Açık Gazete’nin köşelerinden Ekonomi Politik’te Ali Bilge, Türkiye gündemine yönelik yorumlarını paylaştı.
(14 Aralık 2020 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
AB: Herkese merhaba, iyi haftalar! Günaydın!
ÖM: Evet sesiniz gayet iyi geliyor, bugünün konuları neler öncelikle onu duyalım sizden.
AB: Geçen hafta Bahçeli’nin benzerlerini daha önce de gördüğümüz 805 yurttaşın ortak açıkladığı bildiriye gösterdiği tepkiyi ele almak istiyorum. Geçen hafta içinde, neredeyse tamamını tanıdığımız, dostlarımız, arkadaşlarımız olan 805 yurttaş, ülkenin gidişatını analiz eden, ülkenin durumunu ortaya koyan..
ÖM: Kesilme mi oldu? Bağlantı tekrar kurulana kadar söyleyeyim, “bildik aydın müsveddeleri, kiralık kalem, sözde gazeteci ve kimliksiz akademisyenlerden mürekkep 805 çürük şahıs, sipariş bir zillet bildirisine imza atmış, ihanet masasının başında mama kuyruğuna girmişler. Bölücülerin karakter ve keyfiyeti yoktur, onlar pervasızdır, pişkindir, pisliktir” diyor. Bu ifadeyi kullanmıştı, hemen arkasından da MHP genel başkan yardımcısı Semih Yalçın da “HDP, PKK kamilet itlaf edilmesi gereken -yani yok edilmesi gereken- bir siyasi haşere sürüsü” demişti. “Düşün milletin yakasından, siz halkın refahının, huzurunun önündeki en büyük engelsiniz!” diye MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de zaten “HDP kapatılmalıdır!” çıkışının ardından geldi bu başkan yardımcısının açıklaması. Böyle bir durum var.
ÖÖ: Türkiye’nin en tutarlı partisi ama MHP! Her daim demokrasi düşmanı, her daim daha totaliter yöntemlerden, rejimlerden yana olan bir parti. Hep böyle olageldi, zaman zaman nedense muhalefet, sıcak baktığı dönemler olmuştu AKP muhalefet ediyor diye ama işte aslında o dönem de böyle demokrasi düşmanıydı, şimdi de öyle.
AB: Ben yayındayım!
ÖM: Ne söylendiğini sizin kopukluk olduğu sırada, neler söylendiğini bir özetlemeye çalıştık. Buyurun.
AB: Bahçeli’nin neler söylediğini, bildirinin içeriğini anlattınız, çok güzel! Zaman kazanmış olduk. Bildirinin 10 Aralık İnsan Hakları Günü münasebetiyle olduğunu belirtelim. Aynı gün gözden kaçan bir açıklama daha vardı, o da Bülent Arınç’ın. Geçtiğimiz haftalarda sarayın hışmına uğrayan, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi, AKP’nin kurucusu Bülent Arınç da, 10 Aralık münasebetiyle 805 yurttaşın açıklamasına paralel olan bir açıklama yaptı. Açıklaması özetle şöyle: “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ruhuna uygun bir şekilde milletimizin talep ve beklentileri doğrultusunda değerler bütünlüğümüzden ilham alarak acilen vatandaşlarımızın özgürlük alanlarını güçlendirecek hukuki, ahlaki, toplumsal ve siyasi reformlara imza atmasını bekliyorum. İnsanın yaşaması sadece bedenen varlık göstermesi değil, inancı, düşüncesi, fikri ve özgür olarak hayatını sürdürmesidir” AKP kurulurken dört önemli isimden biri olan Arınç yaptığı açıklamada ülkenin insan hakları açısından durumunu özetledi. Geçtiğimiz yıllarda, AKP Hükûmetlerinde görev yaptığı dönemlerde insan hakları üzerine yapılanları anımsattı. Geline aşamada insan hakları alanında doğan açığı ve eksikliği belirtti. 805 yurttaşın belirttiği hususlara başka bir cepheden değindi. Arınç halen AKP saflarında siyaset yapmaya devam ediyor.
Bahçeli çok uzunca bir süredir böyle bir üslup kullanıyor, yani hakaret ediyor, tehdit ediyor. Sadece 805 yurttaş değil, CHP Genel Başkanı’nı da aynı şekilde, kendi içinden doğan İyi parti yöneticilerini de aynı şekilde, sadece HDP’ye değil, sadece 805 yurttaşa değil, muhalif bildiği herkese böyle bir üslupla yaklaşıyor. Hakaret ve tehdit dilini çok yaygın olarak kullanıyor. İnsan sormadan edemiyor, böyle bir dilin kullanım hakkı anayasada bir madde olarak sayın Bahçeli’ye verilen bir hak mıdır, böyle bir dili kullanmak hakkı mı?Var da, biz mi bilmiyoruz? Bu kadar hakaret ve tehdit dili kullanılması karşısında hukukun harekete geçmeyişi bunun zımnen bir hak olarak Bahçeli’ye verildiğini gösteriyor. Üstelik Bahçeli, 6 milyon oy almış bir partinin tamamını yok sayıyor, yöneticilerine terörist diyor, HDP’ye 6 milyon oy veren insanı ne yapacaksınız? Toplama kampına mı göndereceksiniz?
ÖM: Olabilir, düşünülebilir!
ÖÖ: Zaten ‘haşere’ dediğinizde…
ÖM: Evet, itlaf edilmek üzere haşere dediğine göre başkan yardımcısı MHP’nin, aynı zamanda zaten kamilen itlafı gereken’ yani “tümden yok edilmesi gereken bir siyasi haşere sürüsüdür” dedikten sonra…
ÖÖ: Nihai çözüm!
ÖM: Nihai çözüm, bir de şunu eklemek gerekiyor belki de, yani 6 milyondan fazla oy almıştı ama o insanların tabii aileleriyle filan beraber katıldığında belki 15 milyona kadar varan bir kitleden bahsediyoruz.
AB: Hane halkı 3.36’dır Türkiye ortalaması, 4’le çarpın, 3’le çarpın 18 milyon.
ÖM: Evet yani 15-18 milyonluk bir kitleden, belki 20 milyondan bahsediyoruz.
AB: Evet.
ÖM: Yani onların hepsinin itlafı mı söz konusu olacak? HDP’yi kapatmak, itlaf etmek, çok tehlikeli bir dil olduğunu söylemek lazım bunun yani.
AB: Kesinlikle, masum, suçsuz insanlara yapılan muameleden adeta keyif alan bir dil. Anayasa mahkemesi kararları, AİHM kararlarının uygulanmamasından haz duyulan bir dil. Buyurucu kodlarla, etrafını taraftarlarını cesaretlendiriliyor bu konuşmalarıyla.
Bahçeli geçmişte saray iktidarına ağır eleştiriler bulunarak geldi bu günlere. Sarayın en önemli destekçisi, iktidar ortağı olan Bahçeli’nin Çakıcı’yla bile ilişkileri inişli çıkışlıydı. Hatırlayın Çakıcı hapishaneden Bahçeli’ye çok ağır dille açıklamalar yaptı, sonra Bahçeli onu ziyaret etti, sonra ‘Çakıcı affı’ denilen af gerçekleşti. Sonrasında Çakıcı’nın mafya ve Susurluk liderleri ile bir araya geldi. Çakıcı Bahçeli’yi partide ziyaret etti. Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’na sözlü saldırı ve tehditleri sonrasında Çakıcı’ya ‘dava arkadaşım’ diye sahip çıkmasını gördük. Tabii araya bir de Çakıcı’nın CHP’li Edirne belediye başkanı ile yaptığı görüşme karesi girdi, hâlâ açıklama yapılmaya muhtaç olan görüşme.
Tüm bu yaşananların geçmişin ülkücü, milliyetçileri olan bugünde bu pozisyonunu şu ya da bu şekilde sürdüren seçmen üzerinde de olumlu etkisi olduğunu sanmıyorum. Geçmişe baktığınızda, 1999 seçimlerini hatırlayın, NTV’deydim o sırada, o yılın yıldızı Bahçeli idi, Bahçeli o dönemde “çete ile, mafya ile anılan bir grup, parti olmaktan rahatsızız ve terk ediyoruz” demişti. Partililerin giyimlerine, kuşamlarına, beyaz çoraplarına kadar indi, “üslup ve dil olarak çeteciliği, mafya ile anılan bir çevre olmaktan uzaklaşıyoruz ve normalleşmeye geçiyoruz” dendi. Ocaklar kapatıldı. Son yıllarda bu yaklaşım terkedilerek yeniden eski günlere dönüldü. Bahçeli’ye bakarken inişli çıkışlı durumu göz ardı etmemek gerekiyor. Politik yaklaşımlarında üslup ve tavırlarında inişli çıkışlı bir hayatı var. Bahçeli Erdoğan ve AKP’ye ağır eleştirilerden sınırsız destek vermeye dönmesi nedeniyle kendi taraftarlarınca da ciddi eleştirilere tabii tutuldu, tutuluyor. İyi parti bunun bir sonucu olarak doğdu. Bahçeli’nin izlediği tutum ve davranışların doğurduğu rahatsızlık nedeniyle aynı kulvarda ikinci partinin doğduğunu belirtmek lazım.
Bugün muhalif kanallarda eski ülkücü ve milliyetçilerin Bahçeli’yi çok ağır eleştirildiği oturumlarla sık sık karşılaşıyoruz. Özellikle seküler milliyetçi ve ülkücüler, bu durumdan oldukça rahatsız. Partisi de güç kaybediyor. Hatırlayalım 2015 Haziran ayındaki genel seçimlerde %16 oy almıştı ve 80 milletvekili çıkarmıştı, Kasım 2015 seçimlerinde oy oranı %11,9 oldu. Haziran 2018’de %11,1 en son yapılan yerel seçimlerde il genel meclisi oylarına baktığımızda %8,13 oy aldığını görüyoruz. MHP’nin evet iktidarı desteklemesi, iktidarı ayakta tutuyor ancak partisinin erime sürecine girdiği de gözleniyor.
MHP Genel Başkanının yaptığı açıklamalar hakaret üslubunun benimsenmesi, bundan haz alınması aslında Türkiye’de otoritenin buhranının geldiği aşamanın çok derin olduğunu gösteriyor. Entelektüellere ‘çürük’ demek, hakaret etmek, aydınları, Kürtleri leke gibi görüp, silip atmak, itlaf etmek, düşman ilan etmek iç ve dış kamuoyunu çok rahatsız ediyor, provoke ediyor, hatta AKP seçmenini bile rahatsız ettiğini bile düşünüyorum. Gerçekte bütün bu açıklamalara, benimsenen üsluba ve tavırlara baktığımızda meselenin siyasi bir analizden çok bir psikolojik analize ihtiyacı olduğu görülüyor. Otoritenin içinde bulunduğu çıkmazlarda dolaşıldığını görüyorsunuz. Bu kadar sert üslubun, bu kadar hakaretamiz üslubun ve tehditlerin olmasını, organize suç örgüt liderlerinin korunmasını otoritenin buhranıyla ilişkilendirerek ele almak lazım. İçte ve dışta izlenen siyasette yaşanan bunalım ve iktisadi kriz ülkenin yaşadığı derin buhranı zaten bize izah ediyor. Bunalıma salgın boyutu da devasa bir şekilde eklendi ve gittikçe meşruiyet alanı daralan bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.
ÖM: Ben de ufak ilavede bulunayım. Oya Baydar’ın 13 Aralık tarihli yazısında T24’te “mafyanın dava arkadaşı olmayan 800 yurttaş” başlıklı yazısında biraz önce söylediğinizle ilgili bir şey var. Yani “iktidarın bütününe hakim olan aşağılık kompleksiyle ‘aydınlar, entelektüeller’ diyerek küçümsenmeye çalışılan gazetecilerden, yazarlardan ve akademisyenler ibaret değildi bildiride imzası bulunanlar. Sağcı, solcu, laik, müslüman, Türk, Kürt, her kesimden kişiler, siyasetçiler, hekimler, hukukçular, öğretmenler, din alimleri, meleler, her partiden eski milletvekilleri, mimarlar, mühendisler, emekliler, sadece Türkiye değil dünya çapında saygınlığı olan insanlar, kısaca ülkesinin çöküşe sürüklenmekte olduğunu gören onurlu, huzurlu, adil bir yaşamı özleyen yurttaşlardı onlar (Meraklı olanlar listeye göz atabilirler)” diyor. Yani “8000 değil 80,800 imzaya ve hatta dile getirdikleri düşüncelere ve istemlere bakılırsa 8 milyon imzaya ulaşılabilirdi. Ne çare ki derin odakların siparişi, dava arkadaşı çetelerin gücü, ak veya bilmem ne troller ağı yoktu ardında. Kişiden kişiye, arkadaştan arkadaşa bir yurttaş dayanışmasıydı” diyor. Böyle bir ilginç değerlendirmesi de var Oya Baydar’ın.
AB: Ben artık, bildiri ve imza aşamasından ikinci bir faza geçilmesi gerektiğini düşünüyorum Bildiri ve imzalarla ses çıkartmak muhalefet etmenin ötesine çıkılması gerektiğini düşünüyorum. Yıllardır aydınlar, entelektüeller muhalifler bildiri yayınlıyor ve imzalıyor.Artık başka bir faza geçilmesi gerekiyor.İkinci faz, bildiri ve imzanın ötesi bir fazdır.İkinci faz, demokrasi cephesinin kurulması için entelektüel birikimin ve çabanın ortaya konması aşamasıdır.
Yarın öbür gün grup toplantısı var partilerin, salı günleri mecliste grup toplantıları olur, CHP, İyi Parti, nasıl bir tepki gösterecekler. HDP Eş Başkanı Mithat Sancar tepkisini gösterdi, muhalefet parti yetkililerinin, başkanlarının tavrını izlemek durumundayız. Bahçeli’nin hakaret diline, üslubuna yaklaşımına sert ve kararlı duruş gösterecekler mi? Bakacağız. Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu ve Meral Hanıma kullandığı üslupta pek farklı değil.
Toplumsal muhalefet eden yapıların, muhalif siyasal partilerin bu konudaki tavırları son derece önemlidir. Bundan sonraki süreçte, nasıl bir tavır takınacakları, sahiplenip sahiplenmeyecekleri, bileşen olup olmayacakları çok önemli. Aynı şekilde demokratik kitle örgütleri, sendikalar, STK’ların da eklemlenmesi lazım. En iyi siz biliyorsunuz, 2013’ten beri Gezi’den sonra demokrasi cephesi ve demokratik ittifak konusunu gündeme getiren bir kişiyim. Demokrasi cephesinin örgüsü ikinci faza çıkıştır.Türkiye’nin toplumsal muhalefetinin ikinci faza, demokrasi cephesi aşamasına geçmesi gerekiyor. Elbette siyasi partilerin baroların sendikaların, kitle örgütlerinin yaklaşımları da çok önemli. Türkiye’de yaşayan insanlar olarak böylesi hakarete ve tehditle yaşamak ve muhatap olmak durumunda değiliz. Çıkış yolu da bellidir, artık ikinci ve üçüncü fazlara geçmek gerekiyor. Muhalefeti ve siyasi alanı genişleterek, siyasal partiler ve demokratik toplumsal muhalefetle birlikte, otoritenin içinde bulunduğu buhrandan çıkış yolu yazılmalıdır, modellenmelidir.
Yaptırımlar kuşağına girmiş bir ülkeyiz, 2021 yılının ana teması evet bu yaptırımlar olacak. Ülke için yapılacak çözümlemelerde yaptırımlar ülkesi olmamızı dikkate almamız gerekiyor. İrili ufaklı, dozu az-çok ABD ve AB yaptırımlarının geleceği bir sürece girmiş durumdayız. Bu durum otoritenin buhranını daha da derinleştiriyor. Nüfusunun %34’ünün yoksulluk yardımı aldığı sosyal yardım aldığı bir ülke halindeyiz. Elektrik ve doğalgaz faturasını ödeyemeyen milyonlarca hanenin abonelikleri kesilmiş durumda. Kaçak elektrik kullananlara özel harekatla baskın yapıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Yoksulluk, açlık boyutları gittikçe artıyor, salgınla birlikte iktisadi buhranının çok daha derinleştiği bir ülke olduk. Otoriter rejim ülkeyi buhran içine soktu. Tüm bunları siyasal partilerle birlikte değerlendirmek, ele almak ve demokratik yoldan Türkiye’nin çıkışını dizayn etmek gerekiyor. İçinde bulunduğumuz bu karanlık günlerde en büyük baskıyı Kürt seçmen ve HDP görüyor. Yerel seçimlerden sonra kazandığı belediyelerden 6 belediyesi kaldı değil mi toplamda hepsi kayyumlara devredildi?
ÖM: Evet.
AB: Kayyım atamak seçimlere olan inancı ortadan kaldırıyor. Siz 6 milyon insanı itlaf etmek istiyorsanız onlara ‘haşere’ diyorsanız, ilham aldığınız Topal Osman’lara, Yahya Kaptan’lara, Yakup Cemil’lere eklemlenmek istiyorsunuz demektir. İttihat ve Terakki ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın yaptığı etnik temizliği çok iyi biliyoruz. Onların devamcısı olmak istiyorsanız işiniz bugün artık zor, ülke artık bunu yapabileceğiniz bir ülke değil.
Hiç inanmıyorum ama son günlerde Diyarbakır kaynaklı, yeniden çözüm süreci başlayacakmış gibi bir arayış olduğu haberleri yayılmaya başladı. Yok ekonomide ve hukukta reformmuş, yok çözüm süreci yeniden başlayacakmış, Kürt sorununun çözümü için yeni bir atak söz konusuymuş. Yeni oyalamacalar bunlar. Hiçbiri inandırıcı değil ama inandığımız bildiğimiz gördüğümüz bir şey var, otoritenin buhranı çok yüksek bir seviyede ve otoritenin çaresizliği yaşanıyor her alanda. Kaynakları yok, Covid mücadelesinde de başarısız, çok yakın dönemde 2021 bütçesi meclisten görüşülüyor, 2021 bütçesinde bile salgını aşmak, yenmek için kaynak sıkıntısı olduğu, yeterince kaynak ayrılamadığı görülüyor. Ülkenin içinde bulunduğu derin bunalımı göz önüne alarak parlamento içi ve dışı muhalefet partileri ile birlikte demokrasi cephesinin modelini oluşturmak gerekiyor.Sadece millet cephesi yetmiyor, buna demokrasi cephesi demek gerekiyor, demokratik birlik, ittifak halinde yaklaşmak gerekiyor. Türkiye’nin ihtiyacı Bülent Arınç’ın da söylediği gibi, 805 yurttaşın da söylediği gibi hukuk, adalet, hak ve özgürlükler, insan hakları üzerinden yeni bir biçim alabilelim. Ülkeye demokratik yeni bir format atılabilsin. Başka konular da var ama ne yapalım süre kalmadı pek galiba?
ÖM: Ben de şunu eklemek, bitirmek üzereyiz ama ben sizin dediklerinizi doğrulayan bir Oya Baydar’ın yazısından bir ufak bölüm daha eklemek istiyorum izninizle. “Bildiride imzası bulunanlar iktidarın bütünüyle hakim aşağılık kompleksiyle ‘aydınlar’ diyerek küçümsemeye çalıştığı gazetecilerden ibaret değildi, işte yazar ve akademisyenlerden, sadece solcu, laik, müslüman, Türk, Kürt, her kesimden kişiler, siyasetçiler, hekimler, hukukçular, öğretmenler, din alimleri derken aslında yani bambaşka bir şeyin temsilciydi. Yani Bahçeli’nin taarruzuna uğrayan sadece 805 imza değil bu iktidarın gitmesini, ülkenin normalleşmesini ve demokratikleşmesini isteyen herkestir. Meselenin aslına gelelim dediği zaman da sizin de dediğiniz gibi kendine ‘cumhur ittifakı’ adını yakıştırmış AKP-MHP ortaklığ, içeriden, dışarıdan çatırdıyor, fena halde beka sorunu yaşıyor. Kitleleri vatan, millet, din, iman sömürüsüyle uyutmak, oy devşirmek, yandaş kılmak artık eskisi gibsi kolay değil. Aç mideler boş hamasetle doymuyor ve bu cumhur ittifakının çöküşünü geciktirmenin tek yolu muhalefetin bir demokrasi ittifakında buluşup (işte sizin de dediğiniz gibi, sözünü ettiğiniz, altını çizdiğiniz) ortak cephe kurmasını engellemek, HDP de muhalefetin aşil topuğu, yani ölümcül yara alabileceği en önemli nokta. İktidardaki şer ittifakı Kürt oyları olmazsa, Kürt siyasal hareketinin desteği sağlanamazsa muhalefetin kazanamayacağını biliyor ve oyununu bunun üzerine kuruyor. Özellikle Türkçe milliyetçi İyi Parti’yi ittifaktan kopmaya, CHP’yi ise ittifakın bozulmaması için İyi Parti’ye mahkum olmaya, HDP kartı göstererek zorlamaya çalışıyor. HDP cellatlığının siyasi ahlaksızlığı niyeti de 805 imzacıya hakaretin nedeni de bu” dedikten sonra şimdi” Cumhur ittifakı borazancıbaşısının kendisini yargının üstünde tanımlandıran siyasi ahlak ve hukuk dışı saldırısına karşı 805 imzaya destek vermenin, taleplerine sahip çıkmanın ve bu noktada ortaklaşmanın tam da zamanıdır. Devlet Bahçeli beyin önümüze attığı bir fırsat bu, muhalefetin bu fırsatı değerlendirmesi iktidarın kimyasını biraz daha bozacak, ittifaktaki dengeleri biraz daha sarsacaktır” diyor. Sizin de altını çizdiğiniz noktalardan bahsediyor.
AB: Yarınki grup toplantıları önemli, Kılıçdaroğlu’na Alaattin Çakıcı tehditlinden sonra da söylemiştim,” beklenir ki bütün muhalefet partileri bu duruma ortak bir açıklamayla parlamentoda cevap versin” demiştim. Maalesef bu olmadı. CHP genel başkanına yapılan tehdit, ana muhalefet liderine yapılan tehdit ya da herhangi bir parti liderine yapılan tehdit, parlamentoya yapılan tehdittir, seçmene yapılan tehdittir. Dolayısıyla, muhalefetin bu tür durumlar karşısında ortak hareket etme becerisine sahip olması gerekiyor. MHP’nin, 805 yurttaş bildirisinde takındığı tavır karşı tepkiler parlamento ve parlamento dışı toplumsal muhalefetin sahiplenmesiyle güçlendirilmesi gereken bir durumdur. 805 kişilik imzada dile getirilen hususlar, hem Türk milliyetçilerinin, muhafazakarlarının, gidişattan rahatsız olan ulusalcıların, Kemalistlerin, sosyalistlerin, herkesin ortaklaşa imzalayabileceği hususlar. Bunları zaten herkes bir şekilde dile getiriyor. Dolayısıyla bu tür tepkilerin siyasal partiler ve hareketler üzerinden gelmesi gerekli ve önemli, toplumsal muhalefetin örgüsünün değişik eksenlerden oluşturulması gerekiyor.
Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Ahmet Altan gibi pek çok gazeteci aydın binlerce masum insan görüşleri nedeniyle hapishanelerdeler. Yarın anayasa mahkemesi Osman Kavala dosyası inceleyecek umalım ki yeni yıl öncesinde iyi haberler gelsin.
Çözümlemeleri otoritenin buhranı üzerinden yapmakta fayda var, ciddi bir buhran yaşandığını 2021 yılında siyasal çözülmelere yol açacağını da görmek lazım. Bahçeli tutum ve davranışlarının eski yol arkadaşlarında da tepkiye yol açtığını değerlendirmek lazım. Bahçeli muhalif olan herkesi terörist olarak görme hali içinde.Sonuçta,içeride ve dışarıda organize suç liderini sahiplenen bir parti genel başkanı olma etiketine sahip.
ÖM: Aynen öyle! Peki çok teşekkür ederiz.
AB: Başka konularda vardı şey yapamadım ama ana konumuz bu, yani ana konumuz demokrasi.
ÖM: Orada kalmak iyi oldu.
AB: İnsan hakları, demokratik Türkiye, başka bir konumuz olamıyor maalesef o kadar çok sorunumuz var ki ama bunlarda yoğunlaşmak zorunda kalıyoruz. İyi yayınlar diliyorum!
ÖM: Çok teşekkür ederiz Ali Bey!
AB: Hoşça kalın!
ÖÖ: Görüşmek üzere!