Metan gazı seviyeleri tüm zamanların en yüksek düzeyine ulaştı

-
Aa
+
a
a
a

ABD merkezli Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA), atmosferde güçlü bir ısı tutucu gaz olan metan gazı seviyelerinin, tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştığını açıkladı.

Gezegenin Geleceği: 20 Nisan 2020
 

Gezegenin Geleceği: 20 Nisan 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

ABD merkezli Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA), atmosferde güçlü bir ısı tutucu gaz olan metan gazı seviyelerinin, tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştığını açıkladı. Karbondioksitten yaklaşık 25 kat daha etkili olan metan atmosferde yüzyıllar boyunca kalan CO2 aksine atmosferde sadece on yıl kalıyor. Ancak hızlı artışı uluslararası iklim hedeflerinin önünde büyük bir engel oluşturuyor. Scientific American’dan Jeremy Deaton’ın haberine göre Duke Üniversitesi’nden iklim bilimci Drew Shindell, “İşte geldiğimiz durum bu. Yıl 2020 ve sadece seviyesi düşmemekle kalmıyor. Aslında, son 20 yılda gördüğümüz en hızlı büyüme oranlarından biriyle karşı karşıyayız” dedi. Metan emisyonları öncelikle sulak alanlar gibi doğal kaynaklardan, sığır çiftliklerinden ve petrol ile doğal gaz kuyuları gibi yapay kaynaklardan geliyor. Sulak alanlarda, mikroplar metan salgılıyor ve insanların bu konuda yapabilecekleri pek bir şey yok. Çiftliklerde ise inekler ve koyunlar metanı geğiriyor. Bu ise insanların daha az hayvan yetiştirerek ele alabileceği bir problem. Shindell’a göre “Yapılabilecek en basit hamle daha az sığır eti yemek ve süt içmek” Shindell, metan kirliliğini önlemenin en kolay yolunun ise petrol ve doğal gaz sondaj alanlarındaki salımı sınırlandırmak olduğunu söyledi.  

WWF'ten yeni rapor

WWF yeni koronavirüs pandemisinin doğa tahribatı ve yaban hayvanı ticareti ile ilgisini ortaya koyan “Doğanın Yok Oluşu ve Pandemilerin Yükselişi’ adlı çarpıcı bir rapor yayınladı. Rapora göre; yeni koronavirüs aslında Ebola, AIDS, SARS, kuş gribi ve domuz gribi gibi son yıllarda ortaya çıkan hayvan kaynaklı hastalıkların son örneği. Bu hastalıkların yayılmasında doğanın insan tarafından aşırı sömürülmesinin ve yaban hayvanı ticaretinin etkisi çok büyük. Doğanın insan tarafından aşırı sömürülmesinin yeni hastalıkların yayılmasının arkasındaki etkenlerden biri olduğuna dair kanıtlar da her geçen gün artıyor. WWF’in raporu, insanın, ekosistemler ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkileri ile bazı hastalıkların yayılması arasındaki bağlantılara dikkat çekiyor. Bu bağlantıların çoğu henüz tam olarak anlaşılamamış olsa da insan sağlığı ile doğanın birbiriyle yakından ilişkisini ortaya koyuyor. Rapora göre; doğal ekosistemlerin tahrip edilmesi ve değiştirilmesi, ormansızlaşma, yaban hayvanı türlerinin yasadışı veya kontrolsüz ticareti, yabani ve evcil türlerin hijyenik olmayan koşullarda bir araya getirilmesi ve satılması, virüs gibi patojenlerin yabani ve evcil hayvanlardan insanlara geçme ihtimalini yükseltiyor. Ayrıca, insan davranışları ve demografik faktörler bu risklerin seviyesini önemli ölçüde artırırken, kıtalar arası seyahat hızı pandemilerin hiç fark edilmeden yayılmasına neden olabiliyor. WWF-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar, “Dünyayı sarsan virüs salgını başta insan sağlığı olmak üzere sosyo-ekonomik yaşamımızı, insani ilişkilerimizi derinden etkiledi. Dünyanın her köşesinde ve toplumun tüm kesimlerinde aynı kaygı yaşanıyor: Bu krizden nasıl çıkacağız? İnsanlık olarak bugüne kadar kurmuş olduğumuz, ekonomik, sosyal ve kültürel yaşam doğanın bize sunduğu kaynaklar üzerinde yükseliyor. Doğa kayıplarını önlemede ataletin bedeli ne yazık ki kayıpları önlemenin maliyetinden çok daha büyük. Bu krizden dersimizi almalı ve bu günlerin ileride unutulmamasını sağlamak için büyük değişimler yapmalıyız.” dedi.

ABD'de civa salımı düzenlemeleri zayıflatıldı

New York Times’da yayımlanan habere göre, Trump yönetimi petrol ve kömür yakıtlı enerji santrallarından cıva ve diğer toksik metallerin salımına ilişkin düzenlemeleri zayıflattı ve bu da bir salgının ortasında sağlık korumalarının geri alınması yolunda bir başka adım daha oldu. Çevre Koruma Ajansı’nın yeni kuralı, beyin hasarına bağlı ağır bir metal olan cıva salımındaki kısıtlamaları ortadan kaldırmıyor. Bunun yerine, çevre avukatlarının cıva ve diğer birçok kirletici üzerindeki kontrollerin yasal temelini zayıflatacağını söylediği cıva kirliliğini engellemenin maliyet ve faydalarını hesaplamak için yeni bir yöntem yaratıyor. Düzenlemelerin kağıt üzerindeki olumlu sağlık etkilerini azaltarak ve ekonomik maliyetlerini artırarak, yeni yöntem fosil yakıt endüstrisinin kontrol etmek için çok pahalı bulduğu herhangi bir kirletici üzerindeki gevşeme kısıtlamalarını haklı çıkarmak için kullanılabilir. 

Birleşik Krallık'tan 2050 taahhüdü

Yapılan bir araştırma Birleşik Krallık’ın sera gazı emisyonlarını azaltma girişiminin etkisinin ithal malları kapsayan iklim politikalarının uygulanmaması nedeniyle oldukça az olacağını ortaya koydu. Hükümet 2050 yılına kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşacağının taahhüdünü verdi ve emisyonlar geçtiğimiz 30 yıl boyunca azalma eğiliminde. Ancak bu resim, Britanya’nın karbon ayak izinin “görünmez” tarafını hesaba katmıyor: Uluslararası yolculuk ve ülkede tüketilmesi için yurt dışında üretilen mallar. Guardian’da yer alan habere göre WWF tarafından yayınlanan bir rapor bu görünmez kısmın Britanya’nın karbon ayak izinin yarısını oluşturduğunu söylüyor.  Rapora göre, 1990-2016 yılları arasında, Birleşik Krallık’ın kendi karbon emisyonları, kömür kaynaklı enerjiden gaza ve yenilenebilir elektrik kaynaklarına olan uzun bir değişim sayesinde yüzde 40’tan fazla düştü. İthal edilen malların üretimiyle ilişkili karbon, imalatçı ülkenin karbon hesaplarında yer alıyor.  Bununla birlikte, bazı ülkelerin karbon hedefleri diğerlerinden daha az katı ve gelişmekte olan ülkeler ekonomik büyümeyi sürdürürken düşük karbonlu yöntemleri kullanmakta zorlanabiliyor. Uluslararası havacılık ise BM iklim görüşmeleri ve Paris Anlaşması’nda ülkelerin ulusal karbon hedefleri kapsamında değil.