"İklim Adaleti talep ediyoruz"

-
Aa
+
a
a
a

Atlas Sarrafoğlu, İklim Kuşağı Konuşuyor'da Fridays For Future hareketinin kurucularından Bianca Castro ile İklim Adaleti üzerine konuşuyor.

""
"İklim Adaleti talep ediyoruz"
 

"İklim Adaleti talep ediyoruz"

podcast servisi: iTunes / RSS

Sayın Açık Radyo dinleyicileri, İklim Kuşağı Konuşuyor programına hoş geldiniz. Dünyanın her ülkesinden bir iklim aktivisti ile gerçekleştirdiğim İklim Kuşağı serisinin 35. konuğu Bianca Castro. Bianca 22 yaşında, Portekiz’in başkenti Lizbon’da yaşıyor. Portekiz’deki Fridays For Future hareketinin kurucularından. Oyunculuk alanında uzmanlaştı, fizik okudu. Aynı zamanda Greenpeace'de Roots küresel ekibinin program lideri yardımcısı olarak çalışıyor. Ona sorularımı yönelttim ve sizinle bu soru ve cevapları paylaşacağım bugün.

Bianca Castro

Atlas Sarrafoğlu: İklim krizi genel olarak insanların yaşamlarını nasıl etkiliyor ve iklim değişikliğinin Portekiz üzerindeki doğrudan etkileri neler?

Bianca Castro: Sıcak hava dalgaları, kuraklık, su baskını, orman yangınlarının yoğunlaşması ve artması Portekiz'in giderek daha fazla yaşayacağı sonuçlardan sadece birkaçı. İklim krizi geleceğe yönelik bir tahmin değil, giderek daha yıkıcı hale gelen felaketlerin mevcut bir dizisidir.

Bu yıl altı binin üzerinde orman yangını yaşadık. Tüm ülkeler arasında en büyük okaliptüs ormanı alanına sahibiz ve okaliptüs ormanları, iklim krizinin bize getirdiği giderek dayanılmaz hale gelen yazlar için saatli bombalar oluşturuyor. Bunun Portekiz'in Akdeniz'de en çok yanan ülke olmasına bir etkisi olabilir mi? Evet, derim. Öte yandan geçtiğimiz kış şiddetli (ve ölümcül) sel baskınları yaşadık. Geçtiğimiz günlerde sadece iki günde ülke genelinde yedi sıcaklık rekoru kırıldı.

Ve doğası gereği iklim krizi ile bağlantılı olan yaşam maliyeti krizi tüm nüfusu etkiliyor, enerji krizi ve hükumetin çözüm olarak bize ‘doğal’ gaz satışı konusundaki ısrarı nedeniyle bu iklim krizi büyük ölçüde yoğunlaşıyor. Tüm bunlara ek olarak Avrupa Birliği'nde (AB) enerji yoksulluğu riski en yüksek olan beşinci ülkeyiz.

Çözüm, hükumetimizin fosil yakıt şirketlerimize ve onların yeşil aklamalarına uymayı bırakmak zorunda kalmasında yatıyor.

Şu andaki temel taleplerimiz çok basit, somut ve bilimin de gerektirdiği gibi; 2030’a kadar fosil yakıtlara son vermek ve 2025’e kadar %100 yenilenebilir elektriğe sahip olmak. İklim adaletini talep ediyoruz. Çünkü iklim krizini sosyal adaletin karmaşık bir siyasi sorunu olarak anlıyoruz.


A.S.: Ülkenizi iklim değişikliğinin etkilerinden korumanın çözümü nedir sence?

B.C.: Portekiz'in yapması gereken, geçiş sürecinde kimsenin geride kalmadığından emin olmalıyız.

Sağlık, eğitim, barınma, gıda, yenilenebilir enerji ve ulaşımın tüm bireyler için kamu sektörü içerisinde sağlanmasını ve böylece bunların gerçekten herkes tarafından erişilebilir olmasını sağlamamız gerekiyor. Kâr maksimizasyonu yerine, yaşamı ve bakımı toplumun ve ekonominin merkezine koymalıyız. Yüksek emisyonlu endüstrilerde çalışanlar için adil bir geçişe ihtiyacımız var; şirketleri ve hissedarları iklim krizinden sorumlu tutalım ve neden olan zararların telafisi olarak onlara geçişin bedelini ödetelim.


A.S.: Hükumetinizin iklim kriziyle mücadele konusundaki yaklaşımı nedir? Limitin 1,5 derecenin altında tutulması için hükumetiniz tarafından ilk olarak ne tür adımlar atılması gerekiyor?

B.C.: Portekiz, diğer hükumetler gibi, iklim krizine karşı harekete geçmek için yeterince çaba göstermiyor. Yaşadığım yer olan Lizbon, Avrupa'nın ‘Yeşil Başkenti’ olarak adlandırılsa da ve hükumetimiz gururla iklim çözümlerinde ön saflarda yer aldığımızı söylese de, boş sözler karşı karşıya olduğumuz krizleri çözmüyor.

2021’de hazırlanan bir rapora göre, Portekiz hükumetinin Karbon Nötr 2050 Yol Haritası, Ulusal Enerji ve İklim Planı 2030 veya İklim Temel Kanunları gibi belgelerde sunulan hedeflere ulaşmak için politikalar uygulayacağını varsayarsak, karbon bütçesi 2026 ile 2037 arasında tükenecek. Bu, ortalama sıcaklığı 1,5 °C'nin altında tutmaya yönelik küresel olarak uyumlu herhangi bir senaryoda Portekiz'in önümüzdeki üç ila 14 yıl içinde 2100’e kadar salma hakkına sahip olduğu tüm CO2'yi salacağı anlamına geliyor. İklim adaleti perspektifinden bakıldığında, 2030’a kadar karbon nötrlüğü tartışılamaz. Bir sürü belgemiz ve hedefimiz var; ama hiçbiri yeterli değil.

Hükumetimiz, üçüncü gaz boru hattı bağlantısının inşası konusunda İspanya ve Fransa ile görüşüyor. İklim krizinin ortasında fosil altyapının genişletilmesi tartışılıyor. Hükumet, ihtiyacımızın havacılık emisyonlarını azaltmak olduğunu bilmesine rağmen, yeni (gereksiz) bir havaalanı olasılığı yıllardır masadaydı. Su kıtlığını ve ülkenin güneybatısındaki göçmen emeğin sömürülmesini de beraberinde getiren ciddi yoğun tarım sorunlarımız var. Ancak bu durum göz ardı edilmeye devam ediliyor.

Aynı zamanda, giderek daha fazla genç iklim adaleti aktivisti barışçıl protesto yaptıkları için gözaltına alınıyor ve para cezasına çarptırılıyor. Bizler, bugün için, gelecek için, onurlu bir yaşam için mücadele etmekte zorlanan binlerce genciz. Bizler, ‘Adil geçiş, iklim adaleti’, ‘Gezegen yanıyor ve hükumet sadece izliyor’ gibi mesajları tekrarlayan binlerce, on binlerce kişiyiz. Başbakanımızın ifadesiyle, “Geleceğin bugünden, yeni nesillerle birlikte ve onlar için inşa edildiğini unutmamak önemlidir." Benim sorum şu, hangi gelecekten bahsediyor? Aşırı olayların normalleştiği, istifa etmezsek kınanacağımız, iklimin çökeceği bir gelecek mi? Sonuçta hükumetlerimiz biz gençlere yönelik bir mesajda sokaklarda ‘İklimi değil, sistemi değiştir’ yankılarımızı unutamaz.

Portekiz'de emisyonları büyük ölçüde artıran her türlü projeyi derhal iptal etmemiz gerekiyor ve emisyonların fosil yakıtların çıkarılması ve işletilmesine yönelik yeni projeler yoluyla, örneğin Mozambik'te, buradan başka ülkelere aktarılmasına izin veremeyiz.

Tarihsel sorumluluk seviyelerine göre Portekiz'in 2030’a kadar emisyonlarının yaklaşık %75'ini azaltması gerekiyor.


A.S.: Aktivizmine nasıl başladın ve Portekiz'deki grevleri nasıl organize ediyorsun? İklim kriziyle ilgili belirli bir alanda çalışıyor musun?

B.C.: İklim krizinden ciddi şekilde etkilenen Portekiz'in güneyindeki küçük bir kasabadan geliyorum ve iklim krizinin kötüleşmesini ve bunun sosyal kriz ve çalışma adaleti kriziyle olan bağlantısını izleyerek büyüdüm. 2018'in sonlarında Lizbon'a taşındım ve Fridays For Future Portekiz'in kurucularından biriydim. Yürüyüşler ve grevlerden çeşitli doğrudan eylemlere ve sivil itaatsizliğe kadar çok sayıda eylemin yanı sıra adil geçiş, iklim finansmanı, Portekiz'de fosil yakıtların yayılması, yoğun tarım vb. gibi çeşitli konularda kampanyalar düzenledim; her zaman sosyal, çalışma ve toplumsal cinsiyet adaleti bağlantısı odaklı küresel mücadelenin bir parçası olmak da dahil. Sendikalar ve işçilerle işbirliği yaptığımız iklim işleri kampanyası var. Küresel hareketin koordinasyonunda sadece yerel ve ulusal değil, uluslararası alanda da çalışıyorum. Şu anda Greenpeace'de Roots küresel programının program lideri yardımcısı olarak çalışıyorum.

Roots'ta sıfırdan güç oluşturmak için insanlarla ve topluluklarla birlikte çalışıyoruz. Kapasite ve liderlik geliştirmek ve yerel düzeyde kesişimsel ve eşitlikçi sistem değişimini desteklemek için Küresel Güney'in ön cephe bölgelerindeki gençlik ve iklim adaleti hareketleriyle ortaklık kuruyoruz.


A.S.: Geleceğe dair seni umutlandıran şey nedir?


B.C.: Beni umutlandıran şey insanlar. Sadece Portekiz'de değil, tüm dünyada sokaklarda gösterilen kolektif güçtür. Etrafımıza baktığımızda ve etrafımızın tıpkı bizim gibi farklı bir dünya inşa etmek isteyen binlerce insanla çevrili olduğunu fark ettiğimizde, havada belli bir yenilmezlik hissediyorsunuz. İklim Adaleti Hareketi’nde bulunan topluluk, birlik, sevgi ve dayanışma topluluğudur. Çünkü neyin tehlikede olduğunu biliyoruz ve herkes için daha iyi bir dünya uğruna verilen mücadeleye sahip olduğumuz her şeyi verme sorumluluğunu hissediyoruz.

A.S.: Geçtiğimiz ay Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görülen Duarte davası hakkında ne düşünüyorsun?

B.C.: Altı Portekizli gençten oluşan bir grup, devletlerin küresel ısıtmaya katkıda bulunarak haklarını ihlal ettikleri iddiasıyla 33 ülkeyi AİHM’ye götürdü. Hukuk, iklim değişikliğinden sorumlu olanların hesap vermesini sağlayacak güçlü bir araç olabilir ve olmalıdır. Bu gençler, İklim Davası davalarını doğrudan AİHM’ye taşıdılar çünkü hiçbir ulusal mahkeme bizim neslimizi korumak için yeterince çaba göstermedi ve hükumetlerin iklim krizine karşı harekete geçmediği her saniye, insan haklarımızın ihlal edildiğini biliyorlar. Yaptıkları takdire şayandır çünkü dünyada bu kadar çok davalı devletin yer aldığı hiçbir mahkeme önünde böyle bir dava görülmemiş. İklim krizinin ne kadar derininde olduğumuz göz önüne alındığında, ister hukuk, ister politika olsun, ister (ve benim için en güçlüsü) sokaklara çıkıp sesimizi daha yüksek sesle duyurmak olsun, farklı taktik ve yaklaşımlarla mücadele etmek acil bir gereksinimdir.

A.S.: Dünya liderlerine seslenecek bir mikrofonun olsaydı iklim kriziyle ilgili onlara ne söylerdin?

B.C.: En çok etkilenen insanları dinleyin, sadece iklim krizinden doğrudan etkilenen toplulukları değil, onunla bağlantılı olan diğer toplulukları da dinleyin. Halihazırda karşı karşıya olduğumuz iklim kaosuna ilişkin ilk elden hikayeleri dinleyin. Filipinler'de insanlar kendi odalarında boğulmaktan korkuyor ve çoğu zaman elektriksiz, su basmış bir odada uyanıyorlar. Son dönemde yaşanan tayfunlarla birlikte insanlar çatılarda mahsur kalırken, su baskınları 12 metre yüksekliğe ulaştı. Yerli gençlerin sesi her yerde duyulmuyor. Karşı karşıya olduğumuz krizden büyük ölçüde etkilenerek her gün yaşam alanları ve gelecekleri için savaşıyorlar. Karar alma masasında oturması gereken ama göz ardı edilmeye devam edenleri dinleyin.

İklim krizi, kârı hala yaşamın üstünde tutmaya karar vererek her gün aldığınız siyasi bir karardır. Bu ne zaman duracak? Değişim ve sorumluluk talep ediyoruz. Birbirimize ve gezegene bağlıyız; sokaklara çıkmaya, bağırmaya, protesto etmeye, kampanyalar ve bağlantılar kurmaya, daha fazlasını talep etmeye ve daha güçlü hareketlere dönüşmeye kararlıyız.

Örgütlenmek, harekete geçmek ve dünyada görmek istediğimiz değişimi gerçekleştirmek, dünyanın her yerinden, her kuşaktan insanlara yani bize bağlı.



A.S.: İklim kriziyle ilgili senin gelecek algın nedir? 2030'da kendini nasıl hayal ediyorsun?

B.C.: Halkın gücü, iktidardaki insanlardan daha güçlü olacaktır. Hepimizin daha önce duyduğu gibi, birleşen halk asla yenilmeyecektir. Hareket, direnmeyi bırakmayacak; hareket, mücadeleyi bırakmayacak ve 2030'da hayal ettiğimiz dünyayı kolektif olarak inşa edene kadar, o zamana kadar hala kazanmamız gereken şey her ne ise onun için savaşacağımı hayal ediyorum. Yaşamın, gezegenin, çeşitliliğin ve adaletin toplumumuzun ve ekonomimizin merkezinde olduğu yerde.



İklim aktivisti Bianca Castro ile yaptığım röportaj burada bitti. Her ne kadar bugünkü iklim aktivisti konuğum Portekiz’den de olsa, biliyorum ki hepimizin kalbi son 10 gündür Filistin halkı ile birlikte. O topraklarda bitmeyen bir acı var. Şimdi bütün dünyanın gözü önünde ise bir soykırım yaşanıyor. Umutları olan bir genç için bu ne demek, benim için ne demek, size programı kapatmadan çok kısa anlatmak istiyorum. Çünkü çok uzun zamandan beri bu kadar ‘umutsuz’ olmamıştım. Benim yaşımda gençler, bebekler, kadınlar öldürülüyor. Evsiz, aç, susuz, ilaçsız, doktorsuz bırakılıyorlar. Hastaneler bombalanıyor, savaş suçları peşi sıra gerçekleşiyor. Sivil halk kapana sıkıştırıldı ve bütün dünya bunu izliyor. Ateşkes için kimse elini taşın altına koymuyor gibi.

Ben ise 11 yaşından beri beş senedir iklim krizini anlatıyorum. İçimdeki umut, değişimin bir gün gerçekleşeceğini söylüyordu hep. Tabii iniş çıkışlar da yaşıyorum içimde. Sonra dünyanın on yıllardır sadece seyrettiği bir katliam yaşanıyor ve ben düşünmeden edemiyorum; insanlığın doğaya karşı açtığı bir savaş var ve hatta buna ekokırım diyoruz. Peki bizler de iklim krizi karşısında yavaş yavaş kaynamaya bırakılmış bir kuşak mıyız? Güç sahipleri bilimi ve gençleri görmezden gelmeye devam mı edecekler? Yavaş yavaş öldürülüyor muyuz bizler de?

10 gündür bu duygudan kurtulamıyorum. Şu anda bir güç savaşı karşısında insanlık yok sayılıyor. Kendimizi kurtarmamız gerekiyor, başka kurtarıcı yok. Masumların yok edilmediği, katillerin sorumlu tutulduğu ve hayallerin gerçekleştiği bir dünya için yine de hepimize ‘umut’ diliyorum.

Bugün seçtiğim şarkı ise “Naci en Palestina” yani İspanyolca’dan çevrildiğinde “Filistin’de Doğdum.” Şarkı El Aksa krizi üzerine yazılmış. Şarkıyı söyleyen ise Emel Mathlouti. Şarkının aslı Yunan çingenelerinin bestelerinden geliyormuş.

Emel Mathlouthi’nin özgürlük ve barış özlemi ile söylediği şarkısının sözleri şöyle;

adsız yerlerden geldim
toprağım yok
anavatanım yok
ateşler yakıyorum parmaklarımda
sana şarkılar söylüyorum kalbimle
yürek telim gönül yakıyor
Filistin’de doğdum
yerim yok
toprağım yok
yurdum yok
Filistin’de doğdum
böyledir bizim çingene kadınlarımız
acıyla şarkı söylediğinde
seni darmadağın eder




Gelecek hafta tekrar görüşene dek kendinize, sevdiklerinize ve gezegenimize lütfen daha iyi bakın diyorum.