"2021 iklim, borç, pandemi felaketlerinin ve haksız kazançların yaşandığı bir yıl oldu"

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Yılın son Ekonomi Politik programında Ali Bilge cumhurbaşkanı tarafından açıklanan 'Kur garantili mevduat'ı yorumladı, 2021 yılı ve bizi nasıl bir senenin beklediğine dair değerlendirmelerde bulundu.

hasta dünya

(27 Aralık 2021 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)

 

Ömer Madra: Günaydın Ali bey, merhabalar!

Ali Bilge: Merhaba Ömer bey, merhaba Özdeş, merhaba Feryal, herkese günaydın!

Özdeş Özbay: Günaydın!

ÖM: Evet, bugün sadece haftanın değil belki de bütün yılın bir genel havasına, bir özetine bakmak lazım. Şimdi, son anda gelen bazı haberlerde belediyelerin birçoğunda, İstanbul Belediyesi başta olmak üzere, teröristlerin hakim olduğuna dair bir araştırma başlamış. Yılın son haberlerinden bir tanesi de buydu. Yılın değerlendirmesini nasıl yapalım?

AB: Bu haberde gösteriyor, bitirmek üzere olduğumuz yıl ve gelecek yıl, muhtemelen ondan sonraki yılda da baskı rejiminin daha da sertleşeceğini bize gösteriyor. İktidar belediyelerde, yerel seçimlerde, aynı zamanda hayatın her alanında kaybettiği inisiyatifi sertlikle elde etmeye çalışıyor. Sonunda unuturum, iki hususa işaret ederek bu haftaki mevzulara girmek istiyorum: Birincisi, yılı bitirirken hapishanelerde suçsuz yere yatan, -bazı isimleri sıraladığımızda, aslında hepsini kastediyoruz- Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ gibi binlerce kadın, erkek, çocuk, tüm hapis yatan arkadaşların yeni yıllarını kutluyorum. Dışarıda olan bizler, onların durumlarını, varlıklarını sürekli hissediyoruz, onları düşünüyoruz. Onların da bizleri düşündüğünü biliyoruz. Bunları söyleyerek yeni yıllarını kutlamak istiyorum. 2022 ve 2023 yılları özellikle hapishanelerdeki insanların özgürlüklerini kazanacağı yıllar olacak, bu birincisi. İkincisi, çekirdek Açık Radyo ailesinin, radyonun emekçilerinin, radyonun yayın yapmasını sağlayan radyo ailesinin yeni yılını kutluyorum. Özellikle pandemi döneminde mücadele ederek çalışan arkadaşlarımızın, periferideki programcı arkadaşlarımızın ve tüm destekçilerin yeni yıllarını kutluyorum. Ancak bir husussa da işaret ederek yeni yılı kutlamak istiyorum. Tüm dinleyici ve destekçilerin Açık Radyo’ya 2022 ve 2023 yıllarında, her zamankinden daha fazla sahip çıkarak, ellerini üzerinden esirgemeden, hiç bırakmadan, düşünerek yaklaşmaları gerektiğini belirterek, yeni yıllarını kutluyorum. Çünkü, önümüzdeki iki yıl, Türkiye’nin demokrasiyle olan imtihanı açısından son merhale. İçinde yaşadığımız siyasi ve iktisadi krizi göz önünde bulundurarak Açık Radyo’ya daha fazla sahip çıkmalarının gerektiğini belirterek haftanın değerlendirmesine girelim isterseniz. Sonuna kaldı mı unutuyorum, başlangıçta bunları belirtelim. 

"Türkiye’de, dünyada borç felaketleri, iklim felaketleri 2021 yılına imzasını atmış vaziyette"

2021 yılı nasıl bir yıl? Yeni yılın ilk programında da konuşuruz ama dünyada ve Türkiye’de üç nokta öne çıkıyor: Bir kere ülkelerin borçları. Ekonomi deyince artık borçlar aklımıza geliyor, dünyada ve Türkiye’de bir borç krizi-sorunsalı yaşanıyor. İşte bu sorunsal nedeniyle Türkiye “Zihni sinir oyunlarla” kaynak bulmaya çalışıyor. Birincisi borçlar, ikincisi iklim felaketleri. Türkiye’de, dünyada borç felaketleri, iklim felaketleri 2021 yılına imzasını atmış vaziyette. Üçüncüsü, buna eklenen, 2020 yılından itibaren başlayan salgın felaketi, pandemi. Bunların hepsinin 2021 yılında artarak devam ettiğini görüyoruz. Bunlarla birlikte dünyada ve Türkiye’de bir demokrasi krizinin ve otokrasi felaketinin de beraberinde yaşandığını görüyoruz. Türkiye için, Aysel Tuğluk’u göz önünde bulundurarak durumu özetlemek mümkün. Hastalığının zirvesinde yaşayan, suçsuz yere hapis yatan bir siyasetçiye reva görülen durum, nasıl bir demokrasi felaketi yaşadığımızı gösteriyor. Normal bir demokratik ülkede olamaması gereken hapis cezasıyla karşı karşıya kalan Aysel Tuğluk nezdinde, sadece bu başlık bile Türkiye’nin içinde bulunduğu zulüm dünyasını, evrenini açıklıyor. 2021’de ilk aklıma gelen başlıklar, tehlikeler bunlar

Tehlikeler çok fazla ama bir taraftan da cılızda olsa çok önemli bir gelişme oldu. Yıllardır üstünde çalıştığım, siyasal uzlaşma, toplumsal uzlaşma, kutsal ittifaklar -ne derseniz deyin- ittifaklar mevzusunda da önemli bir gelişme yaşadık. Önceki yıllarda, Gezi’den itibaren, özellikle de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten sonra sürekli vurguladığım, demokrasi güçlerinin, demokrasiden yana güçlerin bir araya gelmesi, baskı rejiminden ve katmanlaşan sorunlardan çıkabilmek üzerine ittifak kurması mevzusunda da bir ilerleme oldu. Bunu yeterli buluyor muyuz? Hayır, daha güçlü bir kutsal ittifak gerekli. Burada kutsaldan kastım demokrasi. 

Muhalefetin güçlenmesi gereken ittifaklar politikasının daha ayrıntılarıyla ortaya konulması gerekiyor. 2022 yılının daha akılcı bir ittifak politikasının ortaya konmasını temenni ediyoruz. Ancak bunların sonucunda karanlıktan aydınlığa çıkabilme imkânı olabilir.Aynı zamanda muhalefetin sivil itaatsizlikleri de içeren bir muhalefet kapsamını ortaya koyması gerekiyor. 

Bitirmekte bulunduğumuz yılda bayağı bir program yapmışız, sanıyorum 48. programı yapmışız. 2021 yılı ciddi döviz sıkıntısı içinde, dış kaynak sıkıntısı içinde geçti. Sorunun nasıl aşılabileceğine ilişkin arayışlar yılı oldu. İktidar geçtiğimiz bir ay içinde ekonomide söylediklerinim tam tersi bir yöntemi geçen hafta izlemeye başladı. İçinde bulunduğu kaynak sıkıntısını aşmak üzere faizleri yükseltmek yerine çarşaf altından faiz yükseltti. Kur garantili faiz politikası uygulamaya başladı. Bunun adına “kur garantili mevduat” diyorlar. Türkiye’nin mali saygınlığı kalmadı. Eğer siz bugünkü küresel finansal sistem içinde yaşayan bir ülkeyseniz, o gök kubbeyi kabul etmişseniz, bazı kavramlar önünüze çıkıyor. Dış kaynağı sağlamak için mali saygınlığınızın olması lazım, dış kredibilite de deniyor buna. Bu söz konusu olmayınca dış kaynak akışı tükeniyor. Dış kaynak akışı olmazsa ekonominizin büyümesi için yakıt bulamaz oluyorsunuz. Dış kaynağı sağlamak için kapitalist dünyanın, bu finansal küresel sistemin istediği bütünsel bir program ortaya koyamıyorsunuz. Reel faizler negatifte, döviz rezervleriniz negatifte, demokrasi negatifte. Böyle durumlarda, çaresizlik tıkanıklıklarını yaşamaya başladığınızda çeşitli hilelere başvurmak zorunda kalıyorsunuz. Normal şartlarda, döviz darboğazı içerisinde bulunan ülkeler; son merci olarak, düzenin en önemli organlarından biri olan IMF’ye müracaat ediyorlar. Günümüz cari kapitalizminde IMF’ye gidiliyor, Türkiye oraya da gitmiyor.

 "Türkiye’nin içinde bulunduğu iktisadi krizde sürekli mucizeler aranıyor"

Dış kaynak gelmiyor, sıcak para gelmiyor. Doğrudan yatırımları zaten epeydir unuttuk. Böyle olunca iktidar nereye bakıyor? İç tasarrufların büyük çoğunluğu bankalarda dövizde duruyor, onu çözmeye çalışıyor. Ancak onu çözmek için faizleri yükseltmen lazım. Hem dış kaynak için, hem de içerideki dövizleri TL varlıklara dönüştürmek için faizleri yükseltmen lazım. Ülkede faizleri açık açık yükseltemiyorsunuz. Cumhurbaşkanı engeli var. Cumhurbaşkanının muhteşem bir teorisi var; iktisat teorisine sayın cumhurbaşkanının katkısı olan “Faiz sebep enflasyon sonuç” teorisinden söz ediyorum. Ayrıca birde “Nas meselesine” takılıyorsun. Faizler yüklemesi gerekirken indirildi, bu denendi, sonra 18’lere vurmuş bir döviz fiyatı ile karşı karşıya kaldık. İktidar, dövize gidişi durdurmak için faizi bir şekilde yükseltmek gerektiğinin farkına vardı. Ancak akılcılıktan uzak olunca, kendisini de Nas’a bağlayınca bunu açıkça yapmadan geçen hafta başka yöntemlere başvurdu. Bir evvelki hafta programda, iktidarın Çin modeli, rekabetçi kur, ihracatta üstünlük sağlayacak önlemleri öne sürdüğü sözde “Yeni iktisadi modelin” ne kadar üfürük ve çürük olduğunu konuşmuştuk. Yeni ekonomik modellerini bir hafta içinde kendileri reddetmiş oldular! Türkiye’nin içinde bulunduğu iktisadi krizde sürekli mucizeler aranıyor. Yeni ekonomik model denilen şey, bir haftada “en yeni ekonomik modelle” yer değiştiriyor. 

Bir ülkede herhangi bir finansal enstrümanı, bir cumhurbaşkanı büyük bir basın toplantısıyla, “En yeni ekonomik program” diye açıklıyorsa orada zaten çok ciddi sorun var demektir. Sonuçta bahsettiği “kur korumalı mevduat” en fazla bakanlık düzeyinde açıklanabilecek, bir tebliğle düzenlenebilecek, bir mali enstrümandır. Bu mali enstrümanın sebebi de faizlerin yükseltilmesini görünür kılmamak, örtük bir şekilde bir faiz yükseltmek içindir. Siyasal iktidar önceki hafta, yeni ekonomi programı diye sunduğu Çin modelini -ki geçen hafta onun nasıl bir model olduğunu açıklamıştık, reddetti, faizleri yükseltmiş oldu. Bazı iktisatçılar “İktidarın tabanı, AKP burjuvazisi rekabetçi kur istiyor” diye yaklaşmışlardı, mesele bu değildi. Şayet kendi tabanı istiyorsa ki bu değildi, bunu reddetti. İçinde bulunduğumuz kaotik durum sene sonuna girerken böyle. 

İktidar kur artışını önlemek için yapması gereken faiz artışını örtük bir şekilde yaptı. Şimdi yeni mucizeyi tartışmaya başladık. “Kur garantili mevduat”, bana göre hileli faiz artışıdır.Çaresizlik ve hile iç içe geçiyor. İç içe geçince de yine örtük şekilde, yine arka kapıdan, Merkez Bankası ve kamu bankaları aracılığıyla, üstelik piyasaların da kapalı olduğu bir anda, satış yapmak suretiyle kurun düşüşünün sağlandığını görüyoruz. Bunun sonuçlarını tartışarak yılı bitiriyoruz. Ayrıca ortaya koydukları mevduat türü kamu finansmanını zora sokuyor, Hazineye maliyeti var. Bu uygulamanın kamu finansmanı açısından, bütçe açısından borçlanma maliyetleri dahil pek çok etkileri olacak. Yani sorunları olan bir mevduat türü karşımıza çıkıyor. Bunun açıkçası ne ölçüde gerçekleşeceğini bilemiyoruz. Üç ay sonra bunun ilk sonuçlarının alınacağı anlaşılıyor ama şu anda da döviz mevduatında yüksek bir çözülmenin ve bu enstrümana geçişin olmadığını görüyoruz. 

"Borca dayalı otokrasilerde çaresizlikle hile iç içe geçiyor"

Şimdi burada bir anayasal durum da ortaya çıkıyor; bu üründen yararlananlara yapılacak ödemelerin bütçeden yapılması toplumsal bir onayı gerektiriyor mu? Anayasal mı, yasal mı? Bu da bir tartışma konusu. Garip bir melez ürün devreye sokuyorlar ama bunun mantığı da “ya tutarsa?” şeklinde bir mantık. Borçla otokrasi kurmuş, borca dayalı otokrasilerde çaresizlikle hile iç içe geçiyor. Önümüzdeki dönemde bu enstrümanın işlemesi durumunda yol açacağı kamusal zararlar, yani açıklar bulunmakta. Ayrıca enflasyon, kamu finansmanı başta olmak üzere diğer ekonomik göstergelere etkileri neler olacak? Sorularla dolu… Ayrıca dış kaynak akışını etkileyecek, özendirecek bir durum da yok. Yabancılara kapalı ama dış dünyada ülkenin ekonomisinin iyiye gittiğini gösteren bir ibare olarak da algılanmıyor. Önümüzdeki günlerde IMF, Dünya Bankası, OECD gibi Türkiye’nin üyesi olduğu uluslararası kuruluşların, iktidarın bugün “Yeni yeni ekonomi programı” diye söylediği bir enstrümana - enstrüman program olmaz ama- bakışlarını muhtemel öğrenmiş olacağız. Faizleri bu şekilde yükseltmekle dış borçlanma piyasalarında var olan sorunu çözülmeyeceği aşikâr. Böyle mali saygınlık kazanılamaz…

 Geçmişte Türkiye benzer bir uygulama yaptı, sonucu felaketle sonuçlandı. O da çaresizlik içinde yapılan bir şeydi. Döviz sıkıntısı yaşanıyordu. 1967’de başladı, 1973’te ara verildi, sonra 1975’de Birinci Milliyetçi Cephe ile birlikte yeniden uygulanmaya başlayan “Dövize çevrilebilir mevduatın (DÇM) bir başka şekli” diye özetleyebileceğimiz bugünkü mali enstrümanın (KGM) bedelinin çok yüksek olacağı anlaşılıyor. İktisat öğrenciliğimde ve daha sonrasında DÇM ile yattık, kalktık… 

ÖM: Bildiğimiz yani dövize çevrilebilir mevduat değil mi?

AB: Evet, aslında işçi dövizlerinin Türkiye’ye akışını sağlamak için başlamış bir programdı ama daha sonra genişledi. Yabancı kişi ve kuruluşlar da bundan yaralanmak için dövizleri Türkiye’ye gönderiyordu. DÇM’lere uzun girmeyeceğim, daha sonra konuşuruz. DÇM’ler ve 1973 ve 78’deki 1. ve 2. petrol krizleri sonucunda ülke çok derin bir ekonomik bunalıma girdi. Türkiye’nin ekonomik sistemi ve kambiyo rejimi çöktü. Sonuçta IMF başta olmak üzere uluslararası kuruluşların kapısına gitmek zorunda kaldık. Serbestleşme rüzgarları esiyordu. IMF ve Dünya Bankası’nın önerdiği dışa açık serbestleşme politikalarının uygulandığı bir döneme girdik... 

Bugün, iktidar durumu kurtarmak için son bir pastırma yazı yaşamak istiyor, yani iktidarda kalış süresini uzatmak istiyor. Bunun nedenleri de belli, iktidar ve rejim değiştiğinde 20 yıllık uygulamaların hesaba çekilmesi söz konusu olabilir. Bu endişe ile iktidarı bırakmak istemiyor.Seçmen üzerinde kaybettiklerini, seçmen üzerindeki illüzyonunu yeniden kazanmak istiyor. Seçmen üzerinde kaybettiği, yitirdiği bir alan var; “bu alanı yeniden nasıl kazanabilirim, yeni bir pastırma yazı yaratarak, süremi nasıl uzatabilirim?”, bunun peşinde

"Kur garantili mevduatla 'Çıkış yolu bulundu' imajı verilmeye çalışılıyor"

Bu nedenle böylesi zihni sinir enstrümanlara başvuruluyor. Zihni sinir mali enstrümanlar, iktidarın medyada sahip olduğu güçle seçmene pazarlanmaya ve “Çıkış yolu bulundu” imajı verilmeye çalışılıyor. İktidarı bırakmamak için her türlü desise ve baskı devreye giriyor. Aslında faiz artışı yapması gerekirken böyle bir kandırmaca enstrüman geliştirmek suretiyle çare arıyor. Üstelik bunu yeni ekonomik programı olarak satmaya çalışıyor. 

Diğer yandan belediyelere yeni baskılar üretmeye çalışıyor. Bir yandan Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları uygulanmıyor. 2022 yılına girerken yıllardır siyasal nedenlerle hapislerde yatan binlerce insan bulunuyor. 

İktidarın çaresizlik içinde olduğunu iş yapış stilinden de anlıyoruz. Anlaşılan saraya sabah erken gelip “Evreka” diyerek giren insanlar oluyor. Bunlarla çare aramaya çalışan bir iktidar ve saray rejimi bulunmakta. Nitekim cumhurbaşkanı da “Bana düşünülmeden getirdiğiniz önerilerle yıpranıyorum” demiş. 

Dolayısıyla 2022 yılının Ocak ayında başka bir zihni sinir projesiyle karşılaşmayacağımızın garantisi yok. Ancak bu enstrümanın giderlerini bütçeden karşılamak Anayasadaki bütçe anlayışına aykırı gözüküyor. Bunu açıklığa kavuşturmak gerekiyor, çünkü bu uygulama servet sahiplerini gözeten bir durum. Ödenecek farkı topluma yükleyemezsiniz. Ayrıca KGM’ye akışkanlık olacak mı? Bu enstrümana insanlar geçecek mi? Bir ay ötesini göremeyen tasarruf sahibinin üç ay, altı ay, dokuz ay meselelerine katılması, enstrümanın bu vadelerine katılması da pek mümkün değil. 

Türkiye hiper-enflasyona doğru yol açıyor. İnişli çıkışlı kurlarla muazzam bir yaşam gerilemesi, refah gerilemesi yaşıyoruz. Günlük dilde hayat pahalılığı dediğimiz enflasyon artışı önümüzdeki aylarda da devam edecek. Sorumsuz yeni borçlanmanın ekonomide diğer maliyetleri ve göstergeleri arttıracağını görebiliyoruz.

"Ekonomide ve siyasette hüsran ve yıkım yaşayacağımız anlaşılıyor"

Normal şartlarda faizler arttırılsaydı, yine kriz içinde olacaktık ama yaşadığımız ek maliyetler söz konusu olmayacaktı. Fiyat mekanizması bozuldu, enflasyon arttı. Seçmen üzerindeki gücünü kaybeden iktidarın, ekonominin daralmasına tahammülü olmaması, her ne olursa olsun büyüme macerası nedeniyle buralara sürüklendik. Sonunda örtük de olsa faiz artışına teslim olmuş durumdalar. Türkiye tasarruf açığını dış piyasalardan karşılıyor. Dış piyasalar, dünya böyle bir enstrümana davulla zurnayla mı yaklaşıyor? Uluslararası kuruluşlar “Aman Türkiye çok esaslı bir program açıkladı, biz bunu destekleriz” mi diyor? Hayır. Açıklanan zaten bir enstrümandan öte bir şey değildir. Böyle bir enstrümanla sıcak para ve doğrudan yatırımlar mı geliyor? Hayır. Peki içerideki döviz tasarruflar mı çözülüyor? Hayır. Dış borçlanma primi (CDS) çok mu düştü? Hayır. 

İşlese bile çok pahalı bir enstrüman. İşlemesi de soru işareti. Anladığımız şu: 2022’de yüksek enflasyonla yaşamaya devam edeceğiz. Dolayısıyla bu şekilde, iktidarın pastırma yazı yaşaması pek mümkün gözükmüyor. Ekonomide ve siyasette hüsran ve yıkım yaşayacağımız anlaşılıyor. 

Bu nedenle toplumsal ve siyasal muhalefetin ittifak politikalarını geliştirmeleri ve zenginleştirmeleri çok önemli. 2022’deTürkiye’nin en önemli konusu ittifak politikalarının zenginleştirilmesi ve geliştirmesidir. İttifak mühendisliği zamanıdır. Çıkış sadece iktidarın gitmesi değil, rejimin demokratikleşmesi, ıslah edilmesi ve reforme edilmesi, demokrasiye her alanda geçişin sağlanmasıdır. İktisadi, sosyal ve siyasal tüm alanlarda inanılmaz bir tamir, onarım, inşa süreci ülkeyi bekliyor. Demokrasiden yana güçlerin de nasıl bir siyasal rota izleyeceği bu nedenle çok önemli. 

Dövize çevrilen mevduat uygulamasıyla ülke 70’lerde darboğaza girmişti. 70 Cent’e muhtaç olduğumuz olaylar olmuştu. Ancak o zaman kapalı bir rejimdeydik. Bugün eksi döviz rezervlerindeyiz. Bir anlamada 70 Cent’e muhtaç olmak demek, swaplarla ayakta duruyorsun. 70’lerde de DÇM’lerle yaratılan kaynaklar da tüketime harcanmıştı. Sonuçta hem hiper-enflasyonla karşılaştık hem de kasa bomboş kaldı. Diğer bir husus; KGM’ler Türkiye’yi dışsal faktörlerden koruyor mu? Mesela Ukrayna ile savaş çıktı, Türkiye NATO’da ve Avrupa Konseyi’nde askıya alındı, FED faizleri umulanın üstünde arttırdı, ne olacak? Geleceği zaten belirsiz kur garantili döviz mevduat böyle durumlarda ne olacak? Söyleyeyim çöp olacak…

"Umudu içimizde büyüterek, saklayarak devam edeceğiz"

Medyanın neredeyse tamamını elinde bulunduran otokrasilerde algıları etkileyebiliyorsunuz, seçmeni eğip bükebiliyorsunuz, bayağı bir şey yaratmaya çalışıyorsunuz. Bir hafta önce söylediğinizi, bir hafta sonra yalıyorsunuz. 

2022 yılına girerken bir de tabii ki şunu belirtmek zorundayım: 2021 yılı, Türkiye tarihinin 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk olaylarından sonraki en karanlık gelişmelerinden biri olan “128 milyar Dolar’ın, Merkez Bankası rezervlerinin eritilmesi” ile tarihe geçecek. Bunun hesabı verilmeden rejim değişmez, rejim değiştiğinde bunun hesabının sorulması lazım. Buna ne eklendi yılın sonunda? Piyasa tabiriyle boşalt-doldur gecesinden söz ediyorum. Aralık’ın 20’sini 21’ine bağlayan gece gerçekleşen döviz operasyonunu kastediyorum. Hortum gecesinden söz ediyorum. Bu geceden yararlananlar kimler? Hep bir ekonomik dirijizmden söz ediyoruz; otokrasinin bileşenleri bazı ailelerle kenetlenmiş, bunlardan yararlandı. Son 10 yılda bu kesimler bunlardan yararlandı. O gece de yararlandılar. 128 milyarın erimesinden de haksız kazanç sağladılar, 17-25’ten de bunlar yararlandılar. 2021 iklim, borç, pandemi felaketlerinin ve haksız kazançların yaşandığı bir yıl oldu efendim. 

ÖM: Evet çok teşekkürler. Biterken ben de bir tek cümle söyleyeyim; yeni yıla siz şey dediniz, ittifak kurma konusunda, ittifakların da belli bir gelişimi oldu. Bir de sivil itaatsizliğin yükselmesi lazım, yani bayağı etkili olabilecek bir şey. Umut verici ilginç bir şey var, bu dünyada 21.yüzyılın başından beri üç binden fazla protesto hareketini analiz etmiş yeni bir araştırma çıktı. Çok ilginç aslında, yani dünya nüfusunun %93’ünden fazlasını kapsayan, çok sayıda örnekle 100’den fazla ülkede yapılmış, tabii Türkiye de var... Yani sonuç olarak yeni araştırma ortaya koyuyor ki küresel protestolar yükseliyor ve ortak noktaları da çok fazla; sadece temel hakların sağlanmasını, demokrasinin yetersiz hale gelmesini, faşizme gidilmesini filan protesto eden çok sayıda hareket olduğunu gösteriyor. 2021’de de, 2022’de de, 2021 biterken bunu söylemek umut verici bir şey olarak da karşımıza çıkıyor. 

AB: 20 yıl önce de Latin Amerika’da böylesi ilerici, devrimci bir süreç başlamıştı ve ben de o sırada (Ocak 2003) Brezilya’ya, Porto Allegre’ye Dünya Sosyal Formuna gidiyordum. Zaten Açık Radyo ile kadim dostluğumuz o zaman başladı, oradan canlı yayın yapmıştık, bana o günleri hatırlatıyor. Önümüzdeki ocak ayında, onu hatırlatarak yeni programlar yapmak üzere, çekirdek Açık Radyo’nun, geniş Açık Radyo’nun tüm dinleyicilerinin, özellikle her hafta birlikte yayın yaptığım, Ömer Madra, Özdeş Özbay ve Feryal Kabil’in ve diğer arkadaşların yeni yıllarını kutluyorum. Umudu içimizde büyüterek, saklayarak devam edeceğiz efendim. Hoşça kalın!

ÖM: Çok teşekkür ederiz, hoşça kalın!

ÖÖ: Çok teşekkür ederiz.