Fransız Öpücüğü’nde bu hafta, şarkılar aracılığıyla kısa bir Avrupa turuna çıktık. İstanbul'dan başlayıp Barselona'da biten bu yolculuğumuz sırasında bize eşlik eden Nicoletta, Grand Corps Malade ve Sylvie Vartan gibi sanatçılar; kıtanın farklı ülke ya da şehirleri için yazılan parçaları seslendirdi.
Programa Nicoletta’nın çok da bilinmeyen parçaları arasında yer alan İstanbul’la başladık. 1982 yılında, single olarak yayınlanan şarkıda; Marmara Denizi'nden, mozaiklerden, göklere uzanan minarelerden bahsediyor ve büyülü bir şehir olarak nitelendiriyordu İstanbul’u sanatçı.
Altmışların başında Fransa’yı kasıp kavuran yé-yé akımının önde gelen temsilcilerinden Sylive Vartan, 1968’de, o ana kadar repertuarından yer alan şarkılardan oldukça farklı bir parça seslendirmişti. Jean Renard & Pierre Delanoë ikilisinin imzasını taşıyan otobiyografik bir parça olan La Maritza’ydı bu. İsmini, Bulgaristan’dan doğup Yunanistan’la Türkiye arasında bir sınır oluşturduktan sonra Edirne üzerinden Ege Denizi'ne dökülen Meriç Nehri'nden alan şarkıda: “Meriç benim nehrim, nasıl ki Sen Nehri seninkiyse, ama bir tek babam kaldı şimdi bunu hatırlayan / Ufuk kapkara olduğunda, tüm kuşlar göç etti umut yollarına ve biz de onları izledik, Paris’e doğru” sözleriyle Sylvie’nin küçük yaşta komünist rejim egemenliği ülkesini terk etmek zorunda kalıp Fransa’ya göç etmesine atıfta bulunuluyordu. Sylive Vartan, rejim değişikliğinin ardından 1990’da Sofya’da verdiği konserde parçayı seslendirirken: “nehrimdeki tüm kuşlar bana özgürlük şarkıları söylüyordu” sözlerine geldiğinde salonda büyük bir alkış kopmuştu. Parçayı 2017'de, her ikisi de Kuzey Afrika kökenli olan Elisa Tovati ve Nawel Ben Kraïem de seslendirmişti.
1918’de Birinci Dünya Savaşı'nın ardından kurulan Çekoslovakya, 1948’de komünist rejime geçmiş, kapitalizme geri döndüğü 1989’daki Kadife Devrimi’nin ardından da 1993’te, Çekya ve Slovakya adlarıyla iki farklı ülkeye ayrılmıştı. Çekya 1999’da NATO’ya, 2004’te de Avrupa Birliği’ne katıldı. Fransız popüler müziğinde bu ülkeyi konu alan şarkıların çoğu, 5 Ocak 1968’te başlayan ve ülkenin politik anlamda liberalleşmesini hedefleyen Prag Baharı'nı konu alıyor. Leny Escudero, Sacco et l’autre adlı parçasında olaylar sırasında hayatını kaybeden yirmi yaşındaki öğrenci Jan Palach’tan bahsederken Serge Lama 1978 tarihli Au Chili comme à Prague’da: "Şili’den Prag’a, hep aynı dalga, hep aynı duvarlar, hem aynı ölüm" diyordu. Hélène Martin ise Ainsi Prague adlı parçasında 1957’de hayata veda eden şair Vitezslav Nezval’ı: “Böylece Prag, ruhunu ve şairini kaybetti” sözleriyle anıyordu. Tabii Çekya’dan bahseden tüm şarkılar bu kadar hüzünlü değil. Örneğin Hollandalı müzisyen Dick Annegarn, 1992 tarihli Les Tchèques adlı şarkısında objektifi Çek halkına çeviriyor ve onlara: “Mavi gözlü yaşlı beyefendi, eski yağmurluğuyla, istediğiniz gibi mi Prag, yoksa çekilmez mi? Açık renk gözlü delikanlı, okula mı gidiyorsun, yoksa büyük babanı görüp içkisini içmeye mi?” diye soruyordu. Parçayı 2006'da, Dick Annegarn için hazırlanan saygı albümünde Mathieu Boogaerts yorumlamıştı.
İtalya’nın, belki de Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Venedik'ten bahsedince, akla ilk olarak Charles Aznavour’un Que c’est triste Venise ya da Hervé Vilard’ın Venise pour l’étérnité gibi parçaları geliyor. Bunların dışında Sheila ve Ringo’nun birlikte seslendirdiği Les gondoles à Venise ve Serge Reggiani’nin eşsiz yorumuyla hafızalara kazınan Venise n’est pas en Italie gibi şarkılar da yine bu benzersiz şehri konu alıyordu. Bu şehri konu alan bir başka parça da Julien Clerc’e ait. Sözleri Étienne Roda-Gil imzasını taşıyan 1975 tarihli parçada; “Onu Venedik diye çağırmamı isterdi, gözleri sırılsıklam, sırtı kırılmış, itaatkâr biçimde. Bir öpücük için, basamağın üstüne Pisa kulesi gibi eğilmemi isterdi, ne komik bir fikir” diye ilginç bir aşk hikâyesinden bahsediyor ve “Eğer kadınlar kendilerine Venedik denilmesini isterlerse, onları ciddiye alın ve daha iyisini bulmaya çalışmayın” şeklinde bir tavsiyede bulunuyordu dinleyenlerine sanatçı.
Daha önce Belçikalı sanatçıları konu alan programlarda, bu ülkenin farklı şehirlerini konu alan parçaları dinlemiştik ancak Antwerp ya da Fransızca adıyla Anvers’den söz etme şansımız olmamıştı. Ülkenin Flaman kesiminde yer alan şehir, başkent Brüksel’e yaklaşık 40 km’lik mesafede. Belçika’nın başlıca limanı olan Anvers limanı, Avrupa’da da üçüncü sırada bulunuyor. Şehir adını Scheldt Nehri yakınlarında yaşadığına inanılan Antigoon adındaki bir devi konu alan öyküden almış. Efsaneye göre nehirden geçen denizcilerden geçiş ücreti alan bu deve genç bir kahraman karşı koymuş ve onun elini kesip nehre fırlatmış. Şehre de bu nedenle Flemenkçe “el fırlatmak” anlamına gelen “Antwerpen” adı verilmiş. Romain Didier imzasını taşıyan Anvers adlı parça ise bir aşk hikâyesini konu alıyor. 1980 tarihli şarkıda: “Işığa karşı kalbim, Anvers’de bir sokakta, bilmiyorum nereye koştuğumu, ama geriye doğru koşuyorum, onun sevgisinden korkuyorum, kalbimde bir acı, o hep sevmek istiyor beni, hep Anvers’de” sözleriyle hem sevgisinden hem de sürekli aynı yerde yaşamak isteyip istemediğinden emin olamayan bir adamdan bahsediyor sanatçı bize.
Avrupa’nın bir başka önemli liman kenti de Amsterdam. Bu şehri konu alan en ünlü şarkı hiç şüphesiz Jacques Brel’e ait. Belçika’daki Zeebruges limanında dolaşırken gelmişti Brel’in aklına böyle bir şarkı yazmak. Hem bu kasabayı çok seviyordu hem de yiyip, içip eğlenen yaşlı denizcilere bir saygı duruşunda bulunmak istiyordu sanatçı. Buna karşın şarkıyı yazmaya başladığında Zeebruges’le kafiyeli sözcükler bulamadığını fark etti, bunun üzerine, bunu kulağa daha hoş geldiğini düşündüğü Amsterdam’la değiştirdi. Şarkı bittiğinde Brel tam olarak tatmin olmamıştı. Hatta ilk başta konserlerinde seslendirmeye bile tereddüt etmiş, nihayet çok fazla dikkat çekmeyeceğini düşünerek şarkı listesinin ilk başlarına eklemeye ikna olmuştu. Böylece sanatçının ilk kez 1964’te Olympia’da seslendirdiği parça, olağanüstü bir ilgiyle karşılandı. Bu başarıya rağmen şarkıya bir türlü tam olarak ısınamayan Brel, Amsterdam’ı hiçbir zaman stüdyoda kaydetmese de, 1966’da sahnelere veda ettiği konserin bu kez en sonunda seslendirerek bir anlamda ona hakkını teslim etmişti. Parçayı o günden bu yana Juliette Gréco’dan Bruno Pelletier'ye, Scott Walker’dan David Bowie’ye kadar pek çok ünlü sanatçı yorumladı.
Almanya’nın tam ortasında yer alan Göttingen kentinden bahsedince akıllara hemen Barbara’nın o muhteşem yorumuyla hafızalarımıza kazanan 1965 tarihli parça geliyor. Yahudi bir ailenin çocuğu olarak İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman işgali altındaki Fransa’da oldukça zor günler geçirmesine karşın 1964’te Almanya’daki Göttingen Üniversitesi'nden gelen bir konser davetini reddetmemişti sanatçı ve ertesi yıl da bu şehir için bir şarkı yazmıştı. Zamanla Fransız-Alman dostluğunun simgelerinden biri olan parça: “Tabii ki bir Seine nehri yok, ya da Vincennes korusu, ama yine de çok güzel Göttingen” sözleriyle başlıyor ve “Asla geri dönmesin, kan ve nefret zamanı, çünkü sevdiğim insanlar var Göttingen’de, ve tekrar çalarsa sirenler, sarılmak gerekirse silahlara, yüreğimden yaş süzülür bir damla, Göttingen için” dizeleriyle bitiyordu. Şarkının yayınlandığı dönemde Göttingen Üniversitesi'nde öğrenci olan Almanya eski başbakanı Gerhard Schröder, 2003 yılında, Almanya ile Fransa arasındaki dostluğu pekiştiren Elysée anlaşmasının kırkıncı yıldönümünde yaptığı konuşmada, parçanın kendisini üzerinde önemli bir etkisi olduğunu belirtecekti.
Fransa’nın kuzeyinde yer alan Deauville; yarış pisti, limanı, film festivali, marinaları ve görkemli otelleriyle Normandiya’nın plajlar kraliçesi olarak tanınan bu kasaba. Aynı zamanda da Fransa’nın en prestijli sahil beldelerinden biri. Paris’e yakınlığıyla da cazibesini arttıran Deauville’i, 1966’da Cannes Film Festivalinde Büyük Ödülü kazanan Claude Lelouch imzalı Bir Kadın ve Bir Erkek (Un homme et une femme) filminden de hatırlıyoruz. Vincent Delerm’in, başrollerini Jean-Louis Trintignant ve geçtiğimiz Haziran ayında aramızdan ayrılan Anouk Aimée’nin paylaştığı bu filme atıfta bulunduğu Deauville sans Tringtignant adlı parçadan da daha önceki programlarda söz etmiştik. Slam & hip-hop müziğinin sevilen isimi Grand Corps Malade da 2023 tarihli "Reflets" adlı albümünde bu kasabayı konu alan bir parçaya yer verdi. Şarkıda: “Birkaç aydır dolanıyorduk etrafında, sanki bu defa acele etmek istemezmiş gibi, çiziyorduk öykümüzün ana hatlarını, kanıtlar tam olarak netleşene dek, Deauville’e götürmemi istedi onu, öpebilmek için, evet dedim hemen, onu Deauville’e götürmemi istedi benden, ne kadar uzakmış Normandiya” sözleriyle sonu iyi biten bir aşk hikâyesinden bahsediyordu sanatçı bize.
Fransız popüler müziğinde İngiltere’nin başkenti Londra'yı konu alan birçok şarkı bulunuyor. Bunların arasında akla ilk gelenler: Léo Ferré’nin 1967 tarihli L’inconnu de Londres, Mylène Farmer’ın 2005’te piyasaya sürdüğü Dans les rues de Londres ya da Julien Doré’nin 2013’de çıkan London nous aime gibi parçaları. Sylvie Vartan’ın 1989 tarihli albümünde yer alan sözleri Didier Barbelivien imzalı Il pleut sur London adlı nostalji yüklü şarkıda ise, altmışlı ve yetmişli yıllarda pop ve rock müziğin merkezi olan şehrin bu özelliğine atıfta bulunuluyor. Bu açıdan biraz Jane Brikin’in Ex-fan des sixties adlı parçasına da benziyor şarkı. Parçada: “Uzun zaman sonra, ne kaldı geriye isyanlarımızdan, Wight Adası’ndan, Carnaby Caddesi’nden, Woodstock’tan? Söyle bana ne kaldı geriye rock’ına biraz slow ekleyen bu çağdan, Yağmur yağıyor Londra’da” sözleriyle hem gençlik yıllarını hem de müzik tarihine geçen bir dönemi özleme anıyor Sylvie Vartan.
İspanya daha çok boğa güreşini konu alan şarkılarla konu olmuştu Fransız şansonuna. Dalida (La feria), Charles Aznavour (Le toréador), Enrico Macias (La première corrida) ya da Gilbert Bécaud (La corrida) matadorları konu alan şarkılar seslendirmiş, Jacques Brel (Les Toros) ve Francis Cabrel (La corrida) ise bu kanlı geleneğe boğaların gözünden bakmayı tercih etmişti. 1974 tarihli Il neige sur Madrid adlı parçada ise Nicolas Peyrac, nakarat kısmına karlar altındaki Madrid’i yerleştirerek daha çok dünyada o dönemde yaşananlardan bahsetmiş. Parçada: “Madrid’e kar yağıyor, Lizbon kavuştu özgürlüğüne ve aylardan Mayıs, radyoda hâlâ Vietnam’dan bahsediyorlar, bir fotoğrafçı ölmüş Vietnam'da, ama sen uyuyorsun, tuhaf bir zaman, tuhaf bir bahar, bizim baharımız hangisi olacak, hatırlayacak mıyız baharı yirmi sene sonra, kim bilir leylaklar açacak mı yeniden?” sözleriyle hem Portekiz’de gerçekleşen Karanfil Devrimi'ne hem de hala devam etmekte olan Vietnam savaşına atıfta bulunuyor sanatçı.
Yves Simon, Mano Negra, Michel Jonasz, Charles Trenet ya da Manu Chao gibi birçok sanatçının İspanya'nın bir diğer önemli kenti Barselona'yı konu alan parçaları mevcut. Bu isimlere kıyasla daha mütevazı bir kariyer sürdüren Franck Monnet ise 2006 tarihli yüksek tempolu şarkısı Barcelone'da: “Katalonya’nın başkenti, rehberde dedikleri gibi, ama kimseden korkmayan iki adam için, burası Mekke adeta, en az bir kez görmek gerek. Barselona, hayalim Barselona, bir gün gideceğim evet, valizlerimi hazırladım çoktan” sözleriyle; mimarisi, futbol takımı, plajları ve katedralleriyle dünyada özel bir konuma sahip olan bu şehre olan tutkusundan bahsediyordu dinleyenlerine.
Şarkıcı / Yorumcu | Parça Adı | Albüm Adı | Süre |
---|---|---|---|
Nicoletta | Istanbul | Inédits et raretés 2 | 4:37 |
Elisa Tovati & Nawel Ben Kraiem | La Maritza | Méditerranéennes (ici ou là-bas) | 2:53 |
Mathieu Boogaerts | Les Tchèques | Le grand dîner - Tribute à Dick Annegarn | 2:06 |
Julien Clerc | Elle voulait qu'on l'appelle Venise | Tour 09 | 3:22 |
Romain Didier | Anvers | L'intégrale 1 | 3:15 |
Bruno Pelletier | Amsterdam | Soirée intime au Théâtre Petit Champlain (Live) | 2:36 |
Barbara | Göttingen | Châtelet 87 (Live) | 2:50 |
Patricia Kaas | D'Allemagne | Live (2000) | 4:33 |
Grand Corps Malade | Deauville | Reflets | 3:04 |
Sylvie Vartan | Il pleut sur London | Femme sous influence | 4:19 |
Nicolas Peyrac | Il neige sur Madrid | Toujours une Route | 4:56 |
Franck Monnet | Barcelone | Malidor | 3:24 |