George Monbiot tarafından The Guardian için kaleme alınan yazı, Şenol Karakaş'ın çevirisi ve Tuna Emren'in editörlüğüyle marksist.org'da yayımlanmıştır.
Liz Truss’ı kim seçti?
Elbette, Muhafazakâr Parti üyeleri.
Peki onlar kim?
İngiltere’nin güneyinde yaşayan aşırı zengin, beyaz, yaşlı erkekler. Ancak kim olduklarını bilme imkânımız olmayan bazı üyeler daha var. Onlar Birleşik Krallık’ta yaşamıyorlar, burada hiç ikamet etmediler ya da vatandaş olmadılar ve İngiltere seçimlerinde oy kullanma hakları yok. Şaşırtıcı bir şekilde, 2018’ten bu yana bu yabancı üyelerin İngiltere başbakanının kim olması gerektiğini belirlemelerine izin verildi.
Muhafazakar Parti’nin tüzüğü, politikamızla uğraşmak, karışıklık çıkartmak isteyen herkese açık bir davet anlamına gelmektedir. Başka bir hükümetin ajanlarının yurtdışındaki Muhafazakârlara üye olmalarını engelleyecek hiçbir şey yok gibi görünüyor. Ayrıca, birden fazla üyelik için başvuran bir kişiyi (veya bir bot hesabı) durduracak bir şey yok gibi de görünüyor. Vatanseverlik, egemenlik ve ulusal güvenlik partisi olmaları buraya kadarmış.
Bu açık davet, toplayabildiğimiz küçük bilgilerden yola çıkarak yargıya varmak gerekirse, henüz tam olarak kullanılmadı. Belki de yabancı hükümetler kendilerine bulunmaz bir fırsat verildiğini henüz fark etmemişlerdir. Belki de Muhafazakârların bu kadar sorumsuz olduğuna inanamıyorlardır.
Ne var ki Truss’ı bir tür Mançuryualı Aday olarak görmek için başka bir devletin demokratik olmayan çıkarlar adına demokrasimizden geriye kalanları altüst edecek bir kampanya yaptığını aklımıza getirmeye gerek yok. Kural olarak, bir politikacı vatanseverliğini ne kadar yüksek sesle ilan ediyorsa, yabancı para adına hareket ediyor olma olasılığı o kadar yüksektir. Her yeni Muhafazakâr başbakan ulusötesi sermayenin çıkarlarını ulusun çıkarlarının üstünde görmüştür. Ancak, önceki liderlerden daha büyük ölçüde, Truss’ın siyaseti kendilerine düşünce kuruluşu diyen fakat kimler tarafından fonlandıklarını açıklamayı reddeden lobiciler olarak tanımlamanın daha doğru olduğu organizasyonlar tarafından şekillendi. Şimdi Truss bu organizasyonları hükümetin tam kalbine soktu.
Truss’ın kıdemli özel danışmanı Ruth Porter, aşırı neoliberal bir lobi grubu olan Ekonomik İşler Enstitüsü’nde (IEA) iletişim direktörüydü. Demokrasi platformu Transparify tarafından yürütülen bir soruşturma, IEA’yı fon kaynakları konusunda “hiç saydam olmayan” bir kurum olarak listeledi. Basına sızan belgelerden ve ABD kayıtlarından biliyoruz ki, IEA tütün şirketlerinden ve 1967’den beri petrol şirketi BP’den para alma geçmişine sahip ve bazıları iklim biliminin inkâr edilmesinin ana sponsorları arasında yer alan ABD milyarderleri tarafından finanse edilen vakıflardan büyük ödemeler alıyor. IEA’da çalışırken, Porter konut yardımını ve çocuk yardımını azaltmak, hastaların İngiliz Ulusal Sağlık Servisini ücret karşılığı kullanmalarını sağlamak, denizaşırı yardımları kesmek ve yeşil fonları çöpe atmak için çağrıda bulundu.
Daha sonra Transparify tarafından yine “hiç saydam olmayan” bir kurum olarak listelenen Policy Exchange’de ekonomik ve sosyal politika başkanı oldu. Policy Exchange, (Porter gittikten sonra) Extinction Rebellion’a (Yokoluş İsyanına) karşı içişleri bakanı Priti Patel’in elinde Polis, Suç, Ceza ve Mahkemeler Yasası hâline gelen yeni bir yasa çağrısında bulunan gruptur. Daha sonra bu grubun ABD petrol şirketi Exxon’dan 30.000 dolar aldığını keşfettik.
IEA’nın başkanına göre Liz Truss, etkinliklerin çoğunda “son 12 yılda diğer politikacılardan” daha fazla konuştu. Truss’ın örgütle yaptığı iki görüşme resmi kayıtlardan silindi, daha sonra silme işlemlerinin bir skandala yol açmasının ardından kayıtlar eski hâline getirildi. Daha da önemlisi Truss, 2011 yılında Muhafazakâr milletvekillerinin serbest girişim grubunun görünürdeki kurucusuydu. Grubun internet sayfası, o sırada IEA için çalışan Ruth Porter tarafından lisanslandı. IEA bu grup için etkinlikler düzenledi ve medya brifingleri verdi. Mevcut kabinenin en üst düzey isimlerinden birkaçı da dahil olmak üzere on iki üyesi bu gruba aitti. Bugün, bu grubun internet sayfasını açmaya çalışırsanız, kendisini “Ekonomik İşler Enstitüsü’nün bir projesi” olarak nitelendiren Free Market Forum’a (Serbest Piyasa Forumu) yönlendirilirsiniz.
Truss’ın baş ekonomi danışmanı, benzer bir lobi grubu olan Vergi Mükellefleri İttifakı’nın eski CEO’su Matthew Sinclair’dır. Bu ittifak da ayrıca yabancı bağışçılar tarafından gizli bir şekilde finanse edilmektedir. Sinclair, Let Them Eat Carbon (Karbon Yemelerine İzin Ver) başlıklı ve iklimin bozulmasını önlemek için örgütlenen harekete karşı tartışan bir kitap yazdı. Kitap şunu iddia ediyordu: “Ekvator bölgeleri zarar görebilir, ancak bunun Grönland gibi bölgeler tarafından dengelenmesi tamamen mümkündür.” Başka bir deyişle, milyarlarca insanın hayatını dünyadaki en az nüfus barındıran yerlerden bazılarına dair olasılıklara karşılık takas edebiliriz. Bu, bugüne kadar duyduğum en duygusuz ve cahil ifadelerden biri.
Truss’ın geçici basın sekreteri Alex Wild, aynı organizasyonda araştırma direktörüydü. Sağlık danışmanı Caroline Elsom ise Transparify tarafından, tahmin ettiğiniz gibi “hiç saydam olmayan” bir kurum olarak listelenen Politika Araştırmaları Merkezi’nde kıdemli araştırmacıydı. Siyasi sekreteri Sophie Jarvis, yine “hiç saydam olmayan” ve başka finansörlerin yanı sıra tütün şirketleri ve ABD vakıfları tarafından finanse edilen Adam Smith Enstitüsü’nde) hükümet işleri başkanıydı.
Bu gruplar neoliberalizmin en aşırı hâlini, uç noktasını temsil ediyor. Bu, insan ilişkilerini tamamen alım-satım işlemine indirgeyen yaklaşımı sürdürür: Her şeyden önce davranışımızı şekillendiren para arayışıyla motive oluyoruz. Yine de, komik bir şekilde, fonları konusunda onlara meydan okuduğunuzda, aldıkları paranın takındıkları tutumları ve pozisyonları etkilediğini inkâr ediyorlar.
On yıllardır sağdaki politika gelişimi şu şekilde şekillendi: Oligarklar ve şirketler think-tank’leri finanse etti. Think-tank’ler tamamen tesadüf eseri oligarşilerin ve şirketlerin çıkarlarına uygun politikalar önerdiler. Oligarkların da sahipleri arasında olduğu milyarderlerin basını, bu politika önerilerini bağımsız kuruluşlar tarafından önerilmiş parlak görüşler olarak yansıttı.
Önde gelen Muhafazakârlar daha sonra basında çıkan haberleri kamu talebinin kanıtı olarak gösterdiler: Oligarkların sesi halkın sesi olarak kabul edildi.
Think Tank isimli otobiyografisinde Adam Smith Institute’nün kurucusu Madsen Pirie, bu yapının nasıl çalıştığını açıkladı. Her Cumartesi Leicester Meydanı’ndaki bir şarap barında Adam Smith Enstitüsü ve Ekonomik İşler Enstitüsü’nden personeller, Muhafazakâr araştırmacılar ve Times ve Telegraph’ın önde gelen yazarları ve köşe yazarlarıyla “önümüzdeki haftanın stratejisini” planlamak ve “bizi kolektif olarak daha etkili hâle getirmek üzere faaliyetlerimizi koordine etmek” için oturuyordu. Daily Mail, lobicilerin argümanlarını iyileştirmelerine yardımcı olmak ve her rapor yayınladıklarında editör sayfasında destekleyici bir makalenin yayınlanmasını sağlamak için aralarına katıldı.
Ama şimdi think-tank kuruluşlarının dolambaçlı bir rota izlemeye ihtiyaçları yok. Artık hükümete lobi yapmıyorlar; çünkü kendileri hükümet oldular. Liz Truss ise onların adayı. Küresel sermayenin çıkarlarını savunmak için, hayatımızı iyileştirmeye veya yaşayan gezegeni korumaya yönelik her türlü ortak çabaya karşı savaş açacaklar. İşçi Partisi bir sonraki seçimde savaşmak için üç kelimelik bir slogan arıyorsa, “Bu Ülkeyi Onar”dan daha iyisini bulamaz.