Ekonomi Politik'te Ali Bilge'nin gündemini Rusya'nın Ukrayna'ya karşı hazırladığı iddia edilen soykırım kılavuzu, Türkiye'de ekonomik krize ve siyasi ittifaklara dair gelişmeler oluşturdu.
(18 Nisan 2022 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)
(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)
Ömer Madra: Günaydın Ali bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer bey, merhaba Özdeş, Feryal!
Özdeş Özbay: Günaydın!
AB: Herkese iyi haftalar, günaydın!
ÖM: Çok yoğun bir gündem ve büyük tehlikeleri, giderek de artan tehlikeleri içeren bir hafta. Hem savaş durumları var hem ekonomik durumlar hem de demokrasinin ciddi olarak tehlikede olduğunu gösteren şeyler var, ama öte yandan da hem iklim konusunda hem de bu demokrasi arayışında da ciddi başkaldırılar da görülüyor dünyanın çeşitli yerlerinde. Böyle kritik bir dönemdeyiz yani.
AB: Bugünün temalarını üç başlıkta topladım. Ekonomiyle ilgili gelişmeler ve göstergeler, siyasi ittifaklarla ile ilgili gelişmeler ve göstergeler, bir de iktidarın geliştirdiği yeni baskılar ve göstergeler; bu çerçevede toparlamaya çalışacağım. Ancak öncelikle Ukrayna savaşı ile ilgili bazı şeyler söylemek istiyorum. Kuzeyimizdeki savaş ikinci ayına yaklaşıyor. Uzun yıllardan beri Avrupa’da, Yugoslavya’nın parçalanması sonrası yaşanan iç savaş dışında, böyle bir savaşa tanık olmadık. Özellikle Mariupol bölgesi, Dresden’e benziyor, 2. Dünya Savaşı’nın en önemli savaşlarından biri Dresden’in bombalanmasıdır.
Mariupol görüntüleri bana Dresden’i hatırlatıyor, üzerine romanların da yazıldığı trajik bombalamaları hatırlatıyor. Kurt Vonnegut’un hatırladığım bir romanı vardı Dresden’i anlatan. Ukrayna Savaşı’nda aynı zamanda bir soykırım durumuyla da karşı karşıyayız. Geçen hafta, yurt dışından bir arkadaşım tarafından uyarılarak öğrendim, bir soykırım el kitabı yayınlanmış. Ondan haberiniz var mı?
ÖÖ: Hayır.
ÖM: Hayır, yok.
AB: Yale Üniversitesinden tarihçi Timothy Snyder, 8 Nisan günü bloğunda bu soykırım kılavuzundan bahsetmiş. Timothy Snyder bir holokost tarihçisi. Soykırım el kılavuzu da 3 Nisan günü Rus devlet ajansı RIA Novosti’ de yayınlanmış, Snyder’ de konuyu 8 Nisan‘da bloğuna taşımış.
Blogda yazılanlar tüyler ürpertici. Okuyunca hemen Nazi soykırım tarihine baktım; tabii ki Nazi yönergeleri var, mahalle muhtarlarına kadar inen soykırım talimatları, yönergeler var. Ancak bunlar 80-90 yıl öncesinin. Bu belge yepyeni, 2022 yılındayız! Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaş için geliştirilmiş bir program soykırım el kitabı… Temel amacının da Ukrayna denilen ulusun varlığının ortadan kaldırılması olduğunu söylüyor. Yine Snyder’in bloğundan öğrendiğimize göre, kılavuzda denazifikasyon kavramı üzerinden hareket ediliyor. Ukrayna devletinin varlığının yok edilmesi deniyor buna. Kılavuza göre, “Nazi, Ukraynalı olarak kendisini tanımlayan insandır”. Snyder’in yayınlanan soykırım kılavuzundan aktardığına göre; “30 yıl önce bir Ukrayna devletinin kurulması zaten Ukrayna’nın Nazileştirilmesiydi. Böyle bir devlet inşa etme girişimi Nazi eylemidir çünkü Ukraynalı olmak Nazi olmakla eşdeğerdir. Çünkü bunlar, kendilerini Rus olarak görmemekte direniyorlar, Rusya’nın desteklenmesi gerektiğini de kabul etmiyorlar. Bu nedenle acı çekmeliler, böyle bir halk bu suçluluğun kefaretini ödemelidir”.
Tüyler ürpertici sözler. Bunları okuyunca dünya basınında yer bulmuş mu diye bakmaya çalıştım; Snyder’in aktardığı bu el kitabı, kılavuz yer bulmamış. Zelenski ve Biden’ın açıklamalarında da yer almıyor. Diğer soykırım üzerine çalışan örgütlerin açıklamalarında da yok! Kimyasal silahların da kullanıldığını ortaya koyan kimyasal silahlara karşı örgütün yayınladığı bildiriler bulunuyor, ancak böylesi bir kılavuzun varlığı sadece Snyder’in bloğunda geçiyor. İlginç bir durum. Blogda yazılanları aktarmaya devam edeyim:
“Rus rejimi, savaş ve soykırım politikalarına sebep yaratmak, güya kendilerini haklı çıkarmak için Naziliği retorik bir araç olarak kullanıyor. Gerçek olan şu ki Putin rejimi aşırı sağdır. Bugün faşizmin dünya merkezidir. Dünyadaki faşistleri ve aşırı sağcı otoriter rejimleri destekliyorlar. Putin ve propagandistleri ‘Nazi’ gibi kelimeleri kullanırken Rusya'da ve başka ülkelerdeki faşistler için daha fazla retorik ve politik alan yaratıyorlar.
Rus rejimi özel bir ‘Nazi’ tanımı geliştirmiş durumda. Kılavuza göre ‘Nazi’, Rus olduğunu kabul etmeyen, reddeden Ukraynalıdır. Söz konusu ‘Nazizm’, ‘şekilsiz ve ikirciklidir’ Ukrayna kültürüne ya da Avrupa Birliği'ne olan yakınlık ‘Nazizm’ olarak kabul edilmektedir.
Zelenski'nin demokratik olarak seçilmiş bir başkan olması, Kızıl Ordu'da savaşan ve Holokost'ta ölen aile üyelerinin olması, bir Yahudi olması hiç önemli değil, bunlar yok sayılmaktadır. Zelenski bir Ukraynalı ve Putin rejimine göre ‘Nazi’nin anlamı da budur.
Rus soykırım el kitabı, şimdiye kadar gördüğüm en açık soykırım belgelerinden biri. Ukrayna devletinin tasfiyesi ve Ukrayna ile herhangi bir ilişkisi olan tüm örgütlerin ortadan kaldırılması çağrısında bulunuyor. Ukrayna nüfusunun çoğunluğunun, ‘Nazi’ olduğunu varsayıyor.
Bu insanlar, nüfusun çoğunluğunu oluşturuyor. Yirmi milyondan fazla insan öldürülecek, Rus olduklarını kabul etmeme suçları nedeniyle ‘çalışma kamplarında’ çalışmaya gönderilecek. Hayatta kalanlar ‘yeniden eğitime’ tabi tutulacak. Çocuklar Rus olarak yetiştirilecek. ‘Ukrayna’ adı kaybolacak.
Bu soykırım el kitabı başka bir zamanda ve daha karanlık bir yerde yayınlansaydı gözden kaçabilirdi. Ama tamamı yayınlandı.”
Timothy Snyder;“Aslında gerçek Nazilikten farklı olarak, Ukraynalı olmakla Naziliği eşdeğer tutarak yaklaşılıyorlar, denazifikasyon kavramıyla yeni bir Nazi kavramı yaratıyorlar. Bunun gerçek bir Nazizm olmadığını da kitabın içerisinde anlıyoruz, özel olarak geliştirilmiş bir kavram olduğunu. Özellikle de Rus halkının buna inandırılması üzerine bir propaganda uygulanıyor. Nazilerin 1930-40’larda işlediği suçlar bir kenara atılıyor” diyor.
Gençliğimiz 2. Dünya Savaşı’nda Rusya’ya, Ukrayna’ya saldıran Nazi ordularına karşı Ukrayna ve Rus halkının direnişini anlatan romanları okumakla geçti. Bu direnişler bir tarafa atılmış, yeni bir hafıza oluşturtulmaya başlanmış. Öncelikle buna dikkat çekmek istedim. Böyle bir el kitabı yayınlanmış ama açıkçası dünya basınına da yansımamış. Aynı zamanda Türkiye’de de rastlamadım; kontrol de ettim, adamın/yazarın bloğunu buldum. Önemli konularda çalışan bir kişi hem Stalin hem de Hitler üzerine çalışmış çok önemli bir tarihçi, önemli kitapları var. Blogunda, resmi devlet Rus ajansının yayınladığı soykırım el kitabını ele almış, değerlendirmiş. Rahatlıkla bulunabilir, açık bir yazı- belge... Öncelikle buna dikkat çekmek istedim.
Ürpertici iddialar var; Rus olduklarını kabul etmeyenler suçları nedeniyle "çalışma kamplarında" çalışmaya gönderilecek. Hayatta kalanlar "yeniden eğitime" tabi tutulacak, çocuklar eğitime tabi tutularak Rus olarak yetiştirilecek, etmeyenler köle olacak. İnanılmaz şeyler…
Bana, 1930’ların Türkiye’si hakkında Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt ve diğerleri “bu topraklar üzerinde kendini Türk olmak dışında başka bir şekilde tanımlayanlar, Türklere hizmet ve hizmetçi olmakla mükelleftir” demişlerdi. Bunları hatırlatıyor, çok tehlikeli bir durumda olduğumuzu ortaya koyan bir belge, bunu paylaşmak istedim öncelikle.
ÖM: Çok iyi ettiniz, biz de görmedik, yani kendi payıma görmedim.
AB: Hepimizin gözünden kaçmış Ömer bey.
ÖM: Evet.
AB: Enteresan.
ÖM: Evet, bunu daha etraflıca ele almamız iyi olabilir.
AB: Daha etraflıca bakabiliriz ama tüyler ürpertici bir şey. Bir el kitabı, kılavuz, yönerge, bir politika belgesi... Savaşta kaybolan insanların, Rusya içlerine gönderilen insanların olduğuna dair haberleri bir anlamda doğruluyor. Bunları yapacağını söyleyen bir kılavuz. 25 Şubat’tı değil mi Rusya’nın işgale başlaması? Bu belgeyi, Rusya’yı haklı bulanlara ithaf etmemiz gerekiyor, Rusya’nın Ukrayna’yı haklı sebeplerle işgal ettiğini ileri sürenlere. Durum bu, bugünlük burada duralım bu konuda.
ÖM: Evet.
AB: Gerçekten tüyler ürpertici bir durum olduğu ortada. Bundan sonra da neler olabileceğine de işaret ediyor. Soykırım kılavuzu olan bir Putin var. Ukrayna’da olan bitene Biden ve Blinken’ın de “soykırım” dediğini ekleyelim.
ÖM: Ama kendisinin Amerikan yerlileri üzerinde ve dünyada işlediği diğer savaş suçlarından da hiç bahis yok tabii. ABD’nin kuruluşu da zaten devasa bir soykırım.
AB: Devlet kurmaya başlamaları soykırım yapmakla başlıyor.
ÖM: Evet, yerlilerin yaşadığı topraklardan tamamen katledilerek sürülmesi, yok edilmesine dayalı.
AB: Soykırım aynı zamanda Afrika’dan getirilen siyah kölelere de yapıldı.
ÖM: Evet.
"Türkiye, siyasi ittifak, mutabakat, uzlaşma kültürü çok eksik bir ülkedir"
AB: Son dönemde baskı unsurları, göstergeleri başlığıyla toplayabileceğimiz gelişmeler yaşıyoruz hem ekonomide hem siyasette. Zamanı iyi kullanmak için başlıklarla değineceğim. İktidar, seçimi kazanmak için seçim kanununda antidemokratik değişiklikler yaptı. TUİK’ten izinsiz yayınlanan istatistiklere hapis cezası getirileceğine ilişkin haberler yansıdı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kapatılmasına yönelik dava açıldı. Cezaevlerinde mart ayında artan işkence ve ölüm rakamları hem CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu tarafından hem de ilgili dernek tarafından açıklandı. 118 işçi ve emekçi iş cinayetlerinde, 25 kadın öldürüldü. 150 kişinin yaşam hakkı ihlal edilmiş, üç gazeteci saldırıya uğradı, altı gazeteci gözaltına alındı, yedi gazeteci hüküm yedi. Eski HDP Milletvekili Altan Tan’a katıldığı bir televizyon programı nedeniyle bir yıl üç ay hapis cezası verildi, mahkeme cezayı ertelemedi. Aynı zamanda Özgür Gündem gazetesine verilen cezalar istinaf mahkemesince onandı, 20 yıllık cezalar bunlar. Kobani soruşturmasına yönelik -kaç yıl sonra ikinci mi üçüncü mü beşinci mi artık dalgayı unuttuk- 91 kişi hakkında adli işlem başlatıldı, 46 kişi gözaltında. Diyarbakır merkezde ayrıca bir operasyon başladı, 105 kişi gözaltında. Geçen 15 günde yaşanan gelişmeler… Üstelik bütün bunlar HDP’nin kapatılmasına ilişkin kulağımızın AYM kararında olduğu günlerde yaşanan gelişmeler ve alınan kararlar.
Osman Kavala dosyasında tutukluluğunun devamına karar verildi. Suudi Arabistan’a Cemal Kaşıkçı dosyasının devri yapıldı, dünya çapında bir skandal bu durum... ABD insan hakları raporu yayınladı; içinde insan hakları ihlalleri tek tek sırlanıyor. Buna dışişleri sert bir tepki gösterdi. Başlıca baskı göstergeleri bunlar ki çok fazla titizlikle araştırmadan bulabildiklerim. Elbette şöyle olumlu, ilgi çekici gelişmelerde var; Man Adası davasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun mahkeme kararı Yargıtay’dan döndü. Bir de iş adamı görüntüsü altında, iktidara yakınlığıyla tanınan bir uyuşturucu kaçakçısı gözaltına alındı. O da özellikle iktidar medyasında önemli ölçüde yer buldu. İktidar içindeki gelişmelerden kaynaklanan, çatışmalardan, çelişkilerden kaynaklanan bir durum olduğu şeklinde bir analiz yapıldı.
Muhalif ittifaka da ilişkin gelişmeler yaşıyoruz. Memleket döviz krizi yaşıyor, gıda krizi yaşıyor, kuzeyde ve güneyde savaşlar var, enerji fiyatları inanılmaz boyutlara yükseliyor, orta üst orta sınıfa, orta sınıf yoksula, yoksul açlığa geçiyor; negatif terfi kaymaları gerçekleşiyor. Metro istasyonlarında, metrolarda açlıktan bayılan öğrencilere rastlıyoruz artık, bunu birebir yaşıyoruz. Gıdasızlık ciddi safhada, Türkiye inanılmaz bir pahalılık yaşıyor, fiyatlar fırlamış durumda.
İktidara karşı 6’lı ittifak var Türkiye’de. Şimdi ittifak göstergeleri başlığı altındaki gelişmelere bakalım; yıllardan beri hemen hemen her programda ittifaklarla ilgili gelişmeleri analiz etmeye çalışıyorum. Geçen haftalarda da 5’li ittifakın eksikliklerine değinmiştik. Evet, bir yola girmiş durumdalar ama eksiklikleri çok.
Türkiye, siyasi ittifak, mutabakat, uzlaşma kültürü çok eksik bir ülkedir. Dolayısıyla bu konuda mesafe almak öyle kolay değil. Ayrıca, defoları olan muhalefet partileri bunlar. Partilerin defolarına bir bakalım isterseniz. CHP’yi ele alalım; bu parti, dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek veren bir parti. İyi Partililerin o zamanki i bulunduğu yer MHP, dokunulmazlıklara destek verdi. Bugün muhalefette bulunan Deva ve Gelecek, AKP içinden çıkan partilerin en büyük defosu bugünkü baskı rejiminin kurulmasına imza vermiş olmaları. AKP’den zamanında ayrılmadılar ve dokunulmazlıkların kaldırılmasına da destek verdiler. Saadet Partisi bu konuda masum gözüküyor, çünkü o zamanki başkanı Mustafa Kamalak dokunulmazlıklara karşı çıkmıştı.
Geçmişte böyle defoları olan hareketler bunlar. Çoğunluğu HDP’ye karşı uygulanan dokunulmazlıkların kaldırılması hususunda defoları olan partiler bir araya geldiler. Dokunulmazların kaldırılmasının hesabının verilmesi çok zor. İktidara verilen dokunulmazlık desteği sonucunda Türkiye’de rejimin değişim eşiği aşıldı, otoriter rejime adım atıldı. Biz bunları çok konuştuk. En büyük defo dokunulmazlıkların kaldırılması ve AKP içindeyken otoriter rejim anayasasına destek verilmesidir.
HDP’nin ittifak dışında kalmasının diğer bir önemli eksiklik olduğundan hep bahsediyoruz. Geçen hafta da değinmiştim; ittifakların diğer eksenlerinin gerçekleşmemesi sivil toplum, mesleki örgütler, demokratik kitle örgütleri eksenlerinin oluşmaması önemli bir eksiklik.
"Demokrasinin kazanılması ve gezegenin kurtarılması mücadelesinin ittifak yelpazesi oldukça geniş"
Değinmem gereken bir diğer önemli eksiklik de şu; inim inim inleyen bir toplum var, ancak bunun karşılığını meydanlarda bulamayan bir toplum var. Geçen hafta söyledim; Erdoğan artık Yenikapı’da miting yapamıyor. En son Nevruz’da HDP yaptı. 6’lı muhalefet meydanlarda yok, bu çok önemli eksikliktir ki insanlar pahalılıktan, gıdasızlıktan, açlıktan sokakta bayılır haldeler.
Bir başka vesileyle araştırma yaparken rastladım, programlarda bugünle 1946 ve 1950 dönemi arasında bazen paralellikler, analojiler kurmaya çalışıyorum. Tek partili rejimden sözde çok partili sürece geçiş yaşandığı, demokratikleşme adımlarının daha fazla arttığı dönemlerden söz ediyorum. Sözde diyorum, çünkü liberaller ve sosyalistler kısa bir bahar havası yaşadılar. 8 Mayıs 1949 günü İstanbul Demokrat Parti İl Başkanlığı Taksim meydanında bir miting düzenliyor. Mitingin adı “Hayat pahalılığı ve geçim derdi mitingi” Mitingde “ucuzluk” yazan tabut elden ele dolaşıyor.“Yolsuzluklar Türk Anonim Şirketi” pankartlardan bir tanesi. Pankartlardan birinde tek parti döneminin sert adamı, meşhur 141-142. maddeleri İtalyan ceza kanunundan adapte eden, tek parti dönemi başbakanlarından Recep Peker hedef alınıyor. “Recep Peker ve ortakları” yazılı pankartlar taşınıyor.
ÖM: Öyle mi?
AB: Evet.
ÖM: Recep Peker de girdi yani?
AB: Evet, bir Recep de orada geçiyor. Mitingde iktidarsızlık pankartları da çokça bulunuyor. Vatandaş “yönetemiyorsunuz” pankartları taşıyor. Dönemin mitinglerinden bir fotoğraf görmüştüm; Bayar konuşuyor, konuşmayı o günkü mikrofondan ancak en fazla 50 metre ilerideki insanlar duyabilir ama insanlar, dinlemekten ziyade orada olmak istiyorlar, feci bunalmış vaziyetteler. “Yeter, söz milletin!” sloganın haykırıldığı dönemler. Bahsettiğim8 Mayıs 1949 tarihli mitingde şehir cereyanı kesiliyor ve mikrofonlar, hoparlörler çalışmıyor. Miting iktidar tarafından engellenmiş.
Şimdi burada soru şu; Sri Lanka’da halk ve muhalefet sokaklarda, insanlar meydanlarda, sokaklarda “Açız, geçinemiyoruz, yolsuzluklar had safhada, kamusal servetler kişisel servete dönüşüyor” diyor.Bizde de, 6’lı muhalefet, Allah için bir kapalı toplantı bile yapmıyor! Eğer yeniden demokrasi kazanılacaksa, muhalefet inim inim inleyen bir toplumu ve demokrasiyi yakalamak istiyorsa - ki gerçekte 10 milyonun üzerinde işsiz var, bu kadar işsizin oyunu alan zaten iktidar oluyor- daha ne bekliyor?!
Muhalefet için bu kadar uygun bir ortam olmaz. Ayrıca yedi milyon genç ilk defa oy verecek! 6’lı muhalefet ve tüm ittifaklar, önümüzdeki dönemde tüm bunları değerlendirmek zorunda. Türkiye tarihi açısından önemli bir süreçteyiz. Aslında demokrasinin kazanılması ve gezegenin kurtarılması mücadelesinin ittifak yelpazesi oldukça geniş, ancak sabırlı bir ince işçilik gerekiyor. İttifak göstergelerimiz kısaca böyle; 6’lı ittifak 24 Nisan’da bir araya geliyor, seçim kanunlarında iktidarın yaptığı antidemokratik değişiklikleri aşacak formüller üretebilirler. Daha önce de söylemiştim, mutabakat kültürüne çok destek vermemiz gerekiyor.Sadece seçimin kazanılması değil, demokrasinin kazanılması, yeni demokratik bir rejimin kurgulanması gerekiyor. Türkiye inanılmaz bir enkazın üzerinde; Türkiye Mariupol, Dresden gibi iktisadi, siyasal ve sosyal olarak altüst olmuş durumda.
Bahar geldi, yine Irak’a, Suriye’ye operasyonlar başlamış. Yine bombalar atılacak, silahlar kullanılacak, uçaklar havalanacak, savaş sanayii kazanacak. Yıllardan beri devam eden harekatlar yeniden başlamış, pençeli mençeli isimli harekatlar.
ÖM: Evet, adı “Pençe-Kilit Operasyonu”
AB: Harekat isimlerinde çoğunlukla pençe oluyor değil mi?
Ekonomiyle ilgili olumsuz gelişmeler had safhada. TUİK’den izinsiz yayın yapma yasağının gelmesi bana tanık olduğum bazı durumları hatırlattı. Yıllardır bu işleri takip ederim, uluslararası kuruluşlarla temaslarımızda hangi ülkeler bilgi vermiyor ya da hangi ülkeler yalan bilgi veriyor, eksik bilgi veriyor diye sorduğumuzda, Irak, Suriye, İran gibi ülkeler sayılırdı. Biz bu ülkelere yaklaşmış durumdayız.
Döviz kıtlığı neticesinde, ilaçlar, yeni ilaçlar bulunamıyor. Türkiye, Avrupa’dan onay almış yeni ilaçların %79’una erişemiyormuş. Ülkede ilaçsızlık var, döviz sıkıntısı had safhada. İhracatçının getirdiği dövizin önce %25’ine el koydu devlet ve Merkez Bankası, şimdi bu oran %40’a çıkarıldı. Yine faizler sabit tutuldu, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir faiz politikası devam ediyor. Tahıl ve gıda fiyatlarındaki artışlar inanılmaz vaziyette.
Türkiye’nin uluslararası kuruluşlar nezdindeki iktisadi göstergeleri, tahminleri olumsuzlanmış durumda. Borç göstergelerinde feci durumda. UNDP’nin borç göstergelerinde Türkiye yüksek spekülatif ülkeler kategorisinde yer aldı. Emeklileri bayramda ikramiyeye kilitlemiş durumdayız. Hak mücadelesi yapanların, hakkın nasıl aranacağı konusunda da durumları feci. Emekli ikramiyesi bayramdan önce verilsin, yok sonra verilsin, şu kadar verilsin gibi adımlarla hak mücadelesi yapılmaz. Hak mücadelesine bütünsel bakmak gerekiyor. Şenlikler sonrası yaptığımız bu programda kararttım gene biliyorum ama bunlara işaret etmek durumundaydım.
ÖM: Devam edeceğiz herhalde.
AB: Edeceğiz, size kolay gelsin. Yeni şenliklere düzelmiş dünya ve Türkiye göstergeleriyle girmek umuduyla diyelim, kapatalım.
ÖM: Çok teşekkür ederiz Ali bey, görüşmek üzere.
AB: Hoşça kalın!
ÖÖ: Görüşmek üzere.