Ali Bilge'nin gündeminde Makine ve Kimya Endüstrisi'ne (MKE) ait fabrikadaki patlama ve hükümetin gerçekleştirdiği yeni görevlendirmeler vardı.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)
Ömer Madra: Günaydın Ali bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba.
Ö.M.: Bugün Türkiye ile ilgili hemen hemen hiç haber yapamadık çünkü iklim krizinin özellikle de New York başta olmak üzere bütün dünyanın üstüne bir duman, bir kara bulut gibi çöktüğünü anlatan, dünyanın önde gelen yazarlarından biri olan Chris Hedges’ın bir yazısına ayrıntılı olarak yer verdik. Onun için Türkiye haberlerini şimdi sizden bekliyoruz.
A.B: Her zaman olduğu gibi çok yoğun bir gün, geçen haftanın ve hafta sonunun birikimi var. Sonraki programlarda daha geniş değinmek üzere, önceden iki konuya biraz değineceğim. Programın akışına göre de ekonomide son günlerde yaşadıklarımızı konu edeceğim. Sevgili ve değerli hocamız Zafer Toprak’ı geçen hafta kaybettik, Zafer Toprak için ayrıca program yapmamız gerekiyor. Kendisi ile yüz yüze tanışmadım ama kitaplarıyla, yazılarıyla, eserleriyle tanıştığım bir isim, çok yararlandığım, gerçekten çok şey öğrendiğim bir bilim insanıdır. Geçen hafta sonsuzluğa uğurladık ve onu saygıyla, sevgiyle anıyorum.
Ö.M.: Radyomuzda programlar yapma fırsatımız da oldu. Kendisi hem üniversite yıllarından hem de askerlik döneminden, manga komutanlığından çok yakınım olan, ilişkimizin hep devam ettiği, harika bir bilim insanıydı.
A.B.: Daha sonraki programlarda ayrıntılı değinirim, 1980’lerin başında, 12 Eylül koşullarında kurulan Yurt Yayınları’nın ilk kitabı Mete Tunçay’ın Tek Parti Yönetimi, ikincisi de Zafer Toprak’ın Milli iktisat’tıydı. Bu iki kıymetli eserin benim hayatımda çok önemli yeri vardır, gözümü açan kitaplar oldular. Zafer Toprak’ın Türkiye’nin iktisat camiası içerisindeki yeri ve önemi için ayrı bir program yapacağımızı söyleyelim. Tüm aileye ve düşün ve iktisat camiasına başsağlığı dileyelim. Değineceğim ikinci konu, geçen Ekim ayında gündeme getirdiğimiz bir konu ile bağlantılı, 2 gün önce Ankara’da MKE roket ve patlayıcı fabrikasında bir patlama oldu.
Ö.M.: Evet muazzam bir facia!
A.B.: 5 işçinin öldüğü haberleri geldi. 2022 Ekim ayında Ekonomi Politik’te, bu fabrikayı konu etmiştik, çünkü Türkiye’de uçak bombaları ilk defa bu fabrikada üretilmiş ve Hava Kuvvetleri!ne sevkiyatı yapılmıştı. Patlamanın olduğu yer, uçak bombalarında üretildiği fabrika. Türkiye’de ilk defa yapılan bir üretimdi, silah sanayinde de çok önemli bir gelişme olarak takdim edildi. Biz bu üretimi konu etmiştik. Patlamanın nedenini henüz bilmiyoruz. Miyonlarca kilometrekarelik bir alana yayılmış bir fabrika bu. Patlama bu alanda oluyor ve şu ana kadar gelen bilgi de sınırlı… Bomba üretimi yapılan yerde patlama olduğunu belirtelim.
Ö.M.: Tek açıklama, Sanayi Bakanlığından gelen “bir kimyasal sızma sonucu” gibi oldukça muğlak, belirsiz bir ifade.
A.B.: Yeterli bilgi yok. Türkiye’nin ilk uçak bombası üretilen fabrikada patlama oluyor, ilk belirlemelere göre 5 işçi parçalanıyor. Kamuoyuna ayrıntılı bilgi henüz verilmedi, verilmesi gerekiyor. Patlamanın uçak bombası üretimi yapılan yerde olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalı. Ayrıca bu alanda eğitimsiz işçilerin çalıştırıldığı da gündeme geldi.
Seçim sonrası bir hükümet kuruldu, yeni hükümetin detaylarına bu programda değinemeyeceğiz. Hükümetin ekonomi kadrolarına ilişkin gelişmelere değineceğiz. Ülkede ciddi bir iktisadi kriz yaşanıyor, ötelenmiş bir kriz. Bu krizin nedeni ve faili de belli. Fail, krizin nedeni olan uygulamayı seçimlere kadar sürdürdü. Seçimlerde de, bir şekilde başarılı oldu. Krizin faili, artık sebebi olduğu krizin çözülmesini istiyor ama kendisi de çok muhatap edilmeden çözülmesini istiyor. Çözüm için de daha önce hükümetten gönderdiği, şiddetli bir şekilde suçladığı kişiyi göreve çağırıyor. Bu kişi AKP’li eski bakan Mehmet Şimşek. Cumhurbaşkanı, önceki konuşmalarında o kadar töhmet altında bırakıyor ki Mehmet Şimşek’i… Kamu bankalarının içini boşaltmakla suçluyor. Bütün bu ithamlara rağmen o kişi de bu görevi kabul ediyor. Peki ama hangi koşullarda görevi kabul ediyor? Kamuoyu olarak bunu bilmiyoruz, sadece beyan ettiği bir şey var: “Rasyonel koşullara dönmek zorundayız” diyor ama biz bu rasyonalitenin ne olduğunu bilmiyoruz.
Ö.M.: Rasyonellik meselesi daha önceki Bakan Nureddin Nebati tarafından da farklı bir şekilde ele alınmıştı.
A.B.: “Heterodoks ve epistemolojik…”
Ö.M.: Anlayamamıştım terminolojik olarak neden bahsettiğini, bir iktisatçı olarak size soruyorum.
A.B.: Onu kendisi de kavramadan gitti! İstikrar programlarında önerilen Ortodoks ve heterodoks politikalar, dünyanın bugünkü finansal düzeni içerisinde yer alan ülkelerin, yaşadıkları iktisadi krizler karşısında geliştirilen, istikrarı sağlamaya dönük iktisat politikalarıdır. Bu konuda, geçmişte en önemli katkıda bulunanlardan iktisatçı Michael Bruno’yu anmak gerekir. Dünya Bankası’nın bir dönem baş ekonomisti, daha sonra İsrail Merkez Bankası başkanlığı yapan bir iktisatçıdır. 80’lerde bu konularda kıymetli kitaplar, makaleler yazdı, İsrail ve Latin Amerika deneyimlerini analiz etti. Türkiye’de genel olarak bu kaynaklardan yararlandık.
Mehmet Şimşek’in rasyonalitesinin ortodoks politikalar olup olmadığını ya da ne olduğunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Kendisine bir ekip oluşturmak istedi, ABD finans merkezli Gaye Erkan’ın Merkez Bankası Başkanı olarak atanmasını sağladı. Bu arada eski Merkez Başkanı Başkan’ı da BDDK’ya (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) başkan yapıldı. Eski başkan Şahap Kavcıoğlu, Mehmet Şimşek’e görevi devreden Ekonomi Bakanı Nebati’nin bir anlamda replikasıdır. Yeni Merkez Bankası başkanı atanırken, eski Merkez Bankası başkanının BDDK’ya atanmış olması geçen haftanın çok önemli garip gelişmelerinden biri oldu. Kavcıoğlu atamasından Mehmet Şimşek’in de haberi olmadığı geniş bir kanı.
Özdeş Özbay: Kendi isteği değil mi? Çünkü hep öyle yer alıyordu medyada.
A.B.: Hayır. Kavcıoğlu’nun BDDK’ya atanması Mehmet Şimşek’in isteğiyle değil.
Ö.Ö.: Biz yanlış anladık, Merkez Bankası ataması sandık.Özel olarak Erdoğan’la konuşmasında bunu talep ettiği iddia edilmişti.
Ö.M.: Gaye Erkan’ın, hakkında ABD’de toplu dava olduğuna dair çarpıcı bir haber vardı. Ne demek bu? Bir toplu davanın muhatabı olan bir insanın Merkez Bankası başkanı olması biraz tuhaf geldi bana ama siz ne diyeceksiniz?
A.B.: Gaye Erkan’ın büyük bir medya fırtınası ile takdimi yapıldı. CV’sinin ne kadar güçlü ve değerli olduğu, bu özgeçmişle Türkiye’ye kurtarıcı bir pozisyonda geldiği takdim edildi. Türkiye’ de zaman zaman hep böyle halaskârlar takdim edilir. Halaskâr tarihine girmeyeceğim.
Ö.M.: Kurtarıcı yani?
A.B.: Evet, kurtarıcılar. “Halaskâr zabitan grubu” vardır, Hürriyet ve İhtilafçıların İttihat Terakki’ye karşı geliştirdiği subaylardan oluşan bir gruptur. Her daim kurtarıcı, genç subaylar, kurtarıcı iktisatçılar vardır. Erkan’ın CV’si üzerine bayağı fırtınalar koparıldı. Doktorası Princeton’dan. Gerçekten, çok iyi bir üniversite. Boğaziçi Üniversitesi’nden birincilikle mezun olmuş, medyada sürekli böyle takdim oldu.
Ö.Ö.: Sembolik olarak, hâlâ Boğaziçi Üniversitesi’nde bir mücadele sürüyor. İçeriden, özellikle muhafazakar kesimlerden ciddi itiraz gelmişti. Yerli ve milli olup olmadığına dair tartışmalar… Bir kadın olması ve ABD’de okumuş olması. Çünkü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun böyle bir iddiası vardı: “Atatürk Havalimanı’nı Uzay Araştırmaları Merkezi yapacağız.” Amerika’da şirketi olan iki Türk’ü getireceğini söylediğinde “Amerikalıları mı, Amerikalı şirketleri mi getireceksiniz?” diye eleştiriliyordu. Şimdi Merkez Bankası’na aynı şey oldu.
A.B.: Yerli ve milli kadrolar konusunu, hem Nebati hem de Erdoğan, çok kez gündeme getirdi. Nebati ve Erdoğan, Mehmet Şimşek için neler söylemediler ki... Gaye Erkan, Boğaziçili bir arkadaş ama Boğaziçi Üniversitesi yerle bir edilirken “en ufak bir ses çıkarmış mı?” diye baktım. Hiçbir ses yok. Ayrıca doktora tezine baktım, tezin Merkez Bankası ve para politikalarıyla alakası yok. En azından mezun derneğinin üyesidir. “Üniversiteme dokunmayın” der… Böyle dertleri olmadığını tahmin edebiliyoruz. Tam bir Wall Street elemanı.
Genelde böyle durumlarda doktora tezlerine bakarım. Çok gençken Amerika’yı da bilmediğimiz için pek ayırt edemezdik. “ABD’de hangi üniversite makbuldür?”, bunları çok iyi bilmezdik. Türkiye o kadar çok Amerika’dan gelip memlekete yutturulmuş insanlar ülkesidir ki, bunlara ilişkin tonlarca anlatacağım anım var.
Akademik yayıncılıkta yapınca, gündeme gelen kişilerin doktora tezi, yazdıkları makaleler, hemen baktığımız dokümanlar oluyor. Gaye Erkan’ın doktora çalışması güzel. “Küresel şirketler için risk yönetimi” üzerine doktora yapmış. Mikro alanda şirketler finansı diyebileceğimiz bir alanda doktora tezi bulunuyor. Ancak bu tez öyle bir takdim edildi ki, ortalık toz duman…
Bu yüklemeyle ilişkin yanlışları vurgulayalım: İlki Merkez Bankası’na atanan en genç insan olması yanlış. 1978’den beri Merkez Bankası başkanlarını bir şekilde tanıyan bir kişiyim. Görev yapan ve yapmış insanlarla tanışma, görüşme fırsatlarım hep oldu. Gaye Hanım’dan daha genç atananlar var, aklıma Rüşdü Saracoğlu geliyor. 40 yaş altıdır. Gençlik konusu önden yüklemeli takdim aracı olarak kullanıldı. Bir de kadın olmak… Daha önceleri başkan yardımcısı olarak çok değerli hizmetlerde bulunan Bediz Demiray’ı unutmayalım. Üst düzey Merkez Bankası’na atatan ilk kadın yöneticiydi. Sevgili Hasan Ersel hocamızın da görev yaptığı dönemlerdi. Yani, bu atamaya ilişkin pek çok yalan, eksik bilgiyle bir takdim süreci yaşanıyor.
Ne Türkiye kamu deneyiminiz var, ne de Türkiye’de özel sektör ve bankacılık deneyiminiz var. Türkiye hafızamız yok! Gaye Hanım’ın çalışma tecrübesinde, bu işi yapabileceğine ilişkin bir kanı edinemiyorsunuz. Bu iş için ciddi eksiklikleri söz konusu.
Ülkede 21 yıldır iktidarda olan bir partinin, yurt içinden ve yurt dışından bulabileceği kişinin, Türkiye ve Merkez Bankası tecrübesi olmayan Gaye Erkan olması da ayrıca hicap veren bir durum. Ayrıca halaskârdan yüksek bir beklenti bulunuyor. Maalesef bunu muhalif basın da yapıyor, liberaller ismin ve CV’nin üstüne atlıyor. Wall Street’te çalışmış olmak onlara göre yeterli. Batan bir Amerikan bankasında çalışmış olması, sanık olarak mahkeme önüne çıkacak olması hiç önemli değil. Yakında hakim önüne çıkacakmış, kamuoyuna, yatırımcılara yanıltıcı bilgiler verdiği öne sürülüyor.
Ö.M.: Evet asıl suçlama o galiba değil mi? Yanıltıcı bilgi vermekten dolayı hakkında toplu dava açılmış.
Ö.Ö.: Doğru yere gelmiş!
A.B.: İktidarın yerinde olsam bu göreve Reza Zarrab’ı atardım. En azından döviz işini de biliyor. Sadece ABD ile değil, dünyanın her tarafıyla ilişkileri güçlü. Orta Doğu, İran, Asya, Türkiye, Amerika, Rusya… Kapalıçarşı ile milyarlarca euroluk, milyar dolarlık rüşvet sürecini yönetti. Reza, Gaye’den daha tecrübeli biri. Dolayısıyla daha isabetli bir atama olurdu!
Şimdi Wall Street’te çalışmış veya batan bir Amerikan bankasında çalışmış olmanız, ülkeye döviz taşıyacağınız, oluk oluk döviz getireceğimiz anlamına gelmez. Böyle bir beklenti içerisine düşmek saflıktır. Wall Street ve uluslararası piyasalar için asıl olan ortaya konan programdır. Hiç kimse tasvip etmediği, kefili olmayan programa para vermez bu dünyada. Çok yüksek getiri kovalayan paralar, fonlar vardır. Kumarı seven yüksek faiz verilen yerleri dolaşır, Arjantin’de para batırır. Uluslararası Para Fonu’yla herhangi bir anlaşması olmayan ya da IMF’nin uzaktan da olsa onayını almış bir programı görmeden borç veren kuruluşlar yanaşmaz. Onlara göre IMF gibi kuruluşlar sigortadır. Gaye Erkan’ın yaşı, cinsiyeti önemli değil. CV’sinin muazzam olması yeterli bir unsur değil.
Ö.Ö.: CV’sinde en son yazan banka First Republic Bank, Mart ayında iflas etmişti. Buna biz de sık sık yer veriyorduk. Bir gün içinde yüzde 46 değer kaybetmiş First Republic Bank.
A.B.: Türkiye’de Merkez Bankası Guvernörlüğü yapmış olması, Gaye Hanım için CV’sine yazdıracağı çok kıymetli satırlar olacak. 3 ay da olsa, 3 gün de olsa, bir ülkede Merkez Bankası başkanı olmak, piyasalara kendinizi takdim etmek için çok önemlidir. Dışarıdan gelip bir ülkede bakanlık yapmış olmak, Merkez Bankası guvernörlüğü yapmış olmak, dışarıda masaya koyacağınız CV’nize katkıda bulunur. Bazı görevler için de aday olma imkaânı verir. BM Genel Sekreteri olmak için CV’nizde ne yazması gerekiyor? Açık Radyo programcısı yazması yeterli olmuyor! Bir ülkede Dışişleri Bakanı olmanız gerekiyor. Bunlar CV’ye girdiği zaman görüşmeye çağrılırsınız. Mesela UNCTAD Genel Sekreteri olmak için Ekonomi Bakanlığı yapmış olmanız lazım.
Ö.Ö.: Guterres’in öyle bir geçmişi var mı?
A.B.: OECD Genel Sekreteri de, bakanlık/başbakanlık yapmış isimlerden seçilir. Biri ile görüşmüştüm, o da eski Kanada başbakanıydı. Bu tür görevleri sicilinize yazdırmak, uluslararası kuruluşların başına gelmede önemli.
Ayrıca geldiğiniz ülkede bir otokrat var ve o da “faiz sebep, enflasyon sonuç” diyor. Nas’a bakıyor. Otokratın, bu söylemini yanlış olduğunu kabul ettiğine dair bir beyanı var mı? Erdoğan, “faiz konusunda görüşüm değişti, yanıldım mı?” dedi. Şimşek ve Erkan; “Faizi ben belirlerim” diyen bir otokrat başkanla çalışacaklarını bilmeden mi geliyorlar? Aslında böyle bir ülkede, MB başkanı olmayı kabul etmek bir karakter göstergesidir
Ö.Ö.: Ama bu “rasyonel politikalarına dönülecek” ifadesinden hemen hemen herkes faiz politikası anlıyor.
Ö.M.: Bugün T24’te görüyoruz, “yeni hafta rekorla başladı, dolar kurunda aylık yükseliş 4 lirayı geçti. Şu anda da dolar 23.65 seviyesini de gördü” diyor.
Ö.Ö.: Bunun sebebi de aslında MB’nin özellikle seçimler öncesinde doların artmaması için müdahalede bulunması.
A.B.: 2018’den beri uygulanan bazı yöntemler oldu: Önce 128 milyar dolar arka kapı yöntemleriyle satıldı. Daha sonra KKM çıkarıldı, KKM maliyeti 125 milyar doları aştı. Bunların hepsi dövizdeki ateşini söndürmek, iç talebi biraz olsun hareketlendirmek ve seçimlere kadar olan süreci idare etmek için yapıldı. Tüm bunlar kamu bankaları ve MB aracılığıyla yapılan operasyonlar oldu. Bu krizin ateşini söndürmek için 250 milyar dolar harcandı. Dışarıdan kaynak gelmeyince iktidar içerideki döviz varlıklarına el attı. Şu anda tencerenin kalayı filan geçmiş, bakırın dibi kazınmış durumda. Ayrıca altın rezervleri de önemli ölçüde kullanıldı, son seçim de bu şekilde atlatıldı. 9 ay sonra yerel seçimler var.. .
Ö.Ö.: MB rezervleri ekside deniyordu.
Ö.M.: Gram altın için “1.497 lirayı görerek rekor kırdı” diye bir haber var.
Ö.Ö.: Bu arada, MB yeni başkanı Hafize Gaye Erkan için Zaytung’da bir espri vardı, “kişisel rezervi MB rezervinden daha fazla olan ilk MB başkanı” diye.
A.B.: Erkan batan bankadan çok ciddi prim almış galiba. 2008’de de yaşandı bu durum, batan bankaların CEO’ları batırdıkları bankalardan milyonlarca dolar primlerini aldılar.
Ö.M.: İskoçya Başbakanı yolsuzluktan tutuklanıyor, 7 saat sorgulanıyor.
A.B.: Eski MB başkanı BDDK başkanı yapılıyor, “Mehmet, benden izinsiz adım atamazsın” diyor Saray. Peki sarayı ikna edecek program nasıl olabilir? Mesela Erdoğan için ayrı bir faiz belirlenebilir mi, ne dersiniz ?
Yeni MB başkanı ve Ekonomi Bakanı, Erdoğan için bir faiz belirleyebilirler mi? Örneğin, iktisadi durumla hiçbir ilgisi olmayan yüzde 8,5 olan politika faizine otokrat faizi (OF) denilebilir. Gayet düşük bir oran, Erdoğan ona bakar. Ayrıca vatan-millet, ülke ve dünya için başka faiz belirlenir. Geçmişte kullanılan bir enstrüman vardı: “Geç likidite penceresi” diye. Bu da ekonominin gerçek faizi ya da Mehmet Şimşek faizi veya “oy” faizi diyebiliriz. Çünkü “oy “faizinin yüksek bir faiz olması gerekiyor. Gerçek yüksek faiz, geniş halk kitlelerinin ciddi ızdırap çekmesini, “oy oy” diye inlemesini getiren faiz olacak. İkili faizlerle durum idare edilebilir mi? Ne dersiniz?
Otokrat faizi ile oy faizi arası pencereler açarak bu komedi devam edebilir. Yeter ki Erdoğan yerel seçimleri kazansın! Yeter ki bazı arkadaşlar da CV’lerine bu görevleri yazdırsınlar. Son 5 yılda ülkede, pek çok MB başkanını ve Ekonomi Bakanı’nı bir fiskede görevden alan bir yönetim var. Bunlar ortadayken bu görevleri kabul etmek bir karakter göstergesidir diyelim.