Yeni sosyal medya yasası nedeniyle Türkiye’de temsilci bulundurmayan sosyal medya platformlarına ilk ceza kesildi. Yasanın açmazlarının ve olası kötü sonuçları Mehmet Şafak Sarı, Susma Platformu’na değerlendirdi.
(Mehmet Şafak Sarı’nın bu yazısı Susma Platformu’nun internet sitesinden alınmıştır.)
Yeni düzenlenen ve 1 Ekim’de yürürlüğe giren, kamuoyunda sosyal medya yasası olarak bilinen “İnternet Ortamında Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” kapsamında ilk cezalar da kesilmeye başlandı.
İlk adım olarak Türkiye’de yüksek bir oranda kullanılan sosyal medya platformlarına yasa gereği ülkemizde temsilci atamadıkları gerekçesiyle her birine 10 Milyon Türk Lirası ceza kesildi. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) günlük erişimleri bir milyonu geçen sosyal ağ sağlayıcılarına Türkiye’de temsilci belirleme ve bildirmeleri için 2 Kasım 2020’ye kadar süre vermişti. Bu sürede sadece Rusya merkezli platform VKontakte (VK) Türkiye temsilcisi atadı ve BTK’ya bildirimde bulundu.
Sosyal ağ sağlayıcıları yeni yasayla ceza alarak tanışıyor
AKP ve MHP koalisyonu tarafından getirilen bu yasanın odağında her ne kadar aksini iddia etseler de, kişisel verilerin mahremiyetinin, haberleşme ve ifade özgürlüğünün daha da kısıtlanacağı ifade özgürlüğü üzerine çalışan aktivistler ve sivil toplum örgütleri tarafından dile getirilmekteydi. Yasanın eski hâli de düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik ciddi tehditler barındırıyor ve kamuoyunu sansür ve cezalarla meşgul ediyorken, yeni biçiminin daha sert önlemler getirmesi ülkemizde internetin geleceğine yönelik endişeleri artırıyordu.
Bu yasanın ardından Türkiye’de faaliyet gösteren ve günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yabancı kaynaklı şirketlere uymaları gereken bazı kurallar bildirilmişti. Bugün Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Dr. Ömer Fatih Sayan’ın Twitter üzerinden zincir olarak yaptığı açıklamaya göre Facebook, Instagram, Twitter, Periscope, Youtube ve Tiktok olmak üzere sosyal ağ sağlayıcılarına yaklaşık 10’ar milyon lira ceza kesildi.
Twitter üzerinden gidersek, bu cezaların ceza kesilen platformlardan biri olan Twitter üzerinden duyurulması ve 2019 yılının son çeyreğinde 1 Milyar Dolar kâr açıklamış Twitter’a yaklaşık 1 Milyon Dolar ceza kesilmesini il etapta bir çoğumuza ilginç ve komik gelebilir fakat diğer yandan, Twitter ve onun gibi diğer sosyal ağ sağlayıcıları cezayı ödemez ve temsilci atamazlarsa bu cezaların oranı daha da artacak. Bu sürecin sonunda Twitter’a erişim ülkemizden engelenirse bu tip yaptırım açıklamaları yine Twitter üzerinden mi yapılacak, onu da deneyimlemiş olacağız.
5 aşamalı yaptırım kapsamında ilk aşamada 10 milyon TL, bir ay sonra 30 milyon TL idari para cezası öngörülürken, üçüncü aşamada üç aylık reklam yasağı uygulanacak. Bu süreçte de sosyal ağ sağlayıcılar ülkemizde temsilci atamazsa platformlarına ülkemizden erişimde bant genişliği önce yüzde 50, daha sonra yüzde 90 daraltılacak. Bu durumda söz konusu ağlara erişim kısıtlanmış olacak. Bunu İstanbul’da iş çıkış saatlerinde Asya ve Avrupa bölgelerini birbirine bağlayan köprülerde hem gidiş hem geliş için sadece bir şerit ayrılması durumu olarak somutlayabiliriz. Bu trafiğin tamamen sıkışması ve akmaması demek. BTK, sosyal ağ sağlayıcılarına yeni düzene ayak uydurmazlarsa, onları kapatmayacaklarını ama kapatmaktan beter olacaklarını söylüyor aslında. Hiçbir internet kullanıcısı birkaç cümlelik metin içeriklerinin bile onlarca dakika yüklenememesi durumuna katlanamaz. Bunu uluslararası skandallar ve askeri çatışma süreçlerinde birçoğumuz deneyimledi diye düşünüyorum.
Yasanın hazırlanış sürecinde internet, iletişim, bilişim örgütlerinin ve yasa paldır küldür meclisten geçirilirken muhalefetin görüşleri dikkate alınmadı. Yasa demokrasi, ifade özgürlüğü, günümüzün internet kullanıcısı davranışları ve teknolojik altyapısı açısından uygulanması imkansız, uygulanmakta diretilirse de, ülkemizi haberleşme ve ifade özgürlüğü sıralamalarında en dibe götürecektir.
Örneğin ülkemizde adalet sisteminden kaynaklı Twitter gibi şirketler temsilcilerinin başına gelecekleri hesapladığından dolayı ülkemizde temsilci bulundurmamaktan yanaydı bu güne kadar. Hatta birçok Tweet’e Türk Mahkemeleri tarafından erişim engelleme kararı alınmasına rağmen Twitter ilgili kullanıcılara “Türkiye’deki ifade özgürlükleri ilkelerine uygun olmadığı gerekçesiyle karara itiraz dilekçemizi ilgili mahkemelere vermeyi hedefliyoruz.” diyerek içerikleri yayınlamaya devam edeceklerini söylemekteydi.
Neden sosyal medyayla bu kadar uğraşılıyor?
COVID-19 pandemisinin 2. dalgasının çok ciddi olarak vurduğu ülkemizde aynı zamanda uzun süredir devam eden derin bir ekonomik kriz var. Malum konvansiyonel medyanın %90-95’e varan bir şekilde hükümetin kontrolünde olduğunun biliniyor. Dikkat ettiyseniz yurttaşların ekonomik sürece, pandemi koşullarındaki ihtiyaçlarının karşılanmamasına ve hükümetin politikalarına yönelik isyanını kamuoyunda sadece sosyal medyada alternatif ya da muhalif olarak bahsedilen gazeteci ve medya kurularından görmekteyiz. Ülke ve dünya ile ilgili bağımsız ve objektif içerikler neredeyse sadece Twitter, Facebook, Youtube ve Instagram üzerinde kaldı. Video ve podcast içerikler de olmasa yanı başımızdaki en ufak olaydan bile haber alamayacağız. Bir de şimdi İzmir Depreminde yaşadıklarımızı ekleyin. Sosyal medya platformları enkaz altlarında insanların sesi oldu. Ayrıca birçok kurtarma ve arama faaliyeti de hızlı ve erişilebilir olmasından kaynaklı sosyal medya üzerinden sağlandı. En son yaşanan İstanbul Depremini düşünün. Günlerce telefonlar ve SMS’ler çalışmıyorken insanlar sosyal medya hesaplarıyla birbirlerine ulaşabildi ve acil ihtiyaçlarını giderebildi.
Neredeyse tüm hayat sosyal medya üzerinden akıyorken, özellikle yukarıda ceza verilen sosyal medya şirketlerine böylesi cezalar ve erişim engellemesi talebi gerçekten bir ülkenin vatandaşlarına “nefes alma” demek değil midir?
Olası kötü sonuçlar neler?
İktidarın hiç eleştirilemediği ve muhalefetin şeytanlaştırıldığı bir medya ortamında aradığını bulamayan kitleler, kendilerini sınırlı da olsa sosyal medya ağları üzerinden ancak ifade edebiliyor. Farklı fikir ve görüşleri okuyabildikleri haber mecraları artık sadece sosyal medyada. Ana akım medyada gazetecilik yaptığı için kapı dışarı edilmiş ya da hükümet propagandasını reddederek istifa etmiş gazeteciler sadece sosyal medyada. Ve bu habercilerin ya da kanaat önderlerinin demeçleri, video programları tüm konvansiyonel medyadan daha da çok okunuyor, izleniyor. Online müzik akışı uygulamalarında habercilik ve ifade özgürlüğü üzerine hazırlanan podcast şovları hatırı sayılır bir şekilde yükşelişte. Sosyal ağlarda hakimiyet sağlanamadığı itirafı iktidar destekli kalemlerden sıkça dile getirildiği için bu yasa çıkmadı mı sizce?
Bu yaptırımların gidişatı bizi ciddi bir karanlığa itiyor. Bu yüzden “İnternetime Dokunma, Sosyal Medyama Dokunma” demek çok önemli. Çünkü hepimiz biliyoruz ki sadece siyasal ya da sosyal olarak değil, kültürel etkinliklerimiz ve hayat tarzımızı özgürce devam ettirmek açısından da sosyal medya dışında hiçbir alanı kalmadı insanların.
Şirketlere dönecek olursak, burada ekonomik anlamda getiri görmediği gören platformların bu yasa yumuşatılana kadar hareket etmeyeceğini düşünüyorum, Facebook ve Google dışında. Eğer ciddi bir kamuoyu baskısı gelmez ve muhalefet görevini yapmazsa, reklam geliri olmayan platformlar hükümetin restini görmeyebilir.
Ama eğer Türkiye’nin ekonomisi açısından konuşursak Google Arama Motoru reklamları ve Facebook işletmeler açısından olmazsa olmaz bir noktaya ulaştı. Özellikle pandemi döneminde hizmet veren şirketler kendilerini sadece dijitalde tanıtabiliyor ve ürünlerini pazarlayabiliyor. Tüm bu süreçte de çok büyük bir ekonomi var ve Google, Facebook ve Youtube üzerinden de ülkemiz ciddi bir vergi almakta. Eğer bu yasa uygulamaya devam edilirse ve kötü senaryoda bu platformlar ülkeden çekilirse hem Türkiye, hem küçük ve orta ölçekli şirketler hem de bu platformlar ciddi bir gelir kaybına uğrayacak.
Eğer yaptırımlar reklam verme konusunda yasaklamalara kadar giderse, ki temsilci atamayarak o sürece girdi platformlar, Türkiye’deki KOBİ’lerin, şirketlerin veya kişilerin Facebook’a, Instagram’a, YouTube’a, Twitter’a reklam vermesi nasıl engellenecek? Tüzel kişilikler Türkiye’deki şirketlere fatura kesiyorlar, dijital platform vergisi, KDV hatta stopaj ödüyorlar.
Sansürü tam gaz işletiyorlar
İşin sansür boyutuysa daha da endişe verici. Yasanın yeni versiyonu ile artan bir ivmeyle “kişilik hakları ihlâli” ve “milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması” gerekçesiyle ihale usulsüzlükleri, yolsuzluk, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı, işçi intiharları, işçi grevleri, üst düzey siyasetçi ve bürokratların çeşitli sebeplerle düzenledikleri ziyaretler ve bu gibi konuları içeren bir çok haber mahkemeler tarafından erişime engellenmeye devam ediyor. Hatta bu engellemelerin haberleri de aynı mahkemeler tarafından engellenmekte. Yeni yasayla artık bu içeriklerin tamamen ortadan kaldırılması isteniyor. Bu kadük unutulma hakkı gerekçesiyle toplum tamamen hafızasızlaştırılmaya başlandı.
Bu yasayı nerden tutarsanız ciddi sorunlar karşımıza çıkıyor. Bugün açıklanan cezalar belki platformlar için hiçbir şey ifade etmezken, platformlara bildirilen 5 aşamalı ceza sürecinin resmen başlaması, önümüzdeki günlerde işin ciddiyeti ve yaşayacaklarımız açısından olacakları gösterecek. Asıl mesele reklam yasağı aşamasında görülecek gibi gözüküyor. Ve zurnanın zırt ettiği yere tümden platformlara girerken trafiğin daraltılması sürecinde geleceğiz.
Umarız ki insanların kendilerini en rahat ve en az kısıtlamalarla ifade edebildiği ortam ve platformlara yönelik bu yaptırımlara gerek olmadan siyasetçiler sorumluluk alıp ileride yaşanacak kaosu durduracaklar. Burada temel bir insanlık hakkı olan internet hakkından bahsediyoruz, böylesine toplumsal bir konu, özellikle bu yaşadığımız felâketlerin olduğu dönemde en ihtiyaç duyduğumuz internet ve iletişim hakkımız, sorumsuzca bir siyasi çekişmenin bir parçası olmamalıdır.