"Yaklaşan El Niño şimdiye kadar gördüklerimizden daha beter bir kaos yaratacak ve bunun, sıcaklığı tam zamanında gerçekten sınırlamak için büyük ölçekte küresel düzeltmeler yapmamıza imkân tanıyan belki de son uygun siyasi fırsatı sunduğunu düşünüyorum."
Bill McKibben tarafından kaleme alınan ve 17.07.2023 tarihinde Common Dreams'te yayımlanan yazıyı paylaşıyoruz.
Bu yazı çoğundan daha şahsi, çünkü son birkaç haftadır yaşadıklarım çok kişiseldi.
Bugün artık iklim krizi dediğimiz konu üstüne ilk kitabı 1989’da yazdım ve sonraki otuz beş yılı önünde sonunda bu temmuza geleceğimiz uyarısını yapmakla geçirmiş gibi hissediyorum: Kaydedilen en sıcak gün, hafta ve ay. Üstelik kayıtların da öncesi var: Bunun gezegenimizde 125 bin yıldır görülmüş en sıcak hava olduğu neredeyse kesin gibi; Cuma günü Jim Hansen bunun halihazırda bir milyon yıldır, yani homo sapiens’in evriminin öncesine uzanan zamandan daha sıcak olduğuna veya pek yakında öyle olacağına dair gayet makul bir görüş bildirdi.
Başka bir deyişle, iklim değişikliği böyle hissettirir – mevcut gidişatın yaratacağı sıcaklığın henüz yarısına bile gelmediğimiz düşünülürse bunlar hâlâ erken aşamalar. Ama kesinlikle katlanılamayacak bir şey olduğunu hemen anlamaya başlamak için yeter de artar bile.
New York Times’ın dünkü haberine bakalım: Laredo’da bugünlerde yaşanan cehennemi sıcaklık en az on insanın ölümüne sebep oldu. Bir adam kardeşini, iki bozuk klimanın olduğu yatak odasında ölü buldu. Onlar sıcaklığa alışkındı elbette; sınırda büyümüşlerdi.
Ama bu farklı türden bir sıcaklık. Karıncaların üstüne büyüteçle güneş ışığı tutmak gibi bir sıcak. Daha önce yaşadığımız hiçbir şeye benzemiyor.
Bugünkü Washington Post’ta da Phoenix’deki sıcaklığa dair bir haber var; yakında orada üst üste 18 gün 43 derece sıcaklık rekoru kırılacak ve cumartesi günü bu pekâlâ 49 dereceye çıkabilir. (Önümüzdeki haftanın tamamı için 24 saat boyunca ortalama sıcaklık tahmini 40 derece; bu da şehrin önceki en sıcak hafta rekorunu aşıyor, o hafta ortalama sıcaklık 39 dereceydi.) Hava bu kadar ısındığında ne olur? Verandada yalınayak birkaç adım atan ya da emniyet kemeri tokası çıplak tenine değen insanlarda ciddi yanıklar oluşur. Güneşin altında kalmış bir bahçe hortumunun içindeki suyla kendilerini haşlarlar.
Çarşamba günü itfaiyeciler kuzey Phoenix’te sokakta boylu boyunca yatan bir adamla karşılaştılar… İtfaiyeciler geldiğinde adamın bilinci kapalıydı. Bütün bedeninde yanıklar vardı. Derisinin soyulduğunu ve iç sıcaklığının 41,5 derece olduğunu söylediler. Onu acile kaldırdılar. Olay yerine giden itfaiyeci Brandon Kanae, “Beyni kızarmıştı düpedüz,” dedi.
Böyle şeyler okuyunca bunları yaşayan insanlara ağlıyorum, ayrıca kendi başarısızlığıma da ağlıyorum. Neredeyse dünyadaki hemen herkesten daha uzun süredir bu krizin farkındayım ve yapılabileceğini düşündüğüm her şeyi yaptım; bazıları faydalı olsa da yetmedi. Başkaları daha fazlasını, daha iyisini yaptı ama onlar da yeterli gelmedi. Bu durumda “Ben demiştim” demek sadece “Doğru kelimeleri bulamadım” veya “Başkalarını yeterince harekete geçiremedim” demenin farklı bir şekli. Nazik insanlar “denedin” diyor, hakikaten denedim ama bu da “batırdın” demenin başka bir şekli sadece.
Krizi kendi kapımın önünden bile uzak tutamıyorum. Sevgili Vermont’um bu hafta buna maruz kalan pek çok yerden biri oldu – Japonya, Hindistan, Çin ve İspanya’da devasa seller vardı; aynı zamanda Montpelier, Ludlow, Barre ve çok iyi bildiğim on kadar yerde daha yaşandı bunlar. Bu hafta sonu da Green Dağları’na bardaktan boşanırcasına ikinci kez yağan sağanak, evimin bir kilometre kadar uzağında heyelana sebep oldu; biz iyiyiz ama başka bir aile evlerinin gümbür gümbür bir çamur duvarına gömüldüğünü gördü. Birkaç saniyeyle kurtuldular çünkü küçük kasabamızın gönüllü itfaiye şefi gelip onları uyardı – benim yapabildiğimden çok daha etkili bir uyarıydı.
Böyle düşünmenin narsisizme yaklaşan bir büyüklük taslama olduğunu biliyorum ve bir daha böyle acıklı hale düşürmeyeceğim kendimi. İklim değişikliğini durduramayacağım belliydi; nihayetinde ancak kolektif çözümleri olan kolektif bir sorun bu. Ama yolumuza devam etmek için önemli savaşları kazanacağımız fantezisine kapılmamız gerekir – Hindistan kendini İngiliz idaresinden kurtardı ne de olsa; Oy Hakkı Yasası kabul edildi. Yani, yetemediğimiz yerde kedere kapılmakta sorun yok – hatta belki gerekli bir şey bu.
Günümüzdeki korkunç olaylar çalışmayı bırakmaya sebep değil. Yakın zamanda yapılmış bir araştırmadan biliyoruz ki önüne geçebildiğimiz her onda bir derecelik sıcaklık artışı, 140 milyon kardeşimizin bu gezegendeki yaşanabilir alanlarda kalmasını sağlıyor. Ve hiçbir şey şu temel düşünceye dair inancımı değiştiremez: Fosil yakıt endüstrisinin siyasi gücünü nihayet kıracak ve acilen temiz enerjiye geçmeye zorlayacak çok büyük hareketler inşa etmeyi sürdürmeliyiz. İlerleme kaydettiğimizde –Paris Anlaşması veya Enflasyonu Düşürme Yasası’nda olduğu gibi– bunları kitlesel hareketlerle gerçekleştirdik; iyi siyasetçilere ihtiyaç duydukları alanı açmalı, kötü siyasetçileri defetmeli ve bizi, dünyamızı öldürmekten şirketleri sorumlu tutmalıyız. Zeitgeist’ı, zamanın ruhunu değiştirmeyi sürdürmeliyiz.
Bir sonraki kitlesel hareket daha büyük ve çok yakında olmak zorunda; bu hafta son derece zorlu bir dönemece girdiğimiz açık seçik belli oldu, dönemeçten dökülen şelalenin gümbürtüsü geliyor kulaklarımıza. Yaklaşan El Niño şimdiye kadar gördüklerimizden daha beter bir kaos yaratacak ve bunun, sıcaklığı tam zamanında gerçekten sınırlamak için büyük ölçekte küresel düzeltmeler yapmamıza imkân tanıyan belki de son uygun siyasi fırsatı sunduğunu düşünüyorum. Böyle bir kitlesel hareket için takipte kalın; gayreti sürdüreceğiz çünkü kazanacak çok şeyimiz var hâlâ.
Ama bu hafta halihazırda ne çok şey kaybettiğimizi kabullenmek yerinde olur.
Çeviren: Tülin Er