Sokakta korku yükselişte

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Ali Bilge’nin gündeminde İstiklal Caddesi’nde gerçekleşen patlama ve Türkiye’nin yakın geçmişine damgasını vuran terör olayları vardı.

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!

Ali Bilge: Merhaba, günaydın!

Ö.M.: Açık Radyo 27 yılını tamamladı dün. Loustroi ekibi de Selanik’ten gelip Barın Han’da canlı yayın yaptı. İstiklal Caddesi’nde yaşanan patlamanın etkisi üstümüzdeydi tabii.

A.B.: Orada olmak isterdim. Yeni yaşımızı kutluyorum. Geçen haftalarda da yeni yayın dönemini kutlamıştık. Gerçekten acı bir güne denk geldi. Acı geçmeyen günümüz yok: Katliamlar, suikastlar ve cinayetlerle geçen günler. Pazartesi günleri yayın yapan biri olarak çok riskli bir gün seçtiğimi fark ettim. Genelde hafta sonlarına denk gelen ciddi olaylarla karşılaşıyorsunuz.

Pazartesi gününde, haftanın ilk günü olması nedeniyle olan biteni değerlendirmek gazetecilikte genelde zor ve risklidir. Henüz mevzunun dumanı üstündedir, veri azdır. Dolayısıyla yorumlarınızda yanılma ihtimaliniz vardır. Darbe olur hafta sonunda, ordu muhtıra verir, istifalar olur, partiler bölünür, ekonomik kararlar alınır, siyasi ve ekonomik gerilimler olur. Benzeri önemli olaylar, son yıllarda hafta sonuna rastlıyor. Bunu bilinçli olarak piyasalar kapalıyken yapıyorlar sanki. Teröristler dahil herkes borsalar, piyasalar kapalıyken kararlarını alıyor, eylemlerini gerçekleşiyor. Yakın tarihimiz boyunca o kadar çok katliama tanık olduk ki, bunları sayamıyoruz bile, unutuyoruz.

2003 Kasım’ında gerçekleşen İstanbul’daki HSBC patlamasına çok yakındım, 100-150 metre mesafede taksideydim. O anları yaşadım. Hemen akabinde, 5-6 dakika sonra İngiliz Konsolosluğu’ndaki patlama gerçekleşti.

Türkiye sayısız katliama tanık olmuştur, kuşaklar olarak sayısız katliam yaşayarak bugünlere geldik. Keşke katliamları değil de sevinçlerimizi, sevdalarımızı konuşsaydık ama maalesef bize düşen bu oldu.

Açık Radyo’da 20 yıldır Pazartesi günleri program yapan biri olarak normalde ne yaparsınız? Hafta sonuna doğru, özellikle Pazar günü kafanızda bir fikir oluşur, ona göre hareket edersiniz. Ben de “Geçen hafta G20’den bahsettik, oradan Rus ekonomisine girdik, bu hafta da dünya ekonomisindeki gidişattan, biraz da Çin’den bahsederiz, vakit kalırsa da Türkiye modeli denilen garip model üzerinden Türkiye ekonomisine bakarız” diye düşünüyordum. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı.

Şimdi soralım isterseniz: Patlamanın olduğu gün biz nasıl bir ortamdaydık? Nasıl bir ortamda bu katliam oldu? Ekonomi aylardır berbat hâldeydi. Ekonomide korku endeksi diye bir endeks vardır, bu endeks çok yükselmişti. Şimdi ekonomideki korku endeksine sokaktaki korku endeksi de eklendi. Bu patlamayı adeta bekliyorduk, bir nevi zamanı gelmişti çünkü biz o kadar çok bu filmi gördük ki, sanki sokak korku endeksinin yükselme zamanıydı. Ekonomideki korkuyla sokaktaki korkunun üretilmesi birbirini tamamlıyor. Borçlar hukukunda bize öğretilen bir kavram vardır, “mütemmim cüz”, bütünleyici parça anlamına gelen bir ifade.

Ö.M.: Bir şeyin ayrılmaz parçası.

A.B.: Evet, siz de Borçlar Hukuku okumuşsunuzdur. İmtihan sorularından bir tanesidir, o yüzden aklımdan çıkmaz. Ekonomide geleceksizlik, yoksulluk, açlık ve işsizlikten mürekkep korku endeksi ile sokaktaki güvenliksizlikten doğan korku endeksi birbirini tamamlayan unsurlar, mütemmim cüzüdür. Ekonomide artan korku endeksiyle birlikte başka neleri konuşuyorduk? Ana muhalefet lideri, uyuşturucuyla güvenlik bürokrasisi arasındaki durumu ortaya koyan iddiaları gündeme getirmişti. Basına yansıyan iddialara göre bir çete operasyonu nedeniyle İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve İçişleri Bakanı arasında gerilim yaşandı. Bütün bu kriminal olayların konuşulduğu bir ortamda bu olayı yaşadık.

İstiklal Caddesi, dünyanın önde gelen ilk 5 caddesinden biri. Tarih boyunca da öyle olmuş. Aynı anda binlerce insanın aktığı bir cadde. Bu caddede hareket hâlindeki insanların büyük bir kısmını da turistler oluşturuyor. Yabancı turistlerin çok olduğu, turizm açısından bir vitrin İstiklal.

İstiklal Caddesi’nde benzer katliamlar yaşandı. Dolayısıyla çok iyi izlenen bir cadde olması gerekir. Nitekim çok kısa bir süre içinde eylemi yapan yakalandı, şimdi eylemci olduğu açıklanan birini çok kısa sürede yakalayabiliyorsan aslında onu engelleyebilirsin de. Böyle bir kabiliyetin var demektir. Burada en azından güvenlik bürokrasisinin istihbarat zaafının olduğunu söylemek mümkün. Eylemci olduğu açıklanan kadının güpegündüz 45 dakika bank üstünde oturduğu, bankın altına bir şeyler bıraktığı kameralarla gözlemleniyorsa, eylemden çok kısa bir süre sonra da yakalanıyorsa, bu durum en hafif tabirle zafiyettir.

Ö.M.: Caddede de öyle kolayca kaçılacak bir yer yok, değil mi?

A.B.: Yok tabii. Etten duvar!

Ö.M.: Sokaklara bile kaçılacak durum yok. Bütün cadde boyunca ancak koşarak kaçabilir birisi. Değindiğiniz nokta çok önemli. İstiklal Caddesi bu gibi bir olayı gerçekleştiren birinin olaydan önce yakalanamamasının çok zor olduğu bir yer.

A.B.: Kesinlikle. Türkiye’de en fazla izlenmesi ve gözetlenmesi gereken cadde bu. Dolayısıyla bu olay özelinde bir emniyet ihmalinin olduğunu düşünmek mümkün. Elbette akla başka şeyler de gelebilir. Böylesine bir katliamın sonucunda gözler bunun sorumlularına çevriliyor. Demokratik bir rejimde sorumluların istifa etmesi gerekir. Ama şu anda böyle bir durumla karşı karşıya değiliz.

Sayısız katliam yaşadık. Bunların dosyaları ne oldu, bu dosyalara bağlı yargılamaların sonuçları ne oldu? HSBC katliamı soruşturmaları, davaları, sanıkları ne oldu? Sinagoglardaki patlamalara ilişkin davalar ne oldu? İngiliz Konsolosluğu da olmak üzere 5 gün arayla 4 yer havaya uçuruldu. Bunların soruşturmaları, failleri, hukuki sonuçları ne oldu? Açıkçası o kadar çok kanıksıyoruz ki katliamları, unutuyoruz.

Ö.M.: 2015’te Ankara Garı saldırıları var. Sultanahmet saldırısı 2016’da gerçekleşti. Kızılay saldırısı, İstiklal saldırısı, Ulu Cami saldırısı, Atatürk Havalimanı saldırısı da 2016’da oldu. Ardından Gaziantep’teki düğün saldırısı, Beşiktaş’taki stadyum saldırısı, Kayseri’deki saldırı, 2017’de gerçekleşen adliye saldırısı. Sayısı binleri bulan kurbanların olduğu saldırılar bunlar. Kısa bir dönem içinde bu kadar çok katliam yaşandı.

A.B.: Program yaptığımız 20 yıla kaç katliam sığdı? İnanın sayamayız. 20 yıl öncesine gidelim, 1970’li yılları hatırlayalım, sadece 1975-82 arasında 5.500 kişi öldürüldü bu ülkede. Daha önce yaşanan Kürt bölgesindeki isyanlar ve tenkil hareketlerinde öldürülenlerin sayısını sadece tahmin ediyoruz. Daha da önceye gittiğimizde soykırımlara uzanan katliamlar var. Geçen 140-150 yılda bu ülke toprakları sayısız katliama tanık oldu. Cumhuriyet döneminde Dersim başlı başına büyük bir olay. Son 40 yılda PKK’nin ve derin devletin yaptığı katliamlar var. Uludere, Roboski, 1 Mayıs, Kahramanmaraş olayları var ve ikisi Çorum, ikisi Sivas’ta gerçekleşen dört olay var. Olayların net sayısına ulaşmakta zorlanıyoruz. Bunun için özel bir enstitü kurulması gerekir.

Yakın dönemde yaşadığımız, netameli bir zamanda yapılan 2015 seçimlerini düşünelim. Neler olmuştu? 2015 7 Haziran’da genel seçim gerçekleşti ve AKP iktidarı çoğunluğu kaybetti. Sonrasında toplu katliamlara tanık olmaya başladık. Güvenlik endişesi ve korku başladı. Terör inanılmaz boyutlara ulaşırken yaşanan siyasi kriz sonucunda yeniden seçimlere gidildi. 1 Kasım’da yapılan seçimlere güvenlik, korku ve bölünme endişesiyle gidildi. 2015’in Haziran-Kasım ayları arasında yaşanan terör olaylarını, katliamları ne çabuk unutuyoruz. Hâlâ gerçek sorumlularının bulunmadığı, arka planının müphem kaldığı bir dönemden geçtik.

Bu dönemin başbakanı sayın Ahmet Davutoğlu, bugün Gelecek Partisi genel başkanı. 2019’da ya da 2020 yılında Davutoğlu, “2015 Haziran-Kasım arasında olan bitenler açıklanırsa birileri sokağa çıkamaz” demişti. Biz de buradan defalarca dedik ki, “Açıkla bunları Davutoğlu!” Çünkü o dönem Türkiye tarihinin en karanlık dönemi.

Sözünü ettiğim korku endeksinin zirve yaptığı bir dönemdi bu. İktidar 7 Haziran seçim sonuçlarını hiçe saydı, Kasım’da yeniden seçime gidildi. AKP iktidarı yeniden tek başına ele geçirdi. Bu süreç daha sonra da otokrasiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen anayasa değişikliğine ve bugün yaşadığımız rejimin kapılarının açılmasına yol açtı.

Dün akşam benim sosyal medya aracılığıyla sayın Davutoğlu’ndan iki ricam oldu, paylaştım ricalarımı. Kendisi eski başbakan, devletin işleyişini benden daha iyi bilir. Başbakanlık yaptığı dönemde genelkurmay ona bağlıydı. İçişleri, emniyet, jandarma, MİT ona bağlıydı. O yüzden bu tür olayları analiz etme kabiliyetinin hepimizden daha yüksek olması gerekir. Kendisinden iki ricam oldu, İstiklal Caddesi’ndeki katliamı kendisinin analiz etmesine ihtiyacımız olduğunu söyledim. Bu birincisiydi. İkincisi de, “Bir zahmet 2015 Haziran-Kasım seçimleri arasında olan biteni de açıklar mısınız?” diye sordum. Bildiklerini açıklaması gerekir. Açıklayacakları gerçekten bugüne ışık tutacaktır. Sokaktaki güvenlik açığından kaynaklı korku psikolojisiyle toplumda yaşanan dönüşümlerin seçmeni yanlış siyasi tercihlere yönelttiğinin şahidiyiz. Yaşanan bu olay korkuyu, her türlü korku endeksini azdıran gelişmelerden. Biz bu filmi defalarca gördük.

Bugün yapılacak, Altılı Masa denilen ittifakta yer alan siyasi partilerin sadece teröre karşı değil, tümüyle rejim değişikliğine karşı birlikte hareket etmesi, ittifak meselesine en geniş demokrasi cephesi çerçevesi içerisinde yaklaşılması gerektiği ortada. İttifak sürecinin akamete uğraması sonucunda neler olabileceğini göz önünde bulundurarak bir araya gelmeleri ve genişlemeleri gerekiyor. Dikey ve yatay eksenlerde ittifak projesinin ele alınması ve revizyonu gerekiyor. Önümüzdeki dönemde Türkiye’de kamuoyunun son derece dikkatli olması lazım.

Katliamlar sonrasında nelere tanık oluyoruz? “Kim yaptı?” sorusuna gazeteciler, eski istihbaratçılar yanıtlar vermeye çalışıyor, çeşitli yorumlar yapıyorlar. İç ve dış siyasi dengeler açısından analiz edilerek bu eylemlere bakılıyor. “Kim yaptı?” sorusu bunun üzerinden yanıtlanmaya çalışılıyor.

Dikkat çekmek istediğim bir husus da şu: Katliam sonrasında sansür yasasının nasıl işlediğine tanık olduk, elimiz ayağımız kesildi, bant aralığı daraltıldı, dar bant aralığıyla sosyal medyada iletişim kurmak neredeyse imkânsızlaştı. Bu da bize şunu gösteriyor: Seçimler bu sansür yasasıyla yapılacak! 

Ö.M.: Çevremizden de birçok insanın haberleşmekte güçlük çektiğini öğrendik. Birçok toplantı internet erişimi kısıtlanmış olduğu için gerçekleşemedi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamaları doğrudan doğruya belli oldu: “PKK yaptı, elde ettiğimiz bulgular çerçevesinde bu eylemi gerçekleştiren PKK-PYD terör örgütüdür” demiş. “Bize bu acıyı yaşatanlara daha mislini ve kat kat acıyı yaşayabileceği karşılığı yakın zamanda vereceğiz” diyor.

A.B.: Bu olayı henüz üstlenen olmadı, değil mi?

Ö.M.: Görmedik ama kesin ve net bir dille Sayın Soylu söylüyor, “Bombayı bırakan kişi gözaltına alındı” diyor.

A.B.: Biz de şu soruyu soruyoruz: “Bombayı bırakan kişiyi 5-6 saat sonra yakalayabiliyorsan, bu bombanın patlamasını niye engelleyemedin?” Mecliste milletvekili olsan önergeyi böyle verirsin. Demokratik toplumlarda olması gereken budur. “Güvenlik bürokrasisi niye bunu engellemedi?” diye sorarsın. Ayrıca hangi örgüt olduğu belgelerle açık açık ortaya koyulmalıdır. Çünkü şu anda bu olayı üstlenen belli ki yok.

Sayın Davutoğlu’na bu nedenle sesleniyorum. 2015’te geçen o 6 aylık süreçte olan biteni bir anlatsa, yaşadığımız o terörü, toplu katliamları, Suruç’ta ölen gençleri, garda ölen insanları katledenlerin arkasında nasıl bir organizasyon olduğu anlasak, ne olur? Taşeronun taşeronunun taşeronu şeklinde organizasyonlar mı vardı? Bunları bir anlatsa da rahatlasak, her şeyi öğrensek artık. Kendisi Altılı Masa’nın önemli isimlerinden oldu, artık başbakan değil. O döneme ilişkin tanıklıklarını anlatmasını, Türkiye tarihinin karanlık süreçlerinin detaylarını bizimle, kamuoyuyla paylaşmasını istiyoruz.

2015’te yaşandığı gibi bugün de benzeri bir durum söz konusu olur mu? Terörün korku endeksini yükseltmesi sonucunda seçmen nezdinde aynı şey olur mu? 2015’te bugünkü gibi bir ekonomik tablo yoktu. İnşaat sektörü çalışıyordu. Türkiye’ye para girmeye devam ediyordu. Yani dış borçlanma devam ediyordu. Bu önemli bir fark. Bugün Türkiye ekonomisi dört ayağı iple sarılı kırık bir masa, günü gününe idare ediyor. 

Açlık, yoksulluk ve ekonomi korku endeksi 2015’teki gibi değil. Ekonomide 2015’te korku endeksi bu kadar yüksek değildi, bugün çok yüksek. Ekonomide görülen yüksek korku endeksiyle birlikte ele alındığında, güvenlik korku endeksinin yarattığı tahribat ve sonuç 2015’deki gibi olmayabilir. Elbette muhalefetin tüm gelişmeler karşısında topluca doğru tavır alması önem teşkil ediyor.

Ö.M.: Bugün altılı masanın toplantısı vardı.

A.B.: 14’ü bugün, evet. 

Ö.M.: Bugün yapılacaktı. Herhalde devam edecek. Söylendiği tarihte, saatte yapılacaktır, değil mi?

A.B.: Yapılmazsa zaten istenen gerçekleşmiş demektir. Korku endeksi galip demektir. Olması gereken, her türlü olumsuz sürece topluca karşı koyma endeksinin geliştirilmesidir. Elbette buna ihmal edilen, yalnız bırakılan HDP’yi de eklemek şartıyla. Her hafta anayasa mahkemesini izlemeye çalışıyorum. HDP’nin kapatılma davasına bakıyorum. Her an eli kulağında AYM’den gelecek haberlere gebe durumdayız. Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin kapatılmasını konuşurken İstiklal Caddesi patlamasıyla karşı karşıyayız.

Türkiye Avrupa Konseyi’nden ihraç edilme aşamasına geldi. Ülkemizin insan hakları koruma sisteminin dışına çıkabileceği bir aşamada katliamlar yaşanıyor. Defalarca programlarımızda raporlarını incelediğimiz OECD‘nin kara para grubunun, rüşvet çatışma grubunun yeni raporu yayınladı. Ne diyor rapor? “Türkiye rüşvetle savaşmıyor, uyarılarımızı dikkate almıyor” diyor. İşte böyle bir ortamda bu katliamlar oluyor. Parti kapatmanın arifesinde, ekonomisi ve siyaseti Rusya’nın gölgesindeyken bu patlama oluyor. Muhalefetin meseleye ortaya konan ittifak projesini geliştirerek bakması gerekir. Bakmazsa önümüzdeki dönemin nasıl olacağı ortada.

Ö.M.: HDP’den yapılan açıklama da, “Bugün İstiklal Caddesi’nde yaşanan ve şimdiye kadar 6 yurttaşımızın hayatını kaybetmesine, 53 kişinin de yaralanmasına sebep olan patlamayla ilgili derin bir acı ve üzüntü duyuyoruz. Hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar, halkımıza baş sağlığı diliyoruz” denmiş. Buna karşılık iktidara yakın gazetelerin bazıları, “Hiçbir şey söyleyemediler, sadece üzüntümüz büyük dediler” minvalinde şeyler demiş. Yeni Şafak’ta “HDP İstiklal Caddesi’ndeki saldırıyı kınayamadı” deniyor.

A.B.: Metin daha kuvvetli yazılabilirdi. Benim de dikkatimi çekti. Demirtaş’ın açıklaması daha kuvvetli, onu da belirteyim. İkincisi, bazı çevreler için terör eyleminin ucunun dokunacağı yer HDP, onun için olan bitenlerin hassasiyetle izlenmesi gerekir.