"Beni icat etmiş gibiler, görmediler bile"

-
Aa
+
a
a
a

Hüsnükabul'de Ouaess Hummus ile Suriye'de olan bitenin ona hissettirdiklerini ve ne hissettiğini anlatabilmenin, kişisel olanın, empati kurulabilenin politikliğini konuşuyoruz.

""
Kişisel olanın Tanıklığı: Öfke, Empati ve Ahlaksızlık Üzerine
 

Kişisel olanın Tanıklığı: Öfke, Empati ve Ahlaksızlık Üzerine

podcast servisi: iTunes / RSS

Waseem Ahmad Siddiqui: Merhaba herkes, günaydın. Apaçık Radyo burası. Ferhat Kentel bugün geri döndü ve ben Waseem Ahmad Siddiqui ile birliktesiniz.

Ferhat Kentel: Merhabalar.

Özdeş Özbay: Günaydın.

Ömer Madra: Hoş geldiniz.

W. A. S: Hoş bulduk. Tekrar günaydın. Ouaess ile konuşmaya devam ediyoruz. Ouaess tekrar hoş geldin.

Ouaess Hummus: Hoş bulduk.

W. A. S: Selamlar.

Ö. Ö: Hoş geldin Ouaess.

Q. H: Hoş buldum. Teşekkür ederim size.

Ö. M: Merhabalar.

W. A. S: Bugünlerde tanık olduğumuz zamanda -hakikaten bu kelimelendirmesi zor, anlatılması zor, trajik durumların zamanı- bir nevi sanki yerinden yurdundan olmuş insanlar, icat edilmiş insanlar olarak görülüyor. Sanki beni onlar icat ediyorlarmış gibi ama onlar ne annemi, ne erkek kardeşimi, ne kız kardeşimi görmüşler. Beni bile görmediler. Ama bir şekilde, beni icat ediyorlar. Bugün yine bu icat edilmiş insanlar; yerinden, yurdundan olmuş insanlar üzerine ve özellikle geçtiğimiz iki programda da yapmaya çalıştığımız gibi, Suriye'de olan bitenler üzerine Ouaess'le konuşmaya devam edeceğiz.

Ouaess bana yine, duygularının çok karışık olduğunu söyledi. "Her gün farklı bir duygu yaşıyorum" dedi. En son konuştuğumuzda da -aslında çok tanıdık- bir kelime kullandı: "Ahlaksız" kelimesini kullandı. Bunu, daha açık bir ifadeyle, Suriye'deki son gelişmelerin, olup bitenlerin, bu derin belirsizliklerin ifadesi olarak kullandı. Belki Ouaess bununla ilgili de bir küçük bir şey söylemek ister.

Aslında hem Avrupa'nın hem de Türkiye'nin Suriyelilerin geri dönmesi gerektiği yönündeki açıklamaların ahlaksız olduğunu söylüyor. Bu ahlaksızlığın altında empatiden yoksunluğun yattığını söyledi.

Buradan ona söz vereceğim: Özellikle ahlaksızlık kulağımıza çok tanıdık, hakikaten de alışılagelmiş bir kelime ama bir anda bana çok çarpıcı geldi Ouaess ile son konuşmamız sırasında.

Söz vermeden önce küçük bir duyuru yapmak istiyorum: Bir foruma çağrı. Neredeyse üç aydır konuşuyoruz hakkında: "Suriyeli göçmenleri nasıl bir gelecek bekliyor?" Bu forum bugün, 18 Aralık 2024 akşam 19:00'da HDK binası yani Halkların Demokratik Kongresi binasında olacak. Asmalı Mescid Beyoğlu'nda gerçekleşecek.

Şimdi sözü Ouaess'e seviyorum.

Q. H: Teşekkür ederim. Günaydın. Bugün güzel. İstanbul'un soğuk havası. Buradan size ve tüm dinleyenlere günaydın diyeceğim.

Ben her gün bir arkadaşımla konuşuyorum. Tebrikler diyorum. Herhangi bir konuşma yaparsam, tebrikler diyorum. Esed düştü. Tekrar tekrar tebrikler diyorum. Her zaman tebrikler, tebrikler. Aynı kişiye bile tebrikler diyoruz.

Bu ayın sekizinci gününden beri, tüm bildiğim süreçler, coşkun, mutlu, endişeli. Sadece ben değilim, herkes çok şeyler hissediyor, karışık şeyler hissediyor. Hissetmediğimiz şeyler! Yani... Ben 38 yaşındayım, hiç hissetmediğim şeyler hissediyorum. Ve aynı anda, çok farklı, çarpıcı şeyler hissediyorum: Sevgi, mutluluk, kin, nefret, cesaret, korku, endişe... Hepsini aynı anda hissediyorum bazen. Bir de çok... Karmakarışık hissettim. Bir de, hissetmekten yoruldum biraz. İşin şakası tabii. Ama genel olarak durum bizim için çok güzel, çok pozitif şeyler oluyor (üstelik bütün endişelilere rağmen!).

Bu hafta şöyle geçti benim için: Sosyal medyada ve gerçek hayatta, insanlar benim bildiğimi söyleyerek sanki bir diriliş yaşıyor. Bu da ironik bir şey çünkü 60 senedir tek parti olan partinin adı Baas rejimi ve Baas, Arapça'da diriliş demek. Ama tüm Suriyeliler ölü gibi. Yani hayatta olsa bile ölü gibi, kendisini hissediyor. Şimdi Suriyeliler sanki bir diriliş yaşıyor ve artık bir faaliyeti var, politik faaliyeti var.

Agency ingilizcesi, politik olarak varoluşu hissediyor artık: "Ben bir iş yapmak istiyorum, bir şey yapabiliyorum artık". Şimdi başladım diyorlar, Suriyeliler. Bunu neden söylüyorum? Geçen hafta yine böyle geçti. Tüm bildiğim arkadaşlar, Suriyeli olmayan mesela, Türkiyeli arkadaşlar, konuşuyorlar benimle, soruyorlar.

Ben sadece Apaçık Radyo'da değil, farklı platformlarda katıldığım konuşmalarda da ben konuşuyorum, tartışıyorum, anlatıyorum. Bir platformda şöyle bir şey oldu: ben konuştum uzaktan katıldığım bir toplantıda. Birisi dedi ki, "bir şeyler anlatmıyor aslında bu bize, böyle tek bir kişinin duyguları, bir şey anlatmıyor bize".

"Daha büyük sahneyi anlamamız lazım", bilmem ne. Benim için biraz şaşırtıcı bir şey oldu. Bu empatisiz bir şey. 

F. K: Araya girebilir miyim? Yani kast edilen şey nedir? "Ouaess'in fikirleri bunlar, başka Suriyelileri temsil etmez" mi demek istiyor?

Q. H: Yok, sadece bu değil, bu bir. İkincisi, ben sanki duygusal bir şey anlatıyorum gibi beni eleştirdi. Anlatabiliyor muyum?

F. K: Peki, başka ne gerçeklik varmış, onun hakkında söylüyor mu bir şey?

Q. H: Şey diyor: "Analizler yapılmalı" falan, makro-analizler, emperyalist güçler, bilmem ne. Böyle şeyler. Çok klasik şeyler söylüyor. 

Oysa benim için... Audrey Lorde, bir feminist yazar, bir şey söylüyor. Türkçesi sanırım kendine bakmak. "Kendine bakmak bencillik değil, kendini korumaktır" diyor. Politik bir savaş eylemidir bu. Kast ettiğim şey bu. Duyguları anlatmak, politik bir şeydir. Radikal politik bir şeydir benim için. Neden? Çünkü, böyle akıl-duygu ayrımı, aslında çok kapitalist bir şey. Hatta seksist de bir şey. "Kadınlar duygusal erkekler akıllı, hayır duygusal olmayalım" falan. Hayır. "Bir şey soğuk bir şekilde analiz edilir". Bence hayır. Duygusal şeyler çok önemli, çok politik, çok radikal bir şey duygular. Ki zaten, mantık ve duygu, birbirini dışlayan şeyler değil. Aynı yerde ikisi de. İkisi de önemli. 

Ö. Ö: Özür dilerim, bölüyorum. Orta Doğu devrimlerinin, özellikle Cuma çıkışları eylemleri bir dizi diktatörlüğe karşı yapıldığında buna öfke günleri deniyordu mesela, duyguyla tanımlanıyordu. İspanya'daki meydan işgali hareketinin adı da Indignados'tu: Öfkeliler.

Q H: Bence öfke, sevgi, hepsi... Dayanışma da mesela sadece mantıksal bir şey olamaz. Akıl da yine duygusal bir şey. Biz insanız ve duygularımızı anlatmamız lazım. Duygularımızı anlatmamız lazım, duygularımızı anlatmayı çok politik, çok radikal bir şey olarak görüyorum.

Tam tersine, bir şey oluyor, çok makro ve soğuk analizler geliyor. Hani "Suriye'de ne oluyor? Sanki orada bir komplo teoriler oluyor".

Diyor ki, ben makro analizler çalışıyorum, şöyle baktım, böyle baktım... Makro analizler önemli tabii ama Türkiye'deki medya makro analiz değil holiganlık yapıyor. Sanki bir Galatasaray-Fenerbahçe oyunu var biz de izliyoruz. "Aa, gol oldu!"

Böyle oluyor. Makro analiz bile değil bu. Amerikalılar, İsraililer, İranlılar... Rusya top oynuyor Suriye'de mesela. Ve biz izliyoruz. Ama top kim? Suriye'nin halkı. Anlatabiliyor muyum?

Sadece Suriye'nin değil, Filistin'in meselesi de aynı bence. Filistin meselesi konuşanlar aynı hataya düşüyorlar. O yüzden bence empati kurmak çok önemli. Hayır, bu halk bir top değil. Bu halkın bir faalliği var. O kendisini ifade edebilir, söyleyebilir. Duygularını, ne hissettiği,ni düşüncelerini.. Bu bir oyun değil, o da top değil. Anlatabiliyor muyum? Çok önemli bir şey bu.

Empati kurmak, çok önemli. Siyasi bir şey empati kurmak. Sadece insani bir şey değil. Hayır, çok radikal siyasi bir şey empati kurmak.

W. A. S: Ouaess özellikle "empatiden yoksun" ifaden bana her seferinde çok çarpıcı geliyor. Hakikaten bir anda beni, seni dinlerken makro siyaseti ya da bu dili, bu üst yapının dilini düşündürtüyor. Hakikaten de, benim en başından dile getirmeye çalıştığım bu icat etme halinin herhangi bir doğruluğu yok. Gerçekle hiçbir teması veya yakınlığı yok. Tam tersi bu ahlaksızlık aslında, ki son zamanlarda Avrupa'da neredeyse her yerde ve Türkiye'nin de bir kısmında "Suriye'de her şey yolunda ve herkes geri dönmeli" gibi ifadeler kullanılmaya başladı.

Ö. Ö: Muhalefet partilerinin şu anda tek gündemi bu neredeyse arka arkaya: Hem CHP hem İP, Zafer Partisi zaten...

W. A. S: Tabii Ouaess'in daha önce söylediği gibi, insanların kendi iradesiyle ya da özlemle evlerine geri dönme arzusu da çok hakiki ve başka bir yerde duruyor.

Q H: Değil mi? Esed düşmeden önce Suriye'de bir savaş değil, muazzam bir katliam vardı, soykırım vardı. Yani anlatabiliyor muyum? Bir soykırım vardı!

Artık, çok klasik bir çatışma yeri oldu Suriye. Yani... Hâlâ Suriye güvenli değil genel olarak. Anlatabiliyor muyum? Genel olarak güvenli değil. O yüzden geri dönme sohbetine diyorum ki, ahlaksız. Suriyeliler'in henüz düşünmeye vakti bile olmadı. Ben döneyim, ne yapayım? Bazı insanların Türkiye'deki durumları çok zor. Biliyoruz zaten, fabrikada köle olarak çalışıyor, yasakla, belirsizlikle yaşıyor. Geçişi durdurmaları, Geri Gönderme Merkezleri... Zaten raporları biliyoruz, Geri Gönderme Merkezleri'nde ne oluyor?

Onların bir kısmı diyor ki, hayır ben döneceğim artık. Orası da belki güvenli değil ama ben kişisel bir karar alıyorum. Ben döneceğim. Bazıları döndü, bazıları dönmedi, bazıları planlıyor ve dönecek. Bunları gönüllü dönmek nosyonuyla konuşabiliriz. Onlar gönüllü olarak giderse konuşabilir. Gönüllü olarak gidebilirler.

Şimdi, Suriye istikrarsız bir yer. Esed gitti ama hala istikrarsız. Şöyle bakmamız lazım: "Artık konuşuyoruz". Neden Apaçık Radyo'da konuşuyoruz? Neden medyada konuşuyoruz? Çünkü böyle öğreneceğiz. Biz Suriyelilere nasıl destek vereceğiz? Şimdi insani ve siyasi destek vermemiz lazım Suriyelilere. Beraber çalışmamız lazım. Eşit bir şekilde, beraber çalışmamız lazım. Birbirimizi anlamamız lazım ve Suriye'nin durumunu daha istikrarlı bir yere götürmemiz lazım. Hep beraber. Türkiye'yle Suriye'yle beraber bunu çalışmamız lazım. Eşit bir şekilde.

Gönüllü olarak, kişisel olarak giden var ama Türkiye'de kalanlar, hâlâ kalmaya devam edecekler. Bir sene süresinde belki birçok kişi Suriye'ye gidecek, gönüllü olarak gidecek. Bu onların kararı. Ama kalan Suriyeliler belki dönmeyecek. Onlarla konuşmamız lazım, bakmamız lazım. Suriye'deki ne oluyor? Şimdiki hükümet ne yapıyor? CDG güçleriyle şimdiki hükümet arasındaki ilişkiler, Türkiye'nin rolü orada ne? Bunu açık bir şekilde konuşmamız lazım. Suriye'yi istikrarlı haline getirmek için beraber çalışmamız lazım. Bu muhalefet konusu değil. Hayır. Toplu olarak bir hareket etmemiz lazım. Mesela 2. Dünya Savaşı'nda ne oldu? 10 sene içinde ancak savaş bitti. 10 sene sonra insanlar ancak vatanlarına döndü. Soğuk bir mantıkla konuşursak, dönme beş sene, on sene sürecek. Böyle iki ay değil. 

Ö. M: Ben de bir araya girebilir miyim izninizle? Çok ilginç, bu sabah birazcık bahsetme fırsatı bulduk, insan hakları grupları da kitle idamlarının gerçekleştiği toplu mezarlardan bahsediyorlar. Yüz binden fazla ceset bulunabileceği söyleniyor toplu mezarlarda. Tadamon bölgesinde mesela Şam'ın bayağı kemikler, kafa tasları, korkunç şeyler bulunmu ve bu sadece Tadamon'da olan bir şey değil. Ülkenin dört bir tarafında var. O yüzden de, tam da senin söylediğine benzer bir şey söylüyor: "Kaosun içinde hızlı ve acil bir güvenlik alanı sağlayalım ki neler oluyor bu yerlerde öğrenelim, ona göre de hareketimizi düzeltelim". 

Q. H: Suriye'nin durumu şimdi çok istisarlısız ve çok... Vulnerable, ne demek vulnerable? Kırılgan. Bu hükümeti seversek, sevmezsek... Bunlar status quo oluyor şimdi. Esed hükümeti gibi değil ama belki sevmediğimiz şeyler çok var. İdeolojisi ya da davranışı. Suriyeli olarak, ben diyorum ki "Çok sevindim ama şimdi çok kırılgan bir şey var".

Ö. Ö: Bu söylediğin durum biraz da şu değil mi, Suriye'deki rejime duyulan sevgiyle ilgili değil tamamen. Şöyle de tartışılıyor, günün sonunda Suriyeliler bir diktatörlük rejimi devirdi ve bu Orta Doğu'daki birçok benzer baskıcı rejim açısından tedirgin edici bir durum. Aslında Esad rejimine düşman olsa bile yani Suriyelilerin devirmiş olması bir kaygı sebebi.

Q H: Tabii, uluslararası siyasete göre bu normal bir davranış. Devletler her zaman müdahale etmek istiyor. Suriyeliler artık, dediğim gibi, siyasi faalliğe kavuştu. Bir şey yapmaya çalışıyorlar. Sadece mevcut hükümet yok Suriye'de, Suriye'nin entelektüelleri, fikir önderleri var. Onlar bir şey yapıyor ama bölgedeki hükümetler müdahale etmek istiyor. İsrail müdahale ediyor. Herkes müdahale ediyor. Şimdi bu istikrar mı? Hayır. Mesela yine Esed'in elemanları var Suriye'de. Onlar bir kaos haline götürmek istiyorlar Suriye'yi mesela. Anlatabiliyor muyum? Çünkü onlar da öfkeli. Birçok kriminal, statüsünü kaybetti. Dün kral gibiydi: Çalıyor, tecavüz ediyor, ne isterse yapıyordu. Şimdi artık normal bir insan oldu ve hatta bir şüpheli oldu, onun yargılaması lazım, anlatabiliyor muyum? Onlar bu hükümeti sevmiyorlar. Mesela Almanya'da, Naziler nasıl yargılandıysa öyle olmalı.

Ö. Ö: Bu arada, Almanya'da dahi, Naziler tam anlamıyla yargılanmamıştı. Özellikle Batı Almanya'da. Bunların bir kısmı devlet içerisindeydi. Çünkü o dönemin soğuk savaş koşullarında azılı komünistlerin karşıtları olduğu için tutulmuşlardı. Esadizm'in bir yönüyle hala varlığını sürdürdüğünü söylüyordu Democracy Now. Yani zaten HTS liderliği, devlet bürokrasisini tuttu. Yani bunların hepsi Esad rejiminin insanları.

Ö. M: Nazi kaçağı katiller de barınmış Suriye'de senelerce, şimdi öğreniyoruz.

Q. H: Tabii tabii, bunu biliyoruz, Brunner.

Ö. Ö: Brunner evet.

Ö. M: Eichmann'ın sağ kolu. Korkunç bir yaratık. Ama gayet, gitmiş yani Suriye'de.

F. K: Bayağı ders de vermiştir muhtemelen zaten.

Ö. M: Evet.

Q. H: Tabii. Sovyetlerden ders aldılar, CIA'den ders aldılar, ne istersen yani! Canavarlık dersleri aldı tüm dünya.

F. K: Bizde 12 Eylül darbesinin elemanlarının aldığı dersler gibi mesela. Yaptıkları işkencelerin haddi hesabı yoktu. Bütün dünyadaki bu despot, diktatöryal rejimlerin hepsi birbirinden ders alıyor zaten.

Q. H: Kurgu gibi.

W. A. S: Ömer Abi gibi "hayalet" de diyebiliriz galiba.

Q. H: Evet. Kurgu edebiyatı kimden bahsediyor? Yaratıklardan bahsediyor. Ama yaratıklar mevcut değil. O yüzden kurgu hikayeler.. Türkiye'deki siyasetçiler, medyacılar, Suriye hakkında konuşurken aslında Suriye'den bahsetmiyor. Türkiye'nin çatışmaları, iç çatışmaları, ideolojik olsun, iktidar muhalefeti çatışmaları olsun, onlardan bahsediyor. O yüzden gerçekçi olarak, daha gerçekçi bir politika yapmamız lazım. Böyle kavgalar... Ahlaksız kavgalar bunlar.

W. A. S: Burası yine çok önemli. Yayınımızın sonuna geldik. "Medya aslında hayaletlerin edebiyatı" diyerek, bu bölümü bu şekilde toparlayabiliriz.