Türkiye kömürden elektrik üretiminde Avrupa'da ilk sırada

-
Aa
+
a
a
a

Türkiye 2024 yılının ilk dört ayında Almanya'yı geride bırakarak kömürden elektrik üretiminde Avrupa'da ilk sıraya yükseldi.

Gezegenin Geleceği: 23 Mayıs 2024
 

Gezegenin Geleceği: 23 Mayıs 2024

podcast servisi: iTunes / RSS

Enerji düşünce kuruluşu Ember'in verilerine göre, Türkiye 2024 yılının ilk dört ayında Almanya'yı geride bırakarak kömürden elektrik üretiminde Avrupa'da ilk sıraya yükseldi. Türkiye, Nisan ayındaki 36 TWh kömür yakıtlı elektrik üretimi ile hem Almanya hem de Avrupa'nın üçüncü en büyük kömür kullanıcısı Polonya'yı geride bıraktı. Aynı dönemde Almanya'daki kamu kuruluşlarının kömür yakıtlı elektrik üretimi 34,6 TWh, Polonya'nın ise 31,3 TWh oldu. Bunun sonucu olarak, Ocak - Nisan döneminde Türkiye'nin kömür yakıtlı santrallerinden kaynaklanan toplam karbondioksit emisyonu 36 milyon metrik tonun biraz üzerinde gerçekleşti. Bu toplam, Almanya'daki santrallerin saldığı 35,8 milyon tonu ve Polonya'daki kömürlü termik santrallerin saldığı 32,2 milyon tonu geçti. Türkiye'nin bölgesel kömür sıralamasındaki yükselişinin ana nedeni, Ocak - Nisan döneminde Almanya'nın kömür kullanımındaki keskin düşüşü oldu. Almanya'daki 2023'ün aynı dönemine kıyasla %32'den de fazla azalma, söz konusu zaman dilimi için kayıtlardaki en düşük seviyeyi oluşturdu. Türkiye'nin kömür yakıtlı üretim toplamı, 2023'ün aynı aylarına kıyasla yaklaşık %3 daha az olmasına rağmen, bu dönem için kayıtlardaki en yüksek ikinci rakamı oluşturdu ve 2019'un ilk dört ayına göre yaklaşık %6'lık bir artışa işaret etti. Ember'e göre, 2022 ve 2023 yılları arasında temiz enerji üretim kapasitesi Almanya'da %9, Polonya'da %21,4, Hollanda'da %21, İtalya'da %9,6 ve İspanya'da ise %8 oranında arttı. Bu artış kısmen fosil yakıtlardan enerji dönüşüm çabalarına yardımcı olmak için tasarlanan büyük devlet sübvansiyonları sayesinde gerçekleşti. Buna karşılık, artan bütçe açığının sübvansiyon harcamalarını kısıtladığı Türkiye'deki temiz üretim kapasitesi 2022'den 2023'e %4,5 oranında arttı. 2023’de Çekya %1,1, Romanya %1,4 ve Sırbistan'da %3,6 temiz üretim kapasitesindeki artış sınırlı kaldı. Bu durum, Avrupa bölgesindeki zengin ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki temiz enerji geliştirme farkının arttığını gösteriyor. Temiz enerji üretim kapasitesindeki yavaş büyümeye ek olarak Türkiye, Çekya, Sırbistan ve Bulgaristan enerji sistemlerinde Avrupa çapında kömüre en bağımlı ülkeler olmaya devam etti. 2024'ün ilk dört ayında kömür, Türkiye'deki toplam elektrik üretiminin ortalama %34'ünü, Çekya'da %35'ini, Bulgaristan'da yaklaşık %30'unu ve Sırbistan'da ise %59'unu oluşturdu. Bu ortalamalar Almanya'da %21, Avrupa genelinde ise %13 civarında gerçekleşti. Raporda Türkiye'nin kömüre olan bağımlılığının, ülkenin ekonomik büyüme hızıyla paralel şekilde arttığına dikkat çekildi. Kuraklık nedeniyle hidroelektrik barajlarından elde edilen yerel üretimde son zamanlarda yaşanan düşüşler de kömür enerjisine olan ihtiyacı artırıyor ve bu da Türkiye'nin kömür ithalatına yansıyor.

Okyanuslar tarafından emilen ve gezegeni ısıtan gazlardan kaynaklanan emisyonlar deniz kirliliği kapsamında

Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi (ITLOS), iklimle ilgili ilk kararında, başta fosil yakıtlar olmak üzere, okyanuslar tarafından emilen ve gezegeni ısıtan gazlardan kaynaklanan emisyonların deniz kirliliği sayıldığını söyledi. Başka davalar için emsal oluşturacak ‘tavsiye niteliğinde görüş’ yansıtan kararda, ülkelerin deniz ortamını ve ona bağımlı olan devletleri korumak için dönüm noktası niteliğindeki 2015 Paris Anlaşması’nın gerekliliklerinin ötesine geçmesi gerektiği belirtildi. İklim değişikliğine karşı son derece savunmasız olan küçük ada ülkeleri, karbon emisyonlarının azaltımına dair taahhüt verilen yıllık iklim zirvelerinden çıkan sonuçlardan hiç memnun değil.

Biyolojik Çeşitlilik Günü

Biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla 22 Mayıs 1992 tarihinde imzalanan Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin kabul edilişinin yıl dönümü olan 22 Mayıs, her yıl tüm dünyada Biyolojik Çeşitlilik Günü olarak kutlanıyor. Biyoçeşitlilik; kara, deniz ve diğer sucul ekosistemlerde bulunan canlı türlerinin çeşitliliği ile bu türler arasındaki farklılaşma ve ilişkileri ifade eden bir kavram. Biyoçeşitlilik denince yalnızca doğadaki bitki ve hayvan türleri akla gelse de genetik çeşitlilikten habitat çeşitliliğine ve hatta ekolojik süreçlere kadar geniş bir kapsamı var. Üzerinde yaşadığımız gezegenin sağlıklı bir şekilde işlemesi, biyoçeşitliliğin istikrarlı bir şekilde devamına bağlı. Ancak biyoçeşitliliğin gidişatı ciddi bir şekilde alarm veriyor. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından hazırlanan 2024 Küresel Riskler Algı Araştırmasına göre, 10 yıl için öngörülen ilk beş küresel riskten dördü doğayla ilgili. Bunlardan biri de ‘Biyoçeşitlilik Kaybı ve Ekosistemlerin Çöküşü’. Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Paneli’nin (IPBES) 2019 yılında yayımladığı rapora göre, her şey olduğu gibi devam ederse, yakın gelecekte 1 milyona yakın bitki ve hayvan türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. WWF’in iki yılda bir yayımladığı son Yaşayan Gezegen Raporu da son 50 yıl içinde omurgalı tür popülasyonlarının %69 azaldığını ortaya koyuyor. Dünyadaki genel eğilime paralel olarak Türkiye’de de Ekolojik Ayak İzi büyürken, Yaşayan Gezegen Endeksi düşüyor. Kuruyan göller, kirlenen nehirler, tahrip edilen ormanlar, bozulan kıyılar ve avlanan nadir türlerle ilgili artan haberlerle ülkemiz de artık biyoçeşitlilik açısından cazip bir coğrafya olmaktan uzaklaşıyor. Örneğin, WWF-Türkiye’nin de katılımıyla 2019 yılında yayımlanan Avrupa Üreyen Kuş Atlası’na göre, Türkiye’de kadife ördek ve yaz ördeğinin artık üremediği tespit edildi.