Türk Toraks Derneği'nin Merkez Kurulu üyesi Doç. Dr. Nilüfer Aykaç ile dünyanın her yerinde etkisini gösteren aşırı sıcakları konuşuyoruz.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)
Yücel Sönmez: Bir İklim İçin programından daha herkese merhabalar. Ben Yücel Sönmez.
Özdeş Özbay: Ben Özdeş Özbay.
Y.S.: Programımızın bu hafta bir de konuğu var. Malum aşırı sıcaklar dünyanın her yerinde etkisini hissettiriyor ve bununla ilgili çeşitli önlemler sıralanıyor. Aşırı sıcaklardan dolayı ne yapmamız, ne etmemiz gerektiği konusu giderek önem kazanan bir konu haline geldi. Sağlık üzerindeki etkileri konusunda da sürekli uyarılar yapılıyor. Bu konuyla ilgili olarak uzman bir konuğumuz var. Türk Toraks Derneği'nin Merkez Kurulu üyesi Doç. Dr. Nilüfer Aykaç, bizimle beraber olacak ve aşırı sıcakları konuşacağız. Hoşgeldiniz Nilüfer Hanım.
Nilüfer Aykaç: Merhaba hoşbuldum.
Ö.Ö.: Hoşgeldiniz.
Y.S.: Programa başlarken ben öncelikle sağlık üzerindeki etkilerine geçmeden önce... Pardon, kediler...
Ö.Ö.: Evden geliyor değil mi?
Y.S.: Evet. Kapımı kapatmak durumunda kaldım. Dünyanın her yerinden sıcakla bağlantılı birtakım haberler geliyor. Geçtiğimiz günlerde, bundan bir hafta önce açıklanan bir rapor vardı. Avrupa'da geçtiğimiz yıl 61 bin insanın sıcaklardan öldüğü açıklandı. Öncelikle şeyi sormak istiyorum Nilüfer hocam; biz bir insanın gerçekten sıcakla bağlantılı ölüp ölmediğini biliyor muyuz? Bunu görebiliyor muyuz ulaştığımız noktada? Bir de tabii ki en klasik soruyu sorarak başlamak istiyorum; bu aşırı sıcaklar bizi nasıl etkiliyor?
N.A.: Öncelikle teşekkür ederim. Özdeş Bey'e de öncelikle teşekkür ederim. Sabah keyifle dinledim. Siz de sıcaklıktan bahsettiniz, çok teşekkürler, durumdan da bahsettiniz. Keyifle dinledim. Zaten Açık Radyo’nun çok klasik izleyicilerindenim ben. Genellikle sabahleyin böyle sizlerin sesleriyle uyanıyorum. Çok çok teşekkür ederim. Ömer Madra'ya da aynı şekilde.Sıcaklık oldukça sıkıntılı ve son 120 bin yılın en sıcak ayı Temmuz olarak ilan edildi.
Ö.Ö.: Haziran ayı herhalde. Ay olarak Haziran, gün olarak 6 Temmuz.
Dünya Sağlık Örgütü, 1998-2017 yılları arasında sıcak hava dalgası nedeniyle 166 bin insanın öldüğünü bildirmiş
N.A.: O 6 Temmuz ama bu hafta da o 6 Temmuz'dan daha sıcak zamanlar Dünya Meteoroloji Enstitüsü tarafından tanımlanıyor. Oldukça sıkıntılı. Dünya Uluslararası Çalışma Örgütü, ideal sıcaklığı düşünün ki 20, 25 derece olarak tanımlamış. Yani bir insanın çalışma ortamında 20-25 derecelik bir çalışma sıcaklığı tanımlamış. Nemi de %30’la 70 arasında ideal olarak tanımlamış. Şimdi sıcaklıkta ne oluyor? Dünya Sağlık Örgütü, 1998-2017 yılları arasında sıcak hava dalgası nedeniyle 166 bin insanın öldüğünü bildirmiş. Tabii bunu tespit etmek çok zor. Fransa'da yapılmış bir çalışma var; 2003 Ağustos ayında da 14 binin üzerinde ölümün sıcak hava nedeniyle olduğu söyleniyor. Türkiye'de de bir çalışma var; 2004-2017 yılları arasına İstanbul'da aşırı sıcaklıklar nedeniyle dört binden fazla ölüm olduğu söyleniyor. Tabii biz çok böyle iklimle, hava kirliliğini sağlık etkileriyle çok ilişkilendirmeyen bir ekibiz Türkiye'de.
Y.S.: Bir hemen parantez açmak istiyorum Nilüfer Hocam. Aşırı sıcak dışında aşırı hava olaylarının hepsi afet kavramı içine giriyor ama bizim afet yasamızda mesela aşırı sıcaklar afet sayılmıyor. Bu bilgiyi de vereyim, buna göre değerlendirmelerinizi yapın hocam.
N.A.: Kesinlikle öyle. Avrupa'da mesela sıcak hava afet olarak algılanıyor ama Türkiye'de hala bununla ilgili bir sorun var ve bu anlamda da önlem almıyoruz, kabul etmiyoruz. Ama biz biliyoruz ki mesela sıcak havanın olduğu dönemlerde hastaneye başvurular daha fazla artıyor. Şöyle bir perspektif çizmek isterim. Ya dünya aslında bir top gibi. Bir yandan işte nüfusun artışı var, ormansızlaşma var, sanayileşme var, hava kirliliği var, onun yanında endüstriyel tarım ve hayvancılık var. İşte bunun ortaya çıkardığı son üç yıldır uğraştığımız pandemi var. Pandemi de son 30 yıldır 10’ar yıl arayla biliyorsunuz koronavirüsün pandemisi var. Ekstrem olaylar, kasırgalar, seller...
Dünya, 1,5 derecenin üzerine çıktığı zaman hepimiz için aslında bir son olacak
Aslında dünyayı bu antroposen dediğimiz, belki kapitalosen demek daha doğru olacak, insanların yaptığı sanayiler kirletmiş olmakla birlikte söylenen altıncı büyük yok oluşa doğru da hazırlıyoruz ve eğer sıcaklık, beraberinde kuraklık, bunlarla uğraşmalıyız ve daha fazla fosil yakıt, daha fazla havanın kirlenmesine doğru ciddi derecede bakmalıyız ve iklim değişikliği panellerinde, bu paneller yapılıyor ama sonucunda çok fazla bir çözüm üretilmez, öneriler bulunur ama bir adım öteye geçilmiyor ne yazık ki. Dünya, 1,5 derecenin üzerine çıktığı zaman hepimiz için aslında bir son olacak. Şu anda 1,3’lerde ve biz belki bir sene sonra sıcaklığı daha fazla konuşuyor olacağız, kuraklığı daha fazla konuşacağız ve bir sürü canlıyı kaybedeceğiz, ortama uyum sağlamayacak bir sürü canlıyı kaybedeceğiz. Biz tabii hep insan perspektifiyle bakıyoruz. Hep insana ne olur, nasıl olur falan ama gezegeni altıncı büyük yok oluşa doğru hızlandırıyoruz ve oraya hazırlıyoruz. Buraya gerçekten ciddi anlamda bakmamız, değişik bir yaşam tarzı, değişik bir yaşam anlayışı, bakışı geliştirmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Y.S.: Bugünlerde çok gündemde olan sıcaklık konusuna dönmek istiyorum tekrar. Öncelikle ‘sıcak çarpması’ denen bir şey vardır halk arasında, böyle söylenir. Gerçekten tıbbi olarak da böyle bir durum var mı? Var ise bu durumu nasıl anlarız? Belirtileri neler?
Sıcağa bağlı olarak aşırı miktarda su ve tuz kaybı, bir sürü elektrolit kaybı var
N.A.: Sıcak çarpması diye bir olay var. İlk aşaması aslında sıcağa bağlı olarak aşırı miktarda su ve tuz kaybı, bir sürü elektrolit kaybı var. Ona bağlı olarak halsizlik oluyor. Bunun tanımlaması ‘sıcak bitkinliği.’ Eğer bu sıcak bitkinliğinde kişi sıvı alımını dengelerse, sıvıyı alırsa ve o ortamdan uzaklaşırsa bunu halledebilir ama eğer bunu halledemezse, bu dengeyi, vücuttaki sıvı dengesini ortaya çıkaramazsa ondan sonra sıcak çarpması olarak tanımladığımız bir olay meydana geliyor. Burada vücut ısısı yükselmeye başlıyor, 40 dereceye kadar yükselebilir ve daha üzerine de çıkarabilir. Terleme bozuluyor, cilt kuru ve sıcak oluyor, nefes alışımız sıcaklığın, vücut ısınızın artmasıyla birlikte soluk artıyor. Çarpıntımız artmaya başlıyor. Buna bağlı bulantılar, kusmalar ve kask krampları ortaya çıkabiliyor. Daha ilerisinde artık nörolojik hadiseleri ortaya çıkıyor. Yani agresif davranışlar, çevreyi tanıyamama gibi halüsinasyonlar ve daha ilerisinde hastaneye başvurmaya gerektirecek kadar semptomları ortaya çıkıyor. Sersemlik hali, havale geçimi ve bilinç kaybı ortaya çıkıyor. Bu anlamda trafikte çok alışığızdır, biz böyle bir toplumuz ne yazık ki; bağıran, sıkıntı yaratan, stresli, sinirli... Aslında bunlar da belki bir aracın içerisinde olan sıcaklık belirtisi gibi olarak algılanabilir. Ne zaman doktora gideceğiz? Bu bitkinlik dediğim zaman mutlaka ortamı değiştirmeliyiz. Klimalı ortam olabilir. Sıvı alımına dikkat etmeliyiz. Eğer ateş çıkmışsa, kas ağrıları, bilinçli sıkıntılar olursa mutlaka ve mutlaka hastaneye başvurmak gerekiyor.
Y.S.: Peki öncelikle riskli kişiler kimler? Biz hep genellikle yaşlıların risk altında olduğu yönünde uyarılar duyuyoruz ama sanırım çeşitli rahatsızlıkları olanlar, çocuklar gibi birtakım gruplar da bu risk grupları içine giriyor.
Belki bu dönemde dışarıya çıkma saatlerini sınırlamak lazım
N.A.: Her zaman kırılgan gruplar, yaşlılar, alta yatan hastalığı olanlar, her hastalıkta olduğu gibi, hava kirliliğinde de benzer şeyleri söylüyoruz, sıcak basmalarında daha da yatkınlar ve daha fazla etkileniyor 50 yaş üzeri. Ama genel olarak 75 yaş üzerindeki bireyler daha fazla risk altında. Erkekler kadınlardan biraz daha fazla duyarlı ve bebekler, beş yaş altı çocuklar sıcağa karşı korunma mekanizmaları yeterince gelişmediği için daha sıkıntılı durumdalar. Onun haricinde bununla birlikte yaşı da küçük olup ama ek hastalığı olanlar, kalp hastalığı olanlar, Parkinson’u, Demas’ı, kilosu olanlar, şeker hastalığı olanlar beraberinde sıvı kaybına yol açar. Kişinin ishali varsa, bağırsak hastalığı varsa daha fazla duyarlı. Özellikle bu konuda çocukların arabada bırakılmamasıyla ilgili bir öneride bulunmak ve önlem alınması gerektiğini söylemek istiyorum. Bazen fark ediliyor, biri ufacık bir yere uğramak için çocuğu arabada bırakıyor. Bunlar çok tehlikeli şeyler. Özellikle dışarıdaki hava sıcaklığının 30 olduğu yerlerde, arabadaki hava sıcaklığının 5 ile 10 derece daha fazla olduğunu söylemek istiyorum. Gerçekten bizim bu şekilde bakmamız gerekiyor. Aynı şekilde toplu taşıma araçları da böyle. Belki bu dönemde dışarıya çıkma saatlerini sınırlamak lazım. Yani özellikle alta yatan hastalığı olan kişiler, saat 10:00 ile 14:00, 15:00 arası dışarıya çıkılmamasını, çok sıcak yerlerde bulunmamasını önermek isterim. Bu arada bu ek hastalıkların yanında ilaç kullananlar, özellikle tansiyon ilacı kullananlar, idrar söktürücü ilacı kullananlar, kırılgan gruplar, evsizler, yoksullar, bunlar özellikle risk altında diyebilirim.
Bu sıcakta spor yapmak istiyorsanız, bunu kesinlikle önermiyoruz
Tabii burada şunlar da var; çalıştığımız yer. Bir tarım işçisiyseniz ya da bir şoförseniz ya da bir asfaltta çalışıyorsanız, dışarıda çalışıyorsanız ya da bu sıcakta spor yapmak istiyorsanız ki bunu kesinlikle önermiyoruz, bu kişiler daha fazla risk altındadır. Aynı zamanda bu dönemde fazla kafein kullanmak, az sıvı tüketmek, daha fazla elektrolit tüketirsiniz. Mesela sodalar iyi aslında, elektrolit de karşılarlar veya özel eczanelerde satılan, ishalde verdiğimiz içecekler, bu sıvı ve elektrolit kaybını düzenlemeye yol açar. Bununla ilgili olarak da alkolden ve kafeinden biraz daha uzak durmak gerekir diye söyleyebilirim.
Y.S.: Bir de şehirlerde betondan kaynaklı, şehirlerimizin nefes alamamasının nedeniyle oluşan ısı adaları var. Burada, geçtiğimiz programlarda uzmanıyla konuşmuştuk. Bu ısı adalarında çok vakit geçirmek ki insan genellikle farkında olmadan buraların içine giriyor ve buralarda zaman harcıyor, bu noktalardaki ısı yüksekliği normalden daha yüksek ısı hissedilmesine, çok daha etkileyici bir hale gelebiliyor. Ancak şehirlerimizde maalesef bu yönde ne uyarılar var, ne de çalışmaları var. Biraz da kentlerimizin, yaşam biçimimizin giderek büyüyen bu tehdide karşı yeterli savunma mekanizmalarına sahip olup olmadığı ya da eksik yönlerinin giderilmesi yönünde birtakım çalışmalar yapılıp yapmadığını merak ediyorum. Aslında çok da merak edilecek bir şey yok. Pek bir şey yapılmıyor ama bir uzman olarak size sormak istiyorum. Aslında neler yapılabilir bu konularla ilgili? Bunlar ciddi tehditler midir insan sağlığı üzerinde?
Kentte yaşayanlar, kırsallardan yaşayanlara göre daha fazla risk altında
N.A.: Tabii ciddi tehditler. Kent sıcak adaları, asfaltını da verdi. Biraz önce söylediğiniz gibi sıcağın artmasına daha fazla yol açıyor. Kentler ne yazık ki yatay binalaşma yerine, oldukça yüksek binalar, nefes alamayan kentler, bir ağacı bile kesmemeliyiz, ormansız, ağaçsız, yeşilliksiz yerlerde yaşıyoruz. Bu anlamda da zaten kentte yaşayanlar, kırsallardan yaşayanlara göre daha fazla risk altında. Denize ulaşmak mümkün değil, orada başka bir yapılaşma var. Yani herhalde bu sıcaklığın, kuraklığın ve gelecek olan bu iklimin sera gazlarının artmasıyla birlikte daha fazla değişmesiyle kentlere daha başka bir bakış getirmemiz gerekiyor. Plansız ve aşırı yapılaşmaya son vermek, hava sahaları, hava koridorları yaratmak, belediyelerde dinlenme yerleri ki aslında böyle sanıyorum, böyle çalışmalar yapılıyor sanıyorum. Türkiye'de de bunları ortaya çıkarmak, nefes alınabilir ortamdan yola çıkmak ve evet, şehir nefes alır. Ama siz burayı gökdelenlerle, hava akımını tamamen engelleyecek şekilde şehirleşmeye yol açarsanız, şehir de insan gibi nefes alamaz hale gelir ve şehirde de insanların ve diğer canlıların elbette yaşaması çok mümkün olmuyor. Bu gözle tekrar kentlere bakmak gerekiyor, en azından kentsel dönüşüm alanlarıyla ilgili çok sıkıntılı şeyler var. Oralara bakmak daha uygun olacaktır diye düşünüyorum. Yoksa gerçekten bu gezegen, bu kentler bizi artık kaldırmayacak, yaşamımıza olanak vermeyecek.
Y.S.: Evet hocam. Şimdi ben dünyada birtakım ülkeleri takip ediyorum. Bu konularla ilgili birtakım çalışmalar içindeler. Örneğin Amerika'da bazı yerlerde sokakta kalan insanları, evsizleri alıp soğutma odalarına götürüyorlar ve orada bir müddet vakit geçirdikten ve gerekli sıvı takviyesi yapıldıktan sonra geri gönderiyorlar. Kimi yerlerde, kimi ülkelerde özellikle gün içinde dışarıda çalışmak zorunda olan insanlar için birtakım kısıtlamalar uygulanıyor. Geçtiğimiz günlerde ben de denk geldim. Elektrik faturasını okumaya gelen kişi kan ter içindeydi. Çok büyük bir sıcaklık vardı ve ısrarlarıma rağmen dinlenemeyeceğini, işini yetiştirmesi gerektiğini söylemişti. Bizim bunu kamusal anlamda daha ciddiye alıp, daha ciddi önlemler geliştirmemiz gereken bir boyuta ulaştı mı bu tehdit? Yani bizim afet yasamızın içine artık sıcaklar da tehdit olarak girmeli mi Nilüfer Hocam?
N.A.: Yani sıcaklığı, iklim kriziyle beraber sıcaklığı aslında bir afet olarak artık herhalde kabul etmek gerekiyor ve kamusal otorite, bu bahsettiğimiz alta yatan hastalığı olanlar, yaşları yüksek olanlar için mesai saatlerini ona göre düzenlemek gerekiyor diye düşünüyorum. İstanbul'da son dönemin, iki gün önce sanıyorum, Özdeş daha iyi bilir, orayı daha iyi takip ediyor, en fazla sıvı tüketiminin yaşandığı gün olmuş.
Ö.Ö.: Su tüketimi.
1-14 Temmuz arasında ülke genelinde 175 adet orman yangını oldu
N.A.: Evet. Özür dilerim, su tüketiminin en fazla yaşandığı gün olmuş. Bunun beraberinde de başka sorunları ortaya çıkaracak diye düşünüyorum. Tabii bugün Toraks Türk Derneği olarak orman yangınlarıyla ilgili bir bildiri yayınladık. Burada, kapıda orman yangınları var. Orman Genel Müdürlüğü, 1-14 Temmuz arasında ülke genelinde 175 adet orman yangını olduğunu söylemiş. Geçen yıl bu sayı aynı tarihlerde 125’miş. Bunda da bir artış var. Önümüze bir sürü ormana giriş yasağı ortaya çıkarıldı ama herhalde buraya da yangınlar çıkmadan başka önlemler almak gerekiyor. Biz tabii hekimler endişeleniyoruz, çevreyi koruyan insanlar endişeleniyoruz orman yangınları da bunun akabinde gelecek diye. Afet gibi sınıflandırılırsa ve tanımlandırılırsa başka yolları açılacağını düşünüyorum ben. Yücel Bey sizinle bu konuda aynı fikirdeyim, öyle söyleyebiliriz. Hatta bunu bir kanun haline getirmek lazım. Sanırım İspanya'da böyle bir girişimde bulunmuşlardı. Sıcak dalgası ilan edildiğinde bunun doğrudan bir sonucu olarak bir dizi sektörün ücretli izne çıkarıldığından söz ediliyor. Özellikle dışarıda çalışan, inşaat sektörü gibi. Dün biraz anlatma fırsatı bulmuştum. İtalya'da mesela bir kişi öldü. Yol işçisi kendisi. Yolda kesik kesik çizgiler ya da sürekli çizgiler oluyor ya, onları boyuyormuş 40 derecenin üzerinde, asfaltın üzerinde ve böyle bir iş yapıyor. Ama İtalya'da da, Türkiye'de de şu uyarıyı yetkililer yapıyor, ‘Dışarı çıkmayın!, ‘Sıvı tüketin!’ vs. Yani bunu resmi kurumlar yapıyor. Ama sizin göreviniz sanki insanlara böyle tavsiyede bulunmak değil de işe gitmesi, işe gidip çalışmak zorunda olan insanları birtakım yasal düzenlemelerle muaf kılmak olsa gerek. Aynen sıcak hava dalgası, sel ve fırtınadan sonra en sık görülen afet türü aslında ve biz burayı çok tartışacağız. Eğer 1950’lerden sonra, sanayi devriminden sonra dünyamızı bu kadar kirletirken, bir yandan fosil yakıtları kullanmaya devam ederken, bir yandan çimento fabrikaları... Orası ciddi anlamda kirlilik. Yatağında dostlarımız çalışıyor. ‘Çimento fabrikalarına hayır! Kapatılsın!’ diye her tarafta aslında kitlesel eylemler de yapılıyor. Artık sıcakları daha fazla konuşmaya başlayacağız. Ama bu sıcağın basit bir, ‘hava ne güzel ısındı’, ‘oh, daha sıcak’ diye oturuyoruz gibi düşünmekten ziyade, şu örneği veririz biz; dünyayı bir battaniye gibi sarıp, aslında oranın nefes almasını engelliyoruz. Sera gazlarını bir battaniye gibi düşünün. Eğer bu sera gazlarını yani fosil yakıtlardan, sanayiden, metan gazından, karbondioksitlerden, üretiminin azalması yoluna gitmezsek aslında sonuç olarak belki sıcaklık, kuraklıktan bahsediyoruz ama asıl nedenin dünyanın doğal şekilde ısınması olarak algılamamak lazım. ‘Bu bizim yaptığımız, insanların faaliyetlerinden dolayı dünyamızın ısınması’ diye krizi algılamak lazım. Biraz önce Özdeş'in söylediği gibi belediyenin ya da kamusal otoritenin yapacağı şeyler aslında fasulye kırıntıları, ‘artık dur’ demek. Çimento fabrikalarını yapmamak, plastik kirliliğini düşünmek ve bu anlamda da dünyanın altıncı büyük yok oluşunun önüne geçmek gibi bakmak, global, daha büyük perspektifte bakmak gerekir diye düşünüyorum.
Pandemiyi de küresel iklim değişikliğinin bir sonucu olarak algılamak lazım
Yıllardır Türk Torak Derneği olarak bu fosil yakıtlar ve hava kirliliğiyle ilgili bir sürü çalışma yaptık ve bunun artık sonlandırılması gerektiğini düşünüyoruz. Buraya belki başka bir bakış açısıyla bakmak lazım. Biraz önce söyledim; pandemiyle uğraşıyoruz. Üç yıldır hala, az da olsa vakalarımız geliyor. Aslında pandemiyi de küresel iklim değişikliğinin bir sonucu olarak algılamak lazım. Tıpkı sıcak hava dalgaları ve bunun da bir afet olduğunu kabul etmemiz gerektiği gibi.
Y.S.: Nilüfer Hocam, çok az vaktimiz kaldı. Programı kapatmadan önce bir kere daha bununla ilgili insanlar ne gibi önlemler alabilir konusuna değinebilir miyiz? Yani evinde olan, hiç çıkmayan ama buna rağmen evin içindeki sıcaklık nedeniyle de sıkıntılı anlar yaşayan insanlar olacak muhtemelen. Bu gibi insanlara ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz? Onu bir tekrarlayalım Nilüfer Hocam.
N.A.: Elbette. Birincisi, sıcaklıktan haberdar olmak ve bunun duyurulması gerekiyor. Evdeyseniz ve dışarı çıkmak zorunda değilseniz, acil bir durumunuz yoksa çıkmayın. Özellikle alta yatan hastalığı olanlar, 70 yaşın üzerinde olanlar, sıvı alımı herhangi bir şekilde bozuk olanlar, düzenli tansiyon ilaçları, idrar söktürücü ilaçları kullanan insanlar acil durum olmadıktan sonra özellikle sabah 10:00’dan öğleden sonra 15:00’e kadar olan sürede dışarıya çıkmamalarını öneriyoruz. Evde mesela , yemek yapmak için kullandığımız elektrikli ocaklar ya da aydınlatmaların kapatılmasını öneriyoruz. Onlar da çünkü birer ısı kaynağı. En az iki, iki buçuk litre sıvı tüketilmesini öneriyoruz. Eğer sıvı kısıtlaması olan kişiler varsa, böbrek yetmezliğinde bazen sıvı kısıtlaması yapılabiliyor, onu da lütfen hekimlerine sorsunlar. Bu kısıtlamayı devam ettirmelerini istiyoruz. Isı değişiklikleri; bir odadan bir odaya geçerken, çok yüksek klimalar gibi şeyler değil, onun da ısısını, oda sıcaklığını 22-24 gibi ayarlamak daha uygun olacaktır. Yoksa ısı değişiklikleri de vücudun bunu algılamasıyla ilgili sorunlar yaratabiliyor. Bol sıvı ve sıcak olan dönemlerde de ortalığa çıkmamak, alkol tüketmemek ve kafeinli içecekleri çok fazla tüketmemek bu sıkıntılı zamanı aşmamızı kolaylaştırır diye düşünüyorum.
Y.S.: Sanırım programımızın da sonuna geldik. Hocam, katılımınızla, verdiğiniz bilgiler için çok çok teşekkür ederiz. Yakın bir zamanda umarım tekrar görüşürüz. Çünkü bu ders bitmeyecek. Biz, bu konularla ilgili sizin önerilerinizi dinlemeye devam edeceğiz. Katıldığınız için çok teşekkür ederim.
Ö.Ö.: Evet, çok teşekkür ederiz.
N.A.: Ben çok teşekkür ederim. Bu alana katkıları ve bakışı için Açık Radyo’ya özel teşekkür. Çok çok teşekkürler Özdeş Bey ve Yücel Bey. Çok çok sevgiler.
Y.S.: Çok sağolun. Bir programımızın daha sonuna geldik. Bu hafta Ömer abi bizimle beraber olamadı. Önümüzdeki hafta tekrar görüşmek dileğiyle. Hoşçakalın!
Ö.Ö.: Hoşçakalın!