İran'da üç siyasi mahkum idam edilirken, halk bu son üç idam cezasının infaz edilmemesi için hafta içinde çok çabaladı.
İran’daki Arap azınlıktan olan Yusuf Mehrdad ve Sadrullah Fazeli Zare adlı iki İranlı geçtiğimiz günlerde ‘Peygamber’e hakaret’ suçlamasıyla idam edildi. 19 Mayıs Cuma sabahı da Saleh Mirhaşemi, Mecid Kazemi Şeyh-şebani ve Seid Yaghubi adlı üç siyasi mahkum idam edildi. Halk, bu son üç idam cezasının infaz edilmemesi için hafta içinde çok çabaladı. İsfahan’da ciddi eylemler düzenlendi. Cezaevinin önünde toplanıldı, kornalar çalındı, sloganlar atıldı. Sonrasında da çatışmalar oldu, silah sesleri duyuldu ve çok sayıda gösterici gözaltına alındı.
Bunlar, siyasal nitelikli suçlara ilişkin idamlar. Ama bu arada idam makinesi uyuşturucu ve cinayet suçlamasıyla hakkında hüküm verilmiş olanlara karşı hızla işlemeye devam etti. Son birkaç haftada öyle çok idam hükmü infaz edildi ki doğrusunu isterseniz ipin ucunu kaçırdım. Çünkü idam edilenler arasında Beluç kökenli olan ve kimliği bulunmayan, resmi olarak var olmayan birilerinin de olduğu öne sürülüyor. Yani ülkede eylemler azaldığı anda, halkın yönü belirsizleşmeye başladığı anda, İslam Cumhuriyeti bıraktığı yerden, kaldığı yerden devam ediyor.
Evet, bu insanları mollalar idam ediyor. Ama halkın görkemli ayaklanmasının yönünü değiştirenler, halkın kafasını karıştırıp muhalif hareketin parça parça olmasına neden olanlar Şehzade Rıza ve arkadaşları oldular. İran muhalif hareketinin büyük bir bölümü tam da böyle düşünüyor. Gerçekten de Rıza bir süre önce, “Her gün eylem olmaz, evlerinize dönün,” türünden bir açıklama bile yaptı.
İran’da devrimci dalga duruldu. Hareket bir kez daha yenildi ama süreç de bitmiş, sona ermiş değil. Yani kimi eylemler, kimi direnişler, kimi çatışmalar da olağan hale gelmiş durumda.
Bu düzlemde dikkatimi çeken yeni bir duruma dikkat çekmek istiyorum. İran devrimci hareketi bu son olaylar selinin başladığı günlerden geçtiğimiz haftalara kadar, genel bir eğilim düzeyinde de olsa, silahlı mücadeleden söz etmiyordu. Öncelikle, İran’daki kimi halkların silahlı mücadeleye az çok yatkınlığı ve hazırlığı olduğunu belirtelim. Ama bu gruplar, ayrılıkçı diye damgalanmaktan çekiniyordu. Öteki halkların kendilerini yalnız bırakmalarından da endişe ediyordu. Bu nedenle, “Sadece meşru müdafaa zamanlarında silah kullanalım, ”deniyordu. “Silahlanalım ama silahlı mücadele için değil, öz savunma için yapalım bu işi,” deniyordu. Son haftalarda ise ülkenin farklı bölgelerinden suikast haberleri geliyor. Rejim’in çerilerine, işkencecilerine, ispiyoncularına yönelik saldırı haberleri geliyor. Artık sosyal demokrat, cumhuriyetçi çevreler bile silahlı saldırıların artırılması gerektiği, bu nedenle de silahlanma ve silahlı eğitimin gerekliliği yönünde çağrılar yapıyor. “Rejim’in çerilerini bir bir avlamadığımız sürece gözleri korkmayacak ve insanlarımızı katletmeye devam edecekler,” deniyor. Ben bu durumu önemsiyorum ve süreci bu açıdan da izleyebilmeyi, olup biteni sizinle paylaşmayı umuyorum.
24 Mayıs Pazar günü İranlılar, tutuklu şarkıcı Toomaj Salehi’yi ve diğer siyasi tutukluları desteklemek için Fransa, İngiltere, Kanada, İsviçre, İsveç, Belçika, Danimarka ve İtalya gibi ülkelerde mitingler düzenledi. Yani İran’da olaylar bir devrim havasında değil ama ülke içi de ülke dışı da bütünüyle sessizliğe bürünmüş falan değil.
Biliyorsunuz, Toomaj Salehi, Rejim’e karşı ciddi bir mücadele veriyordu. Şarkılarını da bu mücadeleye adamıştı. Fakat tutuklanmış, ağır işkenceye maruz bırakılmış, ‘Yaradan’a savaş açmak’ suçlamasıyla yargılanmıştı. Onun da her an idam edilebileceği biliniyor ve bu nedenle halk bu idamı engellemeye çalışıyor.
İran’ın Basra körfezindeki ünlü turistik adası Kiş’ten üzücü bir haber var. Adada bulunan 500 yaşındaki incir ağacı yetkililerce gelişi güzel budandığı için kurumuş. Burada bir tapınakta yer alan ağaç, yöre halkınca bir tür kutsallık atfedilen, dallarına ipler, kumaş parçaları bağlanıp adaklar adanan bir incir ağacıymış. Evet, İran İslam Cumhuriyeti yeryüzünün ender hayvanlarından biri olan İran parsı yavru Piruz’u da yaşatamamıştı. Şimdi de 500 yıllık bu tapınak incirinin ölümüne neden oldu. Bu arada, çöl kenti Yezd yakınlarında, daha doğrusu Oghab Kuh’un yani Kartal Tepesi’nin yakınlarında, yerli halk için kutsal sayılan, koca bir oda büyüklüğündeki kovuğunda mumlar yakılan, 5000 yaşında olduğu söylenen bir servi ağacı var. Umarım onun da başına bir şey gelmez.
İran İslam Cumhuriyeti son haftalarda, hicaba uygun davranmayan yani özellikle başları açık olarak gezen kadınlara yönelik yaptırımları artırma çabasında. Son günlerde, kadınların üniversitelere ve metrolara başörtüsüz alınmaması için fazlaca uğraşılıyor. Hafta içinde konuyla ilgili yeni bir yasa tasarısını da Meclis’e yolladılar. Bu çerçevede, özellikle kameralar aracılığıyla saptanan kadınlara yönelik ağır yaptırımlar öngörülüyor. Tabii öğrenciler arasında da gizli kameralarla çekimler yapan ve arkadaşlarını devlete ihbar eden casus öğrenciler var. Ama örneğin Tahran Üniversitesi kampüsünün kadınların ve erkeklerin giyim kuşamları, hatta günlük yaşam davranışları açısından bugünlerde İstanbul’daki herhangi üniversitedeki gibi olduğunu da söylemek gerekir.
İranlı ünlü gen bilimci Hesam Nozeri, geçtiğimiz aylarda önemli bir iddiayı gündeme getirmişti. Nozeri, İslam Cumhuriyeti’nin gözaltına alınan gençlere yönelik olarak, insan vücudunda etkileri sonradan patlayan ve yüklendiği kişinin kalp krizinden ölmesine neden olan birtakım kimyasallar kullanılıyor olabileceğini söylüyordu. Nozeri, hapisten ya da gözaltından çıkan birçok gencin kalp krizinden ölmesinin ya da intihar etmesinin bu türden kimyasallarla ilgili olabileceğini belirtiyordu. Geçen hafta serbest bırakılan bir gencin daha dışarıdaki üçüncü gününde kalp krizinden ölmesi bu tartışmayı yeniden gündeme taşıdı.