Marmara Denizi’nde sıcaklık artarken oksijen seviyesi azalıyor.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü’nden bilim insanlarının yaz dönemi ölçümlerinin ilk bulgularına göre, Marmara Denizi’nde sıcaklık artarken oksijen seviyesi azalıyor. Enstitüden bilim insanları, Alemdar 2 gemisi ile Marmara Denizi’nde oksijen, sıcaklık, mevsim etkileri ve denizin güncel durumunu inceledikleri yaz seferini tamamladı. Sefer kapsamında denizin 100’e yakın noktasından örnekler alınarak analizler yapıldı. Elde edilen ilk bulguları paylaşan İÜ Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Cem Gazioğlu, fiziksel, kimyasal ve biyolojik örneklemeler için bazı özel bölgeler seçtiklerini belirterek, “Buralardan daha fazla veri sağlamak için özel şamandıra sistemleri de kurmayı düşünüyoruz. Böylece sürekli bu noktalardan örnek alarak ofis ortamında değerlendirebileceğiz,” dedi. Yaptıkları örneklemelerin Marmara Denizi’nin Temmuz ayına ait değerleriyle ilgili son derece önemli bilgiler sağladığını anlatan Gazioğlu, “Üst tabakadaki prosesleri anlamamızı sağlayacak uygulamalar gerçekleştirdik. Marmara Denizi oksijen sıkıntısı olan bir deniz, üst tabakalarında oksijen tüketimi yüksek ve oksijen miktarı gittikçe düşüyor. Arzu etmediğimiz seviyelere kadar indiğini gördük. Alt tabakadaki Akdeniz suyunu temsil eden suda da oksijen değerlerinde istemediğimiz ama beklediğimiz sonuçlar var,” ifadelerini kullandı.
Çernobil hayvanları hala etkiliyor
Yeni bir araştırmada, Çernobil nükleer felaketi ve nükleer silah denemelerinin hayvanları hala etkilediği ortaya çıktı. Almanya’nın güneydoğusundaki yaban domuzlarında uzun süredir yüksek seviyelerde tespit edilen radyoaktivitenin sırrı çözüldü. Yeşil Gazete'de yer alan habere göre, hayvanlarda, yıllardır ölçülen radyoaktivite, büyük oranda 1986’daki Çernobil Felaketi’ne bağlanıyordu. Ancak yaban domuzlarını izleyen bilim insanları diğer hayvanlarda radyoaktivite seviyeleri azalırken onlarda sıra dışı bir şekilde devam ettiğini gördü. Science Alert’in aktardığına göre, yeni araştırmalar 20. yüzyılın ortalarındaki nükleer felaketlerin dışında silah denemelerinin de bu durumdan sorumlu olduğunu gösteriyor ve uzmanlar her iki kaynağın da yaban domuzlarındaki radyoaktivite seviyesini beslenme yoluyla arttırdığını düşünüyor. Bunun en büyük kaynağı da yeraltında yetişen değerli bir mantar türü olan trüf. Yaban domuzlarının trüf tüketiminin çok olmasının bu hayvanların sürekli radyoaktif kalmasına katkıda bulunduğu belirtiliyor. Bir nükleer kaza veya patlamadan sonra çevreye salınan radyoaktif maddeler ekosistemlere ciddi bir tehdit oluşturuyor. Kaslı yapılı, uzun dişli yaban domuzlar görünüşte sağlıklı görünse de çoğunda tespit edilen tehlikeli seviyelerdeki radyoaktif maddeler nedeniyle avlanmıyor. Bu da bölgede nüfuslarının aşırı artmasına neden oluyor. Araştırmada görev alan bilim insanlarından Felix Stäger, “Çalışmamız, Bavyera’da yaşayan yaban domuzlarındaki radyoaktif kirliliği hakkında derin bilgiler sunuyor. Bu çalışma, 60-80 yıl önce stratejik nükleer testler yapma kararlarının bugün doğal ortamları ve vahşi yaşamı hala etkilediğini gösteriyor,” diyor.
İnsan faaliyetleri nedeniyle dünya çapında yayılan istilacı türün küresel ekonomiye etkisi çok büyük
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yayımlanan yeni bir rapora göre insan faaliyetleri nedeniyle dünya çapında yayılan 37 binden fazla istilacı türün küresel ekonomiye yıllık maliyeti 300 milyar doları aştı. Rapora göre bugüne kadar yok olduğu bilenen tüm hayvan ve bitki türlerinin %60'ının soyunun tükenmesinde bu türler etkiliydi. BM'nin Hükümetlerarası Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Platformu'nun (IPBES) 143 temsilcisi tarafından yayınlanan yeni kapsamlı raporu istilacı türlere odaklanıyor. İstilacı türler, Japon madımağından dişbudak ağaçlarını öldüren mantarlara ve balon balıklarına kadar dünya çapında insanlar tarafından doğal olarak bulunamayacakları yerlere taşınan canlılara verilen isim. Türler doğaya, gıda güvenliğine, insan ve insan dışı yaşama tehdit oluşturuyor. 86 biyoçeşitlilik uzmanının hazırladığı IPBES raporu, türlerin neden olduğu ekolojik ve ekonomik zararları inceleyen binlerce araştırma incelenerek yazıldı. Raporla eşzamanlı olarak İngiltere'de Asyalı eşek arılarının gözlemlerinde rekor kırıldığı kaydedildi. İstilacı eşek arısı İngiltere'nin farklı bölgelerinde görülüyor ve bir yer edinmesinden endişe ediliyor. Yabani arılar ve diğer eşek arılarını yiyen bu türler, biyolojik çeşitliliğe zarar veriyor. Bu yıl 22 farklı Asyalı eşek arısı gözlemi yapıldığı kaydedildi ve bu da son altı yılda yapılan tüm gözlemlerin toplamından büyük bir sayı. Asyalı eşek arıları Güneydoğu Asya'ya özgü ancak kargoyla dünyanın her yerine taşınabiliyorlar. Avrupa kıtasında yaygın gözlemlenen bu tür, Manş Denizi boyunca uçabiliyor.
Türkiye'nin dört bir yanından felakete dönüşen yağış ve sel haberleri geliyor
Evrensel’den Nisa Sude Demirel’in haberine göre, bir süredir ülkenin dört bir yanından felakete dönüşen yağış ve sel haberleri geliyor. Aksaray ve Nevşehir’de gerçekleşen sel sonucunda yollar tıkandı, yaralanmalar ve can kaybına neden oldu. Yine Samsun’da yaşanan sel sonucunda büyük kayıplar yaşanırken bir hastanenin acil servisini dahi sel bastı. İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Türkiye’nin birden fazla ilinde meydana gelen sellerde toplam üç kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Samsun’da sel nedeniyle tıkanan yolda, yolcu otobüsü içerisindeki 17 kişi mahsur kaldı. Uzmanlar, yağışların bu derece felaketlere neden olması konusunda yanlış kentleşme, rant politikaları ve iklim krizine dikkat çekiyor.