Eve hapis yaşamlarınızda kapılarınızı kendiniz açıyor kendiniz kapatabiliyorsunuz, bu insanca bir özgürlük sayılır, kıymetini bilin! Hapistekilerin bu özgürlüğü yok. Kapıları başkaları açıyor ve üzerlerine başkaları kilitliyor.
(Fikret İlkiz'in bu yazısı Bianet'in internet sitesinden alınmıştır.)
Kapitalist sistemi ayakta tutmaya çalışıyorlar.
İnsanlar dünya COVID-19 ile karşılaştıktan sonra kendilerine ait gerçekleri, gerçek bilgileri elde edemeyeceği karantina altına alındı. Yaşamları hakkında bilgilerin dışarıdan içeriye giremediği ve insanların içerideki hayatlarının mekanlarına hapsedildiği zamanlarda yaşarken hapis tutulanları düşünmenin tam zamanıdır.
Eve hapis yaşamlarınızda kapılarınızı kendiniz açıyor kendiniz kapatabiliyorsunuz, bu insanca bir özgürlük sayılır, kıymetini bilin! Hapistekilerin bu özgürlüğü yok. Kapıları başkaları açıyor ve üzerlerine başkaları kilitliyor. Böyle olmasına yargıda karar vericiler karar verdi ve onların özgürlüklerini ellerinden aldı.
Onları hapishaneye koyan, şimdiki zamanda hayatlarını evlerine hapseden yargıda karar vericilerin karantina günlerinde vicdanlarıyla baş başa, pişmanlık duyabilecekleri kadar yalnız kalmalarını ve rahatsız olmalarını bekleyebilir miyiz? Belki bu zamanlarda ekmek kırıntısı kadar adalet ve vicdan yaratabilirler kendi kendilerine ve belki bir iç hesaplaşmaları bile olabilir! Kanunlar böyle diyerek ve kamu düzeni bozulmasın diye tedbir aldılar, tutukladılar, hüküm verdiler, mahkûm ettiler… Şimdi karantina zamanını hapiste geçirenlerin yaşamları hapishanelerde çok büyük risk ve tehdit altında; isteseniz de istemeseniz de… Dışarıda neler olup bitiyor, bilmiyorlar. Bilgisiz ve gerçeksiz kaldılar; tıpkı dışarıdaki ve aslında karantina altında hapisteki bizler ve sizler gibi!
Bilgi kaynaklarını elinde tutanlar kendi inandıkları kapitalist sisteme hizmet etmek için bilgileri ve gerçekleri saklıyorlarsa bile şimdi sosyal hukuk devletinin zamanı.
Olması gereken iletişim ve bilgi karantinada. Ulaşmaya çalışıyoruz. Elde edemediğimiz tüm bilgileri elinde tutan haber kaynakları; gerçeği, bize ait olan kendi gerçeklerimizin bilgisini saklamamalıdır. İçinde bulunduğumuz mekanlarda hakkımızdaki bilgileri bekleyenleriz. Bekleyen konumunda; gözümüz, kulağımız dışarıdan gelecek ve verilecek bilgilerde…
Televizyon başında, telefon başında, sosyal medya haberlerinde, komşudaki bir çift sözde…
Sınırlı kelimelerle örülü hayatın içine hapsedilmiş olmak zor iş. Sözcüklerle örülmüş duvarlarımız arasından sızabilecek bilgilere hasretlik de! Haber bekleyerek yaşamaya başladık.
İnternet özgürlüktür. Anlayabildiniz mi? Sözüm anlamayanlara, kıymet bilmeyenlere.
Dünyayı internetle dolaşıyoruz ama boş sokaklarda yaşam arıyoruz. İçine düşürüldüğümüz bu son durum, karantina günlerinin yarattığı iletişim biçimine çaresiz razı olunan bir dönüşüm krizidir. İletişim dönüştü, dönüştürüldü. Merakla, endişeyle, kızgınlarla, cezaevlerinde hapis tutulanlarla, yasları tutulamayan ölülerimizle, salgından ölenlerin sayılarıyla çevrili, ölü istatistiklerinin korkuyla karışık izlendiği bir yaşamımız oldu. Yaşam koşullarını belirliyorlar, onlar bu işi nasıl yapıyorlar bilmeliyiz. Gerçekleri öğrenmeliyiz, insanların hakkıdır. Karantina zamanında; yaşamlarımızın koşullarını belirleyen güçler hakkında dışarıdan gelecek ve onların vereceği haberlere, bilgilere bağlı olan iletişim ilişkisine dönüşen yaşamlarımızın bir öğretisi olmalıdır.
Herkesin kamu makamlarının elinde bulunan bilgilere ulaşma ve edinme hakkı vardır.
İnsanların bilgilenme özgürlüğüne dair BM Genel Kurulu’nun 1946 yılında kabul ettiği 59(1) sayılı kararı hatırlayalım: “Bilgi/ (bilgilenme özgürlüğü) bir temel insan hakkıdır ve Birleşmiş Milletlerin kendini adadığı tüm özgürlüklerin temel taşıdır. Bilgi/(bilgilenme) özgürlüğü, ayrılmaz bir unsur olarak istismar etmeksizin ayrıcalıklarını kullanma isteğini/(iradesini) ve kapasitesini/(yeterliliğini) gerektirir. Bilgi/(bilgilenme) özgürlüğü, bir temel disiplin olarak, önyargısız biçimde gerçeği araştırmak ve bir art niyet olmaksızın bilgiyi yayma şeklindeki ahlaki bir yükümlülüğü gerektirir” (Gemalmaz, Semih)
Yasama, yürütme ve yargı organları kamunun çıkarının bulunan bilgilerin yayınlamasını sağlamalı ve kolaylaştırmalıdır. Bilgilere ulaşmak ifade özgürlüğünde olduğu gibi kısıtlanabilir. Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 19/3 maddesine göre ulusal güvenliğin ya da kamu düzeninin yahut genel sağlık ya da genel ahlakın korunması için “gerekli olan türde” kayıtlamalar olabilir sadece. Temel hakların kullanılması beraberinde sorumluluk ve özel ödevleri getirdiği için açıklanan türde “bazı kayıtlamalar” yasayla öngörülmek koşuluyla kabul edilebilir.
Avrupa Konseyinin kamu yetkililerinin ellerinde tuttukları bilgiye erişimle ilgili Tavsiye No. R (91) 19, kamu kuruluşlarının elinde bulunan kişisel verilerin üçüncü taraflarca iletişimi ile ilgili Tavsiye No. R (19) 10 kararları vardır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulunun Üye Ülkelerin Resmî Belgelere Erişimi ile İlgili Tavsiyeleri (21 Şubat 2002) gözetilmelidir. Düzenlemeye göre örneğin “Çoğulcu ve demokratik bir toplumda saydam yönetimin ve halkı ilgilendiren konulardaki bilgilerin mevcut olmasının önemini göz önüne alarak; eşitlik ilkesi ve açıklık kuralları gereğince resmî belgelere ulaşım:
-Halkın, içinde yaşadığı toplumun durumu ve kendilerini yönetenler hakkında, ortak konularda halk tarafından bilgilendirilmiş katılımı teşvik ederek yeterli görüş kazanmasına ve eleştirel düşünceye sahip olmasına izin verir.”
Bu tavsiye kararında geçen “Resmî belgeler”; hazırlık aşamasında olan bilgiler hariç, herhangi bir şekilde kaydedilmiş, çizilmiş veya kamu görevlilerince alınmış veya onların ellerinde bulunan ve herhangi bir kamu veya idari işleve bağlı tüm bilgiler anlamına gelmektedir. Avrupa Konseyine üye ülkeler kamu görevlilerinin elinde bulunan resmî belgelere, istek üzerine, herkesin erişebilmesini garanti etmelidirler. Bu kural, ulusun kökeni dahil herhangi bir nedenle ayrım gözetilmeden uygulanır.
Üye ülkeler resmî belgelere erişim hakkına kısıtlamalar getirebilirler. Kısıtlamalar yasa ile açıkça belirtilmelidir. Bu, demokratik bir toplumda gereklidir. Resmî belgelere erişimde örneğin ulusal güvenlik, kamu güvenliği, mahremiyet gibi nedenlerle getirilecek kısıtlamalar resmî belgelerin korunması amacına uygun ve orantılı olmalıdır. Bunların arasında doğa, kamu yetkililerince yapılan inceleme, denetim ve gözetim ve “bir konunun dahili hazırlığı sırasında kamu yetkilileri içinde veya arasında yapılan tartışmaların gizliliği” kabul edilebilir sınırlandırmalardır. Gazeteciler veya kişiler herhangi bir belgeye ulaşmak istediklerinde sebep bildirmek zorunda olmamalıdır.
Devletin sorumluluğu ve görevi medyayı sınırlandırmak değil, güvencelerini sağlamaktır. Hukukun üstünlüğüne inanan devletlerde basının rolü asla yadsınamaz.
Article 19 tarafından hazırlanmış “Viral Yalanlar: Yanlış bilgi ve koronavirüs. Mart 2020. Politika Belgesi” yol gösterici bir belgedir, politikacılar ve gazeteciler okumalıdır. Örneğin, bu politika belgesinde yer aldığı üzere İnsan Hakları Komitesi şu hususu vurgulamıştır:
“Kamusal ve siyasi meselelerle ilgili bilginin ve fikirlerin yurttaşlar, adaylar ve seçilmiş temsilciler arasında serbest bir şekilde aktarılması hayati önemdedir. Bu durum kamusal meselelere ilişkin herhangi bir sansür veya kısıtlama olmaksızın yorum yapabilen, kamuoyunu bilgilendirebilen özgür bir basın ve diğer medya kuruluşları anlamına gelmektedir. Kamuoyunun benzer şekilde medyanın haberlerini alma hakkı da bulunmaktadır.” (Genel Yorum No.34)
Herkesin mümkün olan en yüksek standartta fiziksel ve zihinsel sağlık hakkından yararlanmasına dair Özel Raportör Raporu’na göre sağlık hakkı için sağlık sistemlerinin hesap verebilirliğinin sağlanmasında medyanın çok özel önemi vardır (11 Ağustos 2008, UN Doc. No. A/63/263, paragraf 11. Bakınız Article 19 Raporu Mart 2020).
Birbirinden ayrılmayacak biçimde sağlık hakkı, ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkı birbirleriyle bağlantılıdır.
Article 19 Raporu’nda altını çizerek okumalı: “BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi “bilgiye erişilebilirliğin” sağlık hakkının temel bir bileşeni olduğunu vurgulamıştır. Devletler sağlık meseleleriyle ilgili ifadeleri kısıtladığında veya sağlıkla ilgili bilgilere erişimi engellediğinde ve sağlıkla ilgili bilgileri proaktif bir şekilde yayınlamadığında toplumlar sağlık hakkıyla ilgili olumsuz etkilere maruz kalacaktır ve sağlık hakkından tam olarak yararlanamayacaklardır” (Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Hakları Komitesi, Genel Yorum No. 14: Mümkün Olan En Yüksek Standartta Sağlık Hakkı (Madde 12), kabul tarihi 11 Ağustos 2020), UN Doc. E/C.12/2000/4, paragraf 12(b) (…) COVID-19’a yönelik kamunun koruyucu önlemleri uygulaması dahil etkili müdahalelerin sağlanması için bilgi yaşamsal öneme sahiptir. Bu nedenle, halk sağlığı krizi stratejilerinin uygulanmasındaki en gerekli adım; halkların, toplulukların ve bireylerin ihtiyaç duyacağı kilit bilgilerin belirlenmesi olmak zorundadır. Üzerinde durulması gereken nokta sadece hangi bilgilerin sağlanacağı değil, aynı zamanda hedeflenen kitlenin çeşitliliğine uygun olarak erişilebilir ve anlaşılabilir olması için nasıl sunulacağı da olmalıdır.”
Rapordan bir alıntı ile bitirelim: “Hükümetler, medya ve sosyal medya platformları bir bütün olarak yanlış bilgi ile mücadelede bir role sahiptir; ancak ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkına saygı duyan temellere dayalı politikalar izlenmelidir.”
Doğru bilgi üzerine dayalı yorumlar halk sağlığı için medyaya sorumluluk yükler. Doğru olmayan haberler yanıltıcıdır. Gazetecilikte doğru davranış ilkeleri ile meslek etiğinin korunması dünden daha kıymetli ve yaşamsal özelliktedir. Çünkü temel insan hakkı olan insan yaşamının korunması birinci sıradadır.
Kriz zamanlarında sorumluluklarıyla birlikte başat görev medyanındır.
Devletin gün ışığında yönetimini, hesap verebilirliğini ve denetimini sağlar..