Altıncı Yeryüzü sistemleri çöküşü olayının tam ortasındayız

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

Gazeteci, yazar, film yapımcısı ve aktivist George Monbiot’un yazısını The Guardian gazetesi, okur ve destekçileri ile yeni yıl öncesinde paylaşıyor.

""

"İnsanları yaşayan dünyayı sevmeye ve korumaya ikna ederken karşılaştığımız sorunlardan biri de bu sevginin ifade edildiği dil. Kullandığımız terimlerin pek azı, savunmaya çalıştığımız gezegeni ya da onun yüz yüze olduğu tehditleri canlı bir şekilde tanımlayabiliyor. ‘Çevre’ kelimesini ele alalım: Soğuk, soyut ve mesafeli bir terim bu; insanın zihninde hiçbir resim yaratmıyor. Siz hayatınızda hiç ‘çevre’ gördünüz mü? Ya da ‘iklim değişikliği’: varoluşsal bir felaketi tanımlamak için böylesine yumuşak/ılıman ve nötr bir terim olabilir mi? Bu, istilacı bir orduya ‘beklenmedik ziyaretçiler’ demek gibi bir şey.

Daha etkili bir dil kullanabilmemiz için uzun zamandır etrafımdakilere baskı yapıyorum. 2019'da The Guardian gazetesi krizimizden bahsetme tarzını değiştirmeye başladığında, ‘çevre’ yerine ‘yaşayan gezegen’ veya ‘doğal dünya’ gibi terimler kullandığında ve ‘iklim değişikliği’ yerine ‘iklim çöküşü’ ifadesini kullanmaya başladığında çok mutlu oldum. The Guardian'ın bu değişiminin daha geniş çaplı bir değişimi tetiklediğini görmekse beni daha da mutlu ediyor.

Ancak, özellikle bir terim var ki hâlâ içimi kemiriyor. İlk bakışta itirazım tuhaf karşılanabilir, çünkü hayli grafik bir terimden bahsediyoruz: ‘kitlesel yok oluş’tan.

Bu terim, gezegendeki yaşam biçimlerinin pek çoğunu yok eden felaket olaylarını  tanımlamak için kullanılıyor. (Sert vücut parçalarına sahip hayvanların evrimleşmesinden bu yana, şimdiye kadar bunlardan beş tane oldu.) Şu anda da bu olayların altıncısının ortasındayız. Öyleyse benim sorunum ne peki?

Bana öyle geliyor ki bu terim paleontologların ‘tafonomik önyargı’ dedikleri şeyi (organizmaların zamanla nasıl fosilleştiğini inceleyen çalışma dalını) yansıtıyor: Yani, korunması için geçmişte ne olduğuna ya da olmadığına dair yanlış bir bakış açısını. Bu olaylara ‘kitlesel yok oluşlar’ diyoruz çünkü fosil kayıtlarından çok sayıda türün yok olduğunu görmek kolay. Kayalar da aynı zamanda daha derinlerdeki meseleyi ortaya koyar ancak bunun ilk bakıştaki görünürlüğü daha azdır. Kitlesel yok oluş, ne kadar dehşetengiz olursa olsun, daha da büyük bir şeyin sonucudur: Yeryüzü sistemlerinin çöküşünün. Bence yüz yüze olduğumuz şeyi böyle adlandırmalıyız. Biz, altıncı Yeryüzü sistemleri çöküşü olayının tam ortasındayız.

Başka türlü söylersek, insan faaliyetleri bir biyoçeşitlilik krizine, bir iklim krizine, bir tatlı su krizine, bir orman alanları krizine, bir toprak ve arazi krizine ya da bir okyanuslar krizine sebep oluyor değil. Biz bir her şey-krizi yaratmaktayız. Bu toplu krizi bölümlere ayırmak, onu incelememize ve raporlamamıza yardımcı olsa da doğa böyle kutular tanımıyor. Tüm bu sistemler birbiriyle yakından bağlantılı ve karşılıklı olarak birbirine bağımlı. Aralarında kesin sınırlar yok. Biri çökerse, geri kalan tüm sistemleri de çökertme tehdidiyle karşı karşıya bırakır. Daha önceki beş Yeryüzü sistemleri çöküşü olaylarında da olan buydu işte. Elimizden geldiğince bütünü anlamaya ihtiyacımız var.

Yaşadığımız çoklu kriz aynı zamanda siyasi ve ekonomik bir kriz. Her şeyden önce, muazzam kudretli birkaç oligark ve şirket tarafından güdümlenmekte: Bunlara birer kirleticiler şahı da diyebiliriz. Bu bir güç krizi: Onların bizim üzerimizde ve Yeryüzü sistemleri üzerinde sahip oldukları güç; ihtiyacımız olan ilerici değişimi engelleme yetenekleri; onlara güç-kuvvet ve iktidar getiren kavramın, yani ‘işler böyle gelmiş böyle gider’ kavramının saltanatının sürüp gitmesini sağlama krizi.

Bu, onlar için de varoluşsal bir kriz. Yaklaşan çöküşün işaretleri giderek daha az inkâr edilebilir hale gelirken, kirleticiler şahı olan bu kudretlilerin endüstrileri – fosil yakıtlar, et üretimi, arabalar, yollar, uçaklar, madencilik, tomruk ve kereste sanayii, balıkçılık – daha önce hiç olmadığı kadar kamu denetimine maruz kalıyor. Bu yüzden onlar da her zamankinden daha fazla mücadele etmek zorundalar.

Siyasete para akıtıyor, siyasi partileri finanse ediyor ve yönlendiriyor, protestoculara karşı her zamankinden daha acımasız ve sert yasalar çıkarılmasını talep ediyor, yanıltıcı iddialar yayınlamaları için lobi gruplarına (yani sözde düşünce kuruluşlarına) para döküyor ve sosyal medyayı ağzına kadar doldursunlar diye trol çiftliklerini finanse ediyorlar. Aynı çıkarları temsil eden milyarder medya, yıkıma doğru kayışı durdurmaya yardımcı olabilecek en hafif politikalar (yani net sıfır sera gazı salımı, düşük emisyon bölgeleri, 15 dakikalık şehirler vb.) hakkında bile her zamankinden daha çılgınca yanlış bilgiler yayıyor. Kirleticiler şahı bu insanların stratejileri, her şeyi toptan öldürmeye yönelik. 

Hayatta kalmamız şimdi artık direniş adalarını savunmaya ve genişletmeye bağlı: Bu adalar, yüz yüze olduğumuz Yeryüzü sistemleri krizini açıklayabileceğimiz ve tartışabileceğimiz yegâne yerler. The Guardian bu adalardan biri. Kirleticiler şahı bu yaratıkların insanlara ve gezegene yönelik tam kapsamlı saldırılarına boyun eğmeyi reddederek, onların kullandıkları stratejileri ve sahip oldukları gücü araştırarak, ele geçirdikleri hükümetlerden hesap sorarak ve yüz yüze olduğumuz krizler hakkında gerçeği inatla, ısrarla söylemeye çalışarak, mücadele etmek için gereken araçlardan bazılarını geliştiriyor. Bu uğurda mümkün olduğunca etkili olabilmek için yardımınıza ihtiyacımız var.

Bu alanda hiçbir şey kolay değil. Zaman kısa, kol kola önümüze çıkmış kuvvetler büyük. Ama şunu da biliyoruz ki, nasıl ekosistemlerde varsa sosyal sistemlerde de kırılma noktaları var.  Ve tarih bize gösteriyor ki bunlar genellikle hayal ettiğimizden çok daha yakın. Şimdi peşinde koştuğumuz şey, sosyal devrilme noktalarına ekolojik olanlardan önce ulaşmak.

*George Monbiot'un 'It’s like calling an invading army “unexpected visitors"' adlı makalesinden çevrilmiştir.