Foto Müze’de Kodak gibi bir dünya markasının yaratıcısı ve fotoğraf dünyasının en çok anılan isimlerden George Eastman’ın başarılı öyküsünü konuştuk.
George Eastman, 1854 yılında New York’ta, Waterwille adlı küçük bir kasabada dünyaya geliyor. Babasını oldukça küçük bir yaşta kaybediyor. Kısa sürede başarılı bir iş adamı olan George Washington Eastman’dan geriye hiçbir şey kalmamış olduğunu öğreniyorlar.
Bunun üzerine anne Maria Killborne, başkalarına yemek yaparak ve odalarını kiralaya vererek geçinmeye çalışıyor.
George Eastman da on dört yaşındayken okulunu terk ediyor ve bir sigorta şirketinde kurye olarak çalışarak ailesine destek oluyor.
Birkaç işyeri ve pozisyon değiştiriyor ve her hamlesinde maaşını yükseltmeyi başarıyor.
Eastman, 24 yaşına geldiğinde Santo Domingo'ya tatil planları yapıyor ve bir arkadaşı da bu geziyi fotoğraflamasını öneriyor. İşte bu öneri onun büyük kariyerinin ateşleyicisi oluyor.
Hemen gidip fotoğraf için gerekli olan tüm ekipmanları satın alıyor. Ama o dönemin fotoğraf dünyası, ıslak kolodyon dediğimiz zor bir işlem kullanmaktaydı ve gerekli malzemelerin tamamı bir “at yüküydü”.
Kamerayı kalem kadar kullanışlı hale getirmek
Eastman, planladığı geziye çıkamıyor ama kendini tamamen fotoğrafa kaptırıyor ve bu çok karmaşık olan işlemleri biraz daha basit hale getirmeyi hedefliyor.
O sıralarda bazı İngiliz dergilerinde fotoğrafçıların kendi kuru jelatin emülsiyonlarını yaptıklarını okuyor ve bu dergilerin birinden aldığı bir formülle çeşitli uygulamalar yapmaya başlıyor.
Gündüzleri bankada çalışıyor, geceleri de mutfakta saatler süren deneyler yapıyor ve tam üç senenin sonunda formülün patentini alacak bir seviyeye ulaşıyor. Amacı seri bir şekilde üreterek diğer fotoğrafçılara satmak... Burada yatan büyük maddi potansiyeli görebiliyor. Eastman, 1881 yılında Rochester'da Eastman Dry Plate Company adıyla kuru levhalar üreten fabrikasını açıyor.
Fotoğrafçılar onun ürettiği bu yeni kuru plakalara -yani kuru kolodyon yöntemine- ilgi duyuyor. Dolayısıyla satış da yapıyor ama Eastman hem ağır olmaları hem de kırılmaları sebebiyle bu cam plakalardan kurtulmak istiyor. Onun kafasında fotoğrafçılıkta devrim yaratacak bir düşünce yeşeriyor; rulo halinde taşınabilen, kâğıda sürülmüş bir film...
Ve bunu başarıyor. Bu buluşları için Londra’daki “Yeni İcatlar” sergisinden birkaç ödül alsa da bu filmdeki görüntü kalitesi çok iyi olamıyor, yeterince keskin görüntü alınamıyor. Bu sebeple de beklediği satışı yapamıyor. Yine de pes etmiyor Eastman.
"Kamerayı kalem kadar kullanışlı hale getirmek" istiyor ve ona göre geniş kitlelere ulaşmak, mükemmel kalitede ve karmaşık yapılar üretmekle mümkün olamazdı...
Şöyle düşünüyor Eastman, “Eğer sıradan insanlar fotoğraf çekiyor olsaydı kılı kırk yarmayacaklardı.”
Bu sebeple, sadece fotoğrafçılar için bir makine üretmektense herkesin kullanabileceği bir fotoğraf makinesi yapmayı hedefliyor.
Peki bunu nasıl gerçekleştiriyor?
“Siz düğmeye basın, gerisini biz hallederiz”
Yakınlardaki bir marangozu, bir kamera gövdesi yaptırmak için işe alıyor. Ayrıca makinistler de alıyor. Onların da görevi saniyenin küçük bir anında çekim yapabilecek obtüratörler üretmeleri... Rochesterde dükkânı olan Alman optikçileri de işe alarak objektif tasarlatıyor. Ve böylece Eastman’ın bir ay içinde son derece basit bir kamerası oluyor.
Herkesin kullanabileceği ve hiçbir bilgi gerektirmeyen bir kamera...
1888 yılının yaz aylarında, basında daha önce hiç duyulmamış bir marka, bir isim yer alıyor: Kodak...
Reklamları “Siz düğmeye basın, gerisini biz hallederiz” sloganıyla çıkıyor.
Eastman bir yıl içinde 13.000 Kodak makine satıyor ve fabrikasında günde 6000’den fazla fotoğraf basılıyor.
Öte yandan bir konu daha vardı; kâğıt tabanlı film, grenli sonuçlar veriyordu.
Eastman kâğıt taban yerine daha şeffaf bir şey kullanmayı düşünüyor, çünkü kâğıt tabanlı film, grenli sonuçlar veriyordu. Onun bu hayalini kimyageri Henry Reichenbach gerçeğe dönüştürüyor. Şeffaf tabanlı yeni bir rulo film yapmayı başarıyor.
Başarılı bir emilsiyona sahip bu film sayesinde, 1894 baharında sinema endüstrinin patlamasına yol açıyor; onun filimleri birkaç sene sinemacıların en çok tercih ettiği film oluyor.
1900 yılına geldiğinde Brownie kamerayı piyasaya sürüyor Eastman. Ve bu yeni kamerayla birlikte maliyeti 25 dolardan 1 dolara düşürüyor.
1900 yılında 150 bin Brownie kamera üretiliyor ki bu o zamana kadar -yani 12 yıl boyunca- sattıklarından daha fazla.
Bundan bir müddet sonra emekli hayatı yaşamaya başlıyor ve kendini daha çok hayır işlerine veriyor. 1932 yılındaysa Eastman arkadaşlarına “ben görevimi tamamladım. Öyleyse neden bekleyeyim” diye bir not bırakarak intihar ediyor.