Halihazırda yangınlar İngiltere büyüklüğünde bir alanı yaktı, 30’dan fazla insanı öldürdü ve yaklaşık 6 bin binayı harap etti. Yangınlar ayrıca çok derin psikolojik yaralar bıraktı ve her ne kadar hükümetin feci iklim politikasını değiştirmek imkânsız görünse de Avustralyalılar bundan böyle ülkelerine ve kendilerine artık farklı bakacak.
(The Guardian'da 7 Şubat'ta Tim Flannery imzasıyla yayınlanan bu yazı Semra Somersan tarafından Açık Radyo için çevrilmiştir.)
Avustralya hükümeti dünyanın ısınmasında itici güçlerden biriydi; şimdi de iklim felaketi ile karşı karşıya kalan bizleri, inkâr ve yalanları ile baş başa bırakıyor.
Bugüne kadar benzeri görülmemiş bozkır yangınları, son zamanlarda California’yı, Amazonlar’ı, güney Avrupa’yı, Sibirya’yı ve Avustralya'yı mahvetti. Artık iklimin ateşlediği megayangınlar çağına girdiğimizi rahatça söyleyebiliriz. Ancak, yangın koşulları yerel bitki örtüsüne, topografya ve iklime bağlı olduğu için bu yangın felaketlerinin her biri, bir diğerinden farklı.
Avustralya'nın geçen dört aydaki orman yangınları gerçekten de megayangınlardı; her biri kendi hava şartlarını yarattı ve o kadar büyüdüler, etkileri öylesine büyük boyutlara ulaştı ki Avustralya'da yaşayan insanların yarıdan fazlası bunlardan doğrudan etkilendi. Ben bu makaleyi yazarken Canberra etrafında yangınlar devam ediyordu; her ne kadar Yeni Güney Galler eyaletinin kuzeyine yağmurlar düşmeye başladıysa da itfaiye teşkilatına göre 17 tanesi “hâlâ kontrol altına alınmayı” bekliyor. Bu arada, Victoria ve Güney Avustralya'da geleneksel yangın sezonunun en kötü kısmı daha yeni başlıyor. Koşullar o kadar ağır ki itfaiye erleri, birbirine yaklaşıp birleşen yangınları durdurmakta zorlanıyor; bu da devasa gök gürültülü kuru fırtınalara ve binlerce yıldırım çakmasına yol açarak yangını yayıyor.
Halihazırda yangınlar İngiltere büyüklüğünde bir alanı yaktı, 30’dan fazla insanı öldürdü ve yaklaşık 6 bin binayı harap etti. Yangınlar ayrıca çok derin psikolojik yaralar bıraktı ve her ne kadar hükümetin feci iklim politikasını değiştirmek imkânsız görünse de Avustralyalılar bundan böyle ülkelerine ve kendilerine artık farklı bakacak.
İngiltere'de bir deyiş vardır: yangın iyi hizmetçi ama kötü efendidir. Ama, eşsiz bitki örtüsü ve iklimi ile Avustralya'da yangın, aynı zamanda dehşet saçan bir avcıdır da. Bütün iyi avcılar gibi vurmaya tam hazır olana kadar bekler, öyle ki yangından rahat yüzü görmeyen bu yıl bile, Avustralyalıların büyük bir kısmı ormanda bir yerlerde pusuda bekleyip tamamen tesadüfi bir şekilde hayatları yok eden kıvılcımları göremedi. Ama çoğu, onun pis kokusunu aldı. Bazen gecenin bir yarısında kalınlaşan bir duman tabakasına uyanıp, canavarın nerelerde sinsice dolandığını merak ediyoruz. Bazı sabahlar pencereden bakıp, bugün dışarda olmak pek güvenli değil kararını veriyoruz.
Bu yıl yangın Avustralya'yı gardı düşükken vurdu, on binlerce kişiyi yaz tatilini geçirirken yakaladı. Yangından kurtarılan Avustralyalıların savaş gemilerinin denizcilik nizamnamesi tertibatına uygun pasarellalarını kullanarak tahliye edilmeleri görüntüleri, bizlere, bu yeni Avustralya'da, ormanda sinsice gizlenen korkunç yaratığın herhangi birimizi ânında geçici iklim mültecisi yapabileceğini hatırlattı.
Avustralya yangınları giderek, vurmadan önce kurbanlarını haftalarca, hatta aylarca taciz ediyor. Vurmasına tam hazırlanıyorsunuz, son dakikada alevler rotadan sapıyor. Kovaları, hortumları ve gerekli tüm teçhizatı tekrar tekrar hazırlıyorsunuz ama eşzamanlı olarak yangın, dumanı ve insanı felç eden sıcağı ile sizi zayıf bırakıyor. Sizi köşede fare gibi tuzağa bile düşürebiliyor. Tüm çevrenizi yangın sarmış, bütün çıkışlar kapalı, kaderiniz bir rüzgârın elinde, bekliyorsunuz. Hayatta kalacak kadar şanslı iseniz, kapana kısılmış bir halde, yolların temizlenmesini ve güvenli hale gelmesini haftalarca bekleyebiliyorsunuz.
Yırtıcı hayvan sonunda birden saldırdığında, olağanüstü bir sinsilikle yüklenir. Yandaki bütün evler küle dönmüşken, bir ev sapasağlam ayakta kalmıştır; ateş hortumu bir yangın arabasını tersine çevirip yere fırlatmıştır ama çok yakınında hafif bir esinti bile yoktur. Niye ben? Talihli ve talihsiz herkesin sorduğu soru budur.
Böylesi deneyimlerin psikolojik etkisi çok derindir. Ben böyle bir orman yangınında bir ev yitirdim, bir başkasında ise evimi başarıyla savundum. Yangına yakalanmış bir insanın gözünün içine baktığımda gördüğüm ifade, savaştan dönen askerlerin veya travma yaşamakta olan mültecilerin ifadesi ile aynı. Orman yangınları ilkel bir korkuyu, ta, ilk şebek ailesinin yanından yavrusunu çalıp yiyen büyük kedilerin atalarımızda yarattığı acıya kadar götürür insanı ve o kadim korkuyu tetikler.
Avustralyalılar için evleri ve içinde yaşadıkları topluluklar kadar önemli pek az şey vardır dünyada. Şimdiye kadarki yangınlarda yaklaşık 2 bin ev tamamen yok oldu. Yangından zarar görenlerin sigortası olsa bile, tarih, çoğu insanın değerinden düşük sigortalanmış olduğunu bize gösteriyor. Kuşkusuz bu yangınlar yeni tedbirleri, yeni yönetmelikleri teşvik edecektir, ama bunlar da yeniden inşaat yapmanın fiyatını yükseltecektir.
Halen yangının vurmuş olduğu yerlerde, bazılarının, orayı terk etmek, ya da evsiz yaşamak gibi bir seçimi var. Hepimiz gelecek yeni şoklara daha az dirençliyiz ve kuşkusuz yeni şoklar olacak. 2019 kadar sıcak bir yılı belki de 360 yılda bir kere gerçekleşen doğal iklim değişimi yaratmış olabilir ama sera gazları kirliliği bu sıklığı sekiz yılda bir oranına indirdi. Avustralya’da, ya da her nerede olursa olsun kömür ateşleri yaktıkça hem bu sıklığı hem de yarının yangınlarının şiddetini arttırıyoruz.
Şu an Avustralyalılar bitap düşmüş vaziyette. Yaz tatillerinden mahrum kaldılar ve kesif dumandan takatleri kesildi. Ve şimdi acil travma yavaş yavaş sönümlenirken, bu sefer başka etkiler ortaya çıkacak. Halen Avustralyalıların yaklaşık dörtte biri çalı ya da orman yangını dumanlarının sağlıklarını etkilediğini daha şimdiden yetkililere bildirmiş durumda ve daha uzun vadede başka etkiler de ortaya çıkacak. Tıp dünyasından bazı araştırmacılar, bu yılın yangınlarının dumanlarına maruz kalmış olmanın etkilerinin kuşaklar boyu süreceğinden endişeliler.
Bu muazzam ulusal felakete verilecek ikna edici herhangi bir cevap, onun yarattığı tehlikeyle orantılı olmalı. Oysa hükümetin bunun karşısındaki tepkisi, resmen gülünç oldu. Karbonu tutsun diye daha çok ağaç dikmek istiyor, ama aynı zamanda daha çok kömür yakmak, daha çok orman alanı açmak istiyor; böylelikle bundan sonraki büyük yangında daha az ağaç kaybedecekmişiz. Hükümetin önceki iklim inkârcılığının felaket düzeyde bir hata olduğu ortaya çıktı; ama hükümet, oluşumuna yardım ettiği bu felaket karşısında tamamen felç olmuş halde yoluna devam etmekte.
Eğer Avustralya'yı tehdit eden bir dış düşman olsaydı, Scott Morrison hükümeti müttefik bulmak için elinden geleni yapardı. Ekonomiyi savaş vitesine sokar, seferberlik ilan ederdi. Ama iklimin ateşlediği felaketlere gelince, “yapabileceği hiçbir şey olmadığı”nı ileri sürüyor. Yani buna göre Avustralyalılar dünyanın en kötü sera gazı kirleticileri arasında kalmaya devam etmek zorundalar ve çözüm bulmak için yapılan tüm uluslararası çabalara ket vurmayı sürdürecekler. Hükümetin iddiasına göre, öbür yolu izlemek “ekonomiyi mahvetmek” demektir. Ama bilin bakalım başka hangi çözüm yolunu öneriyorlar? Daha çok fosil yakıt, özellikle de gaz yakmayı. Bu yalanlar giderek daha çok sayıda Avustralyalının midesini bulandırıyor. Başbakanımızın sözleri bir hainin sözlerini çağrıştırıyor.
Ülkesinde korkunç bir kötülük kol gezmekteyken insan ne yapar? İklim için hızlı eylem söz konusu olduğunda, hemen bütün iyi seçimler dumanlarla birlikte uçup gitti, geriye insanları farklı kamplara ayıran zor seçimler kaldı sadece. Avustralyalılar Vietnam savaşına karşı çıktılar, sokaklara döküldüler ve başarılı oldular. Ama aynı zamanda iltica talebinde bulunanlara yapılan korkunç muameleleri de protesto ettiler fakat şu ana kadar başarılı olamadılar. Bakalım bu “şanslı ülke”de topluluklar, işletmeler ve siyasetçiler, şimdi bu krize nasıl karşılık verecekler? Göreceğiz.
Çeviren: Semra Somersan
Çeviri editörü: Ömer Madra