Ekonomi Politik'te Ali Bilge, sona eren Paris 2024 Yaz Olimpiyatları sonrası Türkiye’nin kazandığı madalya sayısı ile ekonomik durum arasındaki bağlantıya dikkat çekiyor.
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer, merhaba Özdeş, iyi haftalar!
Özdeş Özbay: Günaydın!
Ö.M.: Çok yoğun haftalar birbiri peşi sıra, hem Türkiye alanında, hem Açık Radyo’nun kendi alanında, hem de dünyada savaş-barış meselelerinde çok yoğun geçiyor, özetlemek bile neredeyse imkansız hale geliyor ama elimizden geleni yapıyoruz. Sizin Olimpiyatlar dizisinin üçüncüsünü yapalım demiştik.
A.B.: Açık Radyo hakkında RTÜK’ün mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına itirazına karşı itirazı ret etmesi çok önemli. Türkiye’nin içinde bulunduğu hukuksuzluk ortamında bu tür kararlar bir avuç cennet duygusu veriyor. Karar hepimize hayırlı olsun, devamının da gelmesini dileyerek Olimpiyat serisine devam edelim.
Açık Gazete geçen hafta tatile girmeden önce Olimpiyatlara yönelik olarak arka arkaya iki program yapmıştık; iki program yapmak önce yeterli gibi geldi ama son günlerde dikkatimi çeken iki konu üzerine üçüncü bir Olimpiyat programı yapmakta fayda var diye düşündüm.
İlki şuydu; Paris Olimpiyatları devam ederken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bir Olimpiyat tanıtım evi açtı. 2036 Olimpiyatları’na İstanbul’un talip olduğunu belirtti, böyle bir kampanya başladı. İstanbul’da, Türkiye’de Olimpiyat düzenlemek önemli bir konu oldu hep. Türkiye’nin Olimpiyat tutkusu yakın tarihte dört kez gündeme geldi, Olimpiyat düzenlemek için uğraşlar verildi, projeler yapıldı, ülke düzenleme yarışmalarına dahil oldu, konkurlara girildi, başarılı olmadı ama Olimpiyat tutkusundan vaz geçilmedi.
Olimpiyat düzenleme fikri Özal’dan itibaren başladı ancak tüm siyasi liderler ve iktidarlar, Özal’dan Erdoğan’a bu tutkuyu geliştirip devam ettirdiler. İktidarlarda ve siyasi liderlerde neden bir Olimpiyat düzenleme tutkusu var? Siyasette ve toplumdaki bu hevesi iyi incelemek lazım; siyasi görüş farklılıkları olmaksızın devam eden bir tutku bu.
İmamoğlu, 2036’da İstanbul’da Olimpiyatları düzenleme girişimlerinde bulunurken, ikinci kez Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un bir demeci ile karşılaştık. Kurum’un demeci şöyle; ‘İstanbul kenti olarak kritik bir süreçteyiz, şehirde büyük deprem tehlikesiyle yaşıyoruz. Teşbihte hata olmaz, pimi çekilmiş bombanın üzerinde oturuyoruz, hep birlikte hareket etmemiz lazım’. İmamoğlu, Paris’te kampanya başlatıyor, İstanbul Olimpiyat evi açıyor, Olimpiyatlara talip olduğunusöylüyor, 22 yıllık AKP iktidarında ikinci kez Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olmuş Murat Kurum da ‘deprem kapının ağzında, pimi çekilmiş bomba üzerinde oturuyoruz’ diyor.
Ekrem İmamoğlu, CHP içindeki liderlik yarışında olan en önemli isimlerden, önümüzdeki dönem muhtemel genel başkan adaylarından, parti liderliğine oynayacak en kuvvetli isimlerden, geleceğin cumhurbaşkanı adaylarından biri olarak da gözüküyor. O da ısrarla ‘İstanbul’da Olimpiyat düzenleyeceğiz’ diyor. Türkiye bir deprem ülkesi, dünyanın en büyük şehirlerinden biri olan İstanbul’da yakın bir zamanda ciddi bir deprem olacağını dünya alem söylüyor. Kentin böylesi büyük bir depreme hazır olmadığını, hem İBB başkanı, hem de iktidar söylüyor.
Deprem ülkesiyiz, deprem şehrindeyiz, aynı zamanda hukukun ve demokrasinin askıda olduğu, yok olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Olimpiyat düzenlemenin ve depremin konuşulduğu günlerde, Anayasa Mahkemesi’nin Yargıtay 3. Dairesinin Anayasa ile ilgili hak ihlali kararına ilişkin kararı yayınlandı. AYM, Can Atalay’ın TBMM’de vekilliğinin iade edilmesi gerektiğini belirtiyor. Ülkenin içinde bulunduğu sayısız hukuksuzluğun baş atlarından biri olan, seçilmiş milletvekili Can Atalay’a vekilliği verilmiyor, böyle bir ülkede yaşıyoruz. İktidar, hukuka ve yüksek yargı kararlarına uymuyor, 22 yıllık iktidarının Çevre, Şehircilik ve İklim DeğişikliğiBakanı, pimi çekilmiş bomba gibi İstanbul’da depremi bekliyor. Nüfusu 18 milyon olduğu söylenen İstanbul şehrinin başkanı da, Olimpiyat düzenleme kampanyası başlatıyor! Diğer taraftan ülkede her türlü ekonomik sorun had safhada, ülke her alanda yoksullaşıyor.
Geçen programlarda da belirttik; Olimpiyat düzenleme yıllar öncesinden başlıyor, en az yedi yıl gerekiyor. Ev sahibi ülke olabilmek için çok çeşitli kriterler bulunuyor. Ekonomik ve hukuki alt yapı başta olmak üzere savaş ve şiddet tehlikelerine maruz kalmak gibi pek çok ölçütü var, bu ölçütler çerçevesinde değerlendiriliyor. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nde de ABD başta olmak üzere Batı’nın kapitalist ülkeleri egemen - Birleşmiş Milletler’in Güvenlik Konseyi gibi...
Depremin üzerinde oturan, üstelik depreme hazır olmayan kentte Olimpiyat düzenleme fikrini hayata geçirmek ‘ne demektir’ gerçekten anlamak mümkün değil! Üstüne üstlük bu tür yatırımlar - geçen hafta bahsettim - mega yatırımlar oluyor. Neresinden bakarsanız bakın, 25 milyar dolar civarında bir yatırımı gerektiriyor, yatırım miktarı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere göre fark ediyor ama ciddi bir yatırım gerektiriyor, Akkuyu Nükleer Santrali için zikredilen rakam 25 milyar dolar, kabaca bu kadar bir yatırım yapmak gerekiyor.
Olimpiyat düzenlemeyi ve depremi konuşurken dün dikkatimi bir haber daha çekti; Aile ve Çocuktan Sorumlu Bakan Mahinur Özdemir Göktaş, çocuk yoksulluğuna ilişkin bir rakam açıkladı. Aile destek programından yararlanan 2.2 milyon hanedeki toplam çocuk sayısı 5.4 milyona çıkmış. TÜİK verilerine göre Türkiye’de çocuk nüfusu 22 bin 206 yani her dört çocuktan biri yoksulluk yaşıyor.
İşte biz böyle bir ülkedeyiz; İBB başkanımız Paris’te 2036 Olimpiyatları’na aday olduğunu söylüyor, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı pimi çekilmiş bomba üzerinde yaşadığımızı söylüyor, ekonomik kriz had safhada, yoksulluk had safhada. Her dört çocuktan birinin yoksulluk ödeneği alma durumunda olduğunu aile ve çocuk bakanı söylüyor. Hani bir laf vardır, ‘ayranı yok içmeye, atla gider çeşmeye’ – artık siz anlayın - ülkenin durumu böyle, muhalefetiyle de böyle, iktidarıyla da böyle.
Hindistan da 2036 Olimpiyatları’na talip, ülkeler bir şekilde Olimpiyat düzenleme açlığı yaşıyorlar. Türkiye’de de böyle bir açlık var ama gerçekte ekonomik ve siyasal tablo da böyle. Her dört çocuktan biri yoksul, pimi çekilmiş bomba üzerinde oturuyoruz, deprem fay hattındayız, alt ve üst yapısı sorunlu bir kentte yaşıyoruz ve Olimpiyatlara talip oluyoruz, bunun için çabalıyoruz, para harcıyoruz.
Şimdi başka bir duruma daha dikkatinizi çekeceğim; Türkiye dış borç batağında bir ülke, mega Olimpiyat yapmaya soyunuyor ama bir de Türkiye’nin dış yardımları için yaptığı harcamalar var, zaman zaman Türkiye’nin dış yardım adı altındaki gelişmeleri programlarda dikkate sunmaya çalışıyorum, Türkiye’nin Afrika başta olmak üzere dış yardımları konusunu gündeme getiriyorum. Türkiye’nin 2012 - 2022 yıllarında dış yardım miktarının geldiği seviye ne biliyor musunuz?
Ö.M.: Hayır, nedir?
A.B.: 68 milyar doları aşmış.
Ö.M.: Evet çok hatırı sayılır büyük bir rakam.
A.B.: Çok büyük bir rakam. Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan, 2024 bütçesine ilişkin TBMM sunumunda dış yardımın 2022 rakamını söylüyor, Fidan, ‘Küresel İnsani Yardım Raporu verilerine göre gerçekleştirdiğimiz 7.2 milyar ABD doları ile dünyanın en cömert ülkesi olduk’ diyor. Dış yardımda cömert olmanın bir ölçütü/oranı var. GSMH’nın binde yedisini insani yardımlara ayırdınız mı ciddi cömert katkıda bulunmuş oluyorsunuz. Türkiye’nin iç ve dış borç krizi açmazı içinde bulunduğunu, düne kadar döviz rezervlerindeki durumda belli, sıcak parayı cazip kılan faiz politikası nedeniyle rezervler yükseldi ki onların çoğu ‘sıcak para’ yani yüksek faizle gelen paralar, döviz kıtlığı yaşıyorsunuz, borcu borçla döndürüyorsunuz - hani derler ya, ‘borç bini aşmış vaziyette’.
Somali karasularını Türkiye Deniz Kuvvetleri koruyor. Afrika’nın ve Asya’nın pek çok ülkesine Türkiye, 2012’den beri yardım ediyor. İngiltere merkezli bir kuruluş var; ‘Development Initiatives’ tarafından hazırlanan Küresel İnsani Yardım 2022 Raporu'na göre Türkiye, 2021'de GSMH oranla en çok insani yardım yapan ülke sıralamasında zirvedeki yerini korudu. Hakan Fidan da bütçe sunuşunda 2022’de de zirvede olduğumuzu ifade ediyor.
Türkiye, 2013 - 2015 listesinde üçüncü, 2016 - 2020’de ikinci, 2017 – 2018 - 2019’da ise ilk sırada yer alıyor, GSMH’sına oranla en çok yardım destek kaynak aktarma yapan ülke olarak kayıtlara geçiyor. Eski programlarda dışarıya ayrılan kaynakların, desteğin yapıldığı ülkelerde nasıl paylaşıldığını, harcandığını anlatmıştım.
Evet, Olimpiyat düzenlemek fikrindesiniz ancak haliniz böyle; dış yardım, insani yardım adı altında dış piyasalardan ve bankalardan aldığınız borçları bazı (!) ülkelere aktarıyorsunuz, oraya buraya yardım ediyorsunuz, kaynak aktarıyorsunuz ancak ülkenizde her dört çocuktan biri de aç, yoksul. Dış yardımlara sığınmacılara yönelik yardımlar dahil değil. Burada da ‘ayranı yok içmeye, atla gider çeşmeye’ durumu var.
A.B.: Olimpiyatlarda madalya sıralamasında 64. olduk.
Ö.M.: Evet, dün akşam sona erdi törenle.
A.B.: Evet, biz sekiz madalya ile 64. olduk.
Ö.M.: Hiç altın madalya da alamadı Türkiye.
A.B.: Alamadı, evet. Yardım ettiğimiz ülkelerden biri, Etiyopya, onlar madalya sıralamasında bizden önde. Sakın yanlış anlaşılmasın, zor durumda kalan yoksul ülkelere yardım edilmesine karşı falan değiliz ama ülkenin durumu da böyle. Ayrıca dış yardımlar nasıl bir havuzda değerlendiriliyor, ona girecek vakit yok.
Olimpiyat düzenlemek istiyorsun ama iç kaynakların yeterli değil, sürekli bütçe ve kamu açığı veriyorsun. Peki, bunun için kaynak bulman lazım, ne yapıyorsun? İçeriden bulamadığın kaynak için dış borçlanma yapmak durumundasın. Yaptığın borçlanma ile öncelikle inşaat- taahhüt ve buna bağlı sektörler gelişiyor, bunların ekonomi üzerine etkileri oluyor, yapılan tesisler ve alt yapı, ülkenin varlık stokuna ekleniyor ama sonuçta borç artışı ve enflasyon olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’nin ve az gelişmiş ülkelerin Olimpiyat sevdasına Pascal Boniface, ‘psiko sosyal açlık’ diyor. ‘Biz güçlü ülkeyiz, onu da yaparız, bunu da yaparız, her şeyin üstesinden geliriz, Türk gibi kuvvetliyiz, Olimpiyat da yaparız, her dört çocuktan birini aç yatırırız, depremin üstüne oturup bekleriz, 68 milyar dolar dış yardım da yaparız - buna 2023 rakamları dahil değil - ama ülkemizin hali perişan’. Ne gam ama!
Otokratik rejimlerin hali pür, melali belli böyle. Genelde otokratik rejimlerin dayandığı bazı zenginlikleri oluyor; doğal gaza, petrole, altına dayalı olarak otokrasilerini sürdürmeye çalışıyorlar. Türkiye otokrasisi, yıllardır söylüyorum, bir borç otokrasisi, borçla dönen bir otokrasi, üstelik borçlarını da doğru dürüst yönlendirilemediği bir otokrasi...
İktidarın da, muhalefetin de Olimpiyat algısı böyle. Daha önceki Olimpiyat girişimlerinde tüm siyasi liderlerin ortak verdiği demeçlerin olduğu dokümanlar vardı. Bu kitaplarda iktidar ve muhalefetin Olimpiyat düzenleme fikriyatında ortak olduğu yazardı, ‘Milli birlik ve beraberlik ruhuyla Olimpiyat fikriyatında ortağız’ gibi ortak imzalar... Türkiye’nin Olimpiyat aşkında manzara makro sorunlarla birlikte işte böyle..
Değinmek istediğim ikinci konu da şu; Paris’te hepisi topusu sekiz madalya kazandık, düşündüm, peki, sekiz madalya bize kaça mal oldu? Evet, sonlardayız, 64. sıradayız da ne kadar para harcadık bu Olimpiyatlara 64. sıra için?
Böyle düşünen bir ekonomi gazetecisi ne yapar? Önce masa başındaki kaynaklara , kütüphaneye, internette yer alan bilgilere, elinin altında ne varsa ona bakarsın, yetmezse bilen insanlarla, uzman kaynaklarınla konuşursun. Ancak bazı hatırlatmalar yapalım...
Geçen haftalarda söyledik; ‘Olimpiyatlar, küresel finansal sistemin emrine, küresel kapitalizmin emrine girdi. Uluslararası Olimpiyat Komitesi de kapitalizmin emrinde’. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde Olimpiyatların getirdiği ve götürdüğünün farklı olduğunu ortaya koyduk.
Şimdi yapılan analizlere baktığımızda, GSMH’si yüksek ülkelerle madalya sayısı arasında bir ilişki olduğunu görüyoruz. Nitekim dün gece yarısı biten Olimpiyatların tablosu da bizi beş aşağı beş yukarı doğruluyor. İlk 10, büyük gelişmiş ülkeler, GSMH’si büyük, gelişmiş ülkeler daha fazla madalya alıyor, Türkiye de bir G20 ülkesi ama madalya sıralamasında 64. ülke.
Kendisinin önünde yer alan, Türkiye’nin gerisinde olan bazı ülkeler de olmasına karşın GSMH ile madalya sayısı arasında böyle bir korelasyon var, ülkelerin gelişmişlikleri ile spor başarıları, olimpiyat başarıları arasında doğrusal bir ilişki bulunuyor.
Olimpiyatlara büyük paralar harcanıyor, ülke devletlerinin harcadığı gibi, şirketler de para harcıyor. Olimpiyatlar, amatör ruhunu tamamen yitirmiş bir etkinlik, markalar savaşıyor, sporcular sadece madalya almıyor, çok ciddi parasal ödüller de alıyor - hem şirketlerden, hem sponsorlardan, hem de ülke bütçelerinden.
Peki de Paris için ne harcadık? Amatör ruhunu satmış Olimpiyatlara ne kadar para harcadık? Böyle bir durumda ekonomi gazetecisisiniz, öncelikle bütçelere bakarsınız değil mi? Gençlik ve Spor Bakanlığı isimli bir bakanlık var, Bakanlığın Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü var, o bütçeleri incelersiniz, son Olimpiyat 2020 ve ondan sonra geçen dört yılda Olimpiyat harcamaları faslına bakarsınız, bu fasıl var mı bütçelerde, bu kaynaklar nasıl dağıtılmış, bunlara bakarsınız değil mi? Üstelik bütçe okumak zor iştir ve karışıktır. Normal bir refleksle Bakanlığın sitesine girdim, kurumsal bir ibare ve sonra bütçe butonu var, ‘Hah, tamam buldum!’ dedim ama yok, 2023 – 2022 ile ilgili dokümana dokunduğunuzda boş sayfalar çıkıyor.
Ö.M.: Ne demek boş sayfa?
A.B.: Yani bir bilgi yok.
Ö.M.: Öyle mi?
A.B.: Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın sitesinde Bakanlığın bütçesiyle ilgili bir bilgi yok. Olimpiyat harcamalarını bıraktım, Bakanlığın bütçesiyle ilgili doküman boş, bu kadar kötü bir web sitesi olamaz zaten. Yahu biz, Olimpiyatlara ne kadar bütçe ayırdık, ne kadar para harcadık, hangi bakanlık koordine ediyor bu işleri, Tarım Bakanlığı mı, neresi?
Bu konularda birilerinin çalışma yapması gerekmez mi? Gazetecilerin, akademisyenlerin, Efkar-ı Umumiye’nin, kaldıysa Spor Efkar-ı Umumiye’nin bunlarla uğraşması gerekmez mi?
Kendi kendime dedim ki gideyim bir de Türkiye Olimpiyat Komitesi’ne bakayım; Olimpiyat Komitesi dernek statüsünde bir kuruluş, ona bakayım, onlar ne yapmışlar? Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin de ciddi gelirleri, bilhassa televizyon yayın hakları gelirleri var. Olimpiyatlar bitiğinde elde edilen gelirlerin %10’u Olimpiyat Komitesi’ne gidiyor, %45’i ev sahibine - mesela Fransa’nın organizasyon komitesine gidiyor, kalan %45’lik kısım da ülkelerin olimpiyat komitelerine ve federasyonlar arasında paylaşılıyor - dağılımın bu şekilde olduğu ifade ediliyor.
Dolayısıyla ikinci olarak nereye bakacağız? Türkiye Olimpiyat Komitesi raporlarına bakalım, Türkiye’deki federasyonlara bakalım ki Olimpiyata ne kadar para harcadılar, bunları araştırmamız lazım.
Federasyonlar, Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı olduğu için ve oranın bütçesinin de boş sayfalardan ibaret olduğu için öncelikle Olimpiyat Komitesi’ne bakayım dedim; Komite sayfasında ‘2023 genel kurul, faaliyet raporu ve mali tabloları, 2024 bütçe teklifi ektedir’ diyor ama ekler yok, faaliyet raporu var, bütçeler ve mali tablolara dair bir bilgi yok. Sadece Genel Sekreter ve Başkanın takdim yazılarında, arasında ‘şu kadar sporcuya harçlık verildi, Olimpiyat köyüne, bina tadilatında şu oldu vs. gibi şeyler var, Olimpiyat için ciddi bir döküm yok.
Bir - kamudan bir bilgi yok, Türkiye Olimpiyatlara ne kadar para harcadı? İki - Olimpiyat Komitesi’nden ciddi bir bilgi yok, federasyonlarda durumlar zaten çok karışık, özel kurumlar ve şirketler, bağışlar hem komiteye gelebiliyor, hem federasyonlara, hem de direkt takımlara ve sporcuya gelebiliyor. Ayrıca sponsorlar var biliyorsunuz; bankalar, hava yolları, gıda ve içecek sektörü, kozmetik ve spor sektörü şirketleri vb.
Tüm bu sponsorlar kamu, Olimpiyat komitesi, federasyonlar ve belediyeler dahil toplam kamu sektörü ne kadar nakdi kaynak harcadı? Hangi sporcuya, hangi spor dalına neler yaptı? Kamusal bütçeden çıkan kaynaklar nedir? Özel sektör bütçesinden çıkanlar nedir? Olimpiyat Komitesi’nin uluslararası gelirleri ne kadardır? Bunların ne kadarı Türkiye içinde sporculara dağıtıldı, ne kadarı Olimpiyat Komitesi’nin kasasında veya bankalarda?
Daha önce bahsettim; dünyanın en zengin kuruluşlarından biri Uluslararası Olimpiyat Komitesi’dir. Uluslararası Olimpiyat Komitesi, bir uluslararası arpalık olmuş vaziyette, tamamen amatör olduğu için yöneticileri de çok yüksek paralar kazanıyorlar. Uluslararası Olimpiyat Komitesi, böyle de ülkelerin Olimpiyat komiteleri nasıl? Onların çoğu da ulusal arpalık haline gelmiş durumdalar. Türkiye Olimpiyat Komitesi’nde yeterli bile değil, hiçbir bilgi yok, tablolar ekte deyip koymamışlar.
Paris Olimpiyatları’na bütçeden ayrılan ödenek miktarını göremiyoruz. Bu vesile spor istatistiklerin de ne kadar yetersiz olduğunu, hiç sayılabileceğini de görmüş olduk.
Bakın, ülkede ilan edilen üç enflasyon rakamınız var – gazeteciyim, akademisyenimveenflasyonla karşılaştırmalı analizler yapacağım - TÜİK’in analizi var, ENAG’ın analizi var, İstanbul Ticaret Odası’nın analizi var, bir de hayatın analizi var.
Uzun yıllardır söylüyorum, 2014’te ilk defa sarf etmişim; ‘Veri ve bilgi güvenliğinin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz, demokrasi yoksa veri ve bilgi güvenliği de yoktur’. Üstelik veri de üretilmiyor artık - spor verileri ve istatistikleri verilerinde olduğu gibi . Katıldığımız bir Olimpiyatın ne kadara mal olduğunu kabaca maliyetini bile bilmiyoruz.
Demokrasiyle bilgi üretimi, veri üretimi arasında bir ilişki vardır; ne kadar bilgi, kaliteli bilgi ve veri üretirseniz o ülkede demokrasi de o kadar gelişmiştir. Bizde hem veri ve bilgi güvenliği yok, hem de veri ve bilgi üretimi yok, yetersiz.
Başarısız sonuçlar elde ettiğiniz Olimpiyatlarda kazandığınızsekizmadalya kaça mal oldu ülkeye? Bunun analizi yapılıyor mu? Hayır, yok? Otokrasilerde böyle analizler olmuyor, demokrasilerde oluyor böyle analizler.
Tüm bunlara rağmen İBB Belediye Başkanı İmamoğlu ‘Olimpiyat düzenleyeceğim’ diye koşturuyor, geleceğin muhtemel ana muhalefet lideri. Çevre, Şehircilik ve İklim DeğişikliğiBakanı ‘Deprem geldi geliyor, pimi çekilmiş bomba üzerinde oturuyoruz’ diyor. Bu nasıl bir aymazlıktır ki 22 yıldır sen iktidardasın, deprem için bir şey yapmadığının itirafıdır bu.
Ö.M.: Evet, o da çok acayip bir açıklama, gerçekten acizin ifadesi, açıkça ve net bir şekilde söyleniyor.
A.B.: Öbür taraftan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, ‘Her dört çocuktanbiriyoksul durumda’ diyor, ‘Yardıma muhtaç durumda’ diyor. 2023 hariç 2012 - 2022 yılları arasında 70 milyar dolara yakın dış yardım yapıyorsun, borç krizindesin, taşıma suyla rezervlerini yükseltiyorsun, Olimpiyatlarda da bu kadar başarısız oluyorsun.
Ö.M.: Ufak bir şey geldi aklıma; bir de bu dış yardım denirken, dış ilişkilerle ilgili son haftalarda özellikle çok tartışılan bir konu vardı. İsrail basınında %25 hissesi olan Zorlu Holding’e ait İsrail’in en büyük elektrik santrallerinden biri Dorat Enerji’nin İsrail savunma kuvvetleri üslerine elektrik tedariki anlaşmasının yenilenmesini oy birliği ile onayladığını yazmıştı. Zorlu Enerji’den bir açıklama gelmiş İsrail ordusu konusunda, ‘Azınlık hissedarı olduğumuz santralde hiçbir kararı aldırma ve aldırmama yetkimiz yoktur’. Bu da doğrusu çok inandırıcı gelmedi bana.
Ö.Ö.: Azınlık dediği de %25.
Ö.M.: %25 hissesi onlara ait, İsrail’in en büyük elektrik santrallerinden biri ve savaş halinde, savaş değil artık soykırıma giden bir durum halinde ve onun bu büyük şirketin ‘...hiçbir kararı alma veya aldırmama yetkimiz yok’ diye bir açıklaması var. Çok inandırıcı gelmedi, ‘Herhangi bir karar üzerinde etkili olmamız mümkün olmamaktadır’ demiş.
A.B.: Savaş başladığında 9 Ekim’di galiba, en büyük yatırımın Zorlu Enerji olduğunu gündeme getirmiştim.
Ö.M.: Evet, gayet iyi hatırlıyorum.
A.B.: Ayrıca Türkiye’nin enerji ve müteahhitlik sektörü başta olmak üzere İsrail’in gözde ülkesi olduğunu belirtmiştik. Bu ticari ilişkinin devamını sağlayan formüllerinin nasıl olduğunu da anlatmıştık, sözde kısıtlama ve ambargo delme formüllerini anlatmıştık. Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkisi görüldüğü gibi değil, başka faktörler rol oynuyor.
Ö.M.: Yani Türkiye, Mayıs ayında tüm ticareti durdurduğunu da açıklamıştı ama Jerusalem Post gazetesi Mayıs ayında Türkiye’nin İsrail ile ticareti tamamen durdurma kararından üçay bile geçmeden yalnızcaiki buçuk ay sonra Zorlu Holding’in temsilcilerinin de dahil olduğu Dorat Enerji yönetim kurulunun IDF yani İsrail ordusunun üslerinin elektrik anlaşmasının yenilenmesini oy birliği ile onayladığını da yazmıştı. Bu da böyle bir durum işte!
A.B.: Tamamen duygusal değil mi? Olimpiyatları tamamlamış olduk ancak sorularımız ortada. Sorgulanması gereken, Türkiye’nin Olimpiyat düzenleme fikrinin ne kadar gerçekçi olduğu? Ancak toplum da, kamuoyu da bu eğilimde. Eski araştırmalara göre ‘toplumun büyük bir kesimi de Olimpiyat düzenleme fikrine taraftar, bundan gurur duyuyor’! Böyle bir ilişki var, bu da konuşmaya muhtaç bir alan: Olimpiyatlar ve psiko sosyal açlık!
Ö.M.: Psiko sosyal açlık, evet. Peki, çok teşekkür ederiz.
A.B.: Görüşmek üzere.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.