Haftalık yayımlanan "Aposto! İstanbul" online bültenin Portre bölümüne bu hafta Türlerin Yaşam Hakkı programından Işıl Karaelmas ve Melike Dirikoç konuk oldu.
(Bu yazı 23 Ocak 2022 tarihinde Aposto! İstanbul'da yayınlanmıştır)
1- Vegan beslenmeyi, hayvansal ürünlerin küresel iklim değişikliği üzerinde yarattığı olumsuz etkileri artık bolca konuşuyoruz ancak odak noktaları hayvan hakları olan tartışmalarla oldukça az karşılaşıyoruz. Hayvanlar için daha özgür bir geleceği mümkün kılmak adına neyi eksik yapıyoruz?
Işıl: Birincisi veganlığı hâlâ türcülük ve hayvan özgürlüğü üzerinden konuşamıyoruz, ekoloji-iklim krizi üzerinden bitkisel beslenme odaklı konuşuyoruz. Hayvancılığın gezegene zararını konuşmak tabii ki çok önemli, ama sömürünün ve esaretin adını koymadığımız sürece “sürdürülebilirlik” veya “hayvan refahı” adı altında şekil değiştirerek devam ettiğini görüyoruz.
İkincisi de insan olmayan özneler adına mücadele etme damarımız henüz yeterince gelişmiş değil. Bu, insan-merkezcilik çok işimize geliyor. Bu yüzden sırf keyif ve zevk için hayvanlara acı çektirmeye, yani avcılığa, kürke, sirklere, faytonlara veya kozmetik için yapılan hayvan deneylerine daha büyük kitleler ses çıkarabilirken; et/ süt endüstrisindeki zulme veya tıp alanındaki hayvan deneylerine gelince aynı “hayvansever” insanların suskunlaştığını görüyoruz. “Ama onlar keyfi değil, gerekli” diye düşünmeye çok yatkınız çünkü ucu bize dokunuyor. Bu türümüze özgü müthiş bir kibir.
Melike: Herhangi bir meselede, zarar görenin ve baskılananın tarafından bakılmadıkça maalesef bir şeyler değişmiyor. İnsan olmayan hayvanlar özelinde buna bakacak olursak, aslında kendi de bir hayvan olan insan türünün, kurgulamış olduğu bir “insanlık” kavramı var. Bu insanlık, kendini gezegende yaşamına değer atfedilmesi gereken tek tür olarak belirlemiş durumda. Her şey onun sözde çıkarları üzerine kurulu. Burada sözde diyorum çünkü aslında bugün herkesi ve gezegeni de yok eden çıkarlar olarak konuştuğumuz şeyler, insan türünün içkin ihtiyaçları değil, sürekli büyüme hedefiyle ilerleyen tahakküm ve sömürü sisteminin çıkarlarıdır. İnsan olmayan hayvanlara uygulanan sistematik şiddet, sömürü ve tür kıyımının özünde de bu eşitsizlik ve insanın kendini dünyada tanrı ilan etmesi yatıyor.
2- Sizin de programda sorduğunuz gibi, nasıl daha etkili aktivizm yapılabilir, alanı genişletmek nasıl mümkün?
Işıl: Yapılan anket çalışmaları şunu gösteriyor ki vegan olduğunu söyleyen kişilerden çok daha fazlası ileride vegan olmayı istediğini söylüyor. Özellikle de gençler. Farklı hak mücadelelerinin kesişmesi de bu anlayışı besliyor. Örneğin iklim konusunda duyarlı bir nesil yetişirken hayvanların durumunun sorgulanması da kaçınılmaz hâle geliyor. Dünyada yanlış giden her şeye karşı ortak bir bilincin ortaya çıkmasına ihtiyaç var ve burada hayvan özgürlüğü hiyerarşinin en altında yer aldığı için kilit önemde. Aktivizmin etkili olabilmesi için bu bütünleşik duruşun daha fazla anlatılması, anlaşılması gerek.
Melike: Herhangi bir konuda söz söylerken bile çok yönlü bakmanın gerekliliğine inanıyorum. Genelde olayları tekil konular ve daha dar bir perspektiften ele alıp inceleme eğilimi var. “Ben x alanda mücadele veriyorum, benim için sadece bu önemli.” diyerek, diğer adaletsizlikleri görmezden geliyorsak; maalesef karşısında durduğumuz şeye dönüşmüş oluyoruz.
Son yıllarda, meselelerin birbirleriyle olan ilişkilerini ve sistemsel düşünmenin önemini daha fazla konuşuyoruz. Bu sistemlerin nasıl kurulduğunu, işlediğini, zararlar verdiğini; kimlerin etkilendiğini ve bunları nasıl değiştirebileceğimizle alakalı düşündüğümüzde; sorunun birçok farklı özneyi etkilediğini görüyoruz. Bu durumda, meselelerin kaynağını birbirinden ayırmak yerine, hepsinin bağlantılı olduğunu ve kesiştiği noktaları anlamak; bir şeyleri değiştirmedeki stratejinin temelini oluşturuyor.
3- Bu ay, Portre’nin tüm konuklarına sormaya çalışıyoruz: İstanbul’un veganlığı tercih eden yaşayanları olarak şehrin yaşam pratiklerinize yansıyan ne gibi olumsuzluklarıyla karşılaşıyorsunuz?
Işıl: Bazı mekanlarda neyin vegan olduğunu anlamak için epey çaba sarf etmek gerekebiliyor ama bunu olumsuz yorumlamıyorum, aksine çalışanlarıyla yaşanan diyalogları ve vegan yemek talebinin dillendirilmesini oldukça buluyorum. Seçenek bulmanın zor olacağı yerlerde de ne istediğimi anlatmaya üşenmiyorum genellikle. Tam tersine algıyı değiştirmek için bence bu gerekli.
Melike: Benim için en büyük olumsuzluk, veganlığın bir beslenme türüne indirgenmesi oluyor. Bu elbette işin tüketime yansıyan kısmı. Maalesef, bizim dışımızdaki hayvanların varlıkları tüketim zincirinin içine hapsolmuş durumda. Bu yüzden de veganlığı tüketim bazlı bir şey olarak algılama yanılsaması olabiliyor.
Bir toplumun ya da bir şehrin insan dışındaki hayvanların yaşam haklarını hesaba katmayan uygulamaları; ormanların ve yeşil alanların tahrip edilmesi, insan olmayan hayvanlar için nitelikli yaşam alanlarının kurgulanmaması, insan merkezci bir şehir planlaması da bir şehrin bu açıdan olumsuzlukları arasında.