36. CHP Kurultayı'ndan İzlenimler

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin Ekonomi Politik köşesinde Ali Bilge, haftasonunda yapılan 36. CHP Kurultayı'nın ardından izlenimlerini paylaştı.

Ömer Madra: Her zaman olduğu gibi kongreyi izlediniz.

 

Ali Bilge: Evet. CHP ile ilgili sürekli yayın yaptığımız 15 yıl boyunca CHP üzerindeki konuşmalardan bayağı bir seçme eser çıkar yani. Üçüncü program ‘CHP nedir ne değildir?’ diye başlık atmışız yani o zaman çözülüyordu konuşmalar malum, sayısız CHP üzerine program yaptık, sayısız CHP kongresini izledik, 2003’ten itibaren düzenli yayına geçtiğimizden bu yana CHP’nin başka programlarını da izledik. Geçenlerde gecikmiş OHAL toplantısını izlerken zaten gribe yakalandık. CHP Açık Radyo’da Ekonomi Politik’te ve diğer arkadaşların programlarında önemli yeri olan bir konuşma maddesi her zaman olduğu gibi ama konuşmaktan bıktığımız aslında diyeyim bir konu. Çünkü bir türlü CHP’nin izlediği politikaları toplumsal muhalefeti kucaklayan bir atmosferde olmadığının hep altını çizerek başlıyoruz. Bu kongreye de CHP’nin özellikle Afrin desteğiyle başladığının altını çizelim. CHP’nin bu kongresi Türkiye’de içinde bulunduğu otoriter sürecin önemli bir bileşeni olan Suriye politikasına dış desteğin yanısıra içten bir CHP desteğiyle başladı. Halbuki 2019 olağan seçimleri, 2018’e de alınabilir diye düşündüğümüz 3 büyük seçim var ve bu 3 büyük seçim Türkiye’nin rejiminin nasıl sonuçlanacağını gösteren bir seçim olacak. Buna hazırlık yapan bir partinin genel kuruluna gitmeyi düşünüyorsunuz önce bir gazeteci olarak. Acaba seçimlere Türkiye’nin dibinde bulunduğu karanlık sürece, karanlığın dibinde bulunduğu, işte parlamenter rejimin yok olmayla karşı karşıya kaldığı, hukuk devletinin, yüksek yargının hiç edildiği bir ortamda, bir diktatörlük projesi, otokratik bir projenin içinde bulunan ortamda ana muhalefetin genel kurulunu izlemeye gitmek ne demek ve karşılaştığınız manzara nedir? Dediğim gibi başlangıçta bir karanlıktan aydınlığa çıkmanın formülünü insan orada görmek ister, yani dipte bulunan Türkiye’nin su yüzüne çıkmasını nasıl sağlayacaksınız? Bu seçimlere ilişkin zinde, gürbüz bir parti, aydınlığa çıkışla ilgili işaretlerin olduğu bir genel kurul düşünerek gitmek durumundasınız ama karşılaştığınız yapı bir demokrasi hattının kurulması, bir demokrasi cephesi değil bir Afrin cephesinin içinde yer alan bir partiyle karşı karşıyasınız. Bunun altını çizerek başlayayım. CHP delegesi, izleyicileri hem ülkesinden hem partisinden endişe ettiğini gösteren bir konumdaydı. Parti yönetimi bugün yeni kurulan yönetim de dahil olmak üzere büyük bir değişiklik yok. Bu karanlıktan aydınlığa, demokratik parlamenter rejimi yeniden nasıl kurgularıza çok hazırlıklı olmadığın gösteriyor çünkü böyle bir genel kurulda aslında bunun çıkış formüllerini, yapılarını kurmanız lazım, bunun için de bir ittifaklar politikasını ortaya koymanız gerekir. Bugün yani iki gün boyunca buna ilişkin bir işaret söz konusu değil. Bugün Türkiye’de ittifak denince sizin etrafınızda sağınızda ve solunuzda bulunan etrafınızdaki partilerle nasıl bir ilişkiye geçeceğiniz önemli. Burada da Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde bulunan CHP’nin tavrına, genel tavrına, Kürt politikasına bakmak yeterli olur. Çünkü ittifak denince birinci derecede yanınızda bulunacak grup seküler Kürtlerin oylarını almaktır. Böyle bir politikası yok, yani CHP Afrin siyasetiyle zaten, bakın Afrin’de genel başkan ve diğer bütün partilerin düştüğü bir şey var, diyorlar ki “biz Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız ama Afrin’e giden mehmetçiği selamlıyoruz. Bu bir milli politikadır, silahlı kuvvetlerin politikasıdır, bu AKP politikası değildir, Suriye devletiyle derhal temas edilmelidir. Eğer sen Suriye politikasını ki Suriye’nin toprak bütünlüğünü kolluyorsak Suriye’nin iç işleri, oradaki demokratik Suriye güçleriyle Esad arasındaki mesele, sen buraya Afrin’e ağır silahlarla girmeni gerektirmez, senin onu selamlamanı gerektirmez. Bunu CHP’nin sade delegesiyle konuştuğunuzda hak veriyor, yani bu çelişki değil mi? Sen Suriye politikasında, o zaman bir utangaç şeye geliyor, yani ‘biz bunu desteklemezsek bize ne derler?’ hikayesi var ya Muharrem İnce’nin de “başkaları ne der?” politikası. Böyle bir sıkışmış bir parti aslında, bu partinin Kürt politikası hiçbir zaman demokratik bir raya oturmadı, sadece yani şunu söylemek lazım bu CHP’lilere benim iki tane söylüyorum, birincisi birinci meclis ittifaklar meclisidir, bundan haberiniz var mı? O meclisin önemli bir bölümünde Kürtlerin %80-85’i bu politikayı desteklemiş ve Mustafa Kemal ve milli mücadele denilen Yunan işgaline karşı mücadelenin yanında olmuşlardır. Sivas ve Erzurum kongresi doğuda düzenlenen kongrelerde Mustafa Kemal ittifaklar politikası izlemiştir sonra o ittifakı bozmuştur. Bundan haberdar değiller, birinci meclis ittifakından haberdar değil, tehlike karşısında Kürtlerin aldığı pozisyon ki bu pozisyonda Atatürk’ün Bursa, İzmit ve Balıkesir konuşmaları yıllar sonra ortaya çıktı, ayrıca özerklikle ilgili hususlar da vardı bu konuşmaların içerisinde. İkincisi CHP delegesine ve destekleyenlere ne zaman CHP birinci parti oldu ve başarılı oldu Türkiye’de, CHP ve eşdeğeri parti? 73, 77 ve 91’de. Neden burada başarılı oldu? Bölgede var, Kürtlere dokunuyor, örgüt, teşkilat çalışıyor ve oradan adaylarınız var, hatırlayın 91’de Erdal beyin, daha sonra birlikte olduklarında Süleyman beyin de “Kürt realitesini tanıyoruz”a karşı vesayet rejiminin blokajıyla HEP’lileri hatırlatmak istiyorum. Yani eğer bu bölgeye dokunmuyorsanız varlığınız %20 ile 25 arasında bir yerde sıkışıp kalıyor. Dolayısıyla bir ittifak politikası tanımlamak karanlıktan aydınlığa çıkış için süreç tanımlamak istiyorsanız Kürt realitesini kabul etmek zorundasınız. Hayır, CHP ne yaptı? CHP dokunulmazlıkları kaldırarak AKP’ye muazzam bir destek verdi ve birlikte HDP’nin mahvını, perişan olmasını, bugün eş genel başkanları içeride, 11 milletvekili içeride, binlerce yöneticisi içeride, bu parti 3. Partiydi.

 

ÖM: Seçilmiş belediye başkanları.

 

AB: Evet. Bir kez olsun Kemal Kılıçdaroğlu ya da Muharrem İnce ya da Selim Sayek Böke yahut İlhan Cihaner başka bir parti üyesi milletvekili Selahattin Demirtaş’ı, eş genel başkanı Figen hanımı ziyaret ettiler mi demokrasi aşkına?

 

ÖM: Hiç böyle bir şey olmadı.

 

AB: Böyle bir şey yok. Siz eğer “demokratız, demokrasiyi ve Kürtlerin politikasını, Kürt sorununu biz çözeriz” diyorsanız bir kere Afrin’i Mehmetçikler meselesini, bu çelişkili halini, Suriye’nin toprak bütünlüğüne mi taraftarız, Suriye’nin iç işlerine karışmasını CHP bu çizgisini ta 2012’de sürdürdüğünde Esed yanlısı olmakla Erdoğan tarafından suçlanmıştı hatırlarsanız, ‘Esedçi’ deniyordu.

 

ÖM: O zaman ‘Esed’ deniliyordu değil mi evet.

 

Can Tonbil: Şimdi de ‘Esed’ deniyor.

 

AB: O zaman Esad deniyordu, sonra Esed dendi. Bu Afrin-Efrin meselesi gibi bir şey. Dolayısıyla burada mesele Kürtler olunca CHP Takrir-i Sükun partisi oluyor. Türkiye 21. Yüzyılın Takrir-i Sükun’unu yaşıyor. Takrir-i Sükun’a isterseniz bir parantez verelim?

 

ÖM: Lütfen.

 

AB: 1925 yılında, yani birinci meclisin Lozan görüşmeleri sonrasında seçimler yapılır ve ikinci meclis oluşur. İkinci meclis daha çok Mustafa Kemal’in o zamanki kendi değimiyle masif, kız gibi meclis yapacağım denir. Bu ikinci mecliste birinci meclis ittifakları bozulur. Bu bozulduktan sonra Kürtler de isyan başlar, Şeyh Said isyanı diye tarihe geçen ayaklanma başlar. Bu ayaklanma sırasında Fethi Okyar’ı İsmet paşanın yerine tercih eder. Fethi Okyar Cumhuriyet Halk Fırkası yani birinci meclisin, birinci grubun mutedil diye bilinen ismidir. Bir de o dönemde müfritler grubu vardır, bu grup da İsmet İnönü çevresinde ve Mustafa Kemal’in yönettiği İsmet İnönü çevresi. Müfritten kasıt aşırılar, köktenciler. Bu iki grup Şeyh Said isyanı konusunda tedbirlerde anlaşır. Tedbirleri zaten Fethi Okyar alır ama müfritler tümüyle muhalefetin ki o sırada Mustafa Kemal’in kurduğu ittifak dağılmıştır, o da kendi silah arkadaşlarını, Kazım Karabekir, Cebesoy, Bele, Rauf Orbay, Adıvar’lar ekibiyle Terakki Perver Cumhuriyet Fırkasıyla problemleri yaşamaktadır. Bunlar da aslında Kürt meselesinde tedbirlerdendir ama Türkiye’nin o zamanki muhalefetin tümüyle Metin Toker’in değimiyle ‘mezar sessizliği’ne geçmesine karşıdırlar, sadece mesele de budur. CHP Türkiye bugün 21. Yüzyıldaki Takrir-i Sükun’unu yaşıyor. Muazzam bir sindirilmiş muhalefet, medya ki bizimki Takrir-i Sükun’nun en büyük şeyi basın üzerindedir, bu konuda istiklal mahkemelerinde muhalif basın yargılanır, hüküm giyer ve bütün muhalefetin susturulması geçerlidir. Şimdi mesele Kürtler olunca laiklik bile önemsizleşiyor bu CHP’de. Bu noktaya gelmesi gerçekten Türkiye’nin bu otokratik rejime kavuşması ki dokunulmazlığın kaldırılmasından beklenti, soruyorsun CHP’ye niye dokunulmazlık? Bunun cevabını bulabilen var mı bilmiyorum. Neden dokunulmazlığı kaldırıyorsun aykırı olmasına rağmen? Tek beklenti HDP’nin çözülmesinden CHP’ye geçecek oylar olsa gerek diye karşınıza çıkıyor. Dolayısıyla muazzam bir son Kılıçdaroğlu dönemi, yani alt alta koyduğunuzda böyle bir kongrede siz ne beklersiniz? Özeleştiri beklersiniz. Özeleştirinin belli kıymıkları Muharrem İnce tarafından yapılıyor. Örneğin 17-25 Aralık, dünya tarihinin gördüğü en önemli yolsuzluk olaylarından bir tanesi karşımıza çıkıyor ve muhafazakar ittifak bozuluyor. Bir muhalefet olarak böyle devasa olaydan kendinizi güçlendirerek çıkmak durumundasınız. 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleri, sağınızda partiyle bir aday tespit ediyorsunuz, demek ki sağınızdaki partiyle bir iletişiminiz var. O parti şu anda milli ittifakın içinde Erdoğan’ın ittifakına girmiş durumda. Demek ki sağınızdaki partiyle giriştiğiniz ittifakı koruyamamışsınız. Sonra gelelim 2015 Haziran seçimlerine. Başarılı bir performans alıyor Türkiye muhalefeti ve oradan bugüne geliyorsunuz. Parlamenter rejim bir şekilde çalışıyor, seçimler işliyor ve iktidar partisi muazzam bir güç kaybediyor. Siz istikşafi görüşmelerle eziyorsunuz bu başarıyı adeta. Ardından 15 Temmuz’a geliyorsunuz, darbe girişimine, analizinizi doğru dürüst yaptığını görebiliyor musunuz? Yenikapı ruhuna destek veriyorsunuz. Birinci OHAL’de 135 CHP milletvekilinin 71’i evet oyu verdi. Sonra biz bir OHAL ve KHK dünyası içine girdik. Ardından 16 Nisan referandumu oluyor 2,5 milyon oy usulsüz bu tarafa geçiyor, kabulleniliyor CHP tarafından. Bu arada dokunulmazlıkların kaldırılmasından kendi milletvekilleriniz de nasibini alıyor. Enis Berberoğlu arkadaşımız hala içeride. OHAL ve KHK varken anayasa referandumuna giriliyor, bu seçimleri de kabul ediyorsunuz. En ufak bir direnme yok, sonra geliyorsunuz Afrin, Mehmetçiğin işidir, silahlı kuvvetlerin işidir “ama biz Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyoruz, biz Kürtlerle kardeşiz, Afrin’e Suriye politikası Mehmetçik. Orada ÖSO diye bir ordu var, Mehmetçik ÖSO mu, Mehmetçik ne? Dolayısıyla o kadar çelişkiler var, Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında özeleştiriden zerre yok. Bu dediğim sadece başlıklarını saydığım meseleler üzerinden partisini, yani MHP’yi iktidarın mütemmim cüzü yaptı. Neden? Bu partiyle sen bir aday çıkartmışsın 2014 seçimlerinde. Dolayısıyla yakın tarihte müthiş bir başarısızlığı olan bir genel başkanın hala sürdürmeye kalkması bir kere abes bir durum. Bu partide dediğim gibi beklenti nedir? Sen 2019’da yapılan seçimlere, karanlıktan aydınlığa, parlamenter rejime dönüş için bir ittifaklar, karşı taraf da milli ittifak diyor, adam kurdu ittifakını, burada ittifak politikan nedir kardeşim? Genel kurulda bunların konuşulması lazım. Yani Kürt meselesindeki tavrından ve aynı zamanda şeyden, memlekette 1 milyon insan etkilenmiş bu 15 Temmuz’dan. Fethullah Gülen cemaatinin, yani 15 Temmuz’u doğru dürüst analiz edersen buradaki gerçek faillerle mağdurlar arasındaki farkı da ortaya koyman lazım. HDP’ye reva görülen durumu onaylan CHP’nin ittifak kurması de pek mevzu bahis olmasa gerek. Onların beklentisi şu, diyor ki ‘eninde sonunda, ikinci turda bana gelecekler’ ama bunlara gelinemez. Türkiye OHAL’de seçimlerin önünde 3 tane soru koyuyoruz, OHAL’le mi seçimlere girilecek? Seçimleri OHAL’le mi yapacağız? Buna karşı bir ittifak geliştirilemez mi? İkincisi, seçim güvenliği ittifakı olmaz mı? Üçüncüsü, seçimlere dönük ittifak? Bunların hiçbiri dünkü kongrede var mıydı konuşmalarda?

 

ÖM: Yoktu herhalde. Ben bir şey de sormak istiyorum. İki konuyu paranteze almak istiyorum, bir tanesi bu parlamentonun zaten işlevselliği tamamen ortadan kalkmış durumda ki CHP’nin TBMM başkanı İsmail Kahraman’ın seçilmesinde de önemli bir rolü ya da hatası olduğu söyleniyordu, yani ittifaka gidemediği için. İkincisi de bu adalet yürüyüşü ki büyük bir şey almıştı ülke çapında çeşitli kesimlerden, kadın-erkek etnik kökeni itibariyle herkesten. Adalet yürüyüşünü de mesela Edirne’ye sürdürmemesi ve ondan sonra da devamını da getirememesi gibi konularda da ciddi eleştiriler var CHP’ye Kemal Kılıçdaroğlu’na genel başkanı. Bunlar da kongrede hiç gündeme getirilmiş şeyler miydi bilmiyorum, ben takip etmedim.

 

AB: Yok. Bahsettiler, ‘buna karşı şöyle bir eylemde bulunduk’ gibi ama adalet yürüyüşünün sonrasına ilişkin atılan adımlar, birincisi şu var, CHP kitlelerden, kitle, yani sonuçta demokrasi parlamento içinde savunuluyor ve geniş kitlelere demokratik toplumsal muhalefetin zerrelerine kadar uzanarak kazanılıyor. Dünya pratikleri bunlarla dolu. Bundan kaçınıyor ve çok steril bir pozisyonda, yani ‘toplumsal muhalefette bize ne derler?’ ‘O tarafa doğru gidersek bize fetöcü derler, buraya gidersek PKK’lı derler’ bu sterilizasyon içerisinde %20’de kavrulup duruyorsun. Muharrem İnce’nin söylediği tuzu kurular ve bir etnik şeye bağlı kesimlerin yoğunlaştığı alanlar, bunları alınca allah kerim deyip bir kenara çekilme meselesi. Halbuki bunu bir siyasal zafere dönüştürmek istiyorsanız, bir tehlike varsa, Türkiye’de demokrasi ortadan kalkmışsa o zaman siz de bu %20 aralıklarında dönüp dolaşıyorsanız bu çıkış yolunun da demokrasiye yönelmek, tekrar otokrasiden demokrasiye yönelmek istiyorsanız bir ittifak politikası geliştirmek zorundasınız. Tarih bunun örnekleriyle dolu. CHP’nin geçmiş yıllarda böyle pozisyonlar olmadığı dönemlerde dahi geliştirdiği Kürt siyasetinde örnekleri de var; bölgede olmak, bölgede ittifak içinde olmak. Hatırlayalım Ahmet Türk CHP milletvekiliydi 73-77 değil mi hocam?

 

ÖM: Evet.

 

AB: Pek çok ismi görürsünüz. Bu ne demek? Orada dokunuyorsunuz siz oradaki vatandaşa. Bugün orada oylara bakınız lütfen. Çünkü siz oranın yani bir Türkiye partisi hedeflemiş partinin yok olmasına koltuk değneği oldunuz.

 

CT: Ali bey bir şey sorabilir miyim?

 

AB: Buyurunuz.

 

CT: Bu ittifakta HDP dışında herhangi bir taraf var mı CHP’nin ittifak kapsamına girebileceği, dahil olabileceği?

 

AB: Ben şunu söylüyorum, bu konularda epey zamandır toplumsal, siyasal uzlaşma gibi konularda karınca kararınca uğraşan bir kişi olarak söyleyeyim, ana muhalefet sağı ve soluyla da bir araya gelir, bir araya getirirsiniz. O birbirine sempati duymayan grupları bir tek hedefte toplayabilme sanatı, tekniğidir zaten ittifak. Türkiye’de bugün OHAL’den İyi parti de rahatsız değil mi? HDP de rahatsız mı? Rahatsız. İki sene önce MHP gidişattan rahatsızdı, bugün söylediklerinin tam tersini söylüyor. Dolayısıyla belli hedefler içerisinde toplumda maestro kimdir? Ana muhalefettir. Sen birinci muhalefetsin, hem parlamento içinde 60 anayasa maddesine HDP ile MHP oy verdiler hatırlayın. Anayasa komisyonunu hatırlar mısınız 3 sene önceydi?

 

ÖM: Evet evet.

 

AB: 60 maddeye HDP, MHP ve CHP ortak oy verdiler. Dolayısıyla bütün mesele şu, siz ana muhalefette sağınızda ve solunuzda, bakın halkçı demokrat parti fonksiyonlarına bakın, yani sizin muhafazakar rahatsızlarla, milliyetçi ulusalcı rahatsızlarla ve Kürt siyaseti hareketinden rahatsızlarla, o yüzden Mustafa Kemal örneği çarpıcı oluyor, birinci meclisi Mustafa Kemal örneğini vermekle. Hilafet yanlıları, saltanat yanlılarını toplamış adam, komünistleri de toplamış, Rusya’dan büyük destek alıyor, Kürtleri birinci derecede Kürt ittifakı var, Aleviler, Hacı Bektaşlar, vs. yani mesele ne bu Misak-ı Milli dediği olayda bir ittifak kuruyor, güçleri birleştiriyor. Verdiği sözleri, sonra o ittifakı bozuyor. Burada bir hedefe gidiyor. Dolayısıyla Türkiye’de birinci hedef parlamenter demokratik rejime evet diyenlerin bir araya gelmesini sağlayacak formülleri ortaya koymak, ittifak dediğimiz bu, demokrasi cephesi dediğimiz bu ama sen Afrin cephesine gidiyorsun. Genel kurulu Afrin cephesiyle açıyorsun demokrasi cephesi yerine. “Mehçikleri yalnız mı bırakalım?” Yahu kardeşim sen hem onaylamıyorsun, Suriye’nin toprak bütünlüğünü onaylıyorsun, oraya ÖSO’nun gitmesini ve orada müdahaleyi onaylıyorsun. Çünkü “bu bir milli ittifaktır” diyorsun. Bu tür meselelerde sarih, açıklığa kavuşursanız ittifak politikanız da gelişebilir ama dünkü, önceki günkü, iki gün boyuncaki şeyde nasıl bir seçim stratejisi izlenecek? Önümüzdeki dönem muhalefet stratejisi, ana muhalefet stratejisi nedir? Bu konularda bir işaret olmadı. Delege o kadar hasret ki, cesur konuşan Muharrem İnce’yi, delege demeyeyim de seyirciler daha çok, delege vesayet altındadır bu tüzüğe göre zaten, bir rahatlama, “bak işte böyle olmalıdır” diyenler. Sadece bir üslup, konuşma, retorik ve belagat üzerinden değerlendirecek bir kıskaç içerisinde insanlar. Cesur bir konuşmaya hasret ve cesur bir konuşmayla muhalefet stratejisi olduğunu zannedecek bir noktaya sıkışmış durumda. Buna ihtiyaç var mı? Var tabii ama ve lakin bu yeterli değil; CHP’nin sorunları, yani genlerle ilgili sorunları var. Eğer Türkiye demokrasisi içerisinde katkıda bulunmak istiyorsa Kılıçdaroğlu ve bu yönetim ki bu ittifak politikasını yeni seçilecek parti meclisinin, MYK’nin birinci maddesi yapması lazım.

 

ÖM: Burada yavaş yavaş bitirelim herhalde ama eski hamam eski tas yazmış Aydın Engin de bugünkü yazısında Cumhuriyet gazetesinde. CHP’nin kongresini izleyip değerlendirme yazıları yazan, kendi değimiyle acemi kurultay gazetecisi.

 

AB: Evet, beraberdik orada. 

 

ÖM: “Ağrıyan belime rağmen Ankara oteli lobilerinde turlar atıyorum. CHP fokur fokur kaynıyor” diyor. Bakalım.

 

AB: Endişesi çok coşkusu az bir genel kuruldu.

 

ÖM: Peki bu şekilde isterseniz burada bitirelim?

 

AB: Tamam. Çok konuşulacak konu var ama özetle bunlar.

 

ÖM: Bugünü CHP ve geleceğe ilişkin ayırdık. Peki çok teşekkürler.

 

AB: Kolay gelsin.

 

ÖM: Görüşmek üzere.