Kuruma tehlikesiyle karşı karşıya olan Burdur Gölü’ndeki çekilmenin boyutu rakamlara yansıdı.
Son yıllarda su varlığının önemli bir kısmını kaybederek kuruma tehlikesiyle karşı karşıya olan Burdur Gölü’ndeki çekilmenin boyutu rakamlara yansıdı. DHA’nın haberine göre, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce 1959’dan itibaren su seviyesi ölçümleri yapılmaya başlanan Burdur Gölü’nde su kotunun en yüksek olduğu seviye 1970 yılı Mayıs ayında 857,62 metre olarak ölçüldü. Bu tarihten itibaren Burdur Gölü havzasında yaygınlaşan sulu tarım ile artan su ihtiyacı sebebiyle gölü besleyen dereler üzerine yapılan barajlar ve kontrolsüz yeraltı suyu kullanımı ile küçülmekte. Su kotu 2024 Şubat ayında yapılan ölçümle 837,33 metre kotuna inerek, 20,29 metre azaldı. 54 yılda göl hacmi 7 bin 426 hektometreküpten %47’lik düşüşle 3 bin 952 hektometreküpe geriledi. Bu küçülme, bugün gölün 1/3’lük kaybına kadar ulaşmış durumda. Bu düşüş, ciddi boyutlarda sulak alan habitatı kaybına ve su kuşları için büyük önem taşıyan sığ alanların kurumasına neden oldu.
İliç’teki felakette göçük altında kalan dokuz işçiden hâlâ haber yok
Erzincan İliç’teki Çöpler Altın Madeni felaketinde göçük altında kalan dokuz işçiden hâlâ haber yok. Kayıp işçileri arama çalışmaları devam ederken, zaman zaman bölgede küçük çaplı toprak kaymalarının yaşandığı görüldü. İşçilerden altısının dere yatağına gelen toprak alanının içerisinde, üçünün ise manganez ocağının içerisinde olduğu değerlendirildiği için çalışmaların bu bölgelerde yoğunlaştırıldığı kaydedildi. Devasa toprak yığınının altında kalan işçilerin yakınları da gözyaşları içinde bekleyişlerini sürdürüyor. Madenin yakınında yaşayan köylüler ise ‘siyanür tedirginliği’ yaşadıklarını belirterek, olası sızıntı nedeniyle içme sularını dahi kullanamadıklarını kaydetti. Çöpler Altın Madeni’ndeki kazı alanından toplanan yığınının heyelana dönüşmesi sonucu oluşan felakette altıncı gün geride kaldı. Sömürge tipi madenciliğin ülkede yer açtığı tahribat, arkada gözü yaşlı aileler ile ciddi ekolojik kıyım bıraktı. Toprak kaymasında kaybolan işçilere ulaşmak için başlatılan arama çalışmaları devam ederken, zaman zaman sağanağın etkili olduğu bölgede henüz hiçbir işçiye ulaşılamaması ailelerin umutlarını da tüketmeye başladı. Yaklaşık 210 bin metrekarelik alanda sekiz bölüme ayırarak termal ve manyetik dronelar ile yapılan çalışmalardan henüz bir sonuç alınamadı. Ekiplerin çalışmaları sırasında heyelanın olduğu bölgede bazı toprak kütlelerinin yeniden kaydığı ve kurtarma çalışmalarına katılan ekiplerin zor anlar yaşadığı öğrenildi. Maden yerinde inceleme yapmak için İstanbul’dan yola çıkan ekoloji ve emek örgütleri, Sivas il sınırında valilik yasağı olduğu gerekçesiyle durduruldu. Yaşam savunucuları yasak kararı olmayan Malatya’dan Erzincan’a geçmeye çalıştı. Ancak buna da izin verilmedi. Erzincan’a giremeyen yaşam savunucuları, Tokat’ın Reşadiye ilçesinde basın açıklaması düzenleyerek yasağı protesto etti.
İliç’te kayan kütle 20 milyon 160 bin metreküp
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü akademisyenlerince, İliç ilçesindeki altın madeni sahasındaki faciaya dair toprak kaymasıyla ilgili hazırlanan ön inceleme raporunda, yaklaşık 112 metrelik yığın yüksekliğine sahip alanda 20 milyon 160 bin metreküplük bir kütlenin kaydığının değerlendirildiği belirtildi. Üniversite tarafından paylaşılan raporda, Erzincan’daki altın madeni ocağında yaşanan durum incelendiğinde olayın yığın liçi yapılan bölgedeki şevin (eğimli yüzey) kaymasıyla gerçekleştiğinin anlaşıldığı belirtilerek, “İliç’teki yığın liç sahası 2021 Google Earth uydu bilgilerine göre, her biri sekiz metre yüksekliğe sahip 31 basamaktan oluşmakta olup, sahada yığın liç için oluşturulmuş olan şevin ve şev kaymasına neden olan kısmının ise yine aynı verilere göre sekiz metre yüksekliğindeki 14 basamaktan oluştuğu anlaşılmakta,” değerlendirmesinde bulunuldu.
Karbon depolayan sulak alanlar sera gazı kaynağı haline gelebilir
Uzmanlar, ciddi miktarda karbon depolayan sulak alanlardaki mevcut bozulmanın bu ekosistemleri sera gazı kaynağı haline getirebileceği uyarısında bulunuyor. Yaklaşık 140 bin canlı türüne ev sahipliği yapan sulak alanların yok olması biyoçeşitliliği tehdit ederken, uzmanlar, sulak alanlar olmadan küresel ısınmayı 1,5 derecede tutma hedefinin gerçekleştirilmesinin de zorlaşacağını belirtiyor. Tüm yıl boyunca ya da yılın belirli zamanlarında yüzeyi suyla kaplı topraklar olarak tanımlanan sulak alanlar tatlı ve tuzlu suların birleştiği noktalardaki kıyısal sulak alanlar ve iç bölgelerdeki nehirler, göller ve bataklık alanları kapsayan karasal sulak alanlar olarak ikiye ayrılıyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), sulak alanların gezegenin en önemli ekosistemleri arasında gösterirken, kurum tarafından yayımlanan raporlarda bu alanların yaban hayatının korunması, kirlilikle mücadele ve karbon tutma konularında hayati rol oynadığına yer veriliyor. Sulak alanlar arasında yer alan turbalıklar, dünya yüzeyinin ortalama %4’ünü kaplarken, dünyanın toplam karasal karbonunun 1/3’ünü depoluyor. Karasal sulak alan ekosistemleri, aşırı suları emerek sellerin ve kuraklığın yaşanmasının da önüne geçerken, bu alanların büyük bir kısmını oluşturan göller önemli mineraller içermeleri dolayısıyla ekosistem için değerli olarak nitelendiriliyor. Yüksek enlemlerin kıyı bölgelerinde bulunan tuzlu su bataklıkları da yaban hayatı, balık üremesi, kıyı korunması, karbon depolanması hususlarında öneme sahip