Konuğumuz Stanford ve Harvard olmak üzere sekiz büyük üniversiteden kabul almış olan 18 yaşındaki Gül Karen Aça ile yaptıkları, hayalleri ve iklim krizi üzerine konuştuk.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)
Atlas Sarrafoğlu:İklim kuşağı Konuşuyor programına hepiniz hoş geldiniz. Bugün bir konuğum var. Geçen hafta Avjin Aktop ile sohbet etmiştik hatırlarsanız. Avjin’la ilgili güzel bir haberi sizinle paylaşmak isterim. Birlikte çalıştığı Delavo ekibiyle The Earth Prize’da birinci oldular. Team Delavo'yu tebrik ediyorum. Daha uzatmadan sohbete giriş yapmak istiyorum. Konuğum Gül Karen Aça. On sekiz yaşında Diyarbakır'da doğup büyüyen Karen, lise eğitimine Bahçeşehir Koleji Diyarbakır Hevsel Kampüsü Fen ve Teknoloji Lisesi'nde on ikinci sınıf öğrencisi olarak devam ediyor. İki sene önce Google ve Oxford'un ortak inisiyatifi tarafından dünyanın en parlak yüz öğrencisinden biri olarak seçildi. Şimdi Amerika'da Harvard ve Stanford başta olmak üzere John Hopkins, Duke, Northwestern, Berkeley, Toronto, Georgia Institute of Technology ve California Santa Cruz üniversiteleri olmak üzere dokuz üniversiteden hayat boyu tam bursla kabul aldı. Gerçekten bravo! Ben de çok uzatmadan Karen'e mikrofonu bırakmak istiyorum. Karen hoşgeldin ve geldiğine çok sevindim. Öncelikle sormak istiyorum; Rise for the World inisiyatifi nedir ve dünyanın en parlak yüz öğrencisi olmak için neler yaptın? Ne gibi projeler veya çalışmalarda bulundun? Günlük hayatın nasıl geçiyor? Peş peşe sordum ama bölmeden anlatmanın doğru olduğunu düşünüyorum. Söz sende.
Gül Karen Aça: Öncelikle teşekkür ederim beni ağırladığın için. Çok çok kıymetli bir program. Bir şekilde parçası olduğum için çok şanslı hissettim, emeğine sağlık. Rise’ı tanıtmakla başlayayım. Rise, Rhodes Trust ve Schmidt Futures isimli iki kuruluşun ortak inisiyatifi. Amaçları her yıl dünya üzerine dertlenen ve dünyayı değiştirebileceğine inanan yüz kişiyi seçmek ve bu yüz kişiyi olabildiğince farklı ve etkili şekilde desteklemek. Bu destekler danışman desteği olabiliyor, bazen üniversite masraflarını karşılama olabiliyor ya da seçtikleri yüz kişi arasındaki etkileşimi güçlendirmek olabiliyor. Bu şekilde güçlü köklere sahip ve güzel hayalleri olan bir inisiyatif diyebiliriz. Ben de Rise'ın ilk kuşağından biriyim ve benim seçim sürecim aslında Kasım’dan bir başka Kasım'a, tam bir yıl sürdü. Yani bir yıl süren uzun bir başvuru süreci oluyor ve bu başvuru süreci de şöyle akıyor. Bir proje geliştiriyorsunuz. Sonrasında mülakatlara davet ediliyorsunuz.
Aynı zamanda zeka testi oluyor. Benim geliştirdiğim proje göçmen kriziyle alakalıydı, hem iklim kaynaklı göçmenler hem de savaş kaynaklı göçmenler. Senin de böyle çok haşır neşir olduğun bir konu olduğunu varsayıyorum. İklim krizi kaynaklı göçmenlerin ileride artacak olması, birazcık bununla ilgili çalıştım. Bu yaptığım pek çok şeyden biriydi aslında. Günlük hayatın nasıl geçiyor sorusunu da şöyle cevaplayabilirim; yani kabul almadan önce, kabullerim gelmeden önceki süreç çok yoğundu. Çok çok yoğundu. Yani birkaç cümleyle tanımlayamayacağım kadar karmaşık ve sabah akşam çalışmalar içeren bir süreçti. Ama şu anda daha dinlendiğim, daha parçası olduğum yerlere bir şeyler katmak için çalıştığım bir süreç olarak değerlendirebiliriz.
A.S.: Süper. Şimdi tabi iklim mültecileri konusu bizim de yakından takip ettiğimiz bir problem. Bu tabi bizim ülkemizi de etkiliyor. Çünkü özellikle Afrika tarafından da, iklim krizinin en çok yaşandığı bölgelerden de hem bizim ülkemize hem de diğer ülkelere oldukça fazla iklim göçü var ve devam edecek bu krizler. Etkileri bizleri vurmaya devam edecek ve diğer insanları. Çünkü biliyorsun, iklim adaletsizliği dediğimiz bir şey var. Bizim kadar etkilenen insanlar var ve daha çok etkilenen insanlar var. Biz de onlar kadar etkilenmiyoruz. İşte o en çok etkilenen bölgelerden de insanlar artık yaşadıkları bölgelerden, doğdukları, büyüdükleri, kültürlerinin var oldukları yerlerden göçmek zorunda kalıyorlar. Maalesef böyle bir problemle de karşı karşıyayız. Şimdi diğer soruma geçiyorum. Hemi Change ekibinde yer alıyorsun. Bioplastik üzerine bir çalışmanız olduğunu söylemişsin. Bu çalışmanızdan detaylı bir şekilde biraz bize bahsedebilir misin?
Başlama sebebimiz, doğanın ve çevrenin sorundan etkilenen değil de çözümün bir parçası olan konuma erişmesiydi
G.K.A.: Tabi. Biraz bakıp geldiğin için de çok teşekkür ederim. Daha güzel bir geri evrildi bu sohbet bu şekilde. Aslında okuldan beş arkadaşımla birlikte yaptığımız bir şey. İsimlerini de sayabilirim hatta; sevgili Adanur Nas, Yiğit Efe Nas, Bedirhan Atabay ve Yiğit Berkehan Köse. Hepimiz, bu beş kişi birleşerek özellikle de Diyarbakır çevresindeki tarımsal ürünlerden bir plastik üretmek üzerine çalıştık. Bu süreçte Dicle Üniversitesi ve yurt dışından birkaç profesörle birlikte çalıştık. Asıl böyle başlama sebebimiz, doğanın ve çevrenin sorundan etkilenen değil de çözümün bir parçası olan konuma erişmesiydi. Bu şekilde birleştik. Earth Prize Foundation’ın yaptığı The Earth Price yarışmasında on takımdan biri seçildik, bu şekilde.
A.S.: Harika. Başarılarınızın devamını diliyorum arkadaşlarınla birlikte, hepinizin. Tabi devamı da geliyor gördüğümüz kadarıyla. Ekibinizin de aktif olduğunu görüyorum. Şimdi peki şu anda senin üniversite için hayallerin nedir? Biliyoruz ne kadar başarılı bir öğrencisin, öğrencisiniz ve nörobilim okumak istediğini de söylemişsin. Sonrası için hedeflerin, gelecekten umut, vaat ettiğin, olmak istediğin şey ne? Geleceği nasıl hayal ediyorsun bu konuda?
G.K.A.: Bu üzerine düşünürken çok keyif aldığım bir soru. Çünkü her şey olabilir, her yere devrilebiliyor. Cevap da kendi kendimizi daha iyi tanımaktan ve her şeyin mümkün olduğuna inanmaktan geçiyor. Benim için nörobilim birey, toplum tarih boyutunda, boyutlarında her şeyin bağlandığı bir nokta gibi geliyor. Yani hem tekrarlanan olayları hem de bazı şeylerin neden, nasıl olduğunu nörobilim sayesinde daha iyi anlayabiliyoruz. Bu benim için şu anda olan sistemleri daha iyi anlamak için de bir yöntem gibi geliyor. O yüzden aslında nörobilim okumak istiyorum. Yani sınırlarını bilmediğimiz, potansiyelini hayal edemediğimiz bir organı daha yakından tanımak bir yana, şu anda yani etrafımızı saran, kendimiz de dahil her şeyi daha iyi yakından anlayabilmek için nörobilim okumak istiyorum aslında. Yani hayallerim içinde, şu anda böyle çok spesifikleştirdiğim, bunu yapmak istiyorum dediğim bir şeyi gözümün önüne getiremiyorum. Ama insanlardaki değişimleri görmekten çok keyif alıyorum, kendimdeki değişimleri görmekten çok keyif alıyorum. Bir bakış açısındaki dönüşümü izlemek bana çok zevk veriyor. Yani çalışma alanlarımın, bilimin bu şekilde evrildiğini görmekten çok mutluluk duyuyorum.
A.S.: Peki bu kadar çalışıyorsun, her yaptığında zorlu süreçlerde çabalamanı gerektiriyor aslında. Tüm bu zorlayıcı süreçlerde seni motive eden, ayık tutan şey nedir ya da kimdir? Anlat bakalım.
Kendim olmama izin verdim
G.K.A.: Bu şey bir soru biraz; güzel bir şey başardığını gördüğümüz herkese sormaktan kendimizi alamadığımız bir soru. Çünkü motivasyonu çok arıyoruz hayatımızda. ‘Ne yaparsam olur, ne yaparsam kendi içimdeki git geller bir raya oturur’ sorusunu bazen karşı taraftan arıyoruz. Benim de başarılardan sonra, Harvard, Stanford ve diğer yedi okul vesaire, bir sürü çalışmaların bir yerlere bağlanması, insanlarla da etkileşime girince kendi sürecimin, ‘çalıştı başardı’ diye indirgendiğini fark ettim. ‘Motivasyonu vardı, çok çalıştı ve sonrasında böyle bir yere bağlandı. Ben de çok çok çalışırsam kendi hayallerimi gerçekleştirebilirim’ gibi oldu. Evet, bu doğru. Evet, bu gerçekten hikayede var. Ama ben her zaman motivasyona sahip bir insan değilim. Gerçekten o kadar mutsuz olduğum ve desteğe ihtiyaç duyduğum zamanlar geçirdim ki neden başladığımı unuttum. ‘Devam etmeli miyim?’ diye çok sorduğum an yaşadım ve gerçekten cesaretimi çok aradım bazen. Çok çok zorlu bir süreçti her anlamda. ‘Benim için bu mümkündür ya da senin için bu mümkündür’ diye tanımlanan şeylerin dışına ne zaman çıksak aslında bazı şeylerde sıkıntı yaşıyoruz; cesaret, motivasyon, neden olmalı gibi şeylerde, ben de bunu çok yaşadım. O yüzden sahip olduğum şeyin motivasyon olduğunu çok düşünmüyorum. Çünkü motivasyon nedir tam olarak, onu bile bilmiyorum. Hikaye çok çok yoğundu ama nasıl yaptım dersem bir yerden sonra kendim olmama izin verdim diyebilirim.
A.S.: İyiymiş. Yani aslında ben de sürekli devam ettiren bir insan, devam ettirebilen bir insan değilim motivasyonumu, kendi içimdeki sürekliliğimi. Fakat bence bu konuda yaptığın herhangi bir işte, çünkü benim kendi gündelik hayatımda da yaptığım bir çok iş var. Kendimde eğitim aktivistliğimin dışında, sonuçta on altı yaşında bir gencim, ben de okula gidiyorum, ben de diğer işlerle uğraşıyorum. Başka bir hayatım var ve bu yaptığım şeylerde kendime motivasyondan çok disipline kalma konusunda özen gösteriyorum ve bunu aslında kendime sürekli söylüyorum. Bence insanların aslında motivasyona değil de disipline ihtiyacı var. Çünkü motivasyon bana kalırsa dışarıdan alınan bir şey ve dışarıdan alınan bir şey bağımlı kalmak. Özellikle mesela birisiyse, bu birisine bağlı kalarak bir işe devam etmek bence çok sağlıklı bir şey değil ya da dinlediğin bir şeye ya da izlediğin, okuduğun herhangi bir şeye bağlı kalarak bir iş yapmak çok sürdürülebilir değil bana kalırsa. Dolayısıyla kendi içindeki disiplinini dışarı vurduğun ve onu aksiyon alarak bir şey ürettiğin zaman bence çok daha verimli oluyor, çok daha sürdürülebilir oluyor. Şimdi gelelim diğer sorumuza. Plastik sence gerçekten de, plastiğin önemli bir konu olduğunu biliyoruz aslında, iklim krizi açısından da yaşadığımız ve yarattığımız en berbat ürün olsa da bunu kullanmaya devam ediyoruz maalesef ve iklim krizi hakkında ne düşünüyorsun? Genel olarak dünyada yaşanan krizler hakkında da ne düşünüyorsun? Bunu sormak istiyorum. Bu krizlerin üstesinden sence gelebilir miyiz ve üstelik bu kadar plastiğin içinde boğulurken, fosil yakıtların sence de sonu gelmedi mi?
Başarabilmenin ötesinde yapmak zorundayız
G.K.A.: Zaten iklim kaynaklı göçlerle ilgili konuşurken çok çok güzel bir şey söyledin; yani herkes eşit derecede etkilenmiyor ama hikayenin sonunda, herkesin hayatında değişiklikler olmuş olacak bu göçler sayesinde. İklim de gerçekten öyle bir şey, iklim krizi de gerçekten öyle bir şey. Çünkü bütün insanlığı birbirine bağlayan şey buyken, bu kadar yıkıcı bir süreçten geçiyor olması gerçekten bir şeyler yapmak zorunda olduğumuzun göstergesi diyebilirim. Başarabilir miyiz? Evet, elbette başarabiliriz. Ama başarabilmenin ötesinde yapmak zorundayız da. Çünkü hem ekosistemlerin, hem hayatın, hem de dünyadaki bazı döngülerin, hayatlarımızdaki bazı döngülerin de sürdürülebilmesi için bizim iklimle birlikte kalmaya devam etmemiz gerekiyor.
A.S.: Evet, yaşadığımız krizleri aslında toplamak da bize düşüyormuş, bizim neslimize düşüyormuş gibi oluyor. Çünkü gidiyorsun ya da bir toplantıya gidiyorsun, bu bana çok yaşanıyor, on bir yaşımdan beri bununla karşılaşıyorum. Birisi sana dönüyor diyor ki; “Biz yapamadık, size kaldı.” Bize niye kaldı? Biz niye bununla başa çıkmak zorundayız? Bizim neden geleceğimiz bu konuda heba oluyor? Mesela bana sordukları zaman, “Atlas ileride ne olmayı düşünüyorsun?”, sana sorduğum soru, benim için aslında burada iki çıkış var. Bir tanesi iklim krizini çözersek, diğeri çözemezsek. Çözemezsek zaten yaptığım işin ya da artık kurduğum geleceğin, hayal ettiğim geleceğin de bir amacı kalmayacak. Çünkü ne yaparsam hakkıyla yapamayacağım ya da yaptığım işi yaşadığımız felaketlerden dolayı zaten yapamıyor olacağım. Çözersek de ben yine bu işte devam etmek istiyorum. Çünkü başka böyle bir krizle karşılaşmamak için büyük ihtimal yine insanları böyle konularda uyarıyor ve dikkat çekiyor olacağım. Ben bunun gerekli olduğunu düşünüyorum. Hak savunuculuğunun bence devam etmesi gerekiyor. Her ne kadar krizler son bulsa da ki şu ana kadar verilen taahhütlerin yetersizliği konusunda da endişelerimiz var. Motivasyon konusunda onu söyleyebilirim. Mesela eko anksiyete diye yaşadığımız bir problem var, özellikle iklim aktivistlerinin yaşadığı. Sürekli bu krizle alakalı felaket yaşanıyor ve biz bu felaketleri her gün takip ediyoruz, okuyoruz. Biz bunları okurken maalesef birçok arkadaşımız üzüntüden dolayı, yaşadıkları iç kapanıklığından dolayı bu kadar şey yapıyorlar sonuçta iklim aktivizmiyle alakalı, çaba gösteriyorlar, emek veriyorlar. Yani artık bir şeylerin olmasını isterken daha büyük felaketlerle karşılaşınca insanlar üzülüyorlar ve içlerinde artık fırtınalar kopuyor. Gerçekten bunları yaşayan onlarca insan gördüm. Eko anksiyete gerçekten insanların, özellikle dediğim gibi iklim aktivistlerinin baş ettiği büyük problemlerden bir tanesi.
G.K.A.: Bu noktada gerçekten iyi ki böyle şeyleri söylüyorsun ve on bir yaşından beri bu yolculukta olmak çok büyük bir şey. Eminim sana pek çok kişi söylüyordur bunu ve zaman ilerledikçe daha tutkulu bir şekilde yapıyor olman gerekiyor. Çünkü sorun daha da büyüyor. Yani on altı da çok küçük bir yaş, on bir de o kadar küçük. Yani önünde belki de değişimler ve fırsatlarla dolu bir yol var ve iyi ki bu yolu seçmişsin. Hem şu an bizi dinleyen insanlara hem de pek çok kişiye umut oluyorsun. Çok özel bir şey bu.
A.S.: Katılıyorum kesinlikle, aynısını senin için de söylüyorum. Aslında burada da geleceğim konu benim hep bahsettiğim, umut konusu. Şimdi şöyle, umut benim için aslında çok önemli, çok mühim bir his ve umudun çalıştırılabilecek olan bir kas olduğunu düşünüyorum. Son olarak sormak istediğim sorum da umut senin için ne anlama geliyor? Bir taraftan mesela sana bakıyorum, geleceğinle ilgili de umutlusun. Her ne kadar kötü bir senaryonun içinde olsak da ben de başarabileceğimizi düşünüyorum ve ikimiz de aslında bunun için çabalıyoruz, çalışıyoruz. Diğer taraftansa aslında bizlerin umudusun ve aslında az önce söylediğim gibi herkesin umudu biziz. Maalesef ki bize kaldı. Aslında sen ne düşünüyorsun bu konuda? Bunu merak ettim.
Umut seni o geleceği yaşarken görebiliyor
G.K.A.: Yani umut aslında biraz bizi hayata bağlayan şey bence, bizi dünyaya bağlayan şey de aynı zamanda. Bunu en iyi senin gibi iklim aktivistleri anlar bence. Motivasyondan da bahsettik ya, motivasyonu, disiplini, inancı kaybettiğinde ve kendinden çok uzaklaştığında da bütün bu durumlarda rahatsızlığı oluşturan şey aslında umut oluyor. Çünkü o umut seni o geleceği yaşarken görebiliyor ve sen şu an o geleceği yaşadığın olumsuzluklarla birlikte uzak hissediyorsun. Çok içgüdüsel bir his ama iyi ki de var ve açıklamasına da girmek istemiyorum ama gerçekten çok özel bir his, iyi ki var ve pek çok denemeyi de, pek çok başarısızlığı da daha farklı bir boyuta bağlayan şey umut oluyor. O yüzden iyi ki böyle bir içgüdü geliştirmişiz insanlık olarak.
A.S.: Evet. Gerçekten de umut bizi hayata bağlayan şey, bir çok şeye bağlayan şey. Bu dediğim gibi çok içgüdüsel bir his ve aslında içimizde hep bulunması gereken bir his. Fakat dediğim gibi artık umudumuzun da bir gerçeğe, bir ürüne, bir ürün derken gerçek somut bir şeye de bağlanması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü dediğim gibi az önceki eko anksiyete konusuna geri döndüğümüzde insanların artık senelerdir içlerinde tuttuğu umudu, en azından benim gördüğüm kadarıyla tuttukları umudu artık gerçekten somut elle tutulabilir bir şekilde hayata geçirmemiz gerekiyor. Eğer söylemek istediğin bir şey varsa eklemede bulunabilirsin.
G.K.A.: Teşekkür ederim beni ağırladığın için. Umarım bu yayın hem benim için hem de senin için, dinleyen herkes için bir şeyleri değiştirir ve dönüştürür, umudu güçlendirir. Çünkü ihtiyacımız var hayata bağlanmaya. Daha çok kişiyi ağırlayabilmeni diliyorum, daha çok ağırlayacağın kişi olmasını diliyorum. Teşekkür ederim sana herkes adına.
A.S.: Şimdi de İklim Kuşağı Konuşuyor formatının gereği bir kapanış şarkısı çalıyoruz. Bu kez dinleyicilerimiz için senin bir şarkı seçmeni istiyorum. İstersen anonsu da sen yapabilirsin.
G.K.A.: Dinlediğiniz için teşekkür ederiz. Şimdi de size veda ederken bir şarkıdasınız; Hillsong UNITED'dan “Oceans (Where Feet May Fail)”.
A.S.: Harika. Görüşmek üzere.