İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, dünyadan ve Türkiye'den derlediği iklim haberlerini konuşuyor.
Sevgili Açık Radyo’nun her Cuma 14:00’de yayınlanan İklim Kuşağı Konuşuyor dinleyicileri, 2024 yılının ilk programı ile karşınızdayım, ben Atlas Sarrafoğlu. 16 yaşındayım ve Açık Radyo’da İklim Kuşağı Konuşuyor programını yapmaya başlayalı dört sene oluyor. Bu sene de sizlere iklim haberleri, iklim aktivizmi ve çeşitli konuklarımla sohbetlerimi getirmeye devam edeceğim.
Kuşkusuz 2023’ün en korkunç tarafı bilim insanları tarafından 125 bin yıldan bu yana dünyanın hiç bu kadar sıcak olmadığı gerçeği idi. 2023’ün kaydedilen en sıcak yıl olması önde gelen bilim insanlarına göre, insanlığın kendi yarattığı iklim değişikliği ile başa çıkma yeteneği konusundaki şüpheleri artırıyor.
Geçtiğimiz Aralık ayında dünyanın birçok bölgesinde rekor düzeyde sıcaklıklar kaydedildi. The Guardian’a konuşan NASA’nın eski bilim insanı James Hansen, 2023yılının başarısızlıkların belirginleştiği an olarak hatırlanacağını söyledi. “Çocuklarımız ve torunlarımız insan kaynaklı iklim değişikliği tarihine baktığında, 2023 ve 2024’ü hükümetlerin iklim değişikliğiyle başa çıkma konusundaki başarısızlığının nihayet ortaya çıktığı dönem olarak görecek,” diyen Hansen, hükümetlerin sadece küresel ısınmayı durdurmada başarısız olmakla kalmadığını, küresel ısınma hızının artığını belirtti.
1988’de son 120 bin yılınmuhtemelen en sıcak Temmuz ayının yaşanmasının ardından, ABD Senatosu’nda yaptığı konuşma ile küresel ısınmayı ilk kez tanıyan yüksek düzeyli yetkili olan James Hansen, dünyanın ‘yeni bir iklim sınırına’ doğru ilerlediği ve sıcaklıkların son bir milyon yıldaki herhangi bir dönemden daha yüksek olduğu konusunda uyarıda bulundu.
Şu anda New York’taki Columbia Üniversitesi Dünya Enstitüsü’ndeki iklim programının direktörlüğünü yapan James Hansen, en iyi umudun liderlikte bir kuşak değişikliği yaşanması olduğunu söyledi, “Bu açık ikilemin parlak tarafı, gençlerin geleceklerinin sorumluluğunu üstlenmeleri gerektiğini fark edebilmeleri. Günümüz siyasetinin çalkantılı durumu buna fırsat sağlayabilir.”
James Hansen’in yorumları, bilimsel uyarılar ile siyasi eylemler arasındaki muazzam uçurumdan duyulan dehşetin bir yansıması. Dünya liderleri, fosil yakıt kullanımının iklim krizine neden olduğu gerçeğini neredeyse 30 yıl sonra kabul etti. Bu sene Dubai’de düzenlenen COP28 iklim müzakereleri ise fosil yakıtlardan ‘uzaklaşma’ yönünde belirsiz bir çağrıyla sona erdi. Buna karşın dünyanın tehlikeli seviyelerde ısındığı görülüyor.
Bilim insanları hâlâ bu çetin yıla ait verileri işliyor. 2023’ün sıcaklık rekorunun kırıldığı yıl olduğunu açıklayan son kuruluş Japonya Meteoroloji Ajansı oldu. Ajansın verilerinegöre 2023’ün sıcaklıkları, 1991 ile 2020 arasındaki küresel ortalamadan 0,53 derece yüksek. Daha önceki rekor 2016’da kırılmıştı ve sıcaklıklar o yıl ortalamanın 0,35 derece üzerine çıkmıştı. Uzun vadede Dünya, sanayi öncesi dönemlere göre yaklaşık 1,2 derece daha sıcak.
ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA), daha önce 174 yıllık veri setinde ‘2023’ün en sıcak yıl olma olasılığının %99’dan fazla olduğunu’ hesaplamıştı.Bunu, kuzey yarım küredeki en sıcak yaz ve sonbahar mevsimlerinin yaşanması ve altı ay arka arkaya sıcaklık rekorlarının kırılması takip etti.
İnsan kaynaklı küresel ısınma ve El Niño’nun etkisiyle, sıcaklık bir türlü düşmedi. Kasım ayında, Avrupa Birliği’nin finanse ettiği Copernicus İklim Değişikliği Servisi’ne göre, Kasım ayının iki gününde anormallik yaşandı ve sıcaklıklar sanayi devrimi öncesinin 2 derece üzerinde gerçekleşti.
Copernicus İklim Değişikliği Servisi de Dünya Meteoroloji Örgütügibi 2023’ün kayıt altına alınmış en sıcak yıl olduğunu henüz sene bitmeden teyit etmişti.Aralık ayında dünyanın birçok bölgesi, tarihin en sıcak Noel’ini yaşadı. Yeni yıl yaklaşırken, Orta Asya, Güney Amerika, Avrupa ve Avustralya’da aylık sıcaklık rekorları kırılmaya devam etti.
Berkeley Earth, 2023’teki ortalama sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelere göre neredeyse 1,5 derece daha yüksek olacağını tahmin etti.Her ne kadar iklim eğilimleri yıllık ölçümlerden ziyade 10 yıllık ölçümlere dayansa da birçok bilim insanı, Paris Anlaşması’nda belirlenen hedeflerin ıskalanmasının an meselesi olduğunu ifade ediyor.
İklim değişiminin hızı, deneyimli gözlemcileri dehşete düşürdü. Almanya’daki Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü’nün ortak direktörü Prof. Johan Rockström, “2023, sıcak hava dalgalarından, kuraklıklara, sellere ve yangınlara, buz erimesi hızına ve özellikle okyanustaki sıcaklık anormalliklerine kadar iklim olaylarının gücü açısından şok edici” dedi. Rockström, bu yeni gelişmelerin Dünya’nın keşfedilmemiş bir bölgede ve kuşatma altında olduğunu gösterdiğini belirtti, “Bununla kastettiğimiz şey, 250 yıldır insanların yaptığı baskıya Dünya’nın bir tepki vermesi. Gezegen, insanlığa yaptıklarının faturasını göndermeye başladı.”
Prof. Johan Rockström, 2023’te kendisini en çok rahatsız eden şeyin, El Niñoyılı için bile ani olan deniz yüzeyi sıcaklıklarındaki keskin artış olduğunu söyledi ve ekledi, “Okyanus ısısındaki artışın neden bu kadar dramatik olduğunu anlamıyoruz ve gelecekteki sonuçları bilmiyoruz.”
Antarktika’da da bilim insanları, değişimin hızı karşısında şaşkın ve endişeli. Meteorolojik bilgileri toplamak adına güneş ve rüzgar enerjisiyle çalışan Brezilya’nın yeni bilimsel modülü Criosfera 2, hem yaz hem de kış aylarında bölgedeki en düşük deniz buzunu ölçtü. Rio Grande do Sul Federal Üniversitesi’nde Klimatoloji ve Oşinografi Profesörü ve Brezilya Bilimler Enstitüsü’nün Müdür Yardımcısı olan Francisco Eliseu Aquino, “Bu çevresel uyarı, devam eden küresel çevresel değişikliklerin bir işareti ve bu değişiklikleri açıklamak kutup bilimcileri için korkutucu derecede zor,” dedi.
Batı Antarktika, atmosferik nehirlerin karaya ulaşmasıyla ilişkilendirilen bir dizi kış sıcak dalgası etkisi altında kaldı. Temmuz’un başlarında, Antarktika yarımadasının kuzey ucu olan King George Adası’nda Şili’den bir ekip, yalnızca kar yağışının beklendiği Avustralya kışının ortasında benzeri görülmemiş bir yağmur yağışı kaydetti.
Ocak ayında, Weddell Denizi’ndeki Brunt Buz Sahanlığı’ndan yaklaşık bin 500 km² büyüklüğünde dev bir buz dağı koptu. Bu, aynı bölgede üç yılda meydana gelen üçüncü devasa çatlama oldu. Francisco Eliseu Aquino, fosil yakıtların yakılması yoluyla insan etkisinin kutuplar ve tropikler arasında ‘korkunç’ dinamiklere neden olduğunu söyledi. Antarktika’dan gelen soğuk ve ıslak hava, Amazon’daki rekor sıcaklık ve kuraklıkla etkileşime girerek aralarında benzeri görülmemiş fırtınalar yarattı. Güney Brezilya’da Eylül ayının başında 51 kişinin ölümüne neden olan seller, Kasım ayının ortasında benzer derecede yıkıcı bir güçle geri döndü. Aquino, bu rekorun dünya tehlikeli ısınma seviyelerine girdikçe nelerle karşılaşacağımızın bir örneği olduğunu söyledi, “Bu yıldan itibaren, küresel ortalama sıcaklıkta 1,5 dereceyle flört etmeyi ve felaketler için yeni rekorların ne anlama geldiğini somut bir şekilde anlayacağız.”
Bu yılın en ölümcül iklim felaketi, Libya’daki kıyı kenti Derna’da 11 bin 300’den fazla insanın ölümüne yol açan sel oldu. Storm Daniel ile tek bir günde, Eylül ayı boyunca şehre düşen yağmurun 200 katıkadar yağmur yağdı. İnsan kaynaklı iklim değişikliği, bu olasılığı 50 katakadar artırdı.
Bir sonraki haberim ise; Yenilenebilir Enerji açısından gelişmelerin hızlanması ile ilgili. Uluslararası Enerji Ajansı raporuna göre 2030’da dünyada satılan otomobiller içinde elektrikli otomobillerin payı %60’ı aşacak. 2030’da dünyadaki elektrikli otomobil stoğu 350 milyon civarında olacak. Rapora göre, yenilenebilir enerji kaynaklarının oranı hızla artacak. Rapor ayrıca, elektrikli araçların sayısının ve yaygınlığının da 2030 sonuna kadar büyük bir artış göstereceğine de işaret ediyor.
Euronews’in haberine göre, 2030 sonuna kadar dünyadaki elektrikli otomobil sayısı 10 kat artacak. 2030’a gelindiğinde dünyada satılan araçların %60’ından fazlası elektrikli olacak. Türkiye’de elektrikli otomobil satışları da 2023’de büyük bir ivme kazandı.
IEA’nın Dünya Enerji Görünümü (WEO) raporu, dünyada enerji sektörüne yönelik analiz ve projeksiyonlar için en yetkili kaynak olarak görülüyor. 2023 raporunda elektrikli araçların kısa sürede ne kadar yaygınlaşacağını gösteren analiz ve tahminler yer alıyor. IEA verilerine göre, elektrikli araç sayısı son yıllarda hızla arttı. Elektrikli otomobil satışları, 2022’de 10 milyonu aşarak 10,3 milyona ulaştı. 2021’de dünyada 6,5 milyon otomobil satılmıştı.
Avrupa’da bataryalı elektrikli otomobil satış payının en düşük olduğu ülke ise Türkiye. Türkiye İstatistik Kurumu'na (TÜİK) göre, 2022’de Türkiye’de trafiğe kaydı yapılan otomobiller içinde elektrikli araçların payı %1,4 oldu. Türkiye’de trafikteki toplam elektrikli otomobil sayısı ise Kasım 2023 itibarıyla 69 bin 914. 2022 sonunda bu sayı 14 bin 552 idi. TOGG başta olmak üzere, diğer firmaların arz kapasitelerinin yükselmesiyle 2023’de elektrikli otomobil satışı büyük bir rekor kırdı. Türkiye’de trafiğe kaydı yapılan otomobiller içinde elektrikli araçların payı, Ocak - Kasım 2023 döneminde %6,5 oldu.
Hükümetlerin mevcut politikalarına dayanarak hazırlanan Dünya Enerji Görünümü raporuna göre, temiz enerji teknolojilerine destek artacak. Küresel kömür, petrol ve gaz talebi 2030’tan önce zirveye ulaşacak. İlk kez bir WEO raporundaki mevcut politikalara dayalı olan bir senaryoda, fosil yakıt talebinin zirve yapacağı öngörülüyor. Küresel enerji tedarikinde yıllardır %80 seviyesinde kalan fosil yakıtların payı, 2030 itibarıyla %73’e inecek.
Elektrikli araç satış sayısının bu yıl dünya genelinde 14 milyon sınırına dayanması ve böylece satılan her beş araçtan birinin elektrikli olması bekleniyor. IEA raporuna göre 2030’da dünyada satılan otomobiller içinde elektrikli otomobillerin payı %60’ı aşacak. 2030’da dünyadaki elektrikli otomobil stoğu 350 milyon civarında olacak.
Yakın zamanda yapılan bir araştırmayabakalım şimdi de… Rapor, insanların yaklaşık bin 400 kuş türünü yok ettiğini ortaya çıkardı. Bu rakam önceden düşünülenin tam iki katı...
Birleşik Krallık Ekoloji ve Hidroloji Merkezi‘ne (UKCEH) göre, bu, modern insanlık tarihi boyunca türlerin dokuzda birinin veya %12’sinin kaybolmasına denk geliyor. Ormansızlaşma, aşırı avlanma ve istilacı türlerin ortaya çıkışı, yaklaşık 130 bin yıl önceki Geç Pleistosen döneminden bu yana insanlar tarafından ortaya çıkan başlıca tehditlerden bazıları.
Çalışmanın baş yazarı, UKCEH’de ekolojik modelci olan Dr. Rob Cooke, “İnsanlar, habitat kaybı, aşırı tüketim ve kuş yuvalarına saldıran ve yiyecek için onlarla rekabet eden fareler, domuzlar ve köpeklerin ortaya çıkması yoluyla kuş popülasyonlarını hızla yok etti,” diyor. Geçtiğimiz yüzyılda iklim değişikliği, yoğun tarım ve kirlilik bu tehdidi daha da artırdı.
Euronews‘in aktardığına göre, araştırmacılar, Yeni Zelanda‘yı bir vaka çalışması olarak kullanarak, keşfedilmemiş yok oluşları tahmin etmek için bilinen kuş yok oluşlarına dayanan istatistiksel modelleme kullandı. Bu ülke, kuşların iyi korunmuş kalıntıları sayesinde dünyada insan öncesi kuş faunasının tamamen bilindiği düşünülen tek yer. Dr. Rob Cooke, “Birçok türün yazılı kayıtlardan önce neslinin tükendiğini ve tarihte hiç bir iz bırakmadığını,” belirtiyor.
Göteborg Üniversitesi‘nden çalışmanın ortak yazarı Dr. Søren Faurbyre, bunun ‘mevcut biyolojik çeşitlilik krizinin en önemli sonuçları olduğuna’ dikkat çekti:,“Dünya sadece çok sayıda büyüleyici kuşu değil, aynı zamanda tohum dağıtma ve tozlaşma gibi temel işlevleri de içeren çeşitli ekolojik rollerini de kaybetmiş olabilir. Bunun ekosistemler üzerinde art arda zararlı etkileri olacak, dolayısıyla kuşların yok olmasına ek olarak hayatta kalmak için bu türlere bağımlı olan birçok bitki ve hayvanı da kaybetmiş olacağız.”
Nesli tükenen kuş türleri arasında Mauritius‘un ikonik Dodo‘su, Kuzey Atlantik’in Büyük Auk‘u ve daha az bilinen Saint Helena Dev İbibik kuşu da bulunuyor.
Stanford Üniversitesi‘nden Prof. Mark Jacobson‘ın büyük bir iddiası var sırada. Yeni kitabının başlığında da belirttiği gibi, ‘mucizeye gerek kalmadan’ dünya enerjisinin %100’ü yenilenebilir kaynaklardan hızla elde edilebilir. Karbon yakalama ve depolama, biyoyakıtlar, yeni nükleer ve diğer teknolojilerin pahalı zaman kayıpları olduğunu belirten Jacobson, rüzgar, su ve güneş enerjisinin bol ve ucuz enerji sağlayabileceğini, iklim krizine yol açan karbon emisyonlarını sona erdirebileceğini, ölümcül hava kirliliğini azaltabileceğini ve enerji güvenliğini sağlayabileceğini savunuyor.
The Guardian‘a konuşan Prof. Mark Jacobson, ‘bir şeyi yakmaya devam ettiğimizde sorunu çözemediğimizi’ belirtiyor, “Bill Gates, mucize teknolojilere çok para yatırmamız gerektiğini söyledi ama öyle değil. İhtiyacımız olan teknolojilere sahibiz. Rüzgar, güneş, jeotermal, hidroelektrik, elektrikli arabalarımız var. Bataryalarımız, ısı pompalarımız, enerji verimliliğimiz var. Şu anda sorunu çözmek için ihtiyacımız olan teknolojilerin %95’ine sahibiz. Eksik olan %5’lik kısmın ise hidrojenle çalışan yakıt hücrelerinin geliştirilebileceği uzun mesafeli uçaklar ve gemiler.”
Prof. Mark Jacobson’ın iddiası büyük. Sadece %100 yenilenebilir elektriğe geçişten değil, tüm enerjiden bahsediyor ve fosil yakıtlar bugün hala bunun yaklaşık %80’ini sağlıyor. Profesörün ürettiği çok sayıda akademik makalesi ve çalışmaları dünyanın dört bir yanındaki şehirler, eyaletler ve ülkeler tarafından kabul edilen ve %100 yeşil enerjiyi hedefleyen politikalarda da etkili oldu.
Prof. Mark Jacobson, aynı zamanda, çalışmalarının hatalı olduğunu iddia eden araştırmacılara karşı 10 milyon dolarlık bir dava açması ve daha sonra bu davadan vazgeçmesi nedeniyle de tartışmalı bir isim. Haklı olduğunu kanıtlayan kanıtların yeni kitapta toplandığını ifade eden akademisyene göre, %100 yenilenebilir enerjiyle çalışan bir dünya mümkün olmakla kalmıyor, aynı zamanda çok daha düşük enerji faturaları vaat ediyor. Bunun ilk nedeni, elektrikli araçların, ısıtma ve endüstriyel süreçlerin, enerjinin büyük kısmının ısı olarak israf edildiği fosil yakıtlarla çalışanlara göre çok daha verimli olması.
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği‘nin Gıda Krizi Raporu, gıda üretimi ve tüketimindeki gizli maliyetleri ve krizleri ele alırken, Türkiye’de yılda 19 milyon ton gıdanın çöpe giderek israf olduğunu ortaya koydu. Rapor, gıda sistemindeki adaletsizliğe, israfa ve besin değeri düşük gıdalara da odaklanıyor.
ABD ve Avrupa’daki yüksek et tüketimi ile Türkiye ve Nijerya’daki tüketim farklılıkları, gıda paylaşımındaki eşitsizliği açıkça ortaya koyarken, tarımda kullanılan sentetik kimyasalların gıdaların besin değerini düşürdüğü ve sağlık sorunlarına yol açtığı da raporda vurgulanan konular arasında.
Raporun ilk bölümü, ‘sorunu doğru ortaya koymak, çözümün de belirmesini sağlar’ anlayışından hareketle, gıda sisteminde yaşanan sorunların dört temel nedenine dikkat çekiyor:
Birincisi; gıda paylaşımındaki adaletsizlik. 2017’de ortalama et tüketimi; ABD’li bir kişi için 124 kilo, bir Avrupalı için 80 kilo, Türkiyeli için 40 kilo, bir Nijeryalı için 10 kilo civarındaydı.
İkinci neden; gıda israfı. Dünyada 800 milyonun üzerinde insan yani her 10 kişiden biri açlık çekmesine karşın, her yıl yetiştirilen gıdanın üçte biri yani yaklaşık 1,3 milyar ton gıda tarladan tezgaha giden yolda heba oluyor.
Üçüncü neden; gıda olarak sunulan ürünlerin besleyici özelliğini yitirmiş olması. Tarımda kullanılan sentetik kimyasallar ve katkı maddeleri yiyeceklerdeki besleyicilik özelliğini geri plana iterken, yetersiz beslenme kaynaklı sağlık sorunlarına neden oluyor.
Dördüncü neden; savaşlar, çatışmalar, iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve yanlış politikalar sonucu yaşanan üretim kayıpları ve gıda enflasyonu da eklenince gıda krizinin çözümü güçleşiyor.
Öte yandan raporda, gıdanın üretiminden tüketimine kadar olan süreçteki ham madde, enerji, lojistik, tanıtım, emek vs. gibi parasal değerlerle birlikte ekolojik, sosyal ve sağlık alanındaki zararlar da yer alıyor. Buğday Derneği’nin raporu, gıda ve beslenme sistemindeki sorunların ve çözüm yollarının sadece Türkiye için değil, küresel olarak da önemli olduğunu gösteriyor. Sürdürülebilir ve adil bir gıda sistemi için atılması gereken adımları belirleyerek, gıda krizine karşı mücadelede yol gösteriyor.
İklim Kuşağı Konuşuyor programı için ayrılan sürenin sonuna yaklaşırken, iklim krizinin bu sene etkilerinin azaldığı bir yıl olmasını diliyorum. Ama haberler ve raporlar ne yazık ki tam tersini söylüyor.
Sizin için Aurora’dan “The Seed” isimli şarkıyı seçtim. Haftaya Cuma günü 14:00’de buluşana dek, kendinize, sevdiklerinize ve gezegenimize lütfen iyi bakın.