Ekonomik Gidişat'ta Seyfettin Gürsel, geçen yılın ekonomik gidişatını değerlendirirken, yeni yılın ekonomik beklentileri üzerine konuşuyor.
Ömer Madra: Günaydın Seyfettin, merhabalar.
Seyfettin Gürsel: Günaydın Ömer.
Özdeş Özbay: Günaydın.
Ö.M.: İyi yıllar diyelim. Çok karanlık, bulutların estiği bir yılda ekonomik gidişat konusunda geçen yılın ekonomik gidişatı nasıldı bir özetlemeni rica edelim ve asıl belki de oradan çıkarak bu yıl, yeni yılda ekonomik gidişatın beklenti yönü ne olacak, beklentilerimiz ve beklentiler ne olacak diye sana bir genel sınav sorusu soralım.
S.G.: Evet, kolay bir sınav değil. Tabii bilançoyu özetlemek nispeten kolay, ondan başlayalım. Vatandaşın tabii iki büyük kaygısı hep oldu yani anketler onu her zaman söyledi; bazen enflasyon ilk sırada yer aldı, bazen ise işsizlik. Önce bu iki konu üzerinde duralım. 2023’te yaşanan bu iki alandan sonra da büyümeye geçelim. Tabii büyüme çok anahtar, sonuçta nasıl seyredecek, ona bağlı olarak da aslında hem enflasyon hem de işsizliğin 2024’te nasıl bir seyir izleyeceğini de büyük ölçüde bu belirleyecek.
Enflasyon konusunda aslında iki ayrı dönem var 2023’te; Bir, ilk yarı var, dezenflasyonun yaşandığı bir dönem. Sene başında %65 gibiydi yıllık enflasyon. Tüfeden söz edeceğim, tüketici fiyatları, yıllık artış. Ardından %40’lara kadar düştü ilk yarının sonunda yani Temmuz öncesi, Haziran’da %40 civarındaydı. Peki ne oldu da böyle düştü? Sonra aslında iyice anlaşıldı neden böyle enflasyon en azından. Enflasyon hala çok yüksek tabii ama sonuçta %65’ten %40’a düşen bir enflasyon var çünkü seçim dönemi. Seçim döneminde ne yaptı etti iktidar, dışarıdan paralar buldu, borçlar aldı, döviz kurunu baskıladı. Tabii başka fiyatları da baskıladı. Ne yapıp edip seçimlere düşen bir enflasyonla girmek istiyordu. Böyle de yaptı ama tabi bu baskı altında kalmış fiyatlar da artık adeta zembereğin boşalması gibi, Temmuz’da, seçimler bittikten sonra, zaten Haziran’da döviz kuru da rahat bırakıldı. Tabi oraya geleceğim, çok önemli. İktisat politikasında çok radikal, 180 derece dönüş yapıldı biliyorsunuz.
Ö.M.: Faiz konusunda değil mi?
S.G.: Para politikası esas olarak, oraya döneceğiz. Zemberekten boşalır gibi boşaldı enflasyon; Temmuz’da %9.5, Ağustos’ta %9 küsur. Yani iki ayda bunların birikimi %20’ye yakındır. Birdenbire enflasyon tekrardan artışa geçti ve yılı da %65 ile bitirdik. Sıfıra var sıfır, elde var sıfır. 2024’e yıllık tüketici fiyat artışının %65 düzeyinde olduğu bir enflasyonla girdik.
Ö.M.: Pardon, bir şey soracağım arada; yıla, 2023’e girilirken enflasyon oranı gene %65 civarında mıydı
S.G.: Evet, gene öyleydi.
Ö.M.: Yani sıfıra sıfır, elde var sıfır.
S.G.: Evet, sıfıra sıfır, elde var sıfır. Bu enflasyonun 2023’deki seyri, özeti bu ama ayrıntılara baktığımız zaman tabii ilginç birkaç şeyde enflasyonu da gündeme getirmek istiyorum. Bir kere gıda %71,2 ile bitti. Bu tabii herkesi ilgilendiriyor. Yani çok demeyeyim de daha yüksek %65’den ama bir de üç tane kalem var. Açık radyo dinleyicilerinin profilini siz belki biliyorsunuz anketlerden veya gözlemlerinizden ama benim gözlemlerim orta gelir, orta üst gelir, tabii eğitimli herhalde dinleyici profili var. Açık Radyo dinleyicilerini yakından ilgilendiren üç kalemin enflasyonunu söyleyeceğim. Sağlık %80’i bulmuş yani %65 ile karşılaştırmayalım ama tabii çok yüksek. Ama beteri de var. Eğitim gene Açık Radyo dinleyici kitlesi açısından önemli diye tahmin ediyorum çünkü büyük bir ihtimalle devlet okulları yerine özel okullarda okutmaya çalışıyorlar çünkü devlet okullarında eğitim düzeyi iyice kötüleşti. %82 eğitim enflasyonu 2023’te. En sonuncusu belki daha yakından ilgilendiriyor ve bunu bizzat gözlemlendiklerinden de eminim Açık Radyo dinleyicilerinin. Otel, kafe, restoran ne kadar artmış biliyor musunuz? Bir yılda %93.
Ö.M.: Yani neredeyse iki katına çıkmış.
S.G.: İki katına çıkmış, aynen öyle. Şimdi enflasyonun bilançosu bu. İşsizliğe istersen hızla bir göz atalım. İşsizlik, son aya kadar yani bir kere işsizlik dediğin 2023 ama tabii daha Aralık rakamlarını bilmiyoruz. Kasım ayı verileri dün konuşuldu. En son yani 11 aylık bilanço şöyle idi; Ekim’e kadar 10 ayda %10 civarından devraldı işsizlik oranını 2023 yılı. 10 ayda, Ekim’de %8.6’ya kadar düşmüştü çünkü istihdam nispeten iyi gidiyordu, çünkü büyüme de vardı – birazdan bunun sözünü edeceğim - fakat dün bir sürpriz geldi. Tabii bu aylık iş gücü verileri de çok güvenilir değil çünkü örnekleri yetersiz, bundan daha önce de hep söz ettik. İstihdamda çok aşırı artış veya düşüşler oluyor ama gene de bir olumsuz sinyal. Çünkü istihdamda büyük bir kayıp ortaya çıkmış Kasım’da - bu aslında kısmen doğru da olabilir çünkü büyümede söz edeceğim ondan. Ne oldu peki? Birdenbire %8,6’ya kadar düşmüş olan işsizlik oranı - ki bu son yılların oldukça düşük bir seviyesine işaret ediyordu - 04 puan arttı birden. Bu, çok sert bir artış ve hem kadınlarda hem de erkeklerde yaşandı yani %9’a çıktı. Tabii bu dar anlamlı işsizlik ve bir de şunu da izliyoruz; potansiyel iş gücü bütünleşik oranı diyor, işsizlik ve işsiz ve potansiyel iş gücünün bütünleşik oranı. Bu, kısaca geniş tanımlı işsizlik demek. Yani potansiyel iş gücüne belki aşina olmayan dinleyicilere hatırlatmak gerekir.
Hane halkı iş gücü anketlerinde şu soru da soruluyor, ‘çalışıyor musun?’ Tamam, çalışmıyor. ‘Peki, iş arıyor musun?’ Arıyorsa işsiz sayılıyor ama aramıyorsa hemen bir soru daha soruluyor; ‘Peki, çalışmayı arzuluyor musun?’ Eğer ‘arzuluyorum’ diyorsa, tabii çeşitli nedenler soruluyor; ‘Neden o zaman iş aramıyorsun?’ Neyse, o ayrıntıya girmeyelim ama çalışmayı arzulayıp da iş aramayanlar da potansiyel iş gücünde sayılıyor. Yani bir çeşit potansiyel işsiz. Bunu katarak hesapladığınız zaman, işsizlik oranı sene başında %16,3 idi. Bu geniş tanımlı işsizlik oranı Kasım’da da %17,3’e yükseldi. Yani işsizlikte nispeten tabi olumlu bir gelişme vardı ama bunun böyle devam edip etmeyeceği büyük soru işareti. Nitekim Kasım verileri de böyle devam etmeyebileceğini gösterdi.
Büyümenin bilançosunda tabii daha henüz tam bilançoyu bilmiyoruz çünkü dördüncü çeyrek büyümeyi daha sonra öğreneceğiz, ilk üç çeyreği biliyoruz. Geçen yıl, 2022’de %5,3 büyümüştü. Buna nispeten normal diyelim yani Türkiye, büyüme potansiyelinde her şey iyi giderse %5 civarında büyüyebiliyor. Ama tabii büyük bir açık da oluştu ve enflasyon da var, çok yüksek bir enflasyon var. İktidar bunu düşürme sözü verdi, dediğim gibi para politikasında 180 derecede dönüş yaptı, Mehmet Şimşek'i bu işle görevlendirdi. Oraya geleceğim ama neden bunu baskıyla söylüyorum çünkü bu %5,3 ya da %5 civarında bir büyümeyle bu enflasyonun istenildiği gibi düşürülemeyeceğini ya da istenilen hızla düşürülemeyeceğini bütün meslektaşlarım söylüyor yani ciddiye alınacak iktisatçılar bunu söylüyorlar. Belki biraz daha zaman kalırsa ayrıntılı buna değiniriz ama büyümeye dönecek olursak çeyrekleri biliyoruz, ilk üç çeyreği. En son çeyrek, üçüncü çeyrekte oldukça yüksek bir büyüme var yani %5,1 ama ondan önceki çeyreklerde %3,7 ve %4,9.
Sanayi endeksine baktığım zaman da biraz önce Kasım’da istihdamda büyük bir düşüş belki de çok sürpriz değil demiştim. Çünkü Ağustos’tan itibaren sanayi üretim endeksi büyük bir düşüş içinde ve hatta en son geldiği nokta negatif yıllık olarak. Bir önceki yılın Kasım ayına göre Kasım ayında daha düşük bir sanayi üretimi var. Bu da tabi istihdam üzerinde olumsuz etki yapıyor mutlaka. Sonuçta büyüme herhalde 2023’de benim tahminim, dördüncü çeyrekte - bu gelişmeleri de dikkate aldığımda - %4,5 civarında olabilir yani %5’i bulmayacak herhalde. Ama şimdi bu bile dediğim gibi iktisatçılar açısından yüksek bir büyüme, enflasyonu aşağı çekmek için sayılıyor. Şimdi taviz vereceksin büyümeden. Büyümeden taviz verileceğini de Mehmet Şimşek çok açıkça söylüyor zaten. Söylüyor da yani hem diyor gelirleri böyle bu kadar arttırmamak lazım diyor, ondan sonra onu tabii şey bilemiyor. Şu anda Cumhurbaşkanı malum, Mart’ta gene onun, kendi açısından çok kritik bir yerel seçim var. Yerel seçim adeta şu hale geldi zaten; ülkede bu seçim, genel meclis seçimi gibi, Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi çok kritik bir eşik gibi görünüyor, beka demiyor ama kritik bir eşik gibi görünüyor, kritik bir sınav gibi görünüyor iktidar tarafından. İlle de İstanbul’u, Ankara'yı geri alacak. Onun için de dinlemiyor Mehmet Şimşek'i. Mart’a kadar bir şey olacağı yok. Büyük bir ihtimalle kendileri de kabul ediyorlar. Temmuz’a kadar o yıl geçer, geçtiğimiz yıl birdenbire enflasyon zembereğinin boşaldığı ay dedik, oraya kadar herhalde %60 civarında gidecek bu enflasyon. Bunu kendileri de kabul ediyor. Ondan sonrası önemli. Şimdi ondan sonrası için bir baz etkisiyle bunu Erdoğan’a da anlatmışlar ve o da birkaç şey söyledi, ‘Baz etkisiyle belini kıracağız enflasyonun’ dedi. Baz etkisi dediği, bu yıl Temmuz – Ağustos’ta herhalde enflasyon %20 olmayacak, eğer becerebilirlerse çok daha düşük olacak. Onun için birden %40 civarına inecek enflasyon. Yani enflasyonun esas sınavı 2024’ün ikinci yarısı.
2024’ün ikinci yarısındaki iddia, yıl sonunda enflasyon %30’lara düşecek. Sonra 2025’de daha da düşecek. Nihayet %10’un altına 2026’da inecek. Şimdi bu ne kadar doğru? Şuna bağlı; bu iktisat politikalarında hem faiz politikasını, para politikasını çok sıkı tutacak, vaat bu. Peki, buna şimdilik Erdoğan izin veriyor, göz yumuyor ama yarın, öbür gün yeterince enflasyon düşmemiş, zaman geçiyor, büyük seçimler yaklaşıyor, o zaman ne düşünecek bilmiyoruz doğrusu ve bunun da yetmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Döviz kurunun üstünde baskılanması lazım çünkü Türkiye'de bu enflasyonun hızlı düşürmenin yolu ancak döviz kurunu düşük tutmakla ya da en azından istikrara kavuşturmaktan geçiyor. Onu da tabii yapay bir şekilde yapıyorsunuz çünkü cari açık var. Borçlanıyorsunuz. Bunu yaptılar önemli ölçüde ve 2023’ün ilk yarısında böyle yapıldı zaten. Sonra Haziran’da tekrar yükseldi ama şu aralar durgun. Bu böyle giderse, bu kadar enflasyonla mümkün değil onun da tutulması çünkü bu sefer Türk lirası aşırı değerlenecek. Zaten cari açık var, net ihracat negatif olmaya başladı, ihracatçılar söylenmeye başladılar. Yani ikiler sayısı giderek artıyor dikkat ederseniz. Bence döviz kurunu da böyle istikrarlı sürdüremezler, ister istemez sonunda ona da yol verecekler ve bu yol bile enflasyon yaratacak. Tabii dışarıdan para geldiği takdirde ki onu umuyorlar ama onun için tabii çok başka şey lazım yani demokrasi lazım, Avrupa Birliği ile uyum lazım, o lazım. Ama bunlar da yok ufukta görüldüğü kadarıyla. Dolayısıyla şunu da kısaca söylemek lazım; büyümeden büyük bir taviz vererek, enflasyonu böyle ilan edildiği bir süreçte aşağı çekmek bence çok mümkün gözükmüyor. 2024’ün tabii ki ikinci yarısındaki yıllık enflasyonu dediğim gibi, baz etkisiyle Eylül ayında herhalde %40 civarında bir enflasyon göreceğiz. Ama sonrası bence büyük soru işareti. Yani pek çok meslektaşım da daha uzun yıllar yüksek enflasyonla yaşayacağız, buna göre hareket edelim diyor.
Ö.M.: Peki gıda, sağlık, eğitim fiyatları nasıl etkilenecek diye bir bakmak lazım.
S.G.: Yani sağlık çok maliyetlere bağlı tabi. Eğitimde ise şöyle bir tuhaflık var; bu kadar yüksek artış yapıyorsunuz bari bunu yönetmenlere verseniz, yükseklerine yansıtsanız. Ondan da çok emin değilim, yakından da bilmiyorum ama eğitim de maliyet işi yani taleple ilgili değil. Ama otel, lokanta, kafe, restoran bu %90’dan sonra bir %90 daha artmaz, onu herhalde kesin söyleyebiliriz çünkü orada talep çok önemli. Bu yüksek büyüme, yüksek gelir vs. bunlar tabii etkiledi, bir gecikme de vardı o kesimde ama yani enflasyon ne kadar düşer - fiyatlar artmaya devam edecek tabii - onu bilemiyorum ama bir ikinci yıl daha %90 artmayacağını söyleyebilirim. Çünkü bu fiyatlarla bence talep düşmeye başladı yani hem çevremde yakınlarımdan biliyorum hem kendimden biliyorum. Rakı balığa ya da kebaba, kahveye giderken daha dikkat ediyorsun. Hele pahalı kahvelerde oturmamaya özen gösteriyorsun. Otelleri bilmem, ben çok otel kullanmıyorum.
Yani kısacası enflasyonda sağlık, eğitim, gıda özellikle çok önemli. Gıda da olumsuz vaka gibi gözüküyor çünkü orada para politikasıyla, faizle ilgisi yok gıdanın. Yani gıdada ne talep düşecek, ne kadar düşecek de yok efendim fiyatlar şişmiş, gerilecek. Öyle bir şey yok! Tamamen verimsiz bir tarıma mahkum edildi Türkiye. Zaten verimsizdi de çaba da harcanmadı. Üretici fiyatlarıyla tüketici fiyatları arasında muazzam bir açık oluştu. O da verimsizliğin başka bir görüntüsü. Sonuçta dediğim gibi, bu gıda fiyatlarının yükseldiği gibi düşeceği yok yani daha doğrusu istendiği kadar yavaş artmayacağı da kesin. Bu da tabii çok büyük bir sorun ve yoksulluğu etkiliyor.
Şimdi büyümeden, bir bedel enflasyonu, her şeye rağmen Mehmet Şimşek dediklerini yaparsa, Cumhurbaşkanı buna izin verirse - en azından 2024’de bu olabilir, sonrasını bilemiyorum - o zaman işsizliğin de belli ki artacak çünkü büyümeden büyüme daha da düşürülecek yani %2,5 - %3’e kadar tahminler var 2024 için. Bunlar tahmin, her zaman da doğru çıkmıyor ama sonuçta bu yıldan daha düşük bir büyüme çok muhtemel gözüküyor. Bunun işaretleri de var. Mesela üçüncü çeyrek; çok yavaşladı çeyrekten çeyreğe büyüme, onu da not edip söyleyeyim - %0,3. şeye bakıyorsun. İkinci çeyrekte, ikinci üç ay, Nisan - Mayıs Haziran’dan Temmuz – Ağustos - Eylül’e %1,7 tüketim düşmüş ki büyümeyi bu sırtlıyor. Üç talebe dayalı bir büyümemiz var.
Dolayısıyla şunu söylemeye çalışıyorum; 2024’te her halükarda daha düşük bir büyüme ve Türkiye'de iş gücünü karşılamak için iş gücü artışında en azından mutlaka %4 büyüme lazım hatta daha üzerinde lazım. Şimdi o zaman öyle olmayacaksa ki öyle görünüyor, işsizlik de demek ki artacak çünkü yeterince istihdam yaratılamayacak ama iş gücü artmaya devam ediyor. Yani o dar tanımlı işsizlik oranı çok artmasa bile belli ki geniş tanımlı işsizlik oranında ciddi artış olacak. 2024’ün manzarası bu.
Ö.M.: Evet yani gıda ,sağlık ve eğitimde çok iç açıcı bir tablo ortaya çıkmıyor bu yıl içinde ve en temel üç mesele bu.
S.G.: Evet, aynen öyle. Yani az tatil yaparsın, lokantaya gitmeyi verirsin, evde içersin, mümkün ama sağlık, eğitim, gıda... Çocuklarının eğitimini nasıl yapacaksın? Yani siz de biliyorsunuz, Açık Radyo dinleyicileri de biliyor; çocuğunuz var, bir veya iki ki zaten daha fazla çocuğu yok o kentli, eğitimli hanelerin. Aileler kara kara düşünüyorlar. Ben biliyorum çevremden. Hattagenç meslektaşlarımdan, tanıdıklarımdan bir kısım sırf bu nedenle yurt dışına gidiyor, gitmek için bir çaba harcıyor neredeyse hepsi, gidebilen de işte gidiyor. Gidemeyen de devam ediyor burada ama ne yapacağını da kara kara düşünüyor. Dehşet yani.
Ö.M.: Evet, karanlık bir tablo ortaya çıkıyor. Yani eğitimde ve özellikle tıp alanında çalışan insanların, doktorların, sağlık hizmetinde çalışanların yurt dışında büyük ölçüde artan sayılar ile gittiklerine dair çok sayıda haberi de okuyoruz, görüyor ve paylaşıyoruz. Peki, ne yapalım böyle, çok teşekkür ederiz.
S.G: Süre bitti mi bilmiyorum ama tabi bitmediyse sormak istediğiniz varsa...
Ö.M.: Yani genel tabloyu zaten çok net olarak ortaya koydun. Daha demokratik, daha sağlıklı bir ortama kavuşmayı dilemekten başka, mücadelen başka bir neden kalmıyor.
S.G.: Yani bu büyüme hikayesinde, bu demokrasi meselesi ve kurumların sağlığı, etkinliği çok çok önemli. İleride biz kalıcı bir büyüme ve kalkınma istiyorsak, en azından bütün bu temel ihtiyaçların daha kolaylıkla sağlanabileceği bir ülkeye kavuşmak istiyorsak arka planda kesinlikle demokrasi meselesi var. Çünkü o birçok başka şeyi getirecek, bir sinerji yaratacağı çok açık. Beşeri sermaye kaybını engellemesinden tutun da dışarıdan gerçek sıcak para değil, spekülatif para değil - sermayenin gelmesi, bizim bu tasarruf açığımızı bu şekilde kapatması, verimlilik artışları vs. bir çok şeyi kolaylaştıracak ama o da ümitsiz gözüküyor. Hele bu son gelişmeler çok moral bozucu. Siyasete hiç girmeyelim ama hakikaten çok canım sıkkın.
Ö.M.: Seyfettin, çok teşekkür ederiz. Bunları konuşmaya 15 gün sonra devam edeceğiz.
S.G.: Tabii devam ederiz.
Ö.M.: Çok teşekkürler, hoşça kal.
S.G.: İyi yayınlar.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.