The Guardian gazetesi, iklim krizini önlemeye yönelik gelişmelerden uzaklaşan dünya gündeminde, krizi konuşmak, inkârını engellemek ve aksiyon çağrısı yapmak için özel bir panel düzenledi.
The Guardian gazetesi, iklim krizini önlemeye yönelik gelişmelerden uzaklaşan dünya gündeminde, krizi konuşmak, inkârını engellemek ve aksiyon çağrısı yapmak için özel bir panel düzenledi. Guardian’ın baş editörü Katherine Viner’ın açılışını yaptığı paneli, yazar, iklim aktivisti ve Guardian köşe yazarı George Monbiot yönetiyor. Yazar ve iklim adaleti aktivisti Mikaela Loach, Yeşiller Partisi’nin yeni lideri Zack Polanski ve İklim Değişikliği Komitesi yönetim kurulu başkanı Emma Pinchbeck; panelde hem Monbiot’nun hem de katılımcıların sorularını cevapladılar. Politik, kurumsal ve eylemci bakış açısının krizle mücadelede nasıl var olduğunu belirttiler.
Faşizm yükselişinde iklim krizi, umut var mı?
Açılışı yapan Katherine Viner, iklim krizinde gazeteciliğin önemini ve gazetecilere yönelik tehlikelerde bahsediyor. 2022 yılında Amazon yağmur ormanlarındaki tahribatını haber yapan Guardian gazetecisi Dom Philips ve yerli Bruno Pereira’nın ölümünü anıyor ve son 15 yıl içinde onlar gibi 44 iklim gazetecisinin öldürüldüğünü belirtiyor. Sağ hâkim ve ırkçı bir dünyada bile gazeteciliğin önüne geçilemeyeceğini söylüyor ve paneli başlatıyor.
Panel sunucusu George Monbiot, dünyada artan sağ rejimler yüzünden göz ardı edilen, Donald Trump tarafından düpedüz inkâr edilmeye çalışılan iklim krizinden bahsederek konuşmasını başlatıyor. İklim bilimcilerinin ve protestocuların konuşmalarının engellendiği bu süreçte; daha önceden öngörülemeyen bir krizle karşı karşıya olduğumuzun bilimsel kanıtlarının ortaya çıktığını, ekosistemlerin çöküşe sürükleneceği söylüyor. En yakın sürede yeni bir bütünlükçü eylem planı ortaya çıkartmamız gerektiğinin altını çiziyor ve panelin ana hedefinin bu olduğunu belirtiyor. Konukları tanıttıktan sonra, başlangıçta yaptığı konuşmaya değinerek, umudumuz var mı diye soruyor.
Aktivist Mikaela Loach, söze umut ve yas arasındaki bağlantıdan bahsederek başlıyor. İçinde olduğumuz süreçte hissettiklerimizin faydalı bir harekete dönüşmesi gerektiğini söylüyor; tarihte gördüğümüz değişim hareketlerinin, gerçekleşene kadar imkânsız bellendiğini ve bu değişimlerin güç sahiplerine ricalar sonucu gerçekleşmediğinden bahsediyor. “Değişmesini istediğimiz durumlar için tarihin kendi kendine düzeleceğini ummamız değil, durumun düzelmesi için organize olmamız gerekiyor”
Yeşiller Partisi lideri Zack Polanski, Mikaela gibi gidişatı önemseyen ve aksiyon alan genç aktivistler sayesinde umudunun olduğunu söylüyor. Bunu bir beylik laf olarak kullanan politikacılara karşı da “Gençlerden ilham almak yetmez. Ben, gençlere yardım etmeliyiz, güçlendirmeliyiz, konuşmaları için alan tanımalıyız tartışması sürdürüyorum.” Kurtuluşu politikacılarda aramanın yanlış olduğunu, politikacıların insanları birleştirmede bir alan olduğundan bahsediyor; topluluğa yeterli destek ve araçlar sağlandığı sürece umudun devam edeceğini söylüyor.
İklim Değişikliği Komitesi yönetim kurulu başkanı Emma Pinchbeck, bir kamu görevlisi olduğunu ve cevaplarını bu konuma göre vereceğini belirterek konuşmaya başlıyor. İklim Değişikliği Komitesinin, kriz sürecindeki görevini açıklıyor, Birleşik Krallık için iklim tahminleri yaptığını anlatıyor. Var olan politik çerçeve içinde bile nasıl değişim olabileceğinden dem vuruyor. Gelişen teknolojiler sayesinde çevre dostu teknolojilere ulaşımın ucuzlaştığını ve talebin arttığını belirtiyor. Umut ve yas üzerine düşündüğünde çocuklarını ve onlara kendi dünyasını yaşatamayacak olsa bile güzel günler görebileceklerine inandığını söylüyor. “Umut etmek benim radikalizm anlayışım” diyerek ilk soruyu tamamlıyor.
İklim hedeflerinde teknoloji ve medyanın yeri
Monbiot, Pinchbeck’in vurguladığı teknoloji gelişimleri üzerine “Var olan teknoloji ve altyapıları kullanarak iklim hedeflerine ulaşabilir miyiz” diye soruyor. Soruya ilk olarak Pinchbeck, “Birleşik Krallık Karbon Bütçesi, salınım azaltmada başarılı oldu” diye cevap veriyor. 10 yıl önce bu hedeflerle yola çıkarken baskın teknolojinin çok daha farklı olduğunu hayal ettiğini, geçen süreyle birlikte inovasyon yolunun kendi kendine çizildiğini anlatıyor. Gelişime açık olunduğu sürece, kişisel fikri de bazı değişikliklerin yapılması gerektiği üzerine, var olan statükonun yeterli olduğuna inandığını belirtiyor. Mikaela Loach, küresel olarak da Birleşik Krallık açısından da altyapının ve hedeflerin yetersiz olduğunu düşündüğünü belirtiyor. Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’nin tarihsel emisyon oranlarının büyüklüğünün, sorumluluğu arttırdığını söylüyor. Şirketlerin sebep olduğu ekolojik yıkım ve fosil yakıt çıkarma alanlarının bulunduğu bölgelerdeki yerli halka zararlarının da tarihsel yükümlülük getirdiğinin altını çiziyor. Polanski ise değişmesi gereken temel meselenin politik menfaat olduğunu belirtiyor. “Soykırım işleyen İsrail’e menfaat sebebiyle silah yardımı yapmaya devam eden bir hükumetten fosil yakıt şirketlerine olan menfaatlerini göz ardı edip doğru şeyi yapmalarını nasıl bekleyebiliriz ki?”
Monbiot, bu durumda medya organlarının nasıl bir rol oynadığını sorarak devam ediyor. Polanski, güçlü ve özgün hikâyeler anlatmanın gerekli olduğunu düşünüyor. Topluma dönmenin ve çözümü bir komün olarak bulmanın, aksiyon alındığında halkın da bunda bir payı olduğunu hissetmesi gerektiğini söylüyor. Loach, soruyu medyaya hâkim milyarderler üzerine cevaplıyor. Ana akım medyada gördüğümüz iklim inkârcılığının aslında olmadığını, aksiyon almak isteyen insanların dikkatini dağıtıp kendilerini iklim krizini kanıtlamaya çalışırken bulmaları için tasarlandığını söylüyor. Bu süreçte topluluk iletişiminin güçlü olması gerektiğini ve zenginlerin kontrolünü yenmeleri gerektiğini vurguluyor. Pinchbeck soruya bu açıdan devam ediyor, insanların iklim krizinin varlığını büyük çoğunlukla kabul ettiğini ama ne yapmaları gerektiğini bilmediğini söylüyor. Halkın büyük çoğunluğunun haber alırken internet kaynaklarını kullandığı bu noktada direkt ve doğru bilgi sunmanın medyayı güçlendireceğini belirtiyor.
Gazze, topluluk ve iklim inkârcıları
İlk seyirci, kapitalizmin her daim büyümeyi gerektirdiğini öne sürüyor ve bu süreçte bu büyümenin nasıl sonuçlanacağını soruyor. Pinchbeck, bu büyüme sürecinin iklim krizinin önüne geçecek teknolojilerde ve çözümlerde kullanılabileceğini söylüyor. Polanski, hayat kalitesi ve mutlulukla denkleşmiş gayrisafi yurtiçi hasıla parametresinin değişmesi ve kökten sistem değişimi taraftarı olduğunu belirtiyor. Süren eşitsizlik içinde iklim krizi için yapılacak değişim talebinin her gündem için faydalı olacağını söylüyor.
Başka bir seyirci, Gazze’de yaşanan soykırımın yanında bir eko-kırım da yaşandığını belirtiyor, bu iki krizin birlikte anlatılması ve silah ticaretinin iklim açısından da ele alınması gerekmez mi diye soruyor. Monbiot, “Barış istediğimiz için insanları savaşa karşı ikna edemezken, iklimi ve dünya sistemlerini korumak için edemeyeceğimiz belli.” diyerek bu sorudan hep çekindiğini söylüyor ama üzerine düşünülmesi gerektiğini söylüyor, Loach’a söz veriyor. Loach, askeri hareketlerin iklim krizindeki yerini; özellikle İsrail’in Gazze işgalinin sebep olduğu emisyonun, yüzü aşkın ülkenin toplam emisyonunu geçtiğini belirtiyor. Dünya’da iklim krizi hareketinin Gazze’ye doğru kayması üzerine, iki krizin de aslında sömürgeciliğe dayandığını ve iklim adaletinin sağlanması için bunun önemli bir adım olduğunu söylüyor. İsrail’in Gazze’de yaptığı eko-kıyımın boyutlarından bahsediyor ve bu soykırım durdurulmadan iklim adaletinin da sağlanamayacağı aşırılıkçı ve şiddetli bir dünyayla karşılaşacağımızın altını çiziyor.
Bir sonraki seyirci sorusu, bir kişinin önümüzdeki iki hafta içerisinde günlük hayatında yapabileceği ve iklim kriziyle mücadelede yer alabilecek üç eylem soruyor. Pinchbeck bu soruya “İnsanlarla konuşun, toplu taşıma kullanın ya da arabaya ihtiyacınız varsa değiştirme zamanı gelince elektrikli araç seçin, evinizde doğalgaz değil ısı pompası sistemi kurmaya çalışın. En önemlisi, devamlılığı sağlamak için uygun fiyatlı bir çözüm bulmaya özen gösterin.” Diye cevap veriyor. Aktivistlerin kendi çevrelerinde fikir çatışması yaşayıp yaşamadıklarını soran bir başka seyirciye, Loach kendi deneyimlerinden örnek veriyor. “Bir topluluk örgütlenmesi söz konusu olduğunda farklı fikirlerle karşı karşıya kalmak ve bunlar üzerinden çatışma yaşamak kaçınılmaz ve insanın kabul etmesi gereken bir şey. Koalisyon oluşturmanın bir gerçekliği de fikir birliğine varılmasa da aynı hedefe odaklanarak süreci ilerletebilmek.”
Gelen sorulardan biri de, uzun süredir tartışılan karbon kredileri ve iklim krizine etkileri. Pincbeck, komitede yaptıkları araştırmalar nezdinde teşvik edilecek kadar sağlam bir sistem olmadığını ancak yine de ileriki hesaplamalara kredi sayımlarını da katabileceklerini söylüyor. Loach ise karbon kredilerinin “Öde-kirlet” sürecine girdiğini ve gerçek değişiklik için krize sebep olan kapitalist sistemden çıkılması gerektiğini belirtiyor. Kullanılamayacak durumdaki arazilere güneş paneli ve rüzgâr türbinleri inşaatında kırsal bölgelerin bakış açısını soran bir seyirciye ise Pinchbeck, insanların buna aslında gayet stratejik baktığını, alan gerçekten kullanılmaz ise uygun fiyatlı elektrik için kendi topluluklarını da düşünerek altyapı kurulumunu sağlıklı bulduğunu söylüyor.
Seyircilerin son sorusu, “İklim krizi inkârcılarıyla tartışmalı mıyız yoksa sadece kararsız insanları ikna etmeye mi çalışmalıyız?” Loach tarafından cevaplanıyor. “Kim olduğuna göre değişmeli. Menfaatini düşünen bir milyarderle mi, bir tartışma programında sırf bir şey söylemiş olmak için fikir belirten biriyle mi yoksa sosyal medya spiralinde kaybolmuş komşularımız, ahbabımızla mı konuşuyoruz? Aramızda bu kadar fikir ayrılığı olma sebebi manipülasyona uğrayanlara, manipüle edenlerden daha çok suçlamamız. Etrafımızda gördüklerimize inanıyoruz ve bu çok normal. Etrafımızı bilinçlendirmek için de kendi topluluğumuzu bilgilendirmeliyiz.”
Su kirliliği, tutulmayan vaatler
Panel bitiminde son söz oyuncu, oyuncu şarkıcı ve çevreci Feargal Sharkey’e düşüyor. Sharkey, İngiltere’de son 35 yıldır bir ütopyayla kandırıldıklarını söylüyor. Su bolluğunun, fiyatların düşüklüğünün ve su arıtma teknolojilerinin gelişmişliğinin söz verildiğinden ama verilen sözlerin tutulmadığı gibi beklentilerden çok daha kötü bir noktaya gelişinden bahsediyor. “Özelleştirildiklerinden beri su faturaları pahada yüzde kırk arttı, sırf son beş yıl içinde 16,5 milyon saatlik kullanıma eşdeğer kanalizasyon atığı nehirlerimize döküldü. İngiltere’deki tüm nehirler artık kirletilmiş durumda.” Birleşik Krallık gibi bir coğrafyada yaşanan su kirliliği ve atık kontrolsüzlüğünü kınıyor ve çıkar elde etmek için kaynaklarını kirleten politikacılara sesleniyor. Sharkey’in konuşması ardından Monbiot, panelin konuşmacılarına ve sponsorları Greenpeace, Firends of the Earth (Dünyanın Dostları) ve Trees for Cities (Kentler için ağaçlar)’a teşekkür ediyor ve paneli kapatıyor.
* The Guardian'ın Climate Assembly adlı panelin sunucusu George Monbiot'un konuşması Suda Sim Meriç tarafından çevrilmiştir.