İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, Açık Radyo'nun RTÜK tarafından lisansının iptal edilmesi kararına değinirken, ayrıca haftanın iklim haberlerini de değerlendiriyor.
Merhaba sevgili Açık Radyo dinleyicileri, her Cuma saat 14:00’de yayınlanan İklim Kuşağı Konuşuyor programına bir kez daha hoş geldiniz. Yüzyıldan fazla bir süredir hayatımızın bir parçası olan radyo, kamuoyunu şekillendirmede ve önemli mesajları yaymada hala önemli bir güce sahip. İklim değişikliğiyle mücadelede Açık Radyo gibi istasyonlar, farkındalık yaratmada, halkı eğitmede ve harekete geçirmede önemli bir rol oynamaktalar. İlk olarak, bir iklim aktivisti ve Açık Radyo’da programcı bir genç gözünden Açık Radyo’nun iklim değişikliği farkındalığında nasıl etkili bir güç olabileceğini ve neden vazgeçilmez bir rol oynadığını ifade etmek istiyorum.
Radyo kanallarının bence en büyük güçlerinden biri erişilebilirliğidir. İnternet erişimi veya okuryazarlık gerektiren diğer medya türlerinin aksine, radyo uzak ve hizmetten yoksun bölgelere ulaşabilir. Bu, iklim değişikliği hakkında bilgilerin, iklimsel ve ekolojik yıkımlardan en çok etkilenen ancak bilgiye en az erişimi olan geniş bir kitleye yayılması için ideal bir araç haline getiriyor. Üstelik Türkiye’de ana akım yayınlara baktığımızda, Açık Radyo kadar iklim değişikliğini bu denli kapsayan bir yayın görmek mümkün değil.
Açık Radyo’nun yabancı kaynakları derinlemesine tarayarak, Türkçeleştirerek yayın yapabilme yeteneği, içeriğin çeşitliliği ve uyarlanması, iklim değişikliğiyle ilgili karmaşık bilimsel bilgilerin daha anlaşılır ve günlük yaşama daha uygun hale getirilmesine yardımcı oluyor. Bu yerelleştirilmiş yaklaşım, küresel iklim sorunları ile bireysel eylemler arasındaki boşluğu dolduruyor.
Açık Radyo’nun hikaye anlatımı yoluyla dinleyicileri etkileme kapasitesi de bence onu eşsizleştiren özelliklerinden biri. Sadece Türkiye ile sınırlı kalmayan yerel halkların fosil yakıt şirketleri, maden şirketleri ya da hava koşullarıyla başa çıkma deneyimleri üzerinden kişisel iklim değişikliği hikayeleri, güçlü bir duygusal bağ oluşturabilir. Bu insani unsur, soyut iklim değişikliği kavramını daha somut hale getirir.
İklim bilimciler ve aktivistler ile yapılan röportajları içeren programlar, dinleyicilere konu hakkında güvenilir ve çeşitli bakış açıları sunabilir. Tartışmalar ve müzakereler yoluyla Açık Radyo, iklim değişikliğinin nedenleri ve olası çözümleri hakkında daha derin bir anlayış geliştirebilir. Bu etkileşim sadece bilgilendirmekle kalmaz, aynı zamanda dinleyicileri kendi hayatlarında ve topluluklarında harekete geçmeye teşvik eder. Web sitesinin haber portalı niteliği ve programların sosyal medya entegrasyonu dinleyicilerin sorular sormalarına, görüşlerini paylaşmalarına olanak tanır. Bu iletişim, iklim değişikliği hakkındaki yanlış anlamaları gidermeye ve bir topluluk ve kolektif sorumluluk duygusu oluşturmaya yardımcı olabilir.
İklim değişikliği hakkında farkındalık yaratmanın, eylemi teşvik etmenin ilk adımı olduğu gerçeğini her fırsatta vurgulayan Açık Radyo, 2018’de Greta Thunberg hakkında yaptığı haberler sayesinde Türkiye’de de bana ilham olmuştu. İklim Kuşağı Konuşuyor dinleyicileri benim hikayemi biliyorlardır… 11 yaşında Açık Radyo’da Greta’nın yaptıklarına hayran olan ben, 2019’un Mart ayında Türkiye’deki ilk küresel iklim grevi çağrısını yapmıştım. Genç İklim hareketinin başlangıcına varan yolda önemli bir yer alan Açık Radyo, bizi o günden bu yana hiç yalnız bırakmadı.
Açık Radyo, daha güçlü iklim politikaları için savunuculukta da önemli bir rol oynuyor. Uzmanlar ve aktivistlerin politik meseleleri tartışmaları için bir platform sağlayarak, kamuoyunu iklim değişikliğini hafifletmeye yönelik yasaların ve düzenlemelerin önemi hakkında bilgilendirebilir. Bu bilinçli halk, liderlerini daha güçlü çevresel politikalar talep etmeye zorlayabilir.
Sonuç olarak, Açık Radyo, iklim değişikliği hakkında farkındalık yaratmada güçlü ve vazgeçilmez kilit bir araç olmaya devam ediyor. Erişilebilirliği, etkileyici içeriği, etkileşimli doğası ve eylemi teşvik etme yeteneği, onu kamuoyunu eğitmek ve harekete geçirmek için benzersiz bir konuma getiriyor. İklim değişikliğinin artan zorluklarıyla karşı karşıya kalırken, Açık Radyo’nun bilgi yayma ve değişimi teşvik etme rolü hafife alınmamalıdır. Açık Radyo'nun güçlü yönlerinden yararlanarak, gelecek nesiller için gezegenimizi korumaya kararlı daha bilinçli ve aktif bir küresel topluluk inşa edebiliriz.
Gündemdeki iklim haberlerine bakarsak, Açık Radyo’nun iklim krizini sık sık vurgulaması, aciliyeti ve dayanışmayı talep etmesi tam da şu anda gerekli olan ama fazla örneklerini göremediğimiz bir tavır.
Ben de her hafta yaptığım gibi, haftanın dikkati çeken iklim haberleri ile devam ediyorum. Manşetlerde görmemiz gereken felaketler ve raporları Açık Radyo’da sunmaya devam edeceğimi de söylemek istiyorum.
Bu hafta yabancı basının en çok konuştuğu konu Kasırga Beryl. Beryl, Karayipler'in bazı bölgelerinde büyük yıkıma neden olarak iklim değişikliğinin rolünü gözler önüne seriyor. Maksimum sürekli rüzgar hızı saatte 257 km’ye ulaşan Beryl, kayıtlara geçen en erken kategori beş Atlantik kasırgası oldu ve bu kayıtlar yaklaşık 100 yıl öncesine dayanıyor. Aslında, Temmuz ayında daha önce kaydedilmiş sadece bir kategori beş Atlantik kasırgası vakası var - o da 16 Temmuz 2005'teki Kasırga Emily.
Bireysel fırtınaların nedenleri karmaşıktır ve belirli vakaları tamamen iklim değişikliğine atfetmeyi zorlaştırır. Ancak, olağanüstü yüksek deniz yüzeyi sıcaklıkları, Kasırga Beryl'in bu kadar güçlü olmasının önemli bir nedeni olarak görülüyor. Genellikle, bu kadar güçlü fırtınalar, denizlerin yaz boyunca ısınmasından sonra sezonun daha ilerleyen zamanlarında gelişiyor.
Kasırgaların gelişme şansı bulabilmesi için deniz yüzeyinin genellikle en az 27°C olması gerekiyor.
Beryl’in rotasına bakacak olursak, en az 27°C veya 28°C olan olağanüstü sıcak sulardan geçmiş. Diğer her şey eşit olduğunda, daha sıcak denizler daha güçlü kasırgalar anlamına gelir çünkü fırtınalar daha fazla enerji toplayabilir ve bu da daha yüksek rüzgar hızlarını sağlar.
ABD'deki Rowan Üniversitesi'nde yardımcı profesör olan Andra Garner, "Gezegeni ısıttıkça, deniz yüzeyi sıcaklıklarımızı da ısıttığımızı biliyoruz ve bu sıcak okyanus sularının kasırgalar için kritik bir enerji kaynağı olduğunun farkındayız."
Sezonun bu kadar erken bir döneminde bir kategori beş kasırgası duyulmamış olsa da, gücü, bu fırtınaların ısınan bir dünyada nasıl değiştiğine dair daha geniş bir tabloya uygun olarak ilerliyor. Kasırga sayısı artmamış olsa da küresel sıcaklıklar arttıkça en yüksek kategorilere ulaşan kasırgaların oranının artması bekleniyor.
Yine dünyayı ısıtmanın getirdiği felaketlerden biri ile devam ediyorum. Alaska’nın güneydoğusundaki Juneau Buz Alanı’ndaki buzullar, düşünülenden daha hızlı bir şekilde eriyor. Bu erime hızı nedeniyle bölgedeki buzulların geri dönüşü olmayan bir noktaya daha yakın bir zamanda ulaşabileceği öngörülüyor. İngiltere’deki Newcastle Üniversitesi’nden bilim insanlarının çalışmaları, Alaska’nın başkenti Juneau’nun hemen kuzey alanında yer alan buzullardaki kaybın 2010’dan bu yana hızlandığını ortaya koydu.
Buzul erimesi deniz seviyelerindeki yükselişin ve dünya çapında sahil yerleşimlerine tehdidin birincil sebebini oluşturuyor. Araştırmacılar, Juneau buzullarındaki mevcut erimenin kalıcılaştığına dikkat çekiyor. Söz konusu araştırmanın başındaki isim olan Newcastle Üniversitesi akademisyenlerinden Bethan Davies, “Buzulların incelmesi sürdükçe, buz miktarı azaldıkça daha sıcak havalar oluşuyor ve ortaya çıkan döngüsel süreç de buzulların gelecek dönemlerde yeniden büyümesini engelliyor,” yorumunda bulundu.
Nature Communications dergisinde yayımlanan çalışmada araştırmacılar, buz alanı hacminin 2010 ile 2020 arasında, 1979 - 2010 dönemine kıyasla yılda iki kat küçüldüğünü ortaya koydu.
Alaska ile Kanada’ya bağlı Britanya Kolumbiyası eyaleti sınırında uzanan Juneau Buz Alanı’nın, 1770’e kadar dayanan kayıtlarına göre, eski buz hacminin neredeyse dörtte birini kaybettiğinin belirten araştırmacılar, mevcut hacim kaybıyla alanın ne zaman tamamen yok olabileceği hakkında herhangi bir tarih vermedi.
Kayıplar hakkında konuşan Davies, “Alaska buz alanları genellikle düz, plato buz alanlarından oluşuyor. Dolaysıyla buz kaybı tüm yüzey boyunca gerçekleşiyor ve bu da söz konusu alanları iklim ısındıkça hızlı erimeye özellikle duyarlı hale getirerek, çok daha büyük bir alanın etkilenmesine neden oluyor,” dedi.
Alaska, dünyanın en büyük buz alanlarına sahip. Yaklaşık 2 bin 500 kilometrekare boyunca uzanan Juneau ise Kuzey Amerika’nın en büyük beşinci buz alanı. Araştırmacılar, Juneau platosundaki buzu incelten benzer koşulların Kanada, Grönland, Norveç ve diğer yüksek Arktik bölgelerdeki benzer buz alanlarını da etkileyebileceğine inanıyor. Mevcut projeksiyonlar, Juneau Buz Alanı’nın hacim kaybının 2040’a kadar sabit kalacağını ve 2070’ten sonra yeniden hızlanacağını öngörüyor. Ancak araştırmacılar çalışmalarının bulgularını yansıtabilmesi için bu tür projeksiyonların güncellenmesi gerekebileceğini düşünüyor.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin 56. Oturumu kapsamında ‘iklim değişikliğinin insan hakları üzerindeki etkisi’ konulu bir panelinde açılışında konuştu.
İklim değişikliğinin etkisiyle buzulların eridiğini, okyanusların ısındığını, ormanların yandığını ve nehir ile göllerin kuruduğunu kaydeden Türk, bu sebeple dünyanın, insan hakları ve gelecek açısından büyük tehlike altında olduğunu belirtti. Türk, gelecek beş yılın birinde, küresel yıllık ortalama sıcaklığın sanayi öncesi döneme kıyasla 1,5 dereceyi aşma ihtimalinin %80 olduğunu vurguladı.
“İklim değişikliğinden kaynaklanan kayıp ve zararın, buna en az katkıda bulunmasına rağmen en hassas durumdaki insanları ve gelişmekte olan ülkeleri vurduğunu biliyoruz,” diyen Türk, iklim değişikliği sebebiyle milyonlarca kişinin evlerinden ayrıldığını ve ülke içinde yerinden olduğunu söyledi.
Volker Türk, iklim değişikliğinin insan hakları, yaşam hakkı ile gıda ve sağlık haklarını etkileyeceğini belirtti. Kayıp ve zararların aynı zamanda işçiler ve onların hakları üzerinde de doğrudan etkiye sahip olduğunu kaydeden Türk, çalışanların sıcaklık nedeniyle yaşadığı ölümlerin üçte birinden fazlasına iklim değişikliğinin sebep olduğunu ifade etti.
Volker Türk, iklim kaosunun çok büyük bir ekonomik maliyeti olduğunu vurgulayarak, “Son araştırmalar, dünyanın, 2000 - 2019 döneminde iklim değişikliği nedeniyle en az 2,8 trilyon dolarlık kayıp ve zarara uğradığını tahmin ediyor,” dedi. İklim krizinin etkilerinin her gün artarak devam ettiğini kaydeden Türk, durumun daha da kötüye gitmesini engellemek için ülkelerin bu konudaki tedbirlerini artırması gerektiğini söyledi.
İklim Kuşağı Konuşuyor programıma Kamboçya’da 10 iklim aktivistinin nehirlerindeki kirlilik için protesto yaptıkları için tutuklanması ile ilgili haberle devam ediyorum.
Kamboçya, nehir kirliliği konusuna dikkat çeken 10 çevre aktivistini siyasi amaçlı olarak nitelendirilen bir davada hükümete karşı komplo kurmaktan hapse attı. Mother Nature grubunun üyeleri, kraliyet sarayının yakınında, Phnom Penh'in Tonle Sap Nehri’ne atık su akışını belgeledikten sonra 2021’de suçlanmışlardı. Aralarında İspanyol kurucu ortak Alejandro Gonzalez-Davidson'ın da bulunduğu üç kişi, kralı aşağılama suçundan da mahkum edilerek sekiz yıl hapis cezasına ve 2500 dolar para cezasına çarptırıldı. Diğer yedi kişi ise altı yıl hapis cezası aldı. Savcılar, aktivistlerin kralı aşağılama veya hükümete karşı komplo kurma yasasını nasıl ihlal ettiği konusunda hiçbir zaman açıklama yapmadı. 2013’te kurulan Mother Nature, çevreye zarar veren projelere karşı kampanya yürütmekte ve Güneydoğu Asya ülkesinde doğal kaynakların nasıl yönetildiğine dair sorular soran bir grup. Kamboçya'da ‘kralı aşağılama’ yasası, 2018 yılında yürürlüğe girmiş. Eleştirmenler, bu yasanın muhalefeti bastırmak için kullanıldığını söylüyor.
Bu süreçte muhalefet siyasi partileri dağıtıldı, bağımsız medya kuruluşları kapatıldı ve onlarca aktivist, eski Başbakan Hun Sen'in on yıllar süren yönetimi altında hapse atıldı. Hun Sen, geçen yıl görevi oğlu Hun Manet'in liderliği devralabilmesi için bıraktı.
Hun Manet döneminde de Mother Nature aktivistleri, yasaların şirketler ve zengin elitler lehine eşit olmayan şekilde uygulanmasını eleştirmeye devam ettiler. Mahkum edilen aktivistlerden dördü duruşmalara katıldı ve kararın ardından hemen tutuklandılar. Gonzalez-Davidson da dahil olmak üzere diğer altı kişi için tutuklama emri çıkarıldı. Bugün ise İsveç’te Fridays For Future tarafından Kamboçya’daki aktivistlerin serbest bırakılması için dayanışmada bulunarak bir protesto düzenleniyor.
Bilim insanlarından oluşan bir ekip, Suudi Arabistan’da bu ay hac ziyaretinde bin 300 kişinin ölümünden sorumlu olan sıcak hava dalgasının iklim değişikliği nedeniyle daha da kötüleştiğini duyurdu.
16 - 18 Haziran tarihleri arasında rota boyunca sıcaklıklar zaman zaman 47 dereceye ulaştı ve Mekke’deki Ulu Cami’de 51,8 dereceyi aştı.
ClimaMeter tarafından yapılan hava durumu ilişkilendirme analizine göre, insan kaynaklı iklim değişikliğinin etkisi olmasaydı, sıcaklık yaklaşık 2,5 derece daha düşük olurdu. Analizi yapan grup, iklim değişikliğinin belirli hava olaylarındaki rolüne ilişkin hızlı değerlendirmeler yapıyor.
Bilim insanları, 1979’dan 2001’e ve 2001’den 2023’e kadar olan hava durumunu karşılaştırmak için son 40 yılın uydu gözlemlerini kullandı. Çöl bölgesinde uzun süredir tehlikeli sıcaklıklar kaydedilmesine rağmen, doğal değişkenliğin bu ay ki sıcak hava dalgasının boyutunu açıklamadığı, aksine iklim değişikliğinin onu daha da yoğun hale getirdiği aktarıldı.
Değerlendirme ayrıca Suudi Arabistan’da benzer olayların geçmişte Mayıs ve Temmuz aylarında meydana geldiğini ancak şimdi Haziran ayında daha şiddetli sıcak hava dalgalarının yaşandığını ortaya çıkardı.
ClimaMeter analizi üzerinde çalışan Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’nden bilim insanı Davide Faranda, “Bu yılki hac sırasındaki ölümcül sıcaklık doğrudan fosil yakıt yakmayla bağlantılı ve en savunmasız hacıları etkiledi,” dedi.
Programın sonuna yaklaşıyorum ama programı sonlandırmadan önce şunu söylemek istiyorum: Petrol şirketleri, 1970'lerden bu yana fosil yakıtların yanmasının atmosfere büyük miktarda karbondioksit saldığını ve bunun küresel ısınmaya yol açtığını biliyorlardı. ExxonMobil, Chevron ve diğer büyük enerji şirketleri, kendi iç araştırmalarında bu bilgiyi doğrulamışlardı. Ancak, kamuoyunu bilgilendirmek ve politikaları değiştirmek yerine, bu bilgiyi gizlemeyi ve iklim değişikliği konusunda şüphe yaratmayı tercih ettiler. Bu strateji, halkın ve hükümetlerin fosil yakıt bağımlılığını sürdürmesine ve alternatif enerji kaynaklarına yönelmeyi ertelemesine neden oldu. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in iklim krizi ve insan bağlamındaki sözleri kulaklarımda çınlıyor; “İklim krizi söz konusu olduğunda dinozorlar değil, meteoruz. Sadece tehlikede değil, tehlikenin ta kendisiyiz.”
İşte bu yüzden çoklu krizlerin ortasında tarihin doğru sayfasında yer almamız gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Bugün Radiohead’in yeni versiyonu diyebileceğimiz ve pandemi sırasında bir araya gelen Thom Yorke ve Jonny Greenwood ile İngiliz caz davulcusu Tom Skinner’dan oluşan The Smile grubundan “The Smoke” isimli şarkıyı dinliyoruz.