olmamıza izin veriyorsunuz. Ama uygulamamıza ve yürütmemize izin vermiyorsunuz. Topluluklarımızı temsil etmemize izin vermiyorsunuz. Bu yüzden bir numaralı tavsiyem, bizi bu odalara sokmaya başlayın, uygulamamıza izin vermeye başlayın. Çoğumuz bu işi önemsediğimiz için, tutkulu olduğumuz için, gurur duyacağımız bir dünyada yaşamak istediğimiz için yapıyoruz,” diyor Vee Kativhu.
Bu haftaki iklim aktivistlerinin haberlerinde son olarak Vanessa Nakate’nin konuşması var. Nakate, zengin ulusları, sömürücü krediler için yerden yere vurdu ve küresel güneyi iklim adaleti için seslerini yükseltmeye çağırdı.
Ugandalı iklim aktivisti ve Afrika Rise Up Hareketi'nin kurucusu Vanessa Nakate, zengin ülkeleri, küresel güney ülkelerinin üzerindeki borç yükünü iptal etmedikleri ve iklim felaketlerine etkili bir şekilde yanıt verme yeteneklerini engelledikleri için eleştirdi. Nakate, zengin ulusların yıllar süren fosil yakıt çıkarımından kar elde ederken, yoksul ülkelerdeki hükümetlerin iklim felaketlerinden sonra yeniden inşa etmek için bu ülkelerden borç almak zorunda kalmasındaki ironiye dikkat çekti.
Kyambogo'da düzenlenen bir iklim eğitimi toplantısında konuşan Vanessa, gelişmekte olan ülkelere sağlanan mali desteğin genellikle hibe yerine yüksek faizli krediler şeklinde geldiğini vurguladı.
“İklim felaketlerinin yıkıcı etkilerinden kurtulmak için, bu krize en az katkıda bulunan yoksul ülkelerin, fosil yakıt endüstrilerinden yararlanan varlıklı ülkelerden alınan kredilere güvenmekten başka çaresi kalmadı. Bu size adilmiş gibi geliyor mu?” diye sordu.
Aynı zamanda UNICEF İyi Niyet Elçisi olan ünlü aktivist, 12 yıl önce Kopenhag'da düzenlenen BM İklim Zirvesi sırasında zengin ulusların tutmadıkları sözün altını çizdi. “2020’ye kadar daha az müreffeh ülkelere, yılda 100 milyar dolar tahsis etme sözü verdiler. Bu da onların iklim değişikliğine uyum sağlamalarını ve daha fazla sıcaklık artışını azaltmalarını sağlayacaktı. Yine de, bu fonlar birkaç yıl sonra bile tutulmayan sözler olmaya devam ediyor,” dedi. Nakate, iklim krizinin uzak bir gelecek tehdidi değil, devam eden bir gerçeklik olduğunu da aktardı. Afrika Boynuzu'nda çocukları temiz su, yiyecek ve hayati sağlık hizmetlerine erişimden mahrum bırakan acil duruma dikkat çekti, "İklim krizi bu çocukların geleceklerini çalmıyor, bugünlerini çalıyor, hayatta kalmalarını engelliyor," diye ekledi.
End Fossil Occupy ve Debt For Climate Uganda tarafından ortaklaşa düzenlenen etkinlikte diğer etkili konuşmacılar da yer aldı. Rise Up Hareketi üyesi olan Edwin Namakanga, Sağlıklı Topluluklar İçin İklim Adaleti hareketinin kurucu ortağı Evelyn Acham ve Debt for Climate Uganda'nın kurucusu Elijah Reagan, iklim adaleti için mücadelede öğrenci katılımının ve güçlü savunuculuğun gerekliliğini vurguladılar. Eylemsizliğin sonuçlarının, genç nesli orantısız bir şekilde etkileyeceğinin altını çizdiler.
Küresel Güneyden iklim hareketinin güçlü seslerini dinlemenin çok önemli olduğunu düşündüğüm için bu gibi aktivist haberlerini de size ulaştırmayı istiyorum.
Vanessa da iklim tazminatlarından bahsetmişken gündeme yeni düşen bir habere bakalım; yeni bir araştırmaya göre, dünyanın en büyük fosil yakıt şirketleri, çevreyi kirleten faaliyetlerinden en çok zarar gören topluluklara, One Earth dergisinde yayınlanan analiz doğrultusunda, aralarında BP, Shell, ExxonMobil, Total, Suudi Arabistan’ın devlet petrol şirketi ve Chevron’un da bulunduğu 21 petrol devinin iklim borcunu hesaplayarak, iklim tazminatı kapsamında her yıl en az 209 milyar dolarlık ödeme yapması gerektiğini vurguluyor. Araştırmacılar, gezegeni ısıtan fosil yakıtlardan büyük servet edinen ve edinmeye devam eden şirketlerin neden olduğu ekonomik yükü ilk kez ölçtü. İklim krizinin ekonomik maliyetini kimin üstlenmesi gerektiğine dair büyüyen tartışmanın ortasında yeni yayınlanan makale, iklim çöküşünden en çok sorumlu olan karbon şirketlerinin ‘kirli servetlerinin’ neden olduğu zararın bir kısmını karşılamaları adına bir fırsat sunuyor. Çalışma, ihtiyatlı bir şekilde bu gelecekteki iklim maliyetlerinin üçte birini küresel fosil yakıt endüstrisine ve üçte birini de hükümetlere ve tüketicilere atfediyor.
Bununla beraber, araştırmada yer alan 21 petrol, gaz ve kömür üreticisinin iklime verdiği zararlara ilişkin fiyat etiketi, her şirketin 1988’den bu yana faaliyetlerine ve ürünle ilgili emisyonlarına ve anavatanlarının ekonomik durumuna dayanıyor.
Çalışmaya göre;
• Devlete ait en büyük emisyona sahip şirketi olan Saudi Aramco’nun, yıllık 43 milyar dolar borcu olacak ve bu, 2022 karının dörtte birinden biraz fazlasına denk geliyor.
• ExxonMobil’in yıllık borcu ise 18 milyar dolar olarak hesaplandı. Şirketin 2022’deki rekor karı ise 56 milyar dolardı.
• Araştırmaya göre, geçen yıl birlikte hissedarlarına 68 milyar dolar kazandıran İngiliz petrol devleri Shell ve BP, yıllık 30.8 milyar dolarlık iklim tazminatından topluca sorumlu olacak.
Climate Accountability Institute’un kurucu ortağı ve direktörü Richard Heede, “Bu, uzun vadeli iklim hasarları, azaltım ve uyum maliyetleri buz dağının yalnızca görünen kısmı,” dedi.
Bir de iklim davalarıyla ilgili bir çalışmaya bakalım şimdi; LSE Grantham Research Institute tarafından hazırlanan yeni bir çalışma, borsanın yeni açılmış veya şirketlerin kaybettiği bir ekoloji davası karşısında nasıl tepki gösterdiğini inceliyor. Araştırmacılar, bu çalışmanın karar alma aşamalarında ekoloji davalarıyla karşılaşma ihtimallerini de göz önünde bulundurarak, hissedarlar, finans düzenleyicileri ve hükümetler adına daha çevre dostu kararlara yönelmelerine yol açmasını umut ediyor.
Çalışma, 2005 ve 2021 yılları arasında ABD ve Avrupa’da gerçekleşmiş 108 çevre davasını inceliyor. Çalışmaya göre, yeni bir dava açılması veya bir davanın kaybedilmesi gibi durumlar, davanın muhatabı olan şirketin değerini ortalama %0.41 oranında düşürüyor.
Borsanın en çok sarsıldığı zaman ise, dünyanın en büyük bazı enerji ve malzeme şirketlerinin de içinde bulunduğu, karbon devlerine yönelik davalardan sonraki günlerdi. Davaların yalnızca açılması bahsi geçen şirketlerin değerini ortalama %0.57 oranında düşürürken, şirketlerin aleyhine alınan kararlarda bu oran %1.5’a kadar yükselmişti. Bunlar yüzdesel bazda oldukça küçük rakamlar olsalar da araştırmacılar, dev kirletici şirketlerin değerini düşüren bu davaların istatistiksel olarak büyük önem taşıdığında hemfikirler.
Araştırmanın öncü yazarı Misato Sato, “Bundan önce çevre davalarının piyasaya bir etkisi olup olmadığını bilmiyorduk. Bu zaten düşündüğümüz bir şeyin ilk somut kanıtı. Büyük kirletici firmalar ve özellikle de karbon devleri, artık iklim krizinin yol açtığı fiziksel riskler haricinde, bir de davalarla karşılaşma riski altındalar,” dedi.
Araştırmacılar ayrıca, yeni bir yasal argüman biçimi içeren veya yeni bir yargı alanında açılan yeni davalara tepki olarak hisse fiyatlarının daha fazla düştüğünü buldu.
Şimdi de bu haftanın belki de en çok konuşulan haberine bakalım istiyorum. Haber, BM çatısı altında yer alan Dünya Meteoroloji Örgütünün (WMO) son raporundan. Raporda, sera gazı salımı ve El Niño hava olayının hava sıcaklıklarını daha da artırdığı bilgisi yer alırken, %98 ihtimalle 2023 ila 2027 yıllarından en az birinin en sıcak yıl ve beş yılın tamamının da küresel hava sıcaklıklarının rekor seviyelere ulaştığı bir dönem olacağı belirtildi.
Söz konusu dönemde, %66 ihtimalle yıllık ortalama yüzeye yakın hava sıcaklığının da sanayi devrimi öncesine oranla en az 1,5 dereceden fazla olacak. Keza, 2027’ye kadar küresel hava sıcaklıkları rekor seviyelere ulaşabilecek. Hava sıcaklıklarının dünyanın farklı bölgelerindeki yağmurları etkileyebileceği belirtilirken, yağmurların bölgesel olarak artabileceği veya azalabileceğine de dikkat çekildi.
Raporda, sera gazı emisyonunun, okyanusların ısınması ve asitlenmesine, buzulların erimesine, deniz seviyesindeki yükselişle ve aşırı hava olaylarına yol açtığı ifade edildi. Raporda açıklamalarına yer verilen WMO Genel Sekreteri Petteri Taalas, rekor sıcaklıkların sağlık, gıda güvenliği, su yönetimi ve çevre açısından geniş kapsamlı sonuçları olacağını söyledi. Taalas, bu sonuçlara karşı hazırlıklı olunması uyarısında bulundu. Ayrıca Taalas, yaptığı basın açıklamasında El Niño‘nun ‘insan kaynaklı iklim değişikliği ile birleşerek küresel sıcaklıkları keşfedilmemiş bir bölgeye iteceği’ uyarısında bulundu. Geçen yılki raporda bu ihtimal yaklaşık %50 olarak belirtilmişti.
Son zamanlarda iklim aktivistleri üzerinde hükümetlerin baskıları giderek daha sertleşiyor. İngiltere’de protestolara kısıtlama getirilmesinden sonra ise bu kez Almanya’daki yetkililer, iklim eylemleri için ana yolları kapatan ve havaalanı trafiğini durduran bir iklim aktivisti gruba yönelik cezai soruşturmayla bağlantılı olarak ülke genelinde 15 hanede arama yaptı.
Bavyera savcıları tarafından yapılan açıklamaya göre, Last Generation’ın yedi üyesi hakkında, bir suç örgütü kurmak veya desteklemek ve daha fazla suç eylemini finanse etmek gerekçesiyle soruşturma açıldı. Bloomberg‘in aktardığına göre, üyeler en az 1,4 milyon Euro toplamakla suçlanıyor. Ayrıca iki üyenin Nisan 2022’de bir petrol boru hattını sabote etmeye teşebbüs ettiğinden şüpheleniliyor. Savcılar, baskınların halkın grup aleyhine 2022’den beri yaptığı bir dizi suç duyurusuna bağlı olduğunu söyledi. Grup, sera gazı emisyonlarını azaltmak için daha katı önlemler alınması çağrısında bulunmak için sık sık yollarda ve otoyollarda oturma eylemlerinde bulunuyor.
Rusya’da da dünyanın önde gelen çevre savunucusu sivil toplum kuruluşlarından olan Greenpeace, yetkililer tarafından ‘istenmeyen örgüt’ statüsüne alındı. Alınan karar, grubun çalışmalarını suç kılıyor ve çalışanları kovuşturma riskiyle karşı karşıya bırakıyor. Rusya‘da özgürlüklere yönelik baskı, Moskova’nın Ukrayna‘ya saldırmasının ardından bir yılı aşkın süredir benzeri görülmemiş bir düzeye taşındı. Bağımsız medya ve hak grupları kapatılırken, en önemli muhalefet figürleri hapse atıldı veya sürgüne gönderildi.
Greenpeace, internet sitesinden yaptığı basın açıklamasında, “Greenpeace’in Rusya’da tasfiye edilmesi, ülkenin çıkarlarının korunmasıyla hiçbir ilgisi olmayan, iklim ve biyoçeşitlilik krizleri karşısında atılan saçma, sorumsuz ve yıkıcı bir adımdır,” ifadelerini kullandı.
Euronews‘ün aktardığına göre, Rus yetkililer Greenpeace’i Moskova hükümeti karşıtı propaganda yapmakla ve ülkedeki gücü değiştirmeye çalışmakla suçladı. Başsavcılık, iklim savunucusu grubunun, ülkenin anayasal düzeni ve güvenliğinin temellerine yönelik bir tehdit oluşturduğunu söyledi. Açıklamada ayrıca, Rusya’nın Ukrayna’daki askeri harekatının başlamasından bu yana Greenpeace aktivistlerinin, Rus karşıtı propaganda yaptığı ve Rusya’nın ekonomik olarak yalnızlaştırılması çağrısında bulunduğunun düşünüldüğüne de yer verildi.